< 10 >

922 91 104
                                    

"Ona âşığım."

Killua'nın bakışları durgundu. Anlıyordu. Her şeyi anlıyordu fakat anlaması onu mutlu mu etmişti emin değildi. Gon'a âşık olmak... doğru muydu? Killua gözlerini kapattı. Bütün odağını vererek düşünmeye başladı. Her ufak ihtimali. Mesela Gon'a açılırsa ne olabilirdi? En iyi ihtimalle karşılık verebilirdi. Onun dışında sadece reddedip arkadaş kalırdı. Biraz daha kötüleştirirsek Killua'dan uzaklaşırdı. Bir tık daha kötüleştirsek Killua reddedildiğinden dolayı kendine zarar verebilirdi. Mümkünmüş gibi daha da kötüleştirirsek...

Killua'nın gözleri büyüdü.

Gon kendine zarar verebilirdi.

Hadi şimdi biraz daha kötüleştirelim.

Zoldyck ailesi Gon'u öldürüp Killua'ya sonsuz acı çektirirlerdi.

Bu senaryoların hepsi tek tek Killua'nın aklından geçerken yeni bir tane daha yazılmıştı.

Gon başkasını bulurdu ve Killua yalnızlık içinde onların mutluluğunu izlerdi.

Killua ellerini saçlarına geçirdi ve beyaz saçları parmaklarının arasına kıstırıp çekiştirdi. Ciddi anlamda deliriyordu. Aklından yedi ihtimal geçmişti ve kötü olansa bunlardan sadece birisinin iyi olmasıydı. Killua Suki'yle olan diyaloğunu gözden geçirdi.

"Gon ve ben-"

"Söyleme!"

Killua geçmişte ufak bir tur attıktan sonra geri geldi ve stresle Suki'nin ne söyleyeceğini düşündü. O zaman aklından muhtemelen sevgili olduklarını söyleyeceğini düşünmüştü fakat Suki sonrasında ona karşı fazla iyiydi. Killua'nın avuç içleri stresle terlerken çalan kapıyla bakışları oraya döndü. İçeri Zushi'yle Wing-san girdiğinde gülümsedi ve Gon'a karşı olan endişesini saklayarak onları karşıladı.

***

Gon Killua'yı doktordan çıkarmış, odasına götürüyordu. Orada Killua daha rahat olacağından bu konuda ısrarcı olmuştu. Görevliler Killua'yı yatağına yatırıp çıktıklarında oda sadece kısık bir ay ışığıyla aydınlanıyordu. Gon Killua'nın ay ışığı vuran kusursuz yüzünde gezdirdi bakışlarını. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı fakat daha ağlamıyordu. Bir yandan sonra hissizleşmiş gibi hissetmişti. İlk kez belki de yaklaşık dört saattir gülümsememişti. Suki onları yalnız bırakmış ve odasına çekilmişti. Görevlilerde odadan çıktığında Gon geniş yatakta Killua'nın yanına oturdu.

"Baka."

Sesi fazlasıyla kısık çıkmıştı. Kendisini kasıyordu. Yeniden ağlamamak için kasıyordu. Killua'nın hareketsiz bedenini izlemek ona çok zor geliyordu. Gon tereddüt ederek bir elini kaldırdı ve Killua'nın alnına düşen beyaz saçlarını geriye doğru taradı. Hafifçe kalkık saçları eski halini aldığında gülümsedi Gon. Ne zaman saçlarıyla oynasa da böyle olurdu. Her zaman eski halini alırdı. Bunu anlamıyordu Gon. Saçlarındaki elini çekip yanağına indirdi. Avuç içini Killua'nın yanağına yerleştirdi ve eğilip biraz yüzüne yaklaştı.

"Uyanacaksın, değil mi?"

Sessizlik. Gon en çok istemediği şeyi dinlemeye zorlandı. Killua'nın sessizliğini dinledi. Gon tamamen iyileşmişti fakat bu seferde Killua yaralanmıştı. Gon sarıyla harmalanmış kahverengi gözlerindeki küçük umut ışığıyla Killua'ya bakıyordu. Alnını Killua'nın alnına yasladı ve gözlerini kapatıp titreyen sesiyle konuştu.

"Benden..."

Dolan gözlerini tutamadığından gözünden bir yaş süzüldü.

"Benden gitmezsin değil mi, Killua?"

Yanağındaki yaş Killua'nın yanağına damlayıp aşağı, dudaklarının üzerine süzüldü. Gon bakışlarıyla su damlasını takip ettiğinde rengi az da olsa solmuş dudaklarla karşılaştı. Gözlerini kapatıp kendisini ve elini geri çekti. Yataktan kalkıp bir sandalye aldı ve yatağın hemen başucuna yerleştirdikten sonra oturmadan önce Killua'ya döndü bir kez daha.

"İnsan, bazı şeylerin değerini onları kaybettiğinde anlıyormuş."

