50

2.9K 218 37
                                    

Navigasyonun son bulduğu restorana baktı genç adam. Kendine söylendi, nelerle uğraşıyorum ben? Bir kere bu o küçük bebeğin suçuydu.

Felix'in evine geldiği ilk anda ellerini yıkamak için girdiği lavabonun kapısında belirmiş ve bir anda onu kendi ortağı yapmıştı. Jisung'un yaptığı ortalara atlayıp ortalığı kızıştırmaya çalışmış ve dün gelen mesajda öğrendiğine göre de bu ortaklık başarıyla sonuçlanmıştı. Bu kadar mıydı? Genç adam işi bitince kenara atılmış hissetmişti. Tamam, belki biraz dramatikleştiriyor olabilirdi ancak bu çocukla iletişimde olup deli dolu hallerine şahit olmayı sevmişti.

Çarpan rüzgar kapıda bir süredir durduğunu hissettirdi rapçiye. Karşısındaki kapı açıldığında üzerinde önlük bulunan genç maskesini düzeltip konuştu, "İçeride yer var, sıra beklemenize gerek yok." Changbin bozuntuya vermedi ancak genç adamı da süzdü. Yakışıklıydı, küçüğünün etrafındaki herkes yakışıklıydı.

"Oh öyle mi? Ben de emin olamamıştım." Genci takip etti. İçeriye göz attığında sevimliydi, buram buram aile yeriyim diye bağırıyordu resmen. Tamam, Changbin aslında bunu anlamazdı. Öyle olduğunu biliyordu sadece.

İleride iki kişilik masalardan birine oturduğunda önüne bırakılan menüye göz attı. Yemek istediği şeyin bunlar olmadığını biliyordu, aman şey, yani görmek.

Gözünü etrafta gezdirdiğinde genç çocuktan iz yoktu. İç çekti, keşif gibi düşünecekti o zaman genç bunu. Çocuğun kalbine giden yolda bir keşif. Menüye bakıp kısaca bibimbap sipariş etti tekrardan yanına gelen gence.

Maskesini çıkarıp telefonuna göz attığı sırada, masaya bırakılan tabaklarla ürktü, fazla dalmıştı. Teşekkür etmek için kafasını kaldırdığında gördü küçüğünü, gülümsemesini engelleyemedi. Zaman, oyunculuk zamanıydı.

"Oh! Jeongin? Ne arıyorsun burada?"

Küçük olan gördüğü yüzle kocaman gülümsedi, "Burası bizim, oh asıl sen ne arıyorsun burada?"

"Jisung tavsiye etmişti, ancak tabii sizin olduğunu bilmiyordum." dedi saçlarının arasından ellerini geçirirken.

Küçük olan tepsideki servis mezeleri bırakırken cevapladı, "Bilsen gelmez miydin?"

Changbin anlık iç çekti. "Gelirdim," Daha kısık bir sesle mırıldandı, "geldim de."

Küçük olan son kelimeleri seçememişti ancak tekrar sormamıştı da. "Afiyet olsun, hyung?" Böyle hitap etmek istediğinden emin olamamıştı, karşı taraf da bunu istemiyordu. Aralarına mesafe girmiş gibi hissettiriyordu. Kafasıyla selam verip arkasını döndü küçük olan.

Changbin dayanamadı, "Hey Jeongin!"

Bu küçüğün geri dönüp yanına gelmesine neden oldu, "Bir şey mi lazımdı? Eksik mi var?"

Changbin kafasını iki yana salladı, "Bana eşlik etmek istemez misin?"

Gözlerini kısarak gülümsedi Jeongin, etrafına baktı. "Sanırım bir süre bensiz de idare edebilirler, geliyorum." dedi elini önlüğüne götürüp çözerken. Changbin küçüğünün uzaklaşmasının ardından derin bir nefes aldı, batırmamıştı. En azından şimdilik.

Jeongin annesine arkadaşının geldiğini biraz onunla oturacağını haber verdiğinde onayı aldı. Hemen ardından kendine de bir tabak alıp geri döndü. Genç adam, yemeğine başlamamış onu bekliyordu. İnce bir ayrıntıydı belki ama bu yine de hoşuna gitmişti küçüğün.

Karşısına oturduğu andan itibaren ortak arkadaşları ve onların ilişkileri sağ olsun konuları bitmemiş ve diledikleri gibi yorum yapıp gülmüşlerdi. Changbin içindeki huzursuzluğa son vermek istiyordu, "Hey," diye dikkatini çekti gencin, "Senin hayatında biri var mı? Hep diğerlerinden konuştuk."

Güzel taktikti, ancak bunu anlayabilecek kapasiteye sahipti karşısındaki genç. "Ben yalnız bir bebek ekmeğim." deyip güldü, mesajını iletmişti.

Rapçi güldü, "Bebek ekmek?"

"Ah, evet hyunglarım öyle der."

"Pekala, o zaman ben de diyeceğim."

"Sen de hyungumsun." diye mırıldandı küçük.

"Aslında demesem de olurmuş." dedi anında rapçi. Birbirlerine bakıp gülümsediler. Önlerindeki yemek biteli çok olmuştu ancak ikisinin de masadan kalkmaya gücü yoktu.

Changbin kapıdan giren çifti gördüğünde, artık kalkmaya oldukça gücü vardı. Eliyle alnına vurdu. Jeongin ne olduğunu anlamak için arkasını döndüğünde, Minho ve Jisung çiftini gördü. Jisung el sallayarak yanlarına gelip, selam verdi. Minho ise sevgilisinin belini sarmış sadece gülümsemişti. "Oh, hyung! Bulurken zorlanmadın umarım." dedi kahkaha atarak.

Changbin gözlerini kısmış Jisung'a bakıyordu, "Hiç zorlanmadım. Güzel tavsiyen için teşekkür ederim." dedi kelimeleri bastıra bastıra.

"Ah, ne önemi var hyungum." Yüzüne sevimli bir gülümseme kondurdu, "Aslında," dedi Jeongin'e dönüp "Şu ilerideki uzun masaya geçsek olur mu? Çünkü Seungmin ve Hyunjin'de yolda." Tekrar hyunguna baktı, "Senin buraya geleceğin kesinleşince, hep birlikte olalım istedik." İmayı anlamıştı Changbin, hepsinin haberi vardı, istisnasız, hepsinin.

Changbin derin bir nefes aldı, bu sincapla başa çıkamazdı. Gerçekten. "Chan hyung ile Felix'i niye çağırmadın?" diye iğneledi kardeşini.

Jisung omuz silkip sevgilisine yaslandı, "Aradım ancak geç uyumuşlar sanırım. Daha uyunamamışlar. Kim bilir? Belki yetişirler. Gün uzun."





Diğer bölümümüz Chanlix ile devam edecek, belki restorana uğramak isterler? Ne dersiniz? 😎😂

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Diğer bölümümüz Chanlix ile devam edecek, belki restorana uğramak isterler? Ne dersiniz? 😎😂

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur, saati daha da geçe bırakmadan yetiştirmeye çalıştım.

Sizi seviyorum, diğer bölüm görüşelim! 💞


videocall | chanlixWhere stories live. Discover now