02

6.9K 403 2.3K
                                    

MEDYA: KATHERİNA

Yatakhanedeki yatağıma güneşin vurması ile kalktım. Güneş ışınları gözlerime doğru keskin atışlar yapıyor ve inatla beni uyandırmaya çalışıyorlardı. Elimle engelleyemeyeceğimi fark edince doğruldum. Kafamı sarkıtarak ranzanın alt katında yatan Bill'e baktığımda uyuyordu. Hah! Geçen gün beni ranzadan aşağıya çekip düşürerek uyandırmıştı. Gün intikam günüydü!

Pis pis sırıtarak ve sessizce aşağıya indim. Aklımdan bin bir türlü plan geçiyordu ancak ben suyun kaldırma kuvvetini kullanacaktım.

Pencere kenarındaki masaya doğru yönelerek sürahiyi kaptığım gibi kafasından aşağıya döktüm. Acımak mı? Öyle bir kelime var mıydı ya? Olayın verdiği şokla bir anda doğrularak yataktan düştü. Garip hareketlerinin yanı sıra yarı uykulu sesiyle gevelediği sövgü sözcükleri zevkle sırıtmama neden olmuştu.

"Nic, sen! Hay! Sürahi!"

Bu gürültüyle diğerleri de uyanmış bize bakıyordu ama bu boş bakışlardan fark ettiğim kadarıyla kimse olayı anlamamıştı. Gerçi alışmış da olabilirlerdi, sonuçta bu manzaralar yabancı değildi. Her zamanki bizdik işte. Kedi köpek gibi birbirimize girip saniyeler içinde hiçbir şey olmamış gibi davranan iki boş insan. Halimden memnun bakışlarla Bill'e döndüm.

"Ne kadar güzel bir sabah değil mi?"

dedim nazik bir şekilde gülerek. Ben ranzadan düştüğümde o da aynı şeyi söylemişti. Bunu neden yaptığımı anlayınca bıkkınlıkla nefesini üfledi. Bunu hak etmişti sonuçta. Belini tutarak sakince gülümsediğinde yutkundum. Bu sinsi gülüş hiç de hayra alamet değildi. Kaçmalı mıydım?

"Tamam 1-1 olduk." dedi sinsi bakışlarını sürdürerek. İçimden lütfen sakin kalmasın diye sayıklamaya başlamıştım bile. Onu sakin görmek hakkımda planları olduğunun bir kanıtı gibiydi.

Her an üstüme atlayabileceğini düşündüğümden çekingen biçimde elimi uzatarak yerden kalkmasına yardım ettim ve birkaç adım geri gittim. İnanması zor olsa da Bill sakin kalarak hiçbir şey yapmamışım gibi davranmaya  devam ediyordu. Yetimhanenin bitişiğindeki  okulumuza gitmek için hazırlanmaya başladık. İkimiz de kendimi bildim bileli aynı sınıftaydık. Aynı sokakta doğmuş,  aynı yetimhanede büyümüş, birlikte birçok zorluğa göğüs germiştik. 

Gömleğimin düğmelerini ilikleyerek odadaki saate çevirdim bakışlarımı. Sıkı bir yönetime sahip yurdumuz on dakika sonra yemekhanede olmamızı gerektiriyordu. Çantalarımızı ayarladıktan ve yeşil renginden nefret ettiğimiz okul formalarımızı giydikten sonra yatakhaneden dışarıya çıktık. Yeşil forma mı olurdu ki? Çürümüş gibi. Bill'in bakışlarını üzerimde hissettiğimde kafamı ona çevirdim.

"İlk ders ne?" dedi her sabah olduğu gibi. Bu gerçek bir sorudan çok ritüele dönüşmüştü artık.

"Matematik olması lazım"

Sıkıntıyla iç çekmişti. Gözlerimi onunkilere odaklamaya çalıştım. Düşüncelerini duymam, bu sabah neden bu kadar sakin olduğunu anlamamı sağlayabilirdi. Kafasından aşağıya bir sürahi su döktüğüm halde üzerime atlayıp beni öldürmeye çalışmaması kesinlikle normal gelmiyordu. Aklını okuyacağımı anladığından gülerek bakışlarını benden çekti.

"Rahat dur."

En baştan beri bu özelliğimi bilmesine rağmen hiç garipsememişti. Asıl garip olan buydu sanırım. Ya da onun için de normal geliyordu artık. Yetimhanenin uzun koridorları boyunca yürüdük. Çıkış kapısından bir önceki kapıya, yemekhaneye girdik. Çocukların konuşma sesleri, yemek kokuları ve mutfağın burada olmasından kaynaklanan sıcak, nemli hava beni çok daraltıyordu. Üstelik çok da kalabalıktı!

GMBWhere stories live. Discover now