20. Bölüm: Kar Topu

488 211 224
                                    

Mor ve Ötesi - Oyunbozan

Keyifli okumalar...
__________________________________

20. Bölüm: Kar Topu

Uzun süre sarıldı bana. Defalarca “Kardeşim,” dedi. “Yaşıyorsun,” dedi. “Gitmedin,” dedi. Ne olduğunu anlamıyordum. Rüyasında beni mi görmüştü? O yüzden mi sarılıyordu? Yoksa gördüğü kabusun etkisinden çıkamadığı için mi sarılıyordu bana. Düşünmek için dakikalarca zamanım oldu çünkü Eren dakikalar boyunca bırakmadı beni.

Uzun bir süre sonra nefes alış verişleri düzene girmeye başladığında kollarını yavaşça kendine doğru çekti ve geri çekildi. Sadece bir anlığına gözlerinde hayal kırıklığını gördüm. Yalnızca birkaç saniye sonra mavilerindeki hayal kırıklığını saklamayı başarabilmişti. İki elini yüzüne götürdü ve derin bir nefes aldı. Hemen ardından saçlarını düzeltti ve gözlerini gözlerime dikti.

Bir süre gözlerimi inceledi ve “Bir şeyler söyledim mi?” diye sordu. Farkında değil miydi? “Eğer kötü bir şey dediysem özür dilerim,” dedi kısa bir sessizliğin ardından. “Sadece, bir kabus gördüm sanırım.”

Hafifçe gülümsedim. Güven vermek ister gibi, bir sorun olmadığını söylemek ister gibi. “Özür dilemene gerek yok,” dedim çok geçmeden. “Herkes kabus görebilir. Bunun için sakın özür dileme.”

Bana bakıp hafifçe gülümsediğinde bunu bile zorla yaptığını anlamam çok uzun sürmemişti. “Ne gördün?” diye sordum birden merakıma yenilerek. Yalnızca birkaç salise süreyle güldüğünü gördüm. Güldüğünü fark ettiği anda yüzüne tekrar ciddi bir ifade yerleştirdi. “Eski bir arkadaşımı...” diye mırıldandı. Daha çok kendisine söylüyor gibiydi. O kendi içinde küçük bir çaplı bir savaş verirken ben teorilerini üretmeye başlamıştım bile. Ancak sadece birkaç saniye içinde ürettiğim onlarca teorinin hepsini kendi kendime çürütmüştüm.

Çok kısa bir süre sonra Eren'in yataktan kalktığını hissettim ve ona dönüp hareketlerini izlemeye başladım. Önce diğer eliyle sargılı elini hafifçe sıkarak tahminimce acıyıp acımadığını tahminimce acıyıp acımadığını kontrol etti. Hafifçe yüzünü buruşturduğunda iç sesim “İki günde geçer mi o yara?” diye söyleniyordu. Ben ise onu umursamadan Eren'i izlemeye devam ettim. Sağlam eliyle omzunu tutup hafifçe sıktı ve derin bir nefes aldı. Büyük bir sıkıntıyla nefesini verirken bir yandan da odanın içinde dönüp duruyordu. Yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu düşündüm. Sanırım yüzleşmeye ihtiyacı vardı...

“Ben gidip doktorun dediği şu işlemleri yapayım,” dedim gülümsemeye gayret ederek. Ne yapmak istediğimi anlamış olacaktı ki minnettar bir ifadeyle bana baktı.

İkimiz de sonrasında bir şey söylemedik. Ben odadan çıkıp giderken o da arkamdan bana bakıyordu. Hastanenin lobisine indim ve zaten çoğunu doktorun hallettiği çıkış işlemlerini yaptım. Hemen ardından tekrar yukarı çıktım ve kahverengi kapıyı bir kere tıklayıp içeri girdim. Girdiğimde gördüğüm manzara Eren'in yara bere dolu sırtı oldu. Gözlerim yerinden çıkacak gibi büyümesini engellemeye çalışıyordum ama şaşkınlığım gizlenecek gibi değildi.

Eskiden kalma yara izleri, yaraların geçmeye yakın olduğunu gösteren sarılıklar ve morluklar... Yalnızca birkaç saniye görmeme rağmen o görüntüyü bir daha unutamayacağımı biliyordum. O istemeden de olsa Eren’in acılarını görmüştüm. Bir daha unutamazdım, denesem bile gitmezdi gözlerimin önünden. İlk defa onun bir gerçeğini görmüştüm.

Onun onlarca yarası, onlarca kalp kırıklığı olduğu ilk defa bu kadar gerçekti, bu kadar somuttu. Onu görmüştüm... Kapı sesini duyar duymaz üzerine tişörtünü geçirdi ve odaya girdiğimde olduğu gibi camdan dışarıyı izlemeye devam etti. Sanırım gözlerimdeki dehşet dolu ifadeyi görmekten korkuyordu. Belki de yüzüme bakmaya utanıyordu...
“Eren,” dedim çaresiz bir ses tonuyla. Başka bir şey demedim, diyemedim. Yavaşça bana döndüğünde benimle göz teması kurmaya çekindiğini fark ettim. Nedenini anlamadım ama sormadım da...

Yıldızlara Benziyorsun Donde viven las historias. Descúbrelo ahora