"Beni değil, bıraktığın her izde bizi göreceksin," derken de bundan bahsediyordum. Belki sen ben olmuştun aşkın nârı kalplerimize düşünce lakin benim de ruhum yıllar önce devrilmişti seninkinin üzerine.

Bu konuşmanın üzerine gece geldiğinde en nihayetinde huzurlu bir şekilde uyuyabildim. Göğsünün üzerinde dururken yanağım, sükunetle atan kalbini dinleyerek uyandığımda sen çoktan uyanmış, sessizce beni izliyordun. Kıyafetlerimizi değiştirirken, saçlarımı yaparken ve dahi kahvaltı boyunca da gözlerini ayırmadın benden. Yine şehirden ayrılacağın güne dek zihnini yalnızca benim eskizlerimle doldurmayı düşünüyor gibiydin.

Saatler öğleyi gösterirken ressamın geldiği haber verilince birlikte büyük salona geçtik. Güneş ışığının resim için daha uygun olduğu bir yere görkemli bir koltuk konmuş, arkasına da beyaz bir perde yerleştirilmişti. Ressam bizi selamladıktan sonra oturmamı rica etti, sen de biraz arkamda duracaktın. Kolunu koltuğun üzerine yerleştirmen rica edildi, ardından kucağıma cennet kuşu çiçekleri ile çan çiçeklerinden oluşan güzel bir buket bırakıldı. Hazır olduğumuzda ise tuvalin üzerine ilk darbe atıldı, zaman zaman genç adam parşömenlerin üzerine karalamalar yapıp küçük notlar aldı.

Kısa aralar verilerek birkaç saat kadar bu şekilde durduk ancak pek tabi ki resim bir günde bitmeyecekti. O yüzden güneş batmaya başladığında "Bugünlük yeterli, başka zaman devam edebiliriz, değil mi?" diye sordun. Ressam hızla seni onayladı ve eşyalarını toplamaya başladı. Yardımcısı araçlarla birlikte tuvali dışarı çıkarırken yanımıza gelip "Sizleri resmediyor olmak benim için büyük bir mutluluk," dediğinde ise şaşırdım.

"Kız kardeşim yazdığınız hikâyeyi hayranlıkla takip ediyor," diye devam ettikten sonra başını sana çevirdi ve "Ağabeyim ise nazırlıkta çalışıyor, özellikle Prens'in ziyaretine dair ceridelerde çıkan haberlerden sonra sizden ve babanızdan sıklıkla bahsetti bana," diye ekledi.

"Parlamentoya girdiğinizi de yeni öğrendim, tebriklerimi kabul edin lütfen."

Gülümseyerek teşekkür ettin gururla bize bakan genç adama ve ona kapıya kadar eşlik ettin. Salon bu kez akşam yemeği için hazırlanırken birlikte yukarı çıkıp kıyafetlerimizi değiştirdik. Yemeğe davetli olan ailelerimizin geldiği haber verildiğinde ben saçlarımı son bir kez düzeltiyordum, sen ise boyun bağını bağlıyordun. Bunun üzerine daha hızlı olabilmek adına sana yardımcı oldum, böylelikle birkaç dakika içinde aşağıya inebildik. İçeri girdiğimizde bütün gözlerin üzerimde olduğunu hissettim ancak bunu garipsemiyordum artık zira mutlu haberi aldıklarından beri bütün aile fertlerimiz üzerime titrediği için bu duruma alışmıştım. Endişelerini anlamak güç değildi, hepsi sıhhatimi sorarken de iyi olduğumu defalarca söylemekten sıkılmıyordum bu yüzden.

Yemeğin başlamasının üzerinden belirli bir vakit geçtikten sonra, ana yemeklerin servisi yapılırken Ayçiçeği birdenbire bebek için herhangi bir isim düşünüp düşünmediğimizi sordu. Sözcükler dilime dolanıp nefesime karışırken sana baktım fakat senin de bir cevabın yoktu bu soruya çünkü daha önce hiç bahsi açılmamıştı bu mevzunun. Sessizliğimi korurken ablam "Bunu düşünmek için henüz erken değil mi?" diye sordu ve elindeki kadehi dudaklarına götürdü.

"Belki öyledir lakin heyecanıma verin lütfen, ben de hamileliğimi öğrendiğim gün isim düşünmeye başlamıştım."

"Ancak oğlumuzu kucağına aldığın an bütün adlar uçup gitti aklından, öyle değil mi?" diye sordu erkek kardeşin, baban da tabağındaki eti kesmeye devam ederken o zamanları hatırlayıp güldü.

