7

157 7 4
                                    

34 NUMARA VE 27 NUMARA

Dantes bir hapishanede unutulan tutukluların çektikleri acıların her aşamasını geçirdi.

Umudun arkasından gelen ve bir suçsuzluk bilinci olan gururla başladı; sonra suçsuzluğundan kuşku duymaya başladı, bu durum hapishane müdürünün akıl bozukluğu konusundaki düşüncelerini biraz doğruluyordu; sonunda gururunun en üst noktasından aşağı düştü, Tanrı'ya değil insanlara yalvarıyordu henüz; Tanrı son çaredir. Ünce Tanrı'dan yardım dilemesi gereken bir zavallı, tüm diğer umutlarını yitirdikten sonra ondan medet umma noktasına gelir ancak.

Dantes, kendisini hücresinden çıkarıp daha karanlık ve daha kuytu başka bir hücreye koymalarını rica etti. Değişiklik, daha kötü de olsa değişiklikti ve Dantes'e birkaç günlük oyalanma sağlayacaktı. Ona açık hava ve dolaşma hakkı, kitap, ve alet vermeleri için yalvardı. Bunlardan hiçbiri ona verilmedi; ama hiç önemi yoktu, o istemeye devam etti. Eski gardiyanından daha sessiz de olsa, sanki olabilirmiş gibi, yeni gardiyan ile konuşmaya alışmıştı; ama biriyle konuşmak, bir dilsizle bile olsa, hâlâ bir zevkti. Dantes kendi sesini duymak için konuşuyordu: yalnızken konuşmayı denemişti, ama bu onu korkutuyordu.

Dantes, özgür iken sık sık, sefil zevk anlayışlarının, eğlence âlemlerinin ve ürküntü veren dostlukların bir araya getirdiği serseri, haydut ve katillerden oluşmuş tutuklu koğuşlarının çok korkunç olduğunu düşünürdü. Ama şimdi hiç konuşmak istemeyen bu duygusuz gardiyanın yüzü dışında başka yüzler görmek için bu batakhanelerden birine atılmış olmayı dileyecek noktaya gelmişti; aşağılayıcı giysisi, ayağa takılan zinciri, omuza vurulan damgası ile bir zindanın özlemini çekiyordu. Kürek mahkumları en azından benzerleriyle bir aradaydılar, havayı soluyor, gökyüzünü görüyorlardı; kürek mahkumları mutluydular.

Bir gün gardiyandan kendisi için kim olursa olsun bir arkadaş istemesi için yalvardı, bu, sözünü ettiklerini duyduğu deli rahip de olabilirdi. Ne kadar sert bir görüntü de çizse, gardiyanın içinde her zaman biraz insanlık kalır. Bu adamın da kalbinin derinliklerinde, her ne kadar yüzü bunu belli etmiyor ise de, tutsaklığı bu denli zor geçen şu zavallı genç adam için bir acıma duygusu vardı; 34 numaranın isteğini hapishane müdürüne iletti; ama müdür, Dantes'in bir siyasetçi imiş gibi, tutukluları kışkırtmak, bir komplo hazırlamak, kaçmayı denemek için bir dostla yardımlaşmak istediğim sandı ve bu öneriyi geri çevirdi.

Dantes'in artık insanlardan beklediği hiçbir şey kalmamıştı. O zaman, daha önce bunun bir gün olacağını söylediğimiz gibi, Tanrı'ya yöneldi.

Yazgının bellerini büktüğü zavallıların medet umduğu, yeryüzünde yaygın tüm dindarca düşünceler içini rahatlattı; annesinin kendisine öğrettiği duaları anımsadı ve bunlarda daha önce hiç bilmediği anlamlar buldu; çünkü mutlu bir insan için dua, acının gelip de mutsuz insana Tanrı'yla konuşurken kullanacağı bu soylu dili açıklayacağı güne kadar, tekdüze ve anlamdan yoksun bir birikim gibi gelir.

Bu nedenle coşkuyla değil öfkeyle dua etti. Yüksek sesle dua ederken artık sözlerinden korkmuyordu; bir tür esrime içine düşüyordu; ağzından çıkan her sözde Tanrı'nın ortaya çıktığını görüyordu; basit ve mahvolmuş hayatının tüm eylemlerini, ulu Tanrı'nın iradesine bağlıyor, bunlardan kendine dersler, yerine getirmesi gereken görevler çıkarıyordu ve her duanın sonunda, insanların çoğu zaman Tanrı yerine insanlara başvurmanın yolunu buldukları çıkarcı arzuyu dile getiriyordu: Bize karşı günah işleyenleri affettiğimiz gibi siz de bizim günahlarımızı affediniz.

Bu coşkulu dualarına karşın Dantes tutuklu olarak kaldı.

Bunun üzerine, zihni bulandı, gözlerinin önünde kalın bir bulut oluştu. Dantes basit ve eğitimsiz bir adamdı; geçmiş onun için, ancak bilimin kaldırabileceği bu karanlık perdeyle örtülü olarak kalmıştı. Hücresinin yalnızlığı ve düşüncelerinin ıssızlığı içinde geçmiş dönemleri yeniden kuramaz, tükenmiş halkları yeniden canlandıramaz, hayal gücünün büyüttüğü ve şiirleştirdiği ve gözler önünden geçen Martin'in Babil tabloları gibi gökyüzünün ateşi ile aydınlanmış şaşırtıcı ilkçağ kentlerini yeniden yaratamazdı; onun sadece kısacık bir geçmişi, kapkaranlık bugünü, kuşku dolu geleceği vardı: belki de sonsuz bir gecede düşüneceği aydınlık on dokuz yıl! Hiçbir avuntu ona yardım edemezdi: güçlü ve yıllar kat etmekten daha fazla seveceği hiçbir şey olmayan ruhu, bir kafesteki kartal gibi hapsedilmişti. O zaman, bir düşünceye takılıyordu aklı: görünür hiçbir nedeni olmadan görülmemiş bir uğursuzlukla yıkılan mutluluğuna; bu düşünceye dört elle sarılıyor, onu tüm yönleriyle evirip çeviriyor, Dante'nin cehenneminde acımasız Ugolin'in, başpiskopos Roger'nin başını yemesi gibi o da bu düşünceyi oburcasına yiyip bitiriyordu. Dantes'in güç üzerine kurulmuş geçici bir inancı vardı sadece; başkalarının başarıdan sonra inançlarım yitirmeleri gibi, o da inancını yitirdi. Sadece o bundan yarar sağlamamıştı.

Monte Kristo KontuWhere stories live. Discover now