Bana Ait 14. Bölüm

88.1K 4.6K 310
                                    


"Çınar Bey, müsait misiniz?"

"Gel Asaf, kızlarla ilgili bir gelişme mi var?"

"Evet, abi..."

"Harika, nihayet!" Duyduğu sözle yerinden kalkan genç adam, kapının yanında dikilen elemanına işaret ederek koltuğu gösterdi. Merakla konuşmalarını dinleyen kardeşine bakmadan, adamın karşısına geçip bütün dikkatiyle anlatacaklarına odaklandı. "Seni dinliyorum Asaf... İki işitme engelli kızın, bu kadar uzun süredir neden bulunamadığını anlayamıyorum!"

"Haklısınız Çınar Bey, eee... Pardon abi... İşin aslı, elimizde kızlarla ilgili hiçbir bilginin olmaması işimizi zorlaştırdı. Ne gittiğimiz okul ve derneklerden, ne de elde bulunan kayıtlardan aradığımız kişilerin tarifine uygun kimseye ulaşamadık. Buradan bir sonuç elde edemeyeceğimizi anlayınca, en son görüldükleri yere dönüp havaalanının kamera kayıtlarından yola çıktık. Sağ olsun, Tahir abi bu konuda ilerleyebilmemiz için çok yardımcı oldu."

"Güzel, sonuç?"

"Aynı gün taksinin havaalanına giriş anından itibaren, farklı alanları kayıt altına alan kamera görüntülerini, aşama aşama kontrol ettik. Ve bizi çok şaşırtan bir sonuçla karşılaştık!" derken dirseklerini bacaklarına dayayarak öne doğru eğilen patronunun, daha fazla sabrının kalmadığını anlayıp cümleyi esas yere bağlamak için devam etti. "Arabaya bindiler, abi..."

"Nasıl, dışarıda kendilerini bekleyen birisi mi varmış?"

"Hayır, abi... Eski kasa Clio marka bir binek araca, siyah saçlı olan kızın şoförlüğünde binip havaalanını terk ettiler."

"Hıı!.. Ama onlar işitme engelli, araç kullanmaları yasal mı?"

"Konu hakkında bilgimiz olmadığı için önce biz de şaşırdık. Yaptığımız araştırma sonucunda, H tipi ehliyetle, sadece binek otomobil kullanabildiklerini öğrendik."

"Ya!.. Hiç tahmin etmezdim, bu konuda ne kadar cahil olduğumu görüyorum. Sanırım işitme engelli vatandaşlarımızı fazla hafife almışım. Peki, aracın kime ait olduğunu öğrenebildiniz mi?" Anlatılanları dinlemek için yanlarına gelen kardeşiyle göz göze gelince, "Nihayet Cesur, en sonunda kızları bulacağız!" derken, kafasını sallayan adama oturmasını işaret etti.

"Eee... Abi, şu aşamada öğrendiklerimiz ne kadar işimize yarar orası belirsiz."

"O da ne demek?"

"Aracı araştırdık, Mehmet Ali Durmuş isimli bir şahsın üzerine kayıtlı... Adamın yaşadığı yer Muğla, evli, iki çocuk babası ve muhasebeci olarak çalışıyor. Arabanın sahibiyle, kızlar arasında hiçbir bağlantı bulamadık. Size danışmadan şahıslarla diyaloga girmek istemedik."

"Hımm!.. İyi yapmışsınız Asaf, hiçbir suretle başlarının derde girmesine onay vermem. O zaman isimlerini de öğrenemediniz demektir."

"Evet. Abi, izin verirsen Tahir abi ile iletişim kurup, aracın görüldüğü yerler üzerinden araştırmamıza devam etmek istiyoruz."

"Sanırım en doğrusu bu olacak, iyi düşünmüşsün! Yalnız durumu Tahir'e iyice açıkla, kızların polisle başlarının derde girmesini istemiyorum. Sadece teşekkür etmek için onlara ulaşmaya çalıştığımızı anlasın yeter."

"Merak etmeyin, daha önceki konuşmalarımızda niyetiniz için yardımcı olmayı kendisi teklif etmişti. Problem çıkacağını düşünmüyorum."

"Güzel, o zaman senden haber bekliyorum."

"En kısa zamanda abi, izninle..."

Ayağa kalkan adama, "Sağ ol, Asaf." diyerek gönderirken, odayı terk etmesini düşünceli gözlerle izledi. Ufak da olsa başlangıç noktası sayılacak bir ipucu buldukları için sevindiği sırada, yanında oturan kardeşinin sesini duyarak döndü.

"Abicim, olayın üzerinden iki hafta geçti. Kızları bulmak sende sabit fikir haline geldi, biraz fazla kafaya taktığını düşünmüyor musun?"

"Hayır... Yaptıkları iyilik, onların durumunda bulunan iki genç bayan için büyük cesaret isteyen bir olaydı. Hallerini görseydin ne demeye çalıştığımı anlardın. Çıtı pıtı, iki sevimli küçük kadın... Hiçbir beklenti içerisine girmeden, sadece hayatımızı kurtarmak amacıyla onca yolu üşenmeden gelip bana ulaşmaya çalıştılar! Hiçbir zorunlulukları yoktu, Cesur... Birçok insanın yapacağı gibi umursamayabilir, ya da karşılığında para isteyebilirlerdi. Çok rahat kulak arkası edip bizi aşar diyerek ölmeme izin verebilirlerdi ve tabi senin de... Şu an karşılıklı oturup bu konuşmayı yapmamızı, onların cesaretlerine borçluyuz."

