65. Bölüm

20.4K 1K 96
                                    

Bu bölüm elbette ki sana geliyor Beyza'm:)))) Neden sana olduğunu okuyunca anlarsın. Bu arada hata yapacağım kaygısıyla tırsa tırsa yazdım haberin olsun:)

Kerem'in sesindeki buz gibi tını Zeynep'in iliklerine kadar donmasına yol açtı. Başını çevirip, Kerem'in gözlerine bakamayacağını biliyordu. Artık, ondan bir şey saklamanın imkânsız olduğunu da...

Kerem sorusunu yine aynı buz gibi tonla yineledi:

"Ne söyleyeceksiniz bana?"

Zeynep'in ağzını açmaya gücü yoktu. Yutkundu söze bir yerinden, bir şekilde başlaması gerekiyordu. Allah'tan Muhif ondan atak çıktı ve

"Gel, otur evlat şöyle!"

"Ne söyleyecekseniz söyleyin Muhif, uzatma!"

"Bak evlat, bu kolay..."

"Kolay, zor! Her ne haltsa başlayın, artık!"

Muhif, Zeynep'in gözlerinin içine "Bana bırak!" dercesine baktı. Zeynep, zaten istese de konuşmayı beceremeyeceğini düşünüyordu. Kerem'in "Hadi!" diye kükremesiyle bir kez daha irkildi. O sırada Muhif'in sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladığını duydu.

Muhif'in neler anlattığını nasıl söylediğini dinlemiyordu bile, Zeynep! Aklındaki tek şey Kerem'in bunu atlatamayacağıydı. Her şeye göğüs gerebilirdi ama bu ihaneti kaldıramayacaktı. Buna dayanamazdı. Gözyaşlarının genzinden burnuna doğru baskı yaptığını hissetti. Ağlamamak zorundaydı. Şimdi değil. Şu an asla ama asla Kerem, bütün bunları duyarken ağlayamazdı. Şu an Kerem'in ona ihtiyacı vardı. Onun gücüne... "Şimdi olmaz!" diye kendi kendine telkin veriyordu.

Kerem'i ayakta tutacak tek varlık kendisiydi, tıpkı zamanında onu ayağa kaldıranın Kerem olduğu gibi... Şu an kendini silmeli ve ne yapıp yapıp Kerem'i tutmalıydı.

Masanın üzerinde ne var ne yoksa hepsinin bir tek el hareketiyle yerlere saçılıp çıkardıkları korkunç sesle irkildi. Kerem'in "Allah kahretsin! Yalan bu!" diye bağırışını duydu.

Muhif, koltuktan kalkmış; Kerem'in yanına yaklaşmış ve aynı sakin tonla

"Değil evlat! Maalesef değil!" deyişini işitti ve Kerem'in, Muhif'in onun kolunu tutmak için elini uzatmasını; Kerem'in kendine uzanan bu eli öfkeyle itip deli gibi odadan çıkışını izledi. Bir an sadece bir an algısı kapandı. Dizlerinin titrediğini hissetti ve yine o lanet gözyaşları... Kirpiklerini kırpıştırıp yaşları geldikleri yere gönderdi. "Hayır! Hayır" diye içinden çığlıklar atarak olduğu yerden fırladı ve Kerem'in arkasından koşarak odadan çıktı. Onu şimdi yalnız bırakamazdı. Ne olursa olsun, bedeli neyse birlikte ödeyeceklerdi.

Mutfaktan çıktığında Kerem'in alt katın merdivenlerini koşarak indiğini gördü. Bir an içi rahatladı en azından evin içindeydi. Merdiven başında birkaç saniye duraklayıp kendini toparladı. Şimdi her şeyi kontrole alma vaktiydi. Şimdi hem Zeynep Komiser hem Zeynep Sayer kimliklerini sırtlayıp her şeyi çekip çevirme zamanıydı.

Hızla indi merdivenlerden. Kerem alt kattaki büyük spor salonuna girmiş üzerindeki kazağı fırlatıp atmış, deli gibi kum torbasını yumrukluyordu. Dünyayla ilişkisini kesmiş ve o kum torbası Oktay'ın kafasıymış gibi ardı ardına yumruklarını indiriyordu. Zeynep'in görüş alanına girmesiyle gözünü kum torbasından ayırmadan ve bir an bile duraksamadan dişlerinin arasından

"Git, buradan Zeynep!" dedi.

"Hayır!"

"Yalnız kalmak istiyorum, çekil git!"

"Hayır, Kerem gitmiyorum! Kendini bana kapamayacaksın anladın mı? İçine kaçmayacaksın!"

"Zeynep, beni rahat bırak!"

ARAFTA İKİ KİŞİWhere stories live. Discover now