XXX-VII & XII-VIII

Start from the beginning
                                    

Artık birbirimizi öyle iyi tanıyorduk ki anladı hislerimi, çok geçmeden tek avucunu karnına bastırırken titreyen bir sesle "Bir çocuğumuz daha olacak," diye ekledi. Bu haberi aldığımda sevinçli yangınlar düştü kalbimin eteklerine, gülümserken kederle tutuştu kemiklerim. Önce ufuk çizgisine işlendi kardeşinin silüeti, ardından güz yaprakları misali döküldü toprağa gölgesi ve onu tutamadım.

"Bu öyle güzel bir haber ki!" diyerek ellerimi yanaklarıma bastırdım sevinçle, o da gülümsedi nazikçe. Rüzgâr şiddetini artırıp omuzlarımı saran kumaşı sarsarken sıkıca sarıldım Ayçiçeği'ne, böylelikle nemli gözlerimi de saklarım sandım. Kollarından sıyrılıp geri çekildiğimde yanıldım ve ben uğurladığım duygularımı gizlemeye çalışırken onun kendi gözyaşlarını gururla taşıdığını anladım. Her şey taşıması en çok cesaret isteyen histendi zira, sevgidendi o da.

12 Ağustos
08.47, akşam.

Çay saati için eve döndükten kısa bir süre sonra salonda Ayçiçeği'yle birlikte oturuyorduk ki kapı çalındı. Senin geldiğini düşünüp çocuksu bir heyecanla yerimden kalksam da duvarların ardında sana hitap eden bir ses duyamadığım için koridorda bütün heyecanım kırılıp adımlarıma takıldı.

Bir mektuptu gelen fakat senden değildi, yıpranmış kâğıdın üzerinde yazan isim Yüzbaşı'na aitti. Tedirginlik içinde mektubu araladığımda gözüme çarpan ilk detay yazısının ne kadar düzensiz, kelimelerinin ne kadar titremiş olduğuydu. Diğer yandan, köşelere bulaşan kurumuş çamur izleri bu mektubun nasıl bir ortamda yazıldığı hakkında fikir verdiği için bütün bunların zihnimde çizdiği manzara karşısında içim sızlıyordu.

"Değerli Hanımefendi," diye başlamıştı mektubuna fakat sonraki sözcükler bu hitaptan sonra o kadar silikleşiyordu ki yazmak için bir süre beklediğini yahut yazmayı ertelemek durumunda kaldığını tahmin ediyordum.

Bu satırları sana hafızamdan silebilmeyi umduğum bir karmaşanın tam ortasından yazıyorum. Dün gece parlak fezayı izlerken geçmişi düşünüp her şeyden önce dostluğunun benim için ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha fark ettim ve etrafımı saran araf yelinden kaçmanın hiçbir yolu yokken sana son bir kez yazmak istedim. Herkesin sıhhatinin iyi olmasını temenni ediyorum, mektubuma bir cevap yazacak mısın, yazsan da o satırlar bana ulaşır mı, emin değilim lakin merak etme, senin de aynı dilekleri paylaştığını biliyorum.

Yazımın çirkinliği ve kâğıdın kirli köşesini mazur gör lütfen, ceketimin üzerinde yazıyordum mektubu ve sonra yağmur başladı. Nemli toprağı ittim özenle fakat izi orada kaldı.

Dilerim harbe dair tek iz bu olur hayatlarımızda, seni bir gün tekrar görebilme umuduyla,

Yüzbaşı A. C.

Parmak ucum eskimiş ize dokununca bütün pencereler açıkmışçasına ürperdim ve istemsizce üşüyüp tek avucumu koluma bastırıp sıvazlamaya başladım. Gözlerim satırlara saplanıp kalırken bir süre Yüzbaşı'nın sesi kulaklarımda yankılandı. Hafifçe sendelediğimi fark etmiş olacak ki Ayçiçeği hızla geldi yanıma, "Kötü bir haber değildir umarım," derken götürdü beni en yakındaki koltuğa.

Başımı iki yana sallayıp mektubu katlarken "Hayır, değil," diye mırıldandım fakat cevabımın kesinliğinden şüphe duyuyordum aslında. Yüzbaşı'ndan geldiğini söylediğimde suskun kaldı Ayçiçeği ve sessizliği koruyup buruşmuş köşeleri düzeltmeye çalıştım ben de.

Düzeltemedim. Tek bir an için silinen kırışıklık tekrar eski haline dönerken soğuk gök ile karlar altında durmuş, bükülmüş yakanı düzeltmeye çalıştığım o çaresiz an geldi aklıma. "Hangi kusuru düzeltebildin ki sanki?" diye sordu yüreğim ellerime, zihnim hor görerek baktı gül bahçelerinde kesilmiş tenime. Öyle zayıf buluyordum ki artık benliğimi, aldığım nefesten dahi utanıyordum baktıkça kendime.

Çanlar ve KuşlarWhere stories live. Discover now