Yiyecekleri hızla yerken üzerimdeki bakışlar umrumda bile değildi. Plastik kaptaki son lokmayı da yuttuğumda derin bir nefes alıp sırtımı yasladım koltuğa. Açlık ne büyük terbiyeydi!

Bir gündür hareketsiz de kaldığım için yerimden kalktığımda elimdeki boş kapları koridordaki küçük çöp kutusuna attım. Otobüsün hareket halinde olması dengemi bozarken zar zor en arkaya ilerleyip boş tuvalete girdim. İşim bittiğinde elimi yüzümü yıkarken aynadaki aksime baktım. Terden ıslanmış enseme saçlar yapışmış, yüzümde göz yaşlarının izi kalmıştı. Yıkılmış görünürken, kararlı bakışlarım hiç bir şey için henüz son değil diye bağırıyordu. Otobüsün deposundan gelen ılık su uykumu açtığında her şeyi daha dikkatli düşünür oldum.

Ayda oğlunu bırakıp gelmemişti. Şafak ortalarda görünmüyordu, olayın şokuyla donup kaldığına eminim. Peşimden gelse bile annemlere verdiği sözü tutmak için, beni Türkiye'ye götürmek için, geleceğinden emindim. Enzio... Nerede olduğumu veya nereye gittiğimi bildiğinden adım kadar eminim. Sadece yanıma gelmeye yüzü yoktu.

Çakal ve diğerleriniyse düşünmek bile istemiyorum. Benden saklamışlardı. Avukatım Timur uyarmıştı. İtalyan avukatları vardı demişti ama bağlantı kurup bilememiştim. Belki de ailede dışlanan Cario en başından beri iyi adamdı, kim bilir? Artık kimin iyi kimin kötü olduğunu ayırt edemez olmuştum. Sapık dediğim Marcio bana silah çekerken, kocam dayısının kimliğini benden saklamıştı. Ailede en güvenilir adam dediğim Arnaldo, pisliğin teki çıkmıştı. Mary haklıydı. Kimseye güvenme derken çok haklıydı. Ailede kendimden başka güveneceğim kimse kalmamıştı.

O sabah beni tutmaya, konuşup her şeyi anlatmaya çalışan kişinin Enzio olduğundan emindim. Peşimden gönderdiği adamlarının aslında beni hemen bulabileceğinden hatta istese arabayı durdurabileceğinden de eminim. Yapmamıştı. Yalnız kalmaya ihtiyacım olduğunu kabullenmişti. Belki de ailesiyle yalnız kalmanın en doğru olduğunu bazı şeyleri çözme vaktinin geldiğini kabullenecekti, kim bilir?

İnce, gri kapıyı açtığımda bir kaç kişi uyanmış mırıltılı denecek kadar kısık sesle kendi aralarında konuşuyorlardı. Bazıları derin uykuya teslim olmuş horluyor, bazılarıysa çatık kaşlarla huzursuz uykuya karşı savaş açıyordu. Koltuğuma yaklaştığımda yanımda oturan kadının telefonda birisiyle konuştuğunu gördüm. Kısık sesle konuşuyor, uyuyan insanları rahatsız etmemek için dudaklarını bir eliyle kapatıp telefona yaklaştırıyordu. Konuşmalarından anladığım kadarıyla nerede olduğumuzu ve ne yaptığını anlatıyordu. Yanına vardığımda beni fark edip  hızla doğruldu. Geçmem için yer verdiğinde şaşırdım. Tuvalete gitmek için kalktığımda bana yer vermemiş, uzattığı bacaklarını bile çekmemişti oysa ki.

Yerime geçip ona teşekkür etme anlamında gülümsediğimde o da gülümsedi. Sanki bir şey diyecekmiş gibi dudaklarını aralayıp dursa da ağzından tek ses çıkmadı. Sonra elindeki telefonu hatırlamış olacak ki hemen kulağına götürüp kaldığı yerden konuşmaya devam etti. Bense dışarıya bakmaya başladım. Gün ağarmış, güneş yükselmeye başlamıştı. Yoldaki araç sayısı arttıkça, insanların günlük telaşesi dudaklarımda gülümsemeyi sağlıyordu. Yol uzundu. Bitmeyecek, hemen sona ermeyecekti. Önümde geçmesi gereken daha 13 saat varken içim sıkıntı doluydu.

Çöl ortamının geride kaldığını ilan eden yeşil ağaçlık alanlar bana çok özlediğim memleketimi hatırlatıyordu. Gözlerim, aracın sarsıntılarıyla kapanmaya başlarken, ellerim karnımın üzerinde yavaş yavaş bebeğimi okşuyordu.

⛓️⛓️⛓️

Şafak'ın anlatımı :

Etrafımdaki kargaşaya gürültüye rağmen içimde derin bir sessizlik vardı. Gözlerimin önündeyse korku dolu gözlerle bakan hamile bir kadın, Müge. Attığı çığlıkları kulağımdan gitmiyor, korku dolu bakışlarıyla evladını korumak için karnını sarıp sarmalaması içimi parçalıyordu. Gidiyordu. Enzio'nun onu kollarının arasına almasına izin vermeden arkasına bakmadan gidiyordu. Kaçacaktı. Tıpkı daha önceden yaptığı gibi. Tıpkı Şile yolunda canını kurtarmak için gittiği gibi.

TUTSAK +18 (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now