❦ 21- BIÇAK SIRTI/1

5.9K 380 20
                                    

❦ 21- BIÇAK SIRTI/1

#Edith Piaf  - La Vie En Rose

#LP - Recovery

Sıcak yatağında tatlı rüyalara dalamayan bir ben miydim? Göz kapaklarımın altında başka bir dünya vardı sanki

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Sıcak yatağında tatlı rüyalara dalamayan bir ben miydim? Göz kapaklarımın altında başka bir dünya vardı sanki. Cehennemin aleviyle ruhumu saran, hasarlı, korkunç bir yerdi orası. Huzurumla beslenen, uykuyu bana haram kılan bir diyar... Kapısında gardiyanlık yapan iblis kılıklı kişilerin kim olduğunu söylememe gerek yoktu sanırım. Şevket, Sonja, Ömer ve diğerleri. Beni öldüren diğerleri. Gençliğimi lime lime eden diğerleri. Kimileri ruhuma dokunmuştu, kimileriyse bedenime. Temasları her defasında canımı yakmıştı. Etimi dağlamış ve kara bir mühür gibi orada kalmışlardı.

Bedenimde bir lanet taşıyordum. Hatta bütünüyle lanetin kendisiydim ben. Dokunduğum çiçek soluyor, bastığım toprak çoraklaşıyor ve baktığım insanın hayatı kararıyordu.

Canlı bir vebaydım.

"İlaç saati," dedi pembe üniforma içindeki hemşire. Yatağımda doğrulup bana uzattığı demir tepsideki ilaç kutusunu ve cam bir bardaktaki suyu elime aldım. Kutunun içinde yeşil reçteyle satılan antipsikotik  ilaçlar vardı. İlaç tedavisine başlayalı  bir haftadan fazla olmuştu ve bu süreçte hayatım ziyadesiyle boktu, sanki öncesinde çok normalmiş gibi. Mide bulantısı yüzünden yemek yiyemez olmuştum. Aşırı uyku hali ya da tam aksine kafamı duvarlara vurmama neden olacak kadar ayık olmak canımı sıkıyordu. Ne fiziksel olarak ne de ruhsal olarak hayatımda bir denge söz konusuydu. Deren Hanım kısa zamanda her şeyin düzeleceğini söylüyordu ama zaman gelmeden ölecekmiş gibi hissediyordum.

Zaten Merih de yoktu uzun zamandır. Vardı ama yoktu. Telepatiyle iletişimi keşfedersem duvarlar arkasından ona ulaşabilirdim belki de. Onunla yüz yüze geldiğimde ne olacaktı bilmiyorum ama hal böyleyken durum pek de iç açıcı değildi. Üstüne Deren Hanım Merih'e benden bir süre uzak durmasını söylemişti. Benim yararım içinmiş. Peh.

Hemşirenin getirdiği ilaçları yuttuktan sonra bardaktaki suyu kafama diktim. Hemşire prosedür gereği, ilaçları yutup yutmadığımı anlamak için ağzımı kocaman açtırıp dilimin altında ilaç saklıyor muyum kontrol etti.

"İyi istirahatler," dedi hemşire odadan çıkarken. Gerçekten de iyi bir istirahat olacaktı benim için. İlk etapta beynimdeki elektriklenme azalıp hareketlerim yavaşlayacak, sonra boş boş tavanı izlerken bir hafifleme hissedeceğim. Bu düşünme merkezime geçirdiği kısmi felçten olacak. En sonunda göz kapaklarım ağırlaşacak ve kabuslar diyarını ekarte edip derin bir uykuya dalacağım.

Sonra Merih gelecek yanıma. Uykuya daldığıma emin olacak. Yatakta onun için ayırdığım boşluğa ilişecek ve bakımsızlıktan karman çorman olan saçlarımı okşayacak kıymetli Çin ipeğini okşar gibi. Onun dokunuşlarını hissedip kedi gibi mırıldanacağım ve o gülümseyecek. Bana şarkı söyleyecek. Onun yetenekli bir yanını keşfedeceğim.

"Ruhlar, duygusuz bedenlerin adi sevişmelerinde boğulurken sevdiği kadına dokunamamak da benim sınavım Esved," diyecek. İrkilerek nefesimi tutacağım. Sonra ürkek bir öpücük konduracak saçlarıma. Bunu yaparken titrek bir nefes çalacak hastane kokusu sinmiş saçlarımdan. Ağlamamak için dua edeceğim. Hayali oyun arkadaşlarım kollarımdan tutup bir oyunun içine çekecek beni. Mozaiklerle süslü Fransız tarzı nostaljik bir çeşmenin etrafında plak cızırtıları eşliğinde Edith Piaf'ın tanrısal sesi kuşatacak bizi. La vie en rose çalarken delicesine dans edeceğiz. Haykırarak eşlik edeceğim şarkıya. Merih yavaşça solup yok olacak. Her şeyi unutacağım. Her şeyi. Başka dünyalara yelken açacağım. Hayatımda hiç görmediğim Fransız çeşmesinin olduğu, hiç dinlemediğim Edith Piaf'ın şarkılarını ezbere bildiğim ve yine hiç bilmediğim bir dilde şarkılar söylediğim bir dünya. Burası çok güzeldi.

