23. Bölüm {Hasta}

78 7 59
                                    

Ve karşınızda... Yeni bir bölüm :)

Bu bölüme başlamadan önce aklıma Galip'in gittiği bölümün altına "20 bölümdür lanet olasıcayı çektik. Artık şu Selçuk'la Afife'yi yakınlaştır." yazdığınız aklıma geldi. Tam olarak böyle değildi aslında ben biraz yorum katmış olabilirim :)

Her neyse bu yorum aklıma gelince dedim ki neden olmasın? Şimdi şöyle de bir şey var Afife neden Galip olayını bu kadar çabuk sineye çekti diyebilirsiniz, çok çabuk unuttu gibi olacak ama sadece yanlış olan bir şeyin peşinden koştuğunu fark etti. Ki Galip'i bu kadar çabucak unuttu da diyemeyiz ancak en azından kendine hatırlatıp sürekli acı çekmiyor.

Evet açıklamamı da yaptığıma göre rahat bir nefes alabilirim :)

O halde bölüme geçelim. İyi okumalar!

 İyi okumalar!

Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.

🍁🍁🍁

Saat öğle saatlerine gelirken Afife düşünmekten çıldıracak duruma geldiğinde telefonunu belki de 100. kez eline aldı. Dünden beri hala Selçuk'a geçmiş olsun dilemek için arayamamıştı ve Fatih'le konuştuktan sonra tuhaf bir şekilde kötü hissetmişti. En azından Tuna'ya danışmak istedi ancak telefonu kapalıydı. Açan olmadı.

Babasıyla dün eve gittikten sonra tek kelime etmemişlerdi. Tuna'yla da uzun zamandır doğru dürüst konuşamamıştı. Ve birkaç gündür hayatı fazla sıkıcıydı. Birileriyle konuşamıyordu, kendi özel alanı sık sık ihlal ediliyordu, sürekli başarısızlıklar yaşıyordu. Öyle ki bazen oturup hıçkıra hıçkıra ağlamak geçiyordu içinden.

Bir de üstüne anlamsızca Selçuk'u dert edinmişti kendine. Bir insan babası yüzünden -dolaylı yolla da olsa her şeyin çıktığı yol babasıydı- bu hale düşmemeliydi. Acı çektiği halde kendini gizlemeye fazla alışmış gibiydi.

"Sanki sen farklısın." diye söylenen iç sesini görmezden gelerek. Telefonuna boş boş bakmaya devam etti.

Ani bir karar vererek arama tuşuna bastıktan sonra içten içe pişmanlık duydu. Bunu neden yapıyordu?

Selçuk, iyi olduğu konusunda Fatih'i ikna ederek onu işe yollamıştı. En azından birinden birinin işlerinin başında olması önemliydi. Ancak kahvaltı yaptıktan sonra -zoraki bir iki lokma yiyenilmişti- ilaçlarını bile alamadan gelen uyuma isteğine karşı koyamamıştı. Dün gece her ne olursa olsun dışarı çıkmamalıydı.

Uykusunu bölen şey telefonun kulak tırmalayacı sesi oldu. Başında bangır bangır tepinen melodi onu gözlerini açmaya zorladı ancak battaniyenin altından çıkıp telefona uzanmak istemiyordu. İçinin titrediğini hissediyordu. Sahi neden bu kadar soğuktu?

~AFİFE~Onde histórias criam vida. Descubra agora