BÖLÜM 25- KEVAŞE DİYE KİME DENİR?

6.2K 285 112
                                    

Kevaşe, Osmanlıca bir kelimedir. Kevaşe "Fahişe, kaltak, sürtük" anlamına gelen bir kelimedir. Ayrıca kötü yola düşmüş kadınlara söylenen bir sözdür.

&&&&&&&

&&

Masa çok düzenliydi. Çatal bıçaklar parıl parıl parlıyordu. Garsonlar servis yaptıktan sonra tabağımın iki yanında olan ellerimi izliyorum son beş dakikadır. Tırnaklarımın törpüsü küttü, nude tonlardaki ojelerimle parmaklarım güzel görünüyordu. Çatalı gevşekçe tutarken başımı kaldırmamaya kararlıydım. Ellerimle buluşan gözlerim ondan önce de etrafı izlemişti. Mekan oldukça nezihti. Tavan  yüksekti ve ferahtı. Işıklar ve aynalar her yerdeydi. Şatafatlı sayılabilirdi. Petrol mavisi elbisemin ince askısına götürdüm boştaki elimi dalgınca.

Ben bu masada ne arıyorum? En önemlisi bu masaya nasıl düşmüştüm? Bana ait olmayan bu rolü neden üstleniyorum?

Karşımda oturan Cesur'a dokunan parmakları görmemek için kaldıramıyorum kafamı. Yanımda kocam oturuyor ve kocamın karşısında oturan  kadın onunla yatıyor. Bunun için kadına kızgın olmalıyım ama maalesef ben Cesur'a dokunan her bir uzvunu koparıp sallandırmak istiyorum. Türlü senaryoları teker teker deniyorum kadının üzerinde her gülümsediğinde, her flörtöz tavrında, her dokunuşunda.

Cesur, Kaan'ın beni bu Ivy denen sarmaşık kadınla aldattığını kanıtlamak için çok yanlış bir yol seçmişti. Kadın Cesur'un partneri olarak masamızda duruyordu. Kaan'a çiftler buluşması yapalım dediğinde karmaşık ilişki ağımızı kastettiğine eminim ama kanıtlayamam. Kim kimle çift yahu? Masadaki yemek çeşitliliği gibi ortaya karışıktık galiba. Kaan, Cesur'un teklife atlamış, beni de zorlamıştı ama tabi masaya gelen kadının becerdiği kadın olmasını beklememişti.

Ayy, gülmem geldi bir dakika(!)

Ben ne mi yapıyorum şu an?

Garip bir sakinlik vardı üstümde, fırtınadan önceki sessizlik gibi. Sakinlikte değil aslında doğru kelime soğukkanlılık olmalıydı. Soğukkanlı bir şekilde tabağımın incelemeyi sürdürdüm. Yemeği eşeliyordum. İstediğim şey yemek değildi. Aç olduğum kesindi ama önümdekilere değil.

Kaan, elbisenin satışındaki başarıdan bahsedip kendine pay çıkartıyor ve beni övüyordu. Anlaşmamızın iki taraf içinde ne kadar doğru bir karar olduğundan söz ediyordu. Ivy denen bu stilist mi her ne fışkıysa konuyu değiştirmeye çalışıyor, kendini ortaya atıyordu. Elleri çatalı kaşığı tutmadığı için yemeği bir türlü bitmedi.

Konuşabilirdim, savaşa girebilirdim. Bu kadını yerle bir etmem kaç saniyemi alırdı? İşe burnuna kadar olan balon memelerini patlatmakla başlayabilirdim. Ama kendime yakıştıramıyorum bunu yapmayı. Hangi adam için bu kadının karşısına çıksam ucuz olacaktım. Kocam bana ait değildi, Cesur'da bana ait değildi. Uğruna savaşacağım bir şey yoktu. Ama engelleyemiyorum hissettiğim şeyi. Kıskançlık değil bu. Damarlarımı şişirip, çenemi sıkmama neden olan şey kıskançlıktan farklı bir duyguydu. Ağırlığı midemde hissediyorum. Taş oturmuş gibi.

Sessizliğim asaletimdendi, bu kadın Elvin gibi değildi. Onu sıcak çayla alt edemem. Bu kart yelloz utanmaz uslanmaz bir kadındı. Kaan gibi evli bir adamla ilişkisi varken onu Cesur'la kıskandırmaya çalışıyor ve bu esnada Cesur'dan da faydalanıyordu. Ellerinin aktifliği, benim hareketsizliğime neden oluyordu. Kendimi sakin kalmaya zorluyorum.

Cesur'un omzunu okşayan eller tuvalete gidip görüş açımdan çıktığında kaldırdım kafamı. Nefes almam lazımdı. Bu berbat yemeğe hiç gelmemeliydim. Hiç!

GECENİN FAZ'IWhere stories live. Discover now