Bölüm 29 - Sen Bir Kaossun

389 46 40
                                    

Yeniden merhabalar pandispanyalarım... Yine bir akşam saatlerinde çıkıp geldim Pazartesi bölümüne... Bu Pazartesi benim için çok ama çok farklı oldu desem yeridir. Yıllardır yazarım burada, bazen hüzünlü, bazen neşeli, bazen de deli dolu halime denk gelirsiniz. Bugün hepsinden biraz biraz ama toplayınca kocaman bir ordu gibiydi. Bir kadınla tanıştım ki kendisi benim için şimdiden dehşet değerli. Aranızda bazılarınıza abla, bazılarınıza dost oldum fakat bu kez birisi daha bana abla oldu. Sanki içimi okur gibi geçmişten gelen bütün kötü enerjileri yok etmek istercesine saatlerce konuştu benimle. Ve kendisine de söylediğim gibi o kadar rahatladı ki yüreğim, meğer siz beni yıllardır ben kadar iyi tanıyormuşsunuz, hatalarımlar, kavgalarımla, korkularımla seviyormuşsunuz. Sürekli iletişime geçelim dememin de sebebi buydu zaten. Önüm, arkam, sağım, solum hep sizinleyken haliyle iletişime geçerek güzel kalplerinizi görmek istemişim. Bunu başarabiliyor olmak, yurdum olan bir kadınla daha rastlaşmak içimin huzurla dolmasına neden oldu. O yüzden tıpkı öğütleri gibi hareket edeceğim, kendi yolumda, kalemimin izin verdiği kadar, en çok kendim olarak...

Bu arada söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,
instagram: BiCeruVar

Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,instagram: BiCeruVar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

'Biricik... Ne oldu... Sana iyi geleceğini sanmıştım.' Kendine kızan haliyle Pera'nın gece karası saçlarını okşayıp kadını kendine çektiğinde oyuncağını kaybetmiş çocuk gibi olan arkadaşını sarıp sarmaladı.

'Çok özlemişim...' titreyen sesiyle çıkan kelimeler bile o dakika intihar etmişti odanın içinde. Öyle ki aldığı verdiği nefes, içtiği su, ağzına koyduğu tek lokma bile dünyada sadece Dağhan kalmış gibi hissetmesine neden olmuştu bu dört aylık dilimde. Şimdi ise tam da ufak kız çocukları gibi ayağını yere vurarak haykırmak istiyordu 'Ama ben onu istiyorum...' diye. Yapabildiği ise her acısında yanında olan kadının göğsüne gözyaşlarını dökmekti.

Satırlarında bakışlarını gezdirdiği günden beri yanından ayırmadığı kağıdı bir kez daha okuyup katladığı gibi çantasının içine attı. Gözleri tüm odasında gezindiğinde derin bir nefes almıştı ki koridora açılan pencereden gördüğü bedenle çatıldı kaşları. Tamam her şey tesadüf ve kendinde olmadığı için çevresinin farkına varamamış olabilirdi ancak koca şirketin içine kadar girmiş, koridorda öylece kendini izleyen gözler kesinlikle rast gelme değildi. Bu adam oydu işte. New York'ta iki kez müzede, bir kere de Çin mahallesinde gözüne çarpan bedendi. Ne yapacağını kestiremese de masasından hızlıca ayaklandığında odanın kapısına ilerlemişti ki adamın arkasını dönmesiyle dudaklarını aralaması bir oldu.

'Dur.'

'Durdum.' Bir adım daha atmasına müsaade etmeyecek ses ise hemen sol tarafından Pamir'den gelmişti. Çoktan koridordan dönmüş ve gözden kaybolmuş adamla bakışlarını Pamir'e çevirdiğinde onun anlamazca kendine bakıyor oluşuyla derin bir nefes aldı.

BUTİMARWhere stories live. Discover now