15. Bölüm: Minik Yıldızım

624 250 159
                                    

Dolu Kadehi Ters Tut - Karanlık

Keyifli okumalar...
__________________________________

15. Bölüm: Minik Yıldızım

Duyduğum şeyler her seferinde kendini tekrarlıyordu ve kendime gelmemi engelliyordu. Elim ayağım titrerken telefon elimden kayıp masanın üstüne düştü. Tıpkı onlarca hayalim, tıpkı yüzlerce umudum gibi...

Tek bir cümle bile yıkabiliyordu bir insanı ve ben, şu an bunu yaşıyordum. Gözlerimdeki yıldızların tıpkı tekrar bir araya gelmemiz için beslediğim umutlar gibi söndüğünü hissettim. Benim sığınağım üstüme yıkılmıştı ve can çekişiyordum. Ne yapmam, nasıl yapmam, ne hissetmem, ne düşünmem, ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum.

Kelimeler yeter miydi bazı şeyleri anlatmaya? Evet bazı şeyleri anlatmaya kelimeler yetmezdi ve o anki durumum için de geçerliydi bu... Anlatamazdım, anlatsam bile anlaşılmazdı yaşadığım o hisler. Öylece kaldım, cansız bir heykel gibi. Hoş, zaten ruhum çoktan intihara sürüklenmişti, ben de cansız sayılırdım değil mi?

* * *

Ne zaman, ne oldu, nasıl oldu, hiçbirini hatırlamıyordum. Annemin bir kriz geçirdiğini öğrenince hangi hastane olduğunu öğrendiğim gibi bir taksiye atlayıp hastaneye gitmiştim. Saatlerce yanında kalmış, iyi olduğuna emin olduktan sonra yardımcısı tarafından eve gönderilmiştim. Babamın merak edeceğini, kendisinin gece boyunca annemin yanından ayrılmayacağını ve benzer birçok nedeni daha sıralayıp uzun uğraşlar sonucunda beni göndermeyi başarmıştı.

Evdeydim ve sabahtan beri içimde bir sorun olduğunu söyleyen hissin doğru çıkması yüzünden çok stres yapmıştım. Bu da başımın katlanılamaz bir derecede ağrımasına sebep olmuştu. Aldığım ağrı kesicinin etkisini göstermesini beklerken yatağımda uzanmış, hiçbir problem olmadığını tekrar edip duruyordum.

Sonunda bedenime bir rahatlık çöktüğünü hissettiğimde ağrı kesicinin etkisini gösterdiğini anlamış oldum. Başımdaki ağrı gitgide azalırken kendimi hafiflemiş hissediyordum. Üzerime çöken ağırlık uykumu getirmeye başlamıştı ve buna karşı koymaya niyetim yoktu. Hemen yorganımın içine girip kendimi rüyalar alemine teslim etmek üzere gözlerimi kapattım.

Karanlık... Çok karanlık. Her yer zifiri karanlık ve etrafta minicik bir ışık kaynağı bile yok. Etrafı göremiyorum. Sadece... Sadece sesler var. Çığlık sesleri.

Biri durmadan çığlık atıyor ve ona ağlama sesleri eşlik ediyor. Sonra bağıran birinin seslerini duyuyorum. Bütün sesler daha da kuvvetleniyor, dayanılmaz bir hal alıyor.

Duyduğum yüksek sesler kulaklarımın çınlamasına neden olurken etrafımı görememek daha da gerilmeme neden oluyor. Korkuyorum... Sesler susmak bilmiyor ve her geçen saniye daha da yükseliyorlar.

Sonra önümde bir kapı beliriyor. Işık saçan bir kapı... Saçılan ışık etrafın zifiri karanlıktan kurtulmasını sağlarken seslerin sahiplerine de ışık tutuyor.

O çocuk... Yerde yatan bir kadının yanında uzanıyor. Kadının üzerinde bir battaniye örtülü, çocuk onun elini tutuyor...

Çocuk birden ayaklanıyor ve ışığın geldiği yöne doğru koşmaya başlıyor. Ama ışık birden sönüveriyor. Çocuk gözyaşları içinde kaybolan ışığın geldi yöne bakmaya devam ediyor ama ışık geri gelmiyor...

Çocuk aradan sızan ışığa bakarken birden o ışık da yok oluyor. Sonra yine zifiri karanlık ve ağlama sesleri yerini alıyor...

Gördüğüm kabuslar artık gitgide değişik bir hal almaya başlamıştı. Normal insanlar garip yaratıklar görürken ben o çocuğu görüp duruyordum, Eren'i...

Yıldızlara Benziyorsun Where stories live. Discover now