Güveniyorum

3.2K 340 43
                                    

Tanrı Hades geri yanımıza döndüğünde elindeki thánatos anahtarına baktım.

Siyah renkteki anahtar oldukça büyüleyici gözüküyordu.

"Yolunuz oldukça uzun ve tehlikeli. Bu yüzden size bir şey vermek istiyorum." diyen tanrı Hades'e merakla baktım.

Tanrı Hades derin bir nefes verdikten sonra görünmezlik miğferini bana uzattı.

Görünmezlik miğferi, tanrı Hades'in en büyük silahı ve sembollerinden biriydi.

Görünmezlik miğferini biri eline takıp kullanırsa kimse ne onu ne de miğferi görebilirdi.

Aksel şaşkınlıkla "Görünmezlik heykeli mi?" diye sorarken Persephone, "Hades delirdin mi sen?" diye sordu.

"Gençlere oldukça yardım eder." dedi tanrı Hades.

Böyle bir şeyi tanrılardan beklemezdim. Özellikle tanrı Hades'ten.

Normalde tanrıların umurunda bile olmazdık.

"Hades savaş kapıda. Miğferini veremezsin." dedi Persephone.

Tanrı Hades eşini umursamadan bana "Al hadi." dedi.

"Üzgünüm ama bunu almam doğru olmaz." dedim.

"Zaten Olimpos'a gitmiyor musunuz? Ben de o zaman Olimpos'ta olacağım. Geri verirsiniz." diyen tanrı Hades ile görünmezlik miğferini aldım.

Miğferi almış olsam bile içim rahat değildi.

Sonuç olarak böyle büyük bir silahın sorumluluğunu üstlenmek zordu.

Eğer yolda bizim ya da görünmezlik miğferinin başına bir iş gelirse tanrı Hades bizi gebertirdi.

Tanrı Hades thánatos anahtarını Aksel'e verince "Sizi yeraltından dışarı göndereceğim. Söylemek istediğiniz bir şey veya yapmanız gereken bir şey kaldı mı?" diye sordu.

Aksel bana bakarak tanrı Hades'i işaret edince ofladım.

Tanrı Hades'e "Teşekkür ederim." diye mırıldandım.

Tanrı Hades sırıtarak "Duyamadım." deyince "Eh yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Keşke duysaydın." dedim ve arkamı döndüm.

Aksel yalandan öksürünce bıkkınlık ile tanrı Hades'e döndüm.

"Yaptığınız her şey için çok teşekkür ederim." dedim.

"Rica ederim." dediğinde tam konuşacaktım ki çevremizi saran gri sisler ile gözlerimi kapattım.

Aksel'in elimi tuttuğunu hissederken istemsizce gülümsedim.

Birinin olağandışı bir durum ile karşılaştığımızda beni düşünen birisinin olması ve beni yanında tutması hoşuma gitmişti.

Gözlerimi açtığımda Cennet - Cehennem obruklarının yakınındaydık.

"Bizi ışınlattırabiliyorsa niye Kayıp Şehir Atlantis'e yollamadı?" diye sordu Metehan.

Bu sorusu oldukça mantıklı gelirken "Harbi niye yollamadı?" diye sordum.

Aksel elini elimden çektikten sonra dikkatlice thánatos anahtarını çantasına koyarken "Sadece kendi bölgesinde bir yere gönderebilirdi." dedi.

Elimdeki görünmezlik miğferine baktım ve "Bunu ne yapacağım?" diye sordum.

Aksel gülerek elimdeki görünmezlik miğferinin ortasına bastı.

Miğfer "tak tak tak" diye kapanırken en sonunda cebe sığacak kadar küçük bir dikdörtgene dönüşmüştü.

"Oha çok iyi." dedim.

Aksel bu dediğime gülümserken miğferi cebime koydum.

"Şimdi nereye gideceğiz?" diye sordum merakla.

"Bugün kalacak bir yer bulalım. Yarın yola devam ederiz." diyen Aksel'e "Saat kaç?" diye sordum.

"Altı." deyince "Oha biz kaç saattir yeraltındayız?" diye sordum.

"Orada geçen zamanı fark etmezsin." dedi Aksel.

Metehan "Acele edip Kayıp Şehir Atlantis için yola koyulmamız gerekmez mi?" diye sordu.

"Bugün dinlenmek iyi olacak. Yarın için Küba'ya uçak ayarlayacağım." dedi Aksel.

"Oha kaç saat sürer orası." dedim.

Aksel, "Küba'dan da gemi gibi bir şey ile Bermuda Şeytan Üçgeni'ne gideceğiz." dedi.

"O kadar uçağı falan nasıl ayarlayacağız? Sonuçta şak diye bulunabilecek bir şey değil." dedim.

Aksel bu dediğime gülümseyerek "Merak etme, ayarlayacağım." dedi.

"Öyleyse sana güveniyorum." dedim.

Aksel, "Güven, güven." dedikten sonra "Hadi şimdi bu gece kalmak için bir yer bulalım." dedi.

Metehan "İyi ki sofradan yolluk almışım." derken gülerek "Aç insan seni." dedim.

Çember Kırılana DekUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum