BÖLÜM 21- BASKIN BASANINDIR

6.6K 295 79
                                    

Duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette. Ama önümde duvar var diye boyun eğmeyi de kabullenemem.

Dostoyevski

&&&&&&

&&

Gözlerimi açmaya çalıştım. Açılmadığına hatta hareket bile edemediğime eminim. Yüzümü buruşturarak tekrar denedim açmayı. Başımda biri vardı. Puslu görüntüler ve sesler vardı. Pikselimin ayarlarıyla kim oynamıştı? Niye netleyemiyorum hiç bir şeyi? Kirpiklerim zorlayışlarıma direnmeyi bıraktı ve aralandı.

"Lisa, iyi misin?" Tutku'nun sesi bu. Tepemde dikilen bedene bakmak istiyorum ama bu oldukça zor. Baş ağrım çok fazlaydı.

''Lisa?'' Tepki vermeye çalışıyorum ama olmuyor sanırım.

"Zorlama Tutku, canı acıyor."

Bu ses... Sanki her hücreme iğneler batmış gibi irkildim. Gözlerimi kapattım.

"Doktoru çağırıyorum." Kaan, o da buradaydı. Ne yapıyorlardı bunlar, topluca başımda mı dikiliyorlardı? Hepsini kovmak istedim ama sesim de çıkmıyor. Ne olduğunu hala anlayamazken bana birinin dokunduğunu hissettim. Gözlerimi tekrar açtığımda Kaan'ın bahsettiği doktorun başımda olduğunu gördüm.

"Merhaba Lisa Hanım, beni duyuyor musunuz?" Başımı sallamaya çalıştım.

"Kaza geçirdiğinizi hatırlıyor musunuz?"

Mavi ekran verdim. Hatırlamaya çalışınca başım daha çok ağrıdı. Elimi başıma götürmek istediğimde kolumun sargılı olduğunu farkettim. Kolumdaki sargı bedenimi merak etmeme neden oldu. Üstümdeki örtüyü açmaya yeltendim. Bacaklarımda sorun yok gibiydi. Hareket ettirmeye çalıştığımda anladım ki sorun var. Çünkü çok acımıştı. Kaza mı yapmışım ben? Hatırlamıyorum, gelmiyor bir türlü. Boşluğu aşamadım.

"Ne oldu bana?" dedim zorlukla. Bu ses bana mı aitti?

"İzmir'e yakın bir yerde kaza yapmışsınız. Çok şükür ki ciddi bir şeyiniz yok. Bir iki sıyrık ve eziğiniz var. Başınızı sert çarpmışsınız. Şiddetli baş ağrısı çekmeniz normal. Her türlü ihtimale karşı sizi bu gece burda tutacağız." Doktor gittikten sonra etrafımdaki insanlara bakabilmiştim. Hepsi çok yorgun ve bitik duruyordu. Neden hep birlikte başımı beklediler ki! Kendimi suçlu hissederken Tutku dikkatimi çekti.

"Bebeğim, hiç mi bir şey hatırlamıyorsun?" Tutku'yu duyuyorum ama gözlerim Cesur'a takılmıştı. Yataktan bi hayli uzaktaydı, tam karşımda duvara yaslanmış halde pür dikkat bana bakıyordu. Çok kısa bakabilmiştim gözlerine. Dayanılmaz bir acı bedenimi sarmıştı çünkü. Hatırlamaya başladım. Her şey tek tek işgal etti beynimi.

Karnımda bir mide bulantısı vardı. Karnımdan yukarı doğru yol bulmuş bu bulantı, boğazıma hüküm sürmüş. Ağzımın içinde dolanıyor. Burnumu sızlatıyor, gözlerimi sulandırıyor. Öyle bir his ki bu beyin hücrelerim devamlı vücuduma kasılma emrini veriyor. Kastığım karın kaslarım infilak etmek üzere, nefes alamıyorum çünkü. Acı böyle mi başlıyor?

İhanetini bildiğim bir adamı böylesine özlemek... Bir iki adım uzağımda olması ama konuşmayı bırak göz göze bile gelememek... Nasıl bir iç sarsıntısıyla özlemek bu! Kavuşamayacağını net bilerek kalbin kendi kendine ağırlaşıp susmaya dönmesi nasıl bir acı... Çözümü yok. Bir yolu yok. Geçmişi kim değiştirebilmiş ki ben yapayım? Olanı olmaz kılayım. Kalbimi porselen takım misali parçalara ayıran görüntüleri nasıl sileyim? Yutkunamadığım bu koca düğümü yok saymaya çalışmak ne zormuş!

GECENİN FAZ'IWhere stories live. Discover now