34

2K 199 53
                                    




Omzumun hemen üzerinden geçen hafif esinti rüzgara mı aitti yoksa ateşlenen silaha mı emin değildim ama Merve'nin "Koş!" diye bağırmasıyla koşmaya devam ettim.

İkimiz de bir ağacın gövdesine sinmiştik. "Başımı hedef aldı!" dedim telaşla. "Beni öldürmek istiyor!"

"Saçmalama," dedi Merve şaşkınlıkla. "Silahın var mı?" diye de sordu. Aynı zamanda ağacın arkasından gelen giden var mı diye bakıyordu.

Elimdeki bıçağı gösterdim. "Sadece bu var."

Ağacın gövdesine bir mermi saplandığında ikimiz de resmen birbirimize girmiştik. "Onu görebiliyor musun?" diye sordum.

"Hayır," dedi Merve. "Ayrılalım," dediğinde şaşkın gözlerle ona baktım.

"Silahım yok," dedim telaşla.

"Onu oyalayacağım. Sen de koşmaya devam edeceksin. Bizimkilerden biriyle karşılaşma ihtimalin yüksek."

Gözlerimi kıstım. Rüzgar şiddetlenmişti ve hava hafiften soğuk olmaya başlamıştı. "Zamanımız yok. Biz burada oyalanıyorken onlar bizim bayrağımıza ulaşmış olabilir."

Başımı salladım. Korkmanın zamanı değildi. "Tamam."

"Üç dediğimde koşmaya başla," dedi Merve. Derin bir nefes almama müsaade etmeden de "Üç," demişti.

Sırtımı ağaçtan ayırdım ve tüm gücümle koşmaya başladım. Daha ben diğer bölgeye geçmeden silah sesleri kulağıma dolmuştu. Ama ardıma bile bakmadan koşmaya devam ettim.

Merve kendini koruyacak kadar yetenekliydi. Şu an da gittiğim yer kuzeybatı yönüydü ama dağın eteğinden dolaşarak tekrar kuzeye gidecektim.

Koşuyordum ama aynı zamanda sessiz olmak için büyük çaba sarfediyordum. Kırmızı takımdan birini görmek şu an en son istediğim şeydi. Kendi takımımdan birini görememek ise beni git gide sinirlendiriyordu.

Yeterince koştuktan sonra kuzey yönüne döndüm. Karşı tarafta birkaç silah sesi duyduğumda durdum. İki kayalığın arasına girdim ve neler olup bittiğini anlamaya çalıştım.

Eğer silah sesleri varsa bizim takımdan da birileri oradaydı. Büyük ihtimal savunma grubundan olan ekiplerdi. Onların yanına gitmek, yalnız olmaktan daha iyiydi.

Karar vermiştim. Kayalıkların arasından çıkıp, koşacağım zaman birisi ayağımdan tuttu. Beni geri doğru çektiğinde yere düştüm. Ellerim çakıl zeminde sürtünürken çenem yerdeki küçük bir taşa vurdu.

Canım o kadar çok yanmıştı ki inledim. Hızla arkama dönüp, kim olduğunu görmeye çalıştım. Boğazında kırmızı takıma ait bir madalya asılıydı.

Adam üzerime atıldığında sol tarafa yuvarlanarak kaydım. Kollarım çakıl taşlarına battığında canım daha fazla yandı.

Sırtımı yerden ayırıp emekleyerek kaçmaya çalıştım ama beni bacaklarımdan tekrar tuttu. Arkaya doğru bir tekme savurduğumda ayağım göğsüne isabet etti. Adam bir anlık boşlukla ayaklarımı bırakınca hemen ayağa kalktım.

Cebimdeki bıçağı çıkardım ve adama döndüm. "Burada ayrılsak iyi olur," dedim nefes nefese.

Gecenin karanlığında beyaz dişleri göründü. "Toplayıcı mısın?" diye sordu ama beni kısa bir anlığına süzdükten sonra toplayıcı olmadığımı anlamıştı.

"Savunma takımından da olamazsın," dediğinde kaşlarımı çattım. Şu an aşağılanıyor muydum?

"Ah," dedi aydınlanmış bir şekilde. Kollarını iki yana açtı ve üzerime atılmak için bekledi. "Kaleye mi koşuyorsun?" diye sordu gülerek.

FanusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin