1. Bölüm

25K 483 106
                                    

Merhaba.

Bu hikaye benim ilk göz ağrım. Ama ilk beş bölümünün bazı yerleri Yaralı kitabından alıntı olduğu için kaldırmıştım. Sonra internet sayfalarına falan baktım. Her yerde görebileceğiniz şeyler kitaptan alıntı yaptığım kısımlar. Herkes yazıyor zaten. Bu yüzden bende ilk beş bölümü tekrar yüklemeye karar verdim.

Keyifli okumalar

*****

Aşk, hayallere tutunurken gerçeklerden düşmekmiş. Aşk, insanı kendisinden başkasıyla yakmasıymış. Aşk, kederden gülüş beklemekmiş. Aşk, insanın karşısındakini sekmesinden çok, onun vereceği acıları sevebilme cesaretiymiş...Hepsine yeterdi yüreğim. Hepsine vardı cesaretim. El olup gitmeseydin....

Hiç gelmeyen gider mi bilmiyorum ama bazı şeylerin yokluğu, varlığından daha fazla hissettirir kendini. Tıpkı sen gibi, tıpkı sızın gibi... Sızı nedir bilir misin? Sızı, acı ve ağrının küçük kızıdır. Acının ve ağrının sessizcesidir. Ruhumuzun fark etmediği bir yerinde açılan kağıt kesiğidir. Sızı can yakmaz, canın yandığı için sızın olur. Sızı acımaz, yanar.

Aşk da kapısı örtük bir sızıdır. İçim sızınla yanıyor, anlıyor musun? Elimde olsa gitme diye gölgene bile sarılmak isterdim. Ama çok yalnızım. Aynaya bakarken bile yalnızım. Sen hiç dokunulmayı bile özleyecek kadar yalnız kaldın mı? Bir sese, bir söze hasret yaşadın mı? Sen giderken olduğum yerde çakılıp kaldım. Oysa biliyordum yürümeyi, peşinden gitmeyi... Terk edilmek olduğu yere çakıyormuş adamı, o an anladım...

Ayrılırken kulağıma tokuşturduğun o son sözlerin kaldı bende. Canımı kanattı, kalbimi yaktı. Eskiden sen konuşunca aşka dönerdi en sıradan cümlelerin bile. O cümlelerde kurulmuş uçurumlardan düştüğüme yanmıyorum; iten sen olduğun için kahroluyorum. Takılıp kalmışım geçmişe. Günler geçiyor ama dünler öylece duruyor. Seni unutmak kaç kalp alır şimdi?

Sensiz nasıl yaşanır bilmiyorum,nasıl uyunur, nasıl kalkılır, nasıl şarkı söylenir... Hiçbir şarkıyı sensiz bir nota için harcamadım ki ben. Ama artık söyleyemediklerimde saklısın. Senli hayallerin sessizliği öldürüyor bak beni. Keşkesi olmayan cümleler kurmaktı hayalimiz; şimdi cümlesi olmayan, yalnız bırakılmış bir keşkeyim. Hiçbir yalnızlık sığmıyor hayatıma.

Sensizken o kadar boş ki içim. Ne zaman adını ansam yankı yapıyor. Böyle yaşanmaz diyorum. Ama böyle de yaşanıyor. Azala azala, tükene tükene, öle öle. Belki de senin için vakti gelince unutacağın bir şarkıydım. Kim bilir kimlerin adını silmek için beni bu şarkıya yazdın!

Tüm bunlara rağmen diyorum ki keşke sana tekrar âşık olabileceğim başka bir hayat olsaydı. Ben aşkı arıyordum sende. İhaneti buldum! Keşke bulduğum gibi değil, aradığım gibi kalsaydın.

Gözlerin hâlâ burdayken sen neredeydin? Hangi sokağındaydın bu şehrin? Hangi çıkmazındaydın? Ve bilir misin, hiçbir sokak gözlerin gözlerin kadar çıkmaz değil bu ülkede. Yarınım diye gördüklerimi dünlerimde yitirmeye alışık olsam da gözlerin olmadan göremem ben bu dünyada. Hadi gel! Gel hadi sencanisi! İnanacaklarımla bekliyorum seni. Biliyorum yine inciteceksin! Ama buna değersin...

Gelmezsin değil mi? Biliyorum. Arsız ayrılıkların kudurmuş yaralarıyla bekletirsin. Günler gelir, günler geçer sen gelmezsin. Bekletiyorsun ama gelmiyorsun. Öldürmeden gidiyorsun. Son noktayı koymadan gidiyorsun. Eksiğim işte görmüyor musun?

Senden başka son bir şansım yok benin. Senden sonra bir başkası olmayacak. Başkalarının doğrusu olmaktansa senin yanlışın olarak kalmayı tercih ederim. Ve senin için yanlışsam, başkaları için doğru olmak umrumda bile değil. Yok yok... Hayır! Eksik yazdım. Senden sonra ben olmayacak...

Taze açılmış bir yara gibi gülümseriz hayata. Öyle bir yara var ki bende, baktıkça acıyor. Hadi gel de kandır yaralarımı desem yine gelmezsin biliyorum. Susuyorum. Gözlerin diyorum susuyorum. Ellerin diyorum susuyorum. Acım diyorum. Sense hayallerimden bana gülümsüyorsun. Kalbimi susturuyorsun. Sus sus bitmiyorsun.

Zeynep! Ruhumun katili sen, bedenimin katili ben... 'Hayatın anlatamadığını ölüm anlatır mı acaba? diyorum ve gidiyorum. Acınla ölüyorum, gücenme bana... Kimseyi suçlamıyorum. Sadece hayata hiç dokunmadan, içinden kendimi çıkarıyorum.

