Süslenmesi bitince kantinin küçük penceresine yaklaştı, bir gardiyan oraya sırtını dayamıştı:

"Bakın mösyö," dedi ona, "bana yirmi frank ödünç verin, çok geçmeden geri alırsınız; benimle işbirliği yaparsanız kendinizi tehlikeye atmış olmazsınız. Sizdeki meteliklerden çok daha fazla milyonları olan bir anne babam var... Bakın, yirmi frank, rica ediyorum, paralı koğuşa geçmek ve bir sabahlık almak için. Her zaman giysilerle ve çizmelerle gezmekten korkunç sıkıldım. Bir Cavalcanti prensi için ne giysi ama mösyö!"

Gardiyan sırtını döndü ve omuz silkti. Herkesi neşelendirebilecek bu sözlere gülmedi bile, çünkü o buna benzer sözleri çok duymuştu, ya da daha doğrusu hep aynı şeyleri duymuştu.

"Haydi," dedi Andrea, "siz kalpsiz bir adamsınız, sizi işinizden attıracağım."

Bu sözler gardiyanı geri döndürdü ve bu kez gürültülü bir kahkaha attı.

O zaman mahkumlar yaklaştılar ve bir halka oluşturdular.

"Size," diye devam etti Andrea, "bu kadarcık bir parayla her an beklediğim önemli bir ziyareti uygun bir biçimde karşılayabilmek için bir giysi alacağımı ve bir oda tutacağımı söylüyorum."

"Haklı, haklı!" dedi mahkumlar... "Hay Allah! Onun kusursuz biri olduğunu görmüyor musunuz?"

"O zaman ona yirmi frankı siz verin," dedi gardiyan öbür geniş omzuna yaslanarak; "bir arkadaşınıza bunu yapamayacak mısınız?"

"Ben bu adamların arkadaşı değilim," dedi kibirle genç adam; "bana hakaret etmeyin, buna hakkınız yok."

Hırsızlar boğuk fısıltılarla konuşarak birbirlerine baktılar, Andrea'nın sözlerinden çok gardiyanın kışkırtmasıyla, ortaya çıkan fırtına, aristokrat mahkumun üstünde patlamak üzereydi.

Gardiyan, kalabalık fazla gürültü çıkardığında ne yapacağını çok iyi bildiğinden, onların bu haddini bilmez istekliye bir oyun oynamaları için biraz ileri gitmelerine izin verdi ve bu uzun nöbet günü sırasında kafasını biraz dinlemek istedi.

Hırsızlar Andrea'ya yaklaşmışlardı bile; bazıları kendi aralarında: "Tekme! Tekme!" diyordu.

İnsanı pestilini çıkanncaya kadar dövmek anlamına gelen bu korkunç işlem, tekmelerle değil demirli ayakkabılarla yapılıyordu, mahkum artık bu beylerin insafına kalmıştı.

Bazıları da yılanbalığım öneriyorlardı; bu başka türlü bir eğlence idi, varsa eğer bir mendili kıvırıp içine kum, çakıltaşı ve iri paralar dolduruyorlar ve cellatlar bunu suçlunun başına ve omuzlarına ok gibi boşaltıyorlardı.

"Bu cici beyi kırbaçlayalım," dedi bazıları, "bu kibar beyi!"

Ama Andrea onlara döndü, göz kırptı, yanağını diliyle şişirdi ve dudaklarını şaklattı, haydutlar arasında çok özel bir anlamı olan bu hareket onları susturdu.

Bu hareket Caderousse'un ona öğrettiği özel bir işaretti.

Kendilerinden biri olduğunu anladılar.

Mendiller hemen indi; cellat başı çivili ayakkabıyı ayağına giydi. Birkaç kişinin, mösyönün haklı olduğunu, mösyönün istediği gibi onurlu olabileceğini, mahkumların bilinç özgürlüğünden örnek vermek istediklerini söylediği duyuldu.

Ayaklanma durdu. Gardiyan o kadar şaşırdı ki hemen Andrea'yı ellerinden yakaladı, Aslan Çukuru sakinleri üzerinde yaptığı bu değişiklikten, bu etkiden daha anlamlı başka bir şey bulacağını sanarak üstünü aramaya başladı.

Monte Kristo KontuWhere stories live. Discover now