"Düşünmek için hiçbir zaman erken değildir fakat karar vermek için çok zamanları olacak," dedi annem ve hüznün mutluluğa karıştığı bakışları yüzümde gezinmeye başladı. Babam da ona katılırken imalı bir sesle "Öyle çok zamanları olacak ki doğumdan sonra bile kesin bir sonuca varmamış olacaklar," diyerek anneme baktı. Bunun üzerine kıkırdamaya başladı ablam çünkü doğduğunda ona isim verebilmek için bir hafta daha düşünmek zorunda kalmışlardı zamanında.

Gülümserken bakışlarımı sana çevirdim ve manalı bir tona bürünen sesimle "Bu soruyu aslında sana sormamız gerekiyor, cinsiyet tahmininde bulunduğuna göre birkaç isim de düşünmüşsündür diye tahmin ediyorum," dedim. Sözlerimi masadakilerin bakışları takip etti ve baban merakla ne tahmininde bulunduğunu sorunca sana, cevap vermekten kaçamadın.

"Rüyalarım bana bir kızımız olacağını söylüyor."

Heyecanlanan annemin dudakların neşeli bir ünlem yükseldi, ardından kendisinin de benzer düşler gördüğünü söyledi. Elimi karnımın üzerine koyup bir tahminde bulunmaya çalıştım ben de lakin zihnime yerleşen sisli düşünceler bana mâni oldu. Düşündükçe karnıma ağrılar girmeye başladı, birkaç saniye sonra ince bir bulantı dalgası midemi sarınca derin bir nefes aldım. İkimizden bir parçanın orada olduğunun bir göstergesiydi bütün bunlar, o yüzden dert yanmıyordum, kimseye de içimdeki değişimlerden bahsetmiyordum.

Masadakiler fikir teatisine devam ederken sana yöneldi gözlerim ve orada yaşadıklarımı anladığını gördüm. Başka hiç kimsenin farkına varamadığı en küçük detayları dahi seçebiliyor, hem bedenim hem de ruhumdaki sızıları hissedebiliyordun. Kelimelere ihtiyaç duymadan benimle konuşabildiğin için ayağa kalktın benimle birlikte ve "İzninizle, biraz dinlenmem gerekiyor. Çaylar servis edilmeden dönmüş olurum," dediğimde yanıma gelmiştin bile.

Koluma girdiğin an biraz daha iyi hissediyordum ancak bir kez bulantı ve ağrılar beni ziyaret ettiğinde öylece geçip gitmiyorlardı, bunu ikimiz de biliyorduk. Koridorda yürürken karşılaştığımız görevlilerden ılık bir bitki çayı getirmelerini rica ettikten sonra yukarı kata çıkmamak için misafir odalarından birindeki yatağa uzanmama yardım ettin, ardından yanıma oturup mendilini kâseye doldurduğun suya batırdın. Parmakların sıkıca sararken elimi diğer elinle şakaklarımda gezdirdin ıslak mendili. Bunun her daim beni ferahlattığını bilirdin.

"Biliyorsun, hangi cinsiyet olduğunun ya da isme ne zaman karar vereceğimizin hiçbir önemi yok aslında. Mühim olan tek husus, ikinizin de sıhhatli olması ve ben de bunu sağlamak için elimden gelen her şeyi yapacağım."

"Biliyorum sevgilim," derken avucumu saran parmaklarını dudaklarıma götürdüm. Gözlerimi kapatırken birkaç saniye kaldılar orada. Derin nefesler alıp verdim, dağıldı saçlarıma kadar işleyen puslu hava. Güneş doğdu zihnimin içinde ve onu gördüm.

Kızımızı.

Beyaz kurdelelerle bağlanmış kahverengi saçları rüzgârla dans eden, gözleri seninkiler gibi karanlık, bahar çiçekleri arasında koşan küçük bir kız çocuğunu izledim ve kirpiklerim ıslanırken bana el sallayışına tebessüm ederek karşılık verdim.

Elimi eski yerine bırakıp gözlerimi araladığımda az önce mendili tutan elini yanağıma koydun, o ana dek gözyaşlarının düştüğü yanaklarımın ıslandığının farkında dahi değildim. Tenimi ısıttı varlığın, geçti bütün ağrılarım.

"Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum," derken ikimizin elini belli belirsiz büyümekte olan karnıma götürdüm. Sevinçle onayladın beni başını sallarken, "Onu gördüm az önce," diye eklediğimde bu kez şaşkınlığa döndü ifaden.

"Sana benziyor," dediğimde ise yaşlarla parladı gözlerin, duygularının benimki gibi dalları birbirine dolanmış büyük bir ormana dönüştüğünü hissettiğimde birbirine dokundu önce dudaklarım lakin bu cümleyi bir kez daha tekrarlamaktan da kendimi alamadım.

"Aynı sana benziyor."

Çanlar ve KuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin