Bölüm 26 - Uyan Pera!

430 46 22
                                    

Merhabalar pandispanyalarım... Yeni bir bölümle, bolca da hüznümle çıktım geldim. Oysa ne çok isterdim hüznüm yerine sabit bir metin bırakmayı buraya. Neyse, dert dinlemek istemeyenler için çok uzatmadan sizleri yeni bölümle baş başa bırakıyorum...

----------------------------------------------

*(Dert dinlemek istemeyenlerin önemle ilerleyip direkt olarak bölüme geçmesini rica ediyorum)

İnsanlar ölüyormuş arkadaşlar. Hayatınızda yer edinmiş, sürekli didiştiğiniz, önünü arkasını düşünmeden kavga ettiğiniz, dünyaya geldiğinizden beri yanınızdaymış gibi olan insanlar da ölüyormuş. Ölümle çok kez yüz yüze kalan bir insan olarak söylüyorum ki, her seferinde acı fazlaca komik gelmeye başlıyor ve ağlayamıyormuşsunuz bile. Mesela, 'Bende okuyayım yazdıklarını.' Diyormuş, ardından 'Çok seviyorsun yazmayı, bastıralım bunları.' Diyormuş, yetmez gibi bir de 'Yayınevleriyle görüş, Türkiye'ye döndüğümde halledeceğiz bunu.' Diyormuş ama gidiyormuş. Emeklerinize, hayallerinize, size saygı duyuyor, kendinizden nefret ettiğiniz anlarda bile yanınızda oluyormuş. Aklınıza onlarca hatıra ve anı geliyormuş, buradan yıllarca sizlere anlatılıyormuş ve sonra bir gün 'İyileştim ben, testlerim temiz çıktı.' Diyen o kişi ölebiliyormuş. Size söylediği testlerin aslında temiz olmayışı, iyileşmekten çok daha kötü durumda oluşu, 'Bir hafta sonra yanındayım güzelim.' Demesi dahi havaya karışıp bir bulut olabiliyormuş. Meğer o söylediği bir hafta ruhunun sizinle buluşmasıymış. Siz de ülke sınırlarının dahi gerisinde birinin cenazesini dahi koyamıyormuşsunuz toprak altına. Başına gidip dua okuyamıyormuşsunuz. Sevdikleri burada diye yalvarsanız da tek cevap alıyormuşsunuz, 'Çok yoruldu daha fazla bunu ona yapmayalım.' O an boğazınızda bir düğüm oluyormuş ve asla geçmiyormuş. 9 yıldır kanserle yaşıyormuş fakat savaştan galip çıkamıyormuş. 

Yıllar önce yazdığım hikayelerden hatırlayanınız belki olur, okumayanlar da hatırlamaz ancak o senelerce savaşan insanı kaybedebiliyormuşsunuz. Panik atak geçiriyormuşsunuz, kimseye fark ettirmemek için gülmeye çalışıyormuşsunuz ama geri dönmüyormuş. Bu zamana kadar ölüme soğuk bakarken, ölüm ilk kez korkutmuyormuş. Dostunuzu, sırdaşınızı, on bir yılınızı, kilometrelerinizi, anılarınızı, hayallerinizi bile gömüyormuşsunuz. Hıçkırarak ağlamak isterken bir anda kahkaha atmaya başlıyormuşsunuz mesela. Defalarca mesaj atıyormuşsunuz cevap gelmeyeceğini bile bile, sonra oturup bir bilgisayar başına yazmaya başlıyormuşsunuz. Klavye üzerinde parmaklarınız titrerken bile gözünüzden düşen bir damla yaştan utanıp anında siliyormuşsunuz. Kimse içinizdeki savaşı anlamasın diye çabalarken çığlık atmak istiyor, müsait bir yer bulamıyormuşsunuz. Onun gitmeden önce 'Bana rol kesme ciğerini bilirim senin, seni ben büyüttüm, benimle büyüdün.' Demesi zihninizin duvarlarında bir bardak gibi çarparak parçalanıyormuş.

Kısacası arkadaşlar insanlar ölüyormuş.

İşte tam da bu yüzden, her defasında 'Bana öyle seslenme. Sevmiyorum o ismi.' Diyen, bir daha buralara dönüp, bu satırları okuyup, sırtımı sıvazlayıp, yazıyorum dediğimde 'Kendi kendine kalmayı seversin.' Diyerek uzaklaşamayacağını adım kadar iyi bilerek uzandığı ve gördüğü her yerden baksın bana. Tüm kızgınlıklara rağmen de özür dilemem gereken herkesten özür dilesin.

Gidişine rağmen, on bir sene kadar bıraktığın izler var olsun EFE.  

  

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
BUTİMARWhere stories live. Discover now