18. Bölüm~İkinci Adım

106K 3.2K 566
                                    

18. Bölüm

Kafasını yan tarafa doğru çevirdi. Kalbim yerine sığmıyordu sanki. Bunları duymak bünyeme ağır gelmişti. Bu doğru olamazdı. Kalbimi mutluluğa boyasa da ortada Mine'yi sevdiği gerçeği vardı. "Sen Mine'yi seviyorsun..." Kaçırdığı ufak gözlerini gözlerime kenetledi. "Seni seviyorum demedim ben de zaten," diyerek kendini savunmaya aldı. Yine de çok saçma değil miydi? Birini seven insan başkasına karşı hisler besler miydi?

İçimden geçirdiğim bu cümlemi dışarıya yansıtmaktan kaçınmadım. "Birini seven insan başkasına karşı bir şeyler hisseder mi?" Gözlerini kısıp kafasını yana yatırdı. Afallamıştı. "Ya bana yine yalan söylüyorsun ya da Mine'ye âşık falan değilsin." Kısık gözleriyle hiddet dolu bakışlar fırlattı.

"Tamam, bunları söylemedim varsay." İçimde gün yüzüne çıkmayı bekleyen cümleler geriye doğru çekilmişti. "Hadi gidelim artık," diyerek önden yürümeye başladı. İçime dolan acının tarifi yoktu. Peşinden ilerlerken, aklımda sarıldığımızda duyduğum kalp atışları vardı. Bana hislerinin olması beni sevindirmişti. Fakat Pollyannacılık oynayamazdım. Her adımında Mine'yi sayıklarken bana karşı bir şeyler hissettiğine inanamazdım. Bu öğrendiğim, gerçek sayılmazdı. Yani, henüz.

Arabaya binip emniyet kemerimi taktım. Ben biner binmez arabayı çalıştırdı. İstanbul'un kalabalık caddelerinde öten kornalar insanın sinirini bozuyordu. Yine de bu sessiz yolculuğumuza biraz ses katıyordu. Yolların kenarındaki sokak lambaları arabanın içini turuncumsu gösteriyordu.

"Mine'ye ne zamandan beri âşıksın?" Kafasını bana çevirip tekrar yola döndü. "Liseden beri." Cevabı acıma acı katmaya yetmişti. "Gerçekten ona âşık mısın?" Hala içimde bir yerlere saklanmış olan melek beni bunları söylemeye zorluyordu. Hislerine inanmam gerektiğini kulağıma fısıldayan sağ omzumdaki melek de ona ortak oluyordu. "Bilmiyorum."

Afallamıştım. Evet diyeceğini sanıyordum. Bilmiyorum demesi bile bana karşı beslediği hislerine inanmam için bir sebep olabilirdi. "Nasıl yani?"

Bir süre cevap vermedi. Belki de şu an zihninde ne diyeceğini düşünüyordu. "Soru sorup durma."Ani tavrı beni şaşkına çevirmişti. Ses tonundaki kızgınlığı fark ediyordum. Boğazıma oturan yumrunun çaresi olmadığını artık biliyordum. Sol tarafımdaki küçük şeytan alayla elini havada sallayıp. "Hıh işte ilk günlere geri dönüyoruz,"dedi. Tüm bunların sebebi hislerine inanmayışım mıydı?

Evde kimseler yoktu. Raziye Teyze gitmiş olmalıydı. Enes kendini koltuğa atarken ben de yukarıya çıkmıştım. Parmağımdaki yüzüğü çıkartıp sehpaya koydum. Yolculuk boyunca terlemiştim bu yüzden bir duşa ihtiyacım vardı.

Duştan çıkarken yine o çilekli kremi yüzüme sürdüm. Kokusu hoşuma gidiyordu. Odaya girip saçlarımı kuruttuğum sırada Enes gelmişti. Kapıyı hafifçe aralayıp kafasını uzatmış halde yüzüme bakıyordu. Saç kurutma makinesini kapattım. "Karnın aç mı?" Kafamı olumlu anlamda salladıktan sonra "Aşağıya inip bir şeyler atıştırırım," dedim. "Kendime bir şeyler hazırlıyordum, sende ister misin diyecektim." Sesinde çocuksu bir küskünlük vardı. Cevap vermeyince tekrar konuşmaya başladı. "Sandviç seversin değil mi?" Gözlerinden okunan masumluk içimdeki birkaç bağı koparıp atmıştı.

"Severim ama kendim yapabilirim." Bu cümlemi duymamış gibi kapıyı kapatıp gitti. Saç kurutma makinesini tekrar çalıştırmaya başladım.

Merdivenin son basamağını da indiğimde Elinde tuttuğu portakal sularını masaya koyuyordu. Özenle koyduğu portakal sularının ardından tekrar mutfağa girdi. Beni görmemişti. Masaya doğru ilerledim. Her şey simetrik dizilmişti. Anlaşılan Enes'in bazı takıntıları vardı. Elindeki peçetelerle mutfaktan dışarıya çıktı.

BELAGATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin