20. BÖLÜM

38.6K 1.3K 226
                                    

Bu bölüm, benim için oldukça özel:) Sizlerin de epeydir beklediğini biliyorum. Bu özel bölümü de ancak çok özellerimden birine ithaf edebilirdim. Muhteşem yorumları, zerafeti ve hassas ilgisiyle bende yeri hep ayrı olacak Sevgili Suna'ya gidiyor, bu bölüm... Keyifli okumalar hepinize:)

Yaklaşık bir buçuk saatlik yolculuk, Zeynep’in durmadan söylenmeleri ve Kerem’in hafif bir tebessümle onu izlemesiyle geçmişti. Helikopter, inişe geçtiğinde Çenesine dayadığı elini indirip Zeynep’e “Biliyor musun, küfür sözlüğün neredeyse benimkine yakın ve hayli yaratıcı olduğunu da söyleyebilirim!”

“Geç sen dalganı, geç! Şu aptal aletten bir inelim ben sana bunun hesabını soracağım! İnanmıyorum ya, beni… bu… bu şeye… öylesine tıktığına inanmıyorum ya!”

Kerem, onun öfkeden kızarmış yanaklarını ve korkuyla irileşmiş gözlerini izlerken bir kahkaha attı. “Nasıl istersen mi mujer! Tamamen seninim!”

“Öyle deyip durma bana!”

“Ne demeyeyim?”

“Mi mujer mi ne bir şey diyorsun ya! İşte, öyle deme!”

“Niye?”

“Ne diyorsun anlamıyorum ki belki anama küfrediyorsun!”

Karşılığı yine kocaman bir kahkaha oldu. “Sen cidden paranoyaksın biliyorsun değil mi Zeynep Yılmaz!”

“Sen de tam bir psikopatsın Kerem Sayer!”

Helikopter durmuştu. Şimdi kendi hızıyla dönüp duran pervanenin gürültüsünden başka ses gelmiyordu dışarıdan. Hava kararmaya başladığından Zeynep, etrafı tam göremiyordu. Nerede oldukları hakkında bir fikri de yoktu. Tek bildiği bir buçuk saatlik helikopter yolculuğunun onu İstanbul’dan epey uzaklaştırmış olması gerektiğiydi. Etrafın yoğun biçimde ormanlık olduğu ve ağaçların karla kaplı oldukları fark ediliyordu.

“Bu dağ başında telefon çekmiyordur, internet filan da hak getire! Nasıl çalışacağım ben burada acaba?”

“Benim bulunduğum her yerde telefon çeker, internet de vardır, sen kaygılanma! Sana çalışabileceğini söyledim ve ben sözümü tutarım!”

“Göreceğiz, bakalım!”

“Görürüz!”

O sırada pilot gelip aracın kapısını açmıştı. Önce Kerem, indi ve elini tutarak Zeynep’in inmesine yardım etti. Aşağı indiklerinde pervane hâlâ çalıştığından şiddetli bir akım oluşturmasa Zeynep oracıkta yere çöküp toprağı öpecekti. Ama Kerem’in temposuna uyarak koşar adım helikopterden uzaklaştı.

Güvenli bir noktaya geldiklerinde Kerem yavaşladı. Zeynep, o zaman çevresini algıladı. Oldukça yoğun ağaçlıklı bir yerdeydiler. Karla kaplı ağaçlar büyülü bir manzara oluşturuyordu. Burada helikopterin pisti bulup inmesi bile mucizeydi aslında! Etrafta ağaçtan başka bir şey görünmüyordu. Piste özel açılmış taşlı yoldan ilerleyip hafif bir virajı döndüklerinde gözlerine inanamadı Zeynep!

Kerem ona “Orman evine gidiyoruz.” deyince kendisi de orman kıyısında küçük bir kulübe hayal etmişti. Şimdi anlıyordu ki Kerem Sayer söz konusu olunca hiçbir şey küçük ya da sıradan olamazdı. İlerde güneşin batışıyla olağanüstü renkleri yansıtan kocaman bir ev duruyordu. Buraya ev demek de haksızlıktı aslında. İstanbul’daki yalıya yakın bir malikâneydi ve neredeyse tamamı camdan yapılmıştı. Ormanın doğasına hiç de uymayacağı sanılan bu kadar modern bir yapı, akşam gün batımında güneşin renkleri ve karın yarattığı ışık yansımalarıyla bir masal evini andırıyordu.

ARAFTA İKİ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin