69. BÖLÜM

16.9K 1K 52
                                    

Yeni bölümü aceleyle ekleyip maça kaçıyorum arkadaşlar! Yarın dönebilirim yorumlarınıza. Kusura bakmayın:) Seviliyorsunuz...


Salona indiğinde Melike, Erol Başkomiser ve Harun'un dışında Çağatay ve Esra'nın da orada olduklarını bir an için fark etti, Kerem. Onlar nereden, nasıl duymuşlardı bilmiyordu ve umurunda da değildi zaten. Muhif, Kerem salona daldığı anda olacakları algılamış ama önüne geçmekte çok geç kalmıştı.

Kerem, yıldırım hızıyla salona dalıp oradakilerin hiçbirine aldırmadan Harun'un yakasına yapışarak oturduğu yerden kaldırmış ve onun dengede durmasına bile fırsat vermeden sert bir yumruğu çenesine doğru patlatmıştı. Kerem'in yıldırım hızıyla çenesine inen yumruğu Harun'u yere yuvarlamış, Kerem eğilip boş bir çuval kaldırıyormuşçasına onu düştüğü yerden çekip almış ve doğrulur doğrulmaz ikinci yumruk da suratına patlamıştı.

Esra ve Melike'nin çığlığı Erol Başkomiser, Çağatay ve Muhif'in Harun'u, Kerem'in elinden alma çabalarını o fark etmiyordu bile. İşin ilginç yanı Harun'un kendini savunmak için tek bir hamle yapmadan kendini Kerem'in yumruklarına bırakması oldu.

Erol Başkomiser sonunda gök gürültüsünü andıran bir sesle "Kerem! Kes artık, yeter!" diye bağırdı. O sırada Muhif de ne yapıp edip Kerem ve Harun'un arasına dalmayı başarmış böylelikle Çağatay da Harun'u Kerem'den uzaklaştırmıştı. Sık ve kesik nefeslerden başka odada ses işitilmiyordu. Muhif, Kerem'in karşı koymalarına aldırmadan onu iterek bir koltuğa oturttu ve elini de mengene gibi onun omzuna bastırdı. Kerem, şimdi başını iki elinin arasına almış ve sakinleşmeye çabalıyordu. Erol Başkomiser "Sen aklını mı kaçırdın, oğlum? Ne yapıyorsun?" diye çıkışınca Kerem'in zorla sakinleştirmeye çalıştığı canavarı yeniden uyandırdı. Kerem gözlerinden âdeta ateşler çıkarak buz gibi bir sesin gizleyemediği deli öfkeyle Harun'a bakarak

"Sen ne bok yediğini sanıyorsun, ha! Ben kaç kere uyarmadım mı sizi?"

"Kerem, Harun'un suçu değil! Sen Zeynep'i bilmi..."

"Karışma sen baba!"

"Kerem haklı komiserim karışmayın siz! Ne desen haklısın birader!"

"Ulan sikerim haklılığı şimdi! Ya bir şey olsaydı, ya Zeynep'i durduramasaydık, ya..."

"Kerem, yeter artık!"

Muhif'in sert çıkışı Kerem'i bir an için susturdu ama bu kez öldürücü bakışlar ona dönmüştü.

"Sen bana az önce 'Yeter artık!' mı dedin?"

"Dedim evet! Saçmalıyorsun! Kendine gel! Harun'un suçu ne?"

"Suçu ne mi? Suçu ne öyle mi? Söyleyeyim ben sana suçu ne?"

"Kerem haklı!"

Son cümle Harun'dan gelmişti. Bitkin bir ses tonu yediği yumruklardan çok daha derin bir acıyı yansıtıyordu. Salonda yeniden bir sessizlik oldu. Harun aynı ses tonuyla devam etti:

" Benim hatam! Götürmemem gerekirdi, Zeynep'i."

"Oğlum o; laf, söz dinler mi?"

"Dinletecekti baba! Dinletemiyorsa beni arayacaktı!"

"Haklısın Kerem! Hata ettim! Ne desem boş. Bana ne yapsan, ne söylesen sen haklısın!"

Muhif, Harun'un Kerem'in yumruklarına tek bir hareketle bile karşılık vermemesini, savunmaya geçmemesini şimdi anlıyordu. Harun, Kerem'in onu suçladığından da çok suçluyordu kendini. Birden kimsenin beklemediği bir şey oldu. Harun'un sesi bir hıçkırıkla kesildi. Koca adam, çocuk gibi ağlamaya başlamıştı. Hıçkırıkların arasında ne dediğini güçlükle duyabildi Muhif!

ARAFTA İKİ KİŞİWhere stories live. Discover now