Gözlerinden akan inci tanelerini umursamadan sandalyeye oturdu ve düşünceler arasında Killua'yı izlmeye başladı. Gon bunu birkaç gün sürdürdü. Ama bu birkaç gün ona işkence gibi gelmişti. Ruh hali o kadar karmaşıktı ki kendisi bile artık anlayamıyordu.

"Killua beni asla bırakmaz."

"O artık geri dönmeyecek..."

"Bir de onu koruyacağım demiştim!"

"Her şey benim yüzümden oldu."

Gon aradan geçen, saydığı 151 saatin ardından artık delirecek raddeye gelmişti. Saat gecenin üçüydü. Herkes uyuyordu fakat o hâlâ Killua'nın başındaydı. Gon bakışlarını 6 gün 7 saattir hareketsiz yatan bedene çevirdi.

"Asla dönmeyeceksin, değil mi Killua?"

Gon nefretle bir kez daha Killua'nın sessizliğini dinlemişti. Artık dayanamıyordu. Hızla ayağa kalktı ve yanına bir şey almaya yeltenmeden odadan çıktı. Nereye gittiğine bakmıyor, sadece fazlasıyla hızlı bir şekilde yürüyordu. 6 gece uykusuzluğun ve besin almamanın ardından mantığı karışmıştı. Artık Killua'ya zarar verdiğini bile düşünüyordu. Bu yüzden Gök Kubbe Arena'sını terk etti ve yakınlarda gördüğü en uzun binanın çatısına tırmadı. Bu bür hastaneydi. Çatısının düz olması işine gelmişti. Çatıya çıktığında binanın en ucuna oturdu ve bacaklarını aşağı sarkıttı. Gün doğmak üzereydi ve Gon burada bütün şehri görebiliyordu. Manzara eşsiz olsa da tüm dikkati Gök Kubbe Arenası'ndaydı. Hiçbir şey söylemeden çekip gitmesini düşünmüyordu. Aslında hiçbir şey düşünemiyordu. Sadece öylesine fazlasıyla uzun olan Gök Kubbe Arenası'nı izliyordu. İçinde olduğu duyguları söze dökemiyordu. Killua'nın başında durduğu gibi tüm dikkatini oraya vererek durdu Gon. Aradan geçen birkaç saatin ardından Killua gözlerini açmıştı fakat Gon'un bundan haberi yoktu. Sonrasında dikkatini Arena'dan çıkan Suki çekti ve gözleriyle onu takip etmeye başladı.

"Gon!"

Kendi ismini duyduğunda Suki'yi gözleriyle takip etmeye devam etti. Suki öylece sokaklarda geziyor ve Gon'un ismini fazlasıyla yüksek bir sesle bağırıyordu.

"Killua uyandı!"

Bunu duyan Gon bir süre durdu. Yüzünde bir gülümseme oluşmasını bekledi fakat olmadı. Killua uyandığı için şu an bir yanı kahkahalara boğulsa da diğer bir yanı bundan sonrasını düşünüyordu. Ona ne diyecekti? Yüzüne "seni koruyacağım." dediği birini dövüldüğü için ziyaret etmek ne kadar doğruydu? Gon uyandığını biliyordu fakat gitmemeliydi. Kendisinden nefret ediyordu Gon. Killua'yı koruyamadığından kendisinden nefret ediyordu. Sıktığı yumruğunu yere vurdu. Gözlerinden yaşlar teker teker akarken ayağa kalktı ve bakışlarını aşağı çevirdi. Yüksekte olmasından dolayı esen rüzgar daha da şiddetini gösterirken kıyafetleriyle saçları hareket edip duruyordu. Gon parmak uçlarını boşluğa gösterdi ve fısıldadı.

"En iyi arkadaşımı bile koruyamayacaksam, ben neden buradayım ki? Çevremdekileri hak etmiyorum."

Gon gözlerini kapadı ve bir süre durdu. Böyle anlarda insanların hayatları gözlerinin önünden geçer derler. Gon'a da aynısı olmuştu fakat aklındaki tek şey Killua'yla anıları olmuştu. Killua'nın gülümsemesi gözlerinin önünde canlandığında Gon derin bir nefes verdi ve gözlerini kapadı. Gözlerini kapadığı gibi hiçbir duyusunu kullanamıyor gibi hissetti. Ne rüzgarı duydu, hisseti veya gördü.

"Özür dilerim Killua."

Bir ayağını boşluğa bırakarak ağırlığını önüne verdi. Ayaklarının altındaki zeminden ayrıldığını hissettiğinde sert bir rüzgar bedenine vurdu. Gon düşüyordu.

"GON!"

Killua dehşet içinde hastanenin çatısından aşağı atlamış olan Gon'un düşüşünü izlerken Gon gözlerini araladı. Aşağıda kendisine endişe ve korkuyla bakan Killua'yı gördüğünde yüzünde bir gülümseme oluştu. Nefesi kesilmeden önce onu görebildiği için sevinmişti. Gon ona bakarak dudaklarını oynattı.

"Kendine iyi bak, Killua."

self sacrifice || killugonWhere stories live. Discover now