Hayat herkes için değilmiş. Gidiyorum!

Mektubu zarfın içine koydum ve masanın üzerindeki Zeynep ile çektiğimiz fotoğrafın önüne bıraktım. Üzerimdekileri çıkarmadan yıkık dökük küvete girdim. Her iki musluğu da açtım. Suyun yavaş yavaş küvete doluşunu izledim. Bedenim sulara gömülüyordu git gide. Beni bırakmasına değildi incinmişliğim; giderken yanına almasınaydı belki de... Ben de gidiyordum sonunda. Yıllar sonra, beni düşündüğünde hatırasını lekeleyen biri olarak kalacaktım ona. Elimdeki jiletle kestim bileğimi. Kaybediyordum her şeyimi. Zaten onsuzken kazandıklarım ne işe yarayacaktı ki! ''Doğdum ve öldüm; şimdi içinde büyüyeceğim'' mesajıydı bu ona.

Kanımın ağır ağır suya karışmasını izledim. Ruhumun kapılarını açık bırakarak gidiyordum. Bir ölüm sarhoşluğu yaşamaya başladım. Çocukluğum bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Babamın aldığı ilk oyuncak, ilkokulda yediğim ilk tokat.

Lise yıllarım. Zeynep! Zeynep'le sınıftaki bakışmalarımız. O bakışmaların en tatlı yerinde çalan okul zili... Ayrı yerlerde oturuyorduk. Tenefüslerde yan yana gelebilmek için zilin çalmasını beklerdik. Zil çalınca aşk saatiydi. Şimdi çınlıyordu kulaklarımda. Birden gece oldu. Zeynep, gözlerimi kapadı. ''Gece daha çok genç'' dedi ve gitti. Gözlerim iyice ağırlaştı.

Okul zili olarak duyduğum aslında kapımın ziliymiş. Alt komşum gelmiş. Kapı zilime basıyormuş. Ben kendimden geçmişim. Küvetten dökülen sular alt kata inmiş. Daha öncede olmuştu bu. Suların kesik olduğu bir gün musluğu açık unutup çıkmışım, evi su basmış. Üniversiteye geldiğimden beri bu köhne çatı katında oturuyorum.

Gözümü açtığımda bir hastane odasında olduğumu fark ettim . Serum bağlamışlardı. Annem, babam ve Selim amcam yanımdaydı. Annemin ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerinden kaçırdım gözlerimi. Babam kızgınlıkla merhamet karışımı bir ifadeyle bakıyordu yüzüme. Haytımda hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum. Annem boynuma sarıldı. Hıçkırarak ağlıyordu. Babam ve amcam onu dışarı çıkardı. Selim amcam tekrar odaya dönüp konuştu benimle. Çatı katımdan sular aşağılara doğru inmeye başlayınca alt komşum ve aynı zamanda ev sahibim olan amca, meraklanıp çıkmış yukarı. Yine bir musluğu açık unuttuğumu düşünmüş. Uzun süre zile basmışlar. Evde olmadığımı sanıp kırmış kapıyı. Beni kanlar içinde bulmuş. Hemen çıkarmış küvetten ve ambulans çağırmış. Sonra aileme haber vermişler. Babam yakın arkadaşı Selim amcamı aramış. O burada İstanbul'da oturuyor. Anında gelmiş hastaneye. Telaşa kapılmasınlar diye ''Durumu iyi merak etmeyin'' demiş. Annem ve babam ilk otobüse binip gelmiş İzmir'den.

Neden böyle bir şey yaptığımı sordu Selim amcam. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir suçlu gibi başımı eğip sustum. Evet! Sadece suçluluk hissediyorum. Bu suçluluk duygusu Zeynep'in beni terk etmesiyle başlamıştı aslında. Sanki terk edilemek suçtu benim için. Eziklik duygusuyla birleşmiş ve benliğimi esir almıştı aslında. Bu karmaşık yapı beni intiharın eşiğine getirmiş ve son vuruşu hiç düşünmeden yaptırmıştı bana. Zeynep, beni terk ettiği için ben de ilebet herkesi ve her şeyi terk etmeye kalkışmıştım. Hiç bir şey söyleyemdim Selim amcama. Ama o bei anladı. Odadaki sessizlik, suskunluğumuzun uzlaşmasıydı aslında.

İki gün sonra çıktım hastaneden. Eve gelince hemen mektubu aradım. Aynı yerinde görünce kimsenin almadığını anladım. Sakladım mektubu. Annem ve babam bir hafta yanımda kaldılar. Sonra İzmir'e döndüler. Aslında beni götürmek istediler yanlarında. Çok ısrar ettiler. Ama kabul etmedim. Arkadaşlarım vardı eve gelen giden. Zor günlerimde beni yalnız bırakmak istemeyen... Kimisi gerçekten de benim için öğütler verdi bana, kimisi ise kendi vicdanını rahatlatmak için. Beni onlara emanet ettiler.

Sağ olsun arkadaşlarım hiç yalnız bırakmadılar. Yanımdaydılar. Ve hep aynı şeyi söylediler: "Değermiydi'' ile başlayıp, ''Kör müydü gözlerin.'' sorusuyla biten cümleler. Hiç biri yüzümün gülmesini hayatla yaşam bağlarımın tekrar oluşmasını sağlayamadı bü yüzden. Onları istemez oldum sonra.

AŞK YARASI (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin