❦ 15-NÜANS/2

7.5K 472 93
                                    


❦ 15-NÜANS/2

#Vancouver Sleep Clinic - Flaws

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

#Vancouver Sleep Clinic - Flaws

Radyoda çalan şarkı çoktan bitmiş, yerini sunucunun hararetli konuşmaların bırakmıştı. Başımı Merih'in göğsüne yaslamış, şarkı hala çalıyormuşçasına salınmaya devam ediyorduk. Dışarıda kış kıyamet gidiyorken biz sıcak küçük dünyamızdaydık. Tıpkı kar küresinin içinde her şeyden izole bir yaşam süren çift figürü gibiydik. Tüm kötülükler dışarıdaydı ve biz onlardan uzakta mutluyduk. Böyle düşününce hisler kelebekler gibi salınıyordu ruhumda. Gözlerimi kapatmış bu anın hayal ürünüm olmaması için Tanrı'ya yalvarırken buluyordum kendimi.

"Merih'in kalp atışlarını dinleyerek biraz daha oyalanayım. Lütfen!"

"Bir şey mi dedin?" diyerek Merih beni bıraktığında neredeyse yere kapaklanacaktım. Neyse ki o benden daha aklı başında olduğu için düşmeden önce belimi sıkıca kavradı. Hala aklımı başımdan alan o konuşmanın gerçekliğine inanamıyordum. "İyi misin?" diye sordu endişeyle. İyi miydim, değil miydim; bilmiyordum. Tek bildiğim ondan uzak kalmak istemediğimdi. Aşk denen şey buysa, alışmam kolay olacaktı. Eğer değilse, Merih'in gazabından kaçmak için bir delik aramam gerekiyordu.

Haftalar öncesinde beni ipten alan bu hırçın adam gün geçtikçe çekiliyordum.

"Biraz daha böyle duralım sadece," diye mırıldandım. Sözlerim üzerine tutuşunu sıkılaştırdı. Sırıtmadan edemedim.

Onun sıcaklığıyla sarmalanırken eskisi gibi ondan çekinmediğimi fark ettim. Önceleri ona daha temkinli yaklaşırdım. En ufak dokunuşuyla boğulur gibi olurdum bazen. Şimdi o dokunduğunda endişelenmek yerine heyecanlanıyordum. Sanırım onun varlığını kabulleniyordum.

Belki saatler boyunca salonun ortasında sarmaş dolaş duracakken Merih'in telefonundan yükselen melodi anın büyüsünü bozdu. Merih benden ayrılıp koltuğun üzerindeki telefonuna doğru yürürken elinden şekeri alınmış çocuk gibi ağlamamak için kendimi tuttum. Telefonu eline alıp aramayı cevapladı.

"Efendim Oğuz?" dediğinde kaşlarımı çattım. Oğuz, Mama'nın adamını yakalayan kişiydi. Merih'in onunla ne konuştuğunu duymak için yanına gittim. "Neredesin?" dedi Merih bu sefer.

"Göksu köyünden çıkıyorum beş dakikaya yanında olurum," diyen adamın sesini net olarak duyabildim.

"Tamam, bekliyoruz," dedikten sonra kapattı telefonu Merih. Sorgulayan bakışlarımı ona çevirdim. Ne olduğunun farkındayım aslında. Sadece Merih'ten gelecek olan onaya ihtiyacım vardı. Merih sıkkınca çenesini kaşıdı. O an için bakışları ben dışında her yerdeydi. "Oğuz," dedi içine kaçmış bir sesle. "Buraya geliyor."

"Tek başına mı?" diye sordum tedirgince.

"Tek başına olmadığı biliyorsun," dedi sabahki konuşmamıza dikkat çekerek.

İçimde bir şeylerin kaynadığını hissettim. Onlar her neyse yakıcı bir sıvı gibi ığıl ığıl akıyordu içime. Dokunduğu yere bir parça zehir akıtıp yoluna devam ediyordu. Düşünceler birikip bir yığına dönüşüyordu. Geçmişime dair hiçbir şeyi görmek istemiyordum. Benim geçmişim tatlı iç çekişlerle yad edilecek pembe panjurlu bir geçmiş değildi. Benim geçmişim acı hıçkırıkların yankılandığı buzdan bir şatoydu. Hayatımı viraneye çeviren şeytanlara ev sahipliği yapan kasvetli bir şato...

"Ben buna hazır değilim," dedim fısıltıdan farksız sesimle.

"Biliyorum," dedi Merih. İki adımda aramızdaki mesafeyi kapatıp beni göğsüne çekti. Vücudunun ısısı bedenimin ısısıyla buluştuğu anda kalbinin düzenli ritmini işittim. Huzuru fısıldayan kalp ritmini dinleyerek sakinleşmeye çalıştım. Çocukken korktuğum zamanlarda anneme sarılıp onun kalp ritmini dinleyerek sakinleşmeye çalışırdım. Şimdi bunu Merih'in yapıyor olması beni bir parça mutlu etse de kapanmayan yaralarımı sızlatıyordu.

Burnumu iyice göğsüne gömüp orman gibi kokan teninin kokusunu ciğerlerime çektim.

"Eğer bu karşılaşma seni incitecekse diğer odada bekleyip müzik dinleyebilirsin. Bana sorarsan yanımızda bulunman sağlıklı bir süreç için faydalı olacaktır."

"Bilemiyorum Merih," dedim tedirgin bir şekilde. Mama'nın emri altında çalışan o kadar çok insan vardı ki, karşıma hangisinin çıkacağını bilemiyordum. Oğuz'un bulduğu kişi daha önce hiç karşılaşmadığım biri olabilirdi. Ya da daha önce defalarca kez gördüğüm soysuzun biri de olabilirdi. İkinci ihtimal tutarsa eğer, şartların lehimde olduğunu da dikkate alarak o adamı çıplak ellerimle boğabilirdim. İlk cinayetimi işlerken korkutucu son derece soğukkanlı davranacağıma adım gibi emindim.

"Üzgünüm ama düşünmen için fazla vaktin yok. Birazdan burada olurlar. Çabuk karar vermelisin." Ondan ayrılıp yüzüne baktım. Bir süre onu seyrettim. Kelimeler bazen kalpten geçeni ifade etmek için yetersiz kalıyordu. Birinin ne düşündüğünü anlamak istiyorsanız o kişinin yüzüne bakmalıydınız. Azametle. Gözler ve mimikler kalbe ayna tutabiliyordu. Tabi Merih yeri geldiğinde düşüncelerini gizlemekte usta olsa da onu çözeceğime dair bir inanç vardı içimde.

Sorgulayan gözlerim onun engin maviliklerinde kayboldu. Boğuluyorum sandım. Suyun içine atılmış köpek yavrusu gibi şaşırıp sendeledim önce. İçgüdüsel bir hareketle kendimi serbest bıraktım. Güneşin yükselişi gibi semaya doğru yükseldi bedenim. Engin maviliklerinin merkezinde kara parçası gibi duran göz bebeklerine doğru yol aldım. Göz bebekleri hafifçe titreşti. Biliyordum. Oradaydı. Aradığım cevap her neyse oradaydı işte. Hızlandım.

Sonunda kıyıya vardığımda beni ılık bir bahar meltemi karşıladı. Merih'in maviliklerinden yayılan mayıştırıcı ama bir yandan da tetikte kalmamı sağlayan ürpertici bir sıcaklık.

Ona bakarken dünyam tersine dönüyordu sanki. Bunca yıllık yaşamımda ilk defa tecrübe ettiğim bir şeydi. Şimdiye kadar annem de dahil hiç kimse bunu başaramamıştı. O gözleri ilk gördüğüm günden itibaren olan buydu.

Cevaba ulaşmam kolay olmadı.

Belli belirsiz hafif bir tebessüm paylaştım onunla.

"Burada olacağım. Tam yanında. Onunla yüzleşmekten korkmuyorum."

Gece'nin ya da benim en sevdiğim ismiyle Esved'in geçmişin hayaletiyle karşılaşmasına birkaç dakika, sizin ise günleriniz belki de saatleriniz var. Size söz verdiğim uzun bölümü henüz yazamadım. Önceki duyuru bölümünde bahsettiğim sorunlara bir de bilgisayarımın bozulması eklenince iyice sinirim bozuldu ama gördüğünüz üzere şu an hiçbir sıkıntı yok. Bu bölümü de "ölmedim, yaşıyorum" mesajı vermek için paylaştım. Ben yeni bölümü yazarken siz de bu kısacık bölümcük ile biraz hafızanızı tazeleyin lütfen.

Kendinize çoooooook iyi bakın. Önceki bölümlere yaptığınız güzel yorumlarınız için de ayrıca teşekkürler :)

VisâlWhere stories live. Discover now