40. BÖLÜM

31.8K 1.1K 134
                                    

TÜSİAD’ın düzenlediği yemeğin yapılacağı otelin ana girişinde duran arabadan önce kusursuz dikilmiş smokiniyle Kerem, indi. Şoförün açtığı sağ arka kapıdan Kerem’in kendisine uzattığı elini tutarak inen Zeynep, serin havaya rağmen heyecandan terleyen avcunu elbisesinin yanına silmemek için kendini zor tuttu. Öğleden beri şimdi oynamaya başlayacağı rol için hazırlanan bir tiyatro sanatçısı gibi hissediyordu kendisini ve şimdi sahne vakti gelmişti!

                                 XXX

Kerem, Amerika’dan Zeynep için Oscar De La Renta koleksiyonundan bakır rengi bir elbise getirmişti. Geniş yakalı ve uzun kollu elbise, vücudunu sararak iniyor ve ayak bileklerinden bir karış yukarıda sona eriyordu. Zeynep, elbiseyi eline ilk aldığında bu kadar düz ve sıradan bir kıyafet için bir araba parasına yakın para ödemeyi hâlâ aklı almadığından başını sağa sola sallayıp duruyordu ama o sırada içeri giren İrem ve düğünde saçlarını yapan kuaför, Zeynep’in elindeki kıyafeti görünce hayranlık dolu sesler çıkarmışlardı.

Zeynep; parti, davet işlerinde bir numara olan arkadaşı İrem’i sabahleyin pek gönüllü olmasa da aramış; İrem, daha Zeynep yemek, davet laflarını kullandığı anda “geliyorum” demişti bile. Şimdi yanında yine kuaförü ve yardımcılarıyla giyinme odasını istila etmişti.

Zeynep’in elindeki elbiseyi bir sanat eseri tutarmışçasına büyük bir özenle aldı İrem. Bir süre inceledikten sonra Nizam’a bakarak “İsabetli seçim!” dedi. Kuaför onu onaylayarak Zeynep’e döndü. “Şekerim eğer bu elbiseyi seçen kocansa gerçekten rafine bir zevki var.” diyerek takdirini belli etti. Zeynep, bütün bunlarla hiç ilgilenmiyordu. Bıkkın bir tavırla İrem’e dönerek 

“Sana anlattım telefonda. Bu akşamki davet önemliymiş. Kerem ödül filan alacak. Yani köyden yeni gelmiş Kezban gibi görünmemem gerekiyormuş. Halledebilir misiniz?”

İrem, bir kahkaha attı: “Allah’ım bugünleri de gösterdin ya bana! Sana nasıl teşekkür etsem azdır! Zeynep Yılmaz sonunda kadın olduğunu hatırladı. Bak canım, şimdi duruma el koyuyoruz ve seni akşama o sosyete dilberlerinin hayatlarında bile görmedikleri kadar mükemmel bir hâle getiriyoruz. Sen merak etme!” deyince Zeynep, hiç bilmediği bir konuda işi güvenilir birilerine bırakmanın rahatlığını yaşamıştı.

İrem ve Nizam, Zeynep’in saçlarını bir süre kontrol edip kendi aralarında konuşup durduktan sonra kuaför, Zeynep’i hiç dikkate aladan İrem’e “Şekerim aklıma müthiş bir fikir geldi. Sen şimdi geri çekil bakalım. Bitene kadar da karışmak yok!” deyip işine koyuldu.

İrem, Zeynep’in yan tarafındaki yüksek bir tabureye kurulmuş, bacak bacak üstüne atmış, eline de Muhif’in bu defa o söylemeden getirdiği Türk kahvesini almış şekilde Nizam’ı kontrol görevini yapıyordu. Bir süre sonra Zeynep’e “Kızım, bu akşamlık halledeceğiz ama saçına başına adam gibi bir şekil vermek gerek.” dedi. 

Zeynep “Saçımı kestirmem ben! Ne kestiririm ne de öyle platin sarısına filan boyatırım. O kadar da uzun boylu değil.”

Kuaför hemen konuya dalmıştı. “Asla! Size kısa saç da olmaz, sarı da olmaz ama İrem haklı biçim verilmeli buna!”

“Benim kuaför salonlarında saatlerce vakit öldürecek zamanım yok!” 

“Hanımefendi, Kerem Sayer’in eşi kuaför salonunda beklemez. Bekletilemez. Ama salona gelmem diyorsanız o zaman belirli aralıklarla burada da hâlledebiliriz.”

Bu cümle, Zeynep’e bir kez daha artık yolun karşı kıyısında yaşadığını hatırlattı. İşe başlayınca günlük hayatına istediği gibi devam edebilirdi ama onların haklı olduğunu da biliyordu. Konuyu daha fazla uzatmadan “Tamam!” dedi sadece.

ARAFTA İKİ KİŞİWhere stories live. Discover now