Birisi tarafından dürtülerek uyandığımda hava aydınlanmıştı. Bu sefer turkuaz bir üniformanın içinde başka bir hemşire elinde yemek tepsisiyle karşımda duruyordu. Tepsiyi tekerlekli masaya koyup masayı önüme itti.

"Affedersin uykunu böldüm. Yemek saati. Sonrasında da ilaçlarını alman gerek." Yatakta doğrulduğumda arkamdaki yastığı düzeltip sırtımı yaslamam için dik konuma getirdi. Teşekkür ettim.

Hastane işi kahvaltımı ederken hemşire perdeleri aralayıp camları açtı ve kışın kara ayazının içeri dolmasına izin verdi.

"Oda biraz havalansa sorun olmaz değil mi?" İş işten geçtikten sonra benden onay istemesi tuhafıma gitmişti ama kadını bozmamak için başımla onu onayladım.

Bir dilim peynir ve birkaç zeytin yedikten sonra iştahım kapandı. Birazdan içeceğim ilaçlar yoğun bir şekilde midemi bulandırdığı için ne kadar az yemek yersem baş etmesi de o kadar kolay olurdu.

Çatalımı tepsiye bıraktığımda hemşire çatık kaşlarla bana baktı.

"Bir sorun mu var?"

"Doydum."

"Biraz daha yemelisin. Öğleye kadar bunlarla idare edemezsin."

"Midemi tıka basa doldursam ilaçlar yüzünden kısa sürede kusacağım zaten." Düşünceli bir şekilde tabağıma baktı hemşire. Çatalımı eline alıp bir dilim peyniri ve üç dilim salatalığı diğer kahvaltılıklardan ayırdı.

"Bak seninle anlaşma yapalım. Bunları da yersen seni yemek için zorlamayacağım. Bu kadar yiyecek mideni etkilemez."

Gönülsüzce tabağa bakarak başımı salladım. O kadarıyla baş edebilirdim sanırım. Salatalıklardan birini ağır ağır çiğnerken hemşire sıkkınca bana baktı.

"Televizyonu açsam sorun olur mu?" diye sordu. Başımı hayır anlamında salladığımda komodinin üzerindeki, neredeyse varlığını unuttuğum kumandaya uzanıp duvardaki mini televizyonu açtı. Birkaç kanal gezdikten sonra sabah haberlerini veren bir kanalda durdu. Spiker heyecanlı heyecanlı haber hakkında bilgi verirken ekranın altında akan şeritte 'sıcak gelişme' diye yazıyordu.

"Evet sayın seyirciler dün Interpol ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünün ortak düzenlediği operasyon ile çökertilen fuhuş çetesi hakkında yeni bilgiler elimize geçti. Gebze yakınlarında, orman içine gizlenmiş bir villada yaklaşık Türk ve yabancı uyruklu olmak üzere yaklaşık elli kadının bulundu. Çetenin elebaşı Mama Sonja olarak bilinen Sonja Yannis'i arama çalışmaları devam ederken kırktan fazla çalışanı tutuklandı. Şu an yayın yasağı olduğu için operasyonun detaylı görüntülerini paylaşamıyoruz ama ileride yasak kalktığında sizi bilgilendireceğiz."

Nefesimi tuttum. Spikerin sözlerini tekrar canlandırdım zihnimde. Ekranın sağ tarafında beliren nursuz yüze dikkatle baktım. Sonja'nın vesikalık bir fotoğrafı tüm çirkinliğiyle ekranı kaplıyordu.

Sonra Merih geldi aklıma. Bu operasyon ile ilgisinin olup olmadığını düşündüm. Mama için savurduğu tehditleri. Planlarını. Mama'nın ortadan kayboluşuyla doğrudan bir bağlantısının olup olmadığını. Günlerdir uyuşmuş olan zihnim ani elektiriklenmeyle yıldırım çarpmışa döndü. Yataktan fırlayıp yalın ayak kapıya koşarken rotamın neresi olduğunu bilmiyordum. Ama koşuyordum. Gitmem gereken bir yer vardı.

Kendimi kaybedip saatlerce yazdım ama  yine kısa bir bölüm. Devamı en kısa sürede yazacağım bölüm sonu kırılma noktası olduğu için burada kestim. Bu arada psikiyatri ilaçları ve Interpol ün işleyişi hakkında pek bir bilgim olmadığı için doğaçlama yazdım o kısımları. Bu konuda bilgisi olan beni aydınlatırsa sevinirim zira google amcaya pek güvenmiyorum. Bölümün devamı yarın ya da en geç cuma gelecek. Sevgilerle 😘😘

VisâlWhere stories live. Discover now