Bölüm 46 - Her Biri On Kaplan Gücünde

360 44 34
                                    


Hellooooooğğğ.... Buraları çok boş bırakmışım gibi gelse de yeniden sizlerleyim canlarım... Bir miktar güldüren, bir ufak düşündüren ve hüzünlendiren bir bölüm olduğu gerçeğiyle yüz yüze olduğum bir gündeyiz. Sosyal medya üzerinden takip edenler az çok koşturmamı biliyordur o yüzden geç kalmış olmanın mahcubiyetiyle özür diliyorum sizlerden. Umarım dilediğiniz gibi bir bölüm olmuştur...

Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,

Instagram: BiCeruVar

------------------------------------------------

'Nasıl yardımcı olabilirim?' karşısındaki genç adamdan gözlerini çekip herhangi bir opsiyon için etrafa bakındığında mağaza aslında gerçekten de sadece gözünün takıldığını anlamış bulundu. İnsan neden bir şey alacaktım diye motosiklet eşyaları satan bir yere dalardı ki?

'Olabileceğinizi hiç sanmıyorum...' gülerek kaskların ve kalın montların üzerinden karşısındaki bedene gözlerini çevirdiğinde onun anlamayan gözleri de dudaklarını ıslatmasına neden oldu.

'Bir problem mi var?'

'Var aslında, kına gecesi, balayı gibi etkenlerden kaçıyordum.'

'Zorla mı evlendiriliyorsunuz? Polis çağırmamı ister misiniz?' adamın şok içindeki bakışlarıyla çığlık atası geliyordu. Olayı özetlemeye kalksa tam bir komedi filmi çıkardı buradan. Önce kendi annesinin de olduğu masadan türlü yalanlarla kaçmak istercesine kalkmıştı, daha sonra vitrine dahi bakmadan bir motosiklet giyim mağazasına dalmıştı ve şimdi de karşısındaki görevli arkadaş zorla evlendiriliyor olduğunu düşünmüştü. Bunun bir tık ötesi nezarette biter miydi acaba?

'Yok, yanlış anladınız. Zorla evlendirilmiyorum, geleneklerden kaçmaya çabalıyorum. Ya ben size niye bunları anlatıyorum ki. Bana şey verin siz...' kendine lanet edercesine yüzünü buruşturup etrafa bakındığında gözüne çarpan siyah tişörtle beraber onu işaret etti.

'Onu, ondan verin.'

'Beden?'

'Large olsun.' Adam şaşkınlıkla yüzüne baksa da yanından uzaklaşırken az önceden beri elinde tuttuğu telefonla sonunda Dağhan'ı aradı. Henüz ikinci çalışta yanıtlanan aramayla derin bir nefes aldığında adamın aslında tedirgin sesini de hissediyordu. Olmalıydı zaten, bolca tedirgin olmalıydı hatta.

'Güzelim...'

'Bedenin ne senin?'

'Ne?' aldığı karşılıkla gözlerini devirdi Pera. Gerçi sorduğu için kendisine de kızıyordu. İnsan hamile kaldığı adamın bedenini bile bile sorar mıydı canım...

'Bedenin, tişörtü hangi beden giyiyorsun?'

'Large... İyi misin sen?' kasaya yönelen personelle kendisi de ilerlediğinde çantadan güçlükle bulup çıkardığı kartı uzatıp dudaklarını ıslattı.

'Değilim. Dağhan... Kına gecesi diyorlar, balayı diyorlar... Bak ben bir yetmiş boyundaki kadınım. Benim tepeme sinirim çabuk ulaşıyor. Çalışmamız gerek, zaten uyumadığım zamanlarda kısıtlı enerjim var tüm bu olayları bünyem kaldırmaz. Biz acaba ben doğurduktan sonra mı evlensek?' şuan durduramayacağı kadınları hesaba kattığında yetişebilmek için en mantıklısının bu olduğuna kanaat getirmişti. Öyle veya böyle onların hızlarına yetişmek adına enerji gerekiyordu ve Pera şimdi kabinlerden birine girerse net dört beş saat uyur gibiydi.

BUTİMARWhere stories live. Discover now