68. BÖLÜM

16.5K 1K 127
                                    

Epeyce beklettiğimin farkındayım ancak iş nedeniyle çok yoğun olduğumu belirtmiştim. Bu süreçte büyük bir sabırla bekleyen tüm okurlarıma nezaketleri için ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız...


Açık kapıdan içeri baktığında gördüğü, kanını dondurmuştu Kerem'in. Duvarın dibine çöküp oturmuş Zeynep, dizlerini karnına doğru çekmiş, sağ elindeki silahı şakağına dayamış öylece duruyordu. Kim bilir ne zamandır o hâldeydi. Titreyen bileği yüzünden silah elinde kıpırdıyor, elleri terlediği için silahı kavramakta güçlük çekiyordu.

Keskin gözlerinin anlık bakışıyla gördüklerini beynine kazıdı Kerem ve onu tutmaya çalışan elleri sertçe iterek kararlı ama temkinli bir adımla içeri daldı. 

"Mi mujer!" diye seslendi hafifçe. Zeynep'in boş bakışları ona döndü. Silahı indirmemiş ve hareket etmemişti. Bakıyor ama Kerem'i görmüyor gibiydi.

Kapının dışında Erol Başkomiser'in sesi yankılanıyordu. "Kerem yaklaşma! Oğlum, yaklaşma bak bir delilik yapacak!" Duymuyordu bile Kerem. Yavaşça bir adım daha attı. 

"Geldim, mi mujer! Ben geldim! Seni ne çok özlemişim ben! Kokunu, saçını, ellerini, sıcaklığını çok özledim. Sarılır mısın bana?"

Zeynep, hâlâ hareketsiz oturuyordu ama diğerleri odaya girmek istediklerinde yaptığı gibi silahı şakağına daha da çok yapıştırmıyordu. Gözleri Kerem'in hareketlerini takip ediyor, öylece duruyordu.

Küçük adımlarla onun yanına kadar ulaştı Kerem. Yavaşça eğilip yanına oturdu. Bir an dokunup dokunmamakta tereddüt etti. O an kulaklarında Zeynep'in sesi yankılandı. Zeynep, onun yanında ilk kez kâbus gördüğünde Kerem'e "Sen uyanınca bana sarılmadın!" diye sitem etmişti ve o zaman ona verdiği sözü hatırladı: "Bir dahaki sefere, dirseğin boğazıma yapıştığında emin ol, sımsıkı sarılacağım sana! Ne olursa olsun sarılacağım!"

Tereddüdü o an son buldu ve kolunu uzatıp onun omzuna sardı. Bir an durdu. Zeynep, kuş gibi titriyordu ama kendini geri çekmemişti. Onun başını göğsünün üstüne dayarken diğer eliyle ani bir hareketle şakağına dayadığı silahı çekip aldı. Silahı eliyle iteleyerek kendilerinden uzaklaştırdığında Harun deli gibi fırlayıp silahı yerden kapmıştı bile. 

Kerem de Zeynep de farkında olmasalar da kapının önünde herkes derin bir nefes aldı. Erol Başkomiser, genç polislerin birinin getiriverdiği tabureye yığılırcasına otururken Muhif de uzun süredir tuttuğu nefesi bıraktı. Harun, Zeynep'in silahını almış sanki tüm olayın suçlusu o silahmış gibi ona nefretle bakarak yan taraftaki polislerden birine uzatmıştı. 

Kerem, Zeynep'in başını göğsüne dayadıktan sonra Zeynep'i göğsünü kapamıştı. Tükenmiş gibiydi. Sessizce titreyen vücuduyla kendini öylece bırakıvermişti. Kerem, onun saçlarını yüzünü okşuyor ve kulağına "Şşşşştttt, geçti canım! Geçti. Ben yanındayım!" diye mırıldanıyordu.

Bu sesler beyninde yankılandıkça Zeynep saatler önceki yalnızlığını yeniden hissetti ve saatlerdir burnunun direğini sızlatıp gözlerine ulaşamayan yaşlar aniden boşaldı. Gözyaşları inanılmaz bir hızla akıyor ve hıçkırıktan zaman zaman nefessiz kalıyordu. Kerem, ritmini hiç bozmadan onun saçlarını okşuyor ve tükenene kadar ağlamasına izin vermeye kararlı görünüyordu. 

Muhif, Kerem'in olayı kontrol altına aldığını anladığı anda telefonunu çıkarıp Melike'nin numarasını tuşladı. Ona olup bitenleri kısaca özetleyip yalıda kendileriyle buluşmasını söyledi. Şimdi herkes, Zeynep'in ağlama krizinin sakinlemesini bekliyor, kimseden çıt çıkmıyordu. Onca kalabalıktan duyulan tek ses kesik hıçkırıklardı.

ARAFTA İKİ KİŞİWhere stories live. Discover now