17. Bölüm: Baba

533 215 144
                                    

Alexander Rybak - Fairytale

Keyifli okumalar...
__________________________________

17. Bölüm: Baba

Dakikalarca beni izledi. Rüya görüp görmediğini anlamaya çalışıyor gibiydi. Elimdeki pastanın mumları bile beklemekten tamamen erimek üzereydi.

"Hadi," dedim pastayı Eren'e doğru uzatarak. "Üfle."

Hayatımda ilk defa bu kadar şaşkın gözlerle bakarken görüyordum onu. İlk defa böylesine masum, neşeli bir çocuk gibi bakıyordu. İlk defa birinin zaaflarını görmesinden çekinmiyor gibiydi.

Ona uzattığım pastaya yaklaştı ve hemen sonra bana baktı. O an gözlerinde mutluluğu, neşeyi, teşekkürü gördüm. Ama en önemlisi o an gözlerinde umudu gördüm. O an gözlerinde umut vardı. O an gözleri daha beş yaşındaki bir çocuğu andırıyordu. Beş yaşında oyuncak araba hediye edilen bir çocuk gibi bakıyordu gözlerime. Her şeyden önce, o an dünyadaki en mutlu insan oymuş gibi bakıyordu.

Öyle güzel, öyle kocaman, öyle içten gülümsüyordu ki, o an hiç bitmesin istiyordum. Hep yanımda olsun, hep bana bakıp böyle gülümsesin istiyordum.

Başımı salladım yavaşça, onay verir gibi. Yüzünü tekrar elimdeki minik pastaya çevirdiğinde "Önce dilek tut," dedim o anın bozulmasını istemiyor gibi sessizce.

Gözlerini sıkıca kapatıp birkaç saniye bekledi. O an o kadar tatlı gözükmüştü ki gözüme, yüz ifadesini beynime kazımak istedim. O an farkına vardım. Benim yaptığım şey Eren'i mutlu etmek için onun doğum gününü kutlamak değildi. Ben yaptığım şey içinde küçük bir çocuk yatan Eren'e kaybettiği yıllarını geri vermekti.

Gözlerini açtıktan sonra yüzüne yayılan mutlulukla beraber mumları üfledi. Üfledikten sonra geri çekildiğinde gülümsemeye devam ediyordu ama aynı zamanda gözleri dolu doluydu.

O an hiç düşünmeden elimdeki pastayı hemen yanımda duran masaya bıraktım ve kollarımı Eren'in boynuna doladım. Ne düşüneceği, ne tepki vereceği pek umurumda sayılmazdı. Ona sarılmak sadece içimden gelmişti.

Ben ona sarılırken o afallamıştı ve olanlara bir anlam vermeye çalışıyordu. Saniyeler sonra sırtımda bana sarılan ellerini hissettiğimde istemsizce gülümsedim.

"Teşekkür ederim..." diye mırıldandı birden. "Pes etmediğin için. Yaptığın her şey için." Gülümsedim. Gözlerim dolmuştu. Kendimi uzun zamandır hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum. Hissettiğim şey saf mutluluktu. Hiçbir şey karışmamıştı içine, ne acı ne de öfke. Sadece mutluydum o an başka hiçbir şey yoktu.

Sarılırken zaman durmuştu sanki. Kollarım onun boynundan ayrılmak zorunda kaldığında istemeyerek geri çekildim. Ayrılır ayrılmaz Eren iki elini gözlerine götürdü ve gözlerinde biriken yaşları sildi hızla.

"Hadi," dedim hemen. Eski doğum günlerini düşünerek kendini üzmesini istemiyordum. "Yemiyor muyuz?" Gülümseyerek başını salladı. O an fark ettim, başına ne kapüşon ne de şapka vardı. Saçları tamamen meydandaydı ve yumuşacık görünüyorlardı. O an onlara dokunma isteğimi bastırarak pastanın yanına, masaya bıraktığım poşetten bir bıçak ve iki çatalı çıkardım. "Hazırlıklı geldim."

Eren bana bakarak gülümsemeye devam ederken ben de elimdeki bıçakla pastayı kesip bıçağı tekrar poşete koydum ve çatallardan birini Eren'e uzattım.

Çatalı elimden almadan arkadaki berjere yaklaştı ve oradan bir tabure alıp tam karşısına koydu. Daha sonra sehpa gibi görünen minik bir masa getirip ikisinin arasına koydu ve tekrar yanıma geldi. Gülümsemeye devam ediyordu. Bir an sırf beni mutlu etmek için gülümsediğini bile düşünecektim ama o gerçekten gülümsüyordu. O gerçekten mutluydu. Eline pastayı alıp o tarafa doğru ilerlerken "Otur hadi," dedi. Pastayı minik masaya koydu ve kendisi de tabureye oturdu.

Yıldızlara Benziyorsun Where stories live. Discover now