"Seni çok etkilemişler!"

"Öyle... Çok komik bir yanları olduğunu söylemeliyim, aralarında sessiz kavga etmeleri hala aklımda." derken siyah saçlı olanın arkadaşı eline vurunca dil çıkartması aklına gelip yine gülmeye başladı. "Tartışırken çocuk gibi halleri aklıma geldikçe gülme arzusu duyuyorum. İşaret diliyle kavga edileceğini ve bunu izlerken anlayacağımı söyleseler, gözlerimle görmesem inanmazdım. Onlara hayatımı... Pardon, eksik söyledim, hayatımızı borçluyuz."

"Borçlu olduğumuzu kabul ediyorum, tanımadığım halde ikisine de minnettarım. Kafamı karıştıran konu şu; bana bulunmak istemiyorlarmış gibi bir izlenim bıraktılar. Olayın üzerinden iki hafta geçtiği halde, sana ulaşmak için en ufak bir girişimde bulunmadılar!"

"Bu da ne kadar gururlu ve yazdıklarının arkasında durduklarını gösteriyor. Hiçbir art niyet gütmeden, sadece insaniyet adına bu işe girdiklerini..." Çalışma masanın üzerinde duran mektubu işaret ederek "Söylediğim kelimeler o kâğıtta yazıyor ve dediklerini de yaptılar. Bana teşekkür etme fırsatı bile vermediler. Muhtemelen beklemiyorlardı. Yaptıkları iyiliğin karşılığında neye ihtiyaçları varsa, bu fırsatı onlara sağlamaya kararlıyım." diyerek defalarca okuduğu kâğıttan gözlerini ayırmadan sözlerini tamamladı. Bir yerlerde hayatlarını sürdürdüklerini, muhtemelen sık sık kavga ettiklerini düşünürken sevimli halleri gözünün önünde canlandı.

***

" Siktir... Yine mi ya, Allah kahretsin!"

Çalkaladığı tabağı, Pınar'ın bağırmasıyla lavaboya düşüren genç kız, "Aaayyy, ne oluyor be?" diyerek arkasını döndü. Beş karış suratla kendisine bakan kızın, sinirle söylediklerini duyunca ağzı açık kaldı.

"Bugün yumurtlama günüm Irmak, bir ay daha heba oldu!"

"Allah cezanı vermesin manyak, ödümü koparttın!.. Yumurtlamaymış, tavuk musun sen?"

"Evet, tavuğum ve bir horoza ihtiyacım var."

"Tövbe tövbe! Ya sabır, ben de bir şey oldu zannettim."

"Daha ne olsun; bugün hamile kalsam, 9 ay 10 gün sonra doğacak olan çocuğumu kaybettim. Böyle giderse hiç anne olamayacağım ben ya, ortada doğru düzgün bir aday bile yok."

"Ooofff, Pınar!" Anne olma arzusuyla kahrolan genç kıza bakarken, elinden bir şey gelmediği için üzülerek ne diyeceğini şaşırdı. Topuklarının üstünde yaylanıp durduğu sırada, ağlamaklı bir yüz ifadesiyle buzdolabının üzerindeki takvimden gün saymasına canı sıkıldı. Daha fazla dayanamayacağını anlayınca, biraz sonra söyleyeceklerine kendisi bile inanamayarak kafasını iki yana salladı. Derin bir nefes alıp ardından yavaşça bıraktıktan sonra "Pınar..." diye yumuşak bir sesle söze girdi. "Hadi hayatım, üzerine güzel bir şeyler giy de gezmeğe çıkalım. Bir kaffeye veya alışveriş merkezine falan gideriz. Söylediğime inanamıyorum ama belki hoşlanacağın birisi denk gelir! Tabi sonrasına karışmam, o kısmı sen düşünürsün."

"Ah!.. Gerçekten mi?"

"Evet, evde oturarak çocuk sahibi olamayacağın belli! Allahım, kendimi tanıyamıyorum. En yakın arkadaşımın hamile kalabilmesi için erkek avına çıkıyorum. Pardon, horoz... Ben, fikrimi değiştirmeden bir an evvel hazırlansan iyi olur."

"Harikasın, harikasın, harikasııııın!.. Evveeet, seni seviyorum."

"Tamam canım, ben de seni seviyorum." derken yerinde zıplayan genç kızın sevincine ortak oldu. Manyak bir tarafı olduğu için birazdan üzerine saldıracağını bilerek gardını aldı. Sımsıkı bedenine sarılan dostunu öptükten sonra koşturarak giyinmeye odasına gitmesini izlerken, "Allahım, ben de delirmiş olmalıyım, önce gece kulübü şimdi de bu! Deli kız, sonumuz hayırlı olsun inşallah." diyerek üzerine düzgün bir şeyler geçirmek üzere odasının yolunu tuttu.

Bana AitHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin