"Size ne dedi?"

"Sizi şaşırtacak bir şey."

"Ah! Hemen söyleyin sevgili dostum, uzun zamandır bana bu tür hiçbir şey söylenmedi."

"Pekala! İncelikli bir masal kuşu, kurnaz bir dev gibi baktığımız Benedetto'nun sadece çok alt düzeyde, çok budala bir dolandırıcı olduğunu, ölümünden sonra kafatası bilimi için organlarında yapılacak deneylere bile değmeyeceğini söyledi."

"Bak sen!" dedi Beauchamp; "yine de prens rolünü oldukça iyi oynuyordu."

"Bu zavallı prenslerden nefret eden ve onları kötü durumda görmekten mutlu olan sizin için, evet Beauchamp, ama içgüdüleriyle kibar birinin kokusunu alan, hangisi olursa olsun, gerçek bir polis hafiyesi gibi aristokrat bir aileyi tanıyan benim için, hayır."

"Siz onun prensliğine hiç inanmadınız mı?"

"Prensliğine mi? Evet inandım... Ama onun prens oluşuna, hayır."

"Fena değil," dedi Debray, "sizden başka herkesi kandırabilirdi emin olun;.. Onu bakanların yanında gördüm."

"Ah! Evet," dedi Château-Renaud; "işte bu nedenle bakanlarınız prenslerden iyi anlıyorlar."

"Bu söylediklerinizde gerçek payı var Château-Renaud," dedi Beauchamp"kahkahayla gülerek; "cümle kısa, ama hoş. Yazılarımda bunu kullanmak için izninizi rica ediyorum." "Kullanın, sevgili Mösyö Beauchamp," dedi Château-Renaud, "kullanın; cümlemi size değerine veririm."

"Ama," dedi Debray Beauchamp'a, "ben başkanla konuştuysam, siz de krallık savcısıyla konuşmuş olmalısınız."

"Olanaksız; Mösyö de Villefort sekiz gündür gizleniyor; bu çok doğal: evdeki acıların

garip bir biçimde üst üste gelmesinin ardından bir de kızının garip ölümü..."

"Garip ölüm! Buna ne diyorsunuz Beauchamp?"

"Ah! Evet, her şeyin soyluluk görüntüsü altında geçtiğini bahane edip, bir şey bilmiyormuş gibi yapın bakalım," dedi Beauchamp kelebek gözlüğünü gözüne yerleştirip, onu orada tutmaya çalışarak.

"Sevgili mösyö," dedi Château-Renaud, "kelebek gözlüğünüzle ilgili olarak sizin Debray kadar güçlü olmadığınızı söylememe izin verin. Debray, Mösyö Beauchamp'a bir ders verin." "Bakın!" dedi Beauchamp, "Yanılmıyorum."

"Ne var?"

"Bu o."

"Kim o?"

"Gittiği söyleniyordu."

"Matmazel Eugenie mi?" diye sordu Château-Renaud; "hemen geri dönmüş olabilir mi?" "Hayır, o değil, annesi."

"Madam Danglars mı?"

"Haydi haydi!" dedi Château-Renaud, "olanaksız; kızının kaçışından on gün sonra, kocasının hileli iflasından üç gün sonra!"

Debray hafifçe kızardı ve gözlerini Beauchamp'ın baktığı yöne çevirdi.

"Haydi haydi!" dedi, "bu örtülü bir kadın, yabancı bir kadm, yabancı bir prenses, belki de Prens Cavalcanti'nin annesidir, ama siz çok ilginç şeyler söylüyordunuz, ya da söyleyecektiniz galiba Beauchamp."

"Ben mi?"

"Evet. Valentine'in garip ölümünden söz ediyordunuz."

"Ah! Evet, doğru, ama neden Madam de Villefort burada değil?"

"Zavallı iyi kadın!" dedi Debray, "Kuşkusuz hastaneler için melissa suyu damıtmakla, kendisi ve dostları için kozmetik hazırlamakla uğraşıyordur. Biliyor musunuz, söylenenlere göre, o bu eğlence için yılda iki üç bin ekü harcıyormuş. Ama gerçekten haklısınız, neden Madam de Villefort burada değil? Onu görmekten çok mutlu olacaktım; bu kadını çok seviyorum."

Monte Kristo KontuWhere stories live. Discover now