5

187 8 0
                                    

NİŞAN AKŞAMI

Villefort, daha önce söylediğimiz gibi, Grand-Cours meydanının yolunu tutmuştu, Madam de Saint-Meran'ın evine girince sofrada bıraktığı konukları salona geçmiş kahve içerken buldu.

Renee onu, topluluğun tüm geri kalanının da paylaştığı bir sabırsızlıkla bekliyordu. Herkes onu çığlıklarla karşıladı.

"Haydi bakalım! kafa koparıcı, devletin destekçisi, kralcı Brutus!" diye bağırdı biri, "Ne var ne yok? Anlatın bakalım!"

"Haydi bakalım! Yeni bir zorbalık yönetimi ile mi tehdit ediliyoruz?" diye sordu öbürü.

"Korsika canavan mağarasından çıktı mı?" diye sordu bir üçüncüsü.

"Sayın markiz," dedi Villefort, müstakbel kaynanasına yaklaşarak, "sizi öyle bırakıp gitmek zorunda kaldığım için beni affetmenizi rica ediyorum... Marki hazretleri, size özel olarak iki sözcük söylememe izin vermenizi rica edebilir miyim?"

"Ah! bu gerçekten o kadar önemli mi?" diye sordu markiz, Villefort'un yüzünü karartan sıkıntıyı fark ederek.

"Öyle önemli ki sizden birkaç gün izin istemek zorunda kalacağım; böylece," Renee'ye doğru dönerek devam etti, "konunun önemli olup olmadığına siz karar verin."

"Gidiyor musunuz mösyö?" diye haykırdı bu beklenmedik haberin uyandırdığı heyecanı saklayamayan Renee.

"Ne yazık ki evet matmazel," diye yanıt verdi Villefort, "bu gerekiyor."

"Peki nereye gidiyorsunuz?" diye sordu markiz,

"Bu adaletin sırrı madam; bu arada, içinizden birinin Paris'ten istediği bir şey var ise bu akşam Paris'e gidecek ve isteğinizi memnuniyetle yerine getirecek bir arkadaşım var."

Herkes birbirine baktı.

"Benimle biraz görüşmek mi istemiştiniz?" diye sordu marki.

"Evet, lütfen çalışma odanıza geçelim."

Marki, Villefort'un koluna girdi ve onunla birlikte dışarı çıktı.

"Pekala!" dedi marki, çalışma odasına gelince, "Neler oluyor? Söyleyin."

"Çok önemli olduğunu sandığım ve hemen Paris'e- gitmemi gerektiren şeyler. Şimdi sorunun birdenbire patavatsızca oluşunu bağışlayın, devlet tahviliniz var mı?"

"Tüm servetim tahvillerim; yaklaşık altı yedi yüz bin frank."

"Pekala! Satınız, marki, satınız yoksa iflas edeceksiniz."

"Ama buradan onları nasıl satabilirim?"

"Borsa'da görevli adamınız var değil mi?"

"Evet."

"Bana onun için bir mektup verin, bir dakika yitirmeden, bir saniye yitirmeden satsın; hattâ belki de çok geç kalmış olacağım."

"Allah kahretsin!" dedi marki, "zaman yitirmeyelim."

Sonra masaya oturdu ve Borsa'daki adamına ne pahasına olursa olsun tahvillerini satmasını emreden bir mektup yazdı.

"Bu mektup artık elimde olduğuna göre," dedi Villefort, mektubu büyük bir özenle cüzdanına yerleştirerek, "şimdi bana başka bir mektup gerek."

"Kim için?"

"Kral için."

"Kral için mi?"

"Evet."

"Ama ben kral hazretlerine böyle bir şey yazmaya cesaret edemem."

"Sizden bunu yazmanızı istemiyorum, sadece bunu Mösyö de Salvieux'den istemenizi rica ediyorum. Bana çok değerli zamanı kaybettirecek, görüşme isteğiyle ilgili tüm işlemlerden geçmeden kral hazretlerinin yanına girebilmemi sağlayacak bir mektup vermeli."

Monte Kristo KontuWhere stories live. Discover now