49.Bölüm

9.2K 231 43
                                    

‘’Aşk tüm yaraları sarar’’

Zeynep,

Son 30 dakikadır oturmuş Kerem’i bekliyordum ama ne gelen vardı, ne de giden. Neden bu kadar uzun sürmüştü ki? Nerede kalmıştı?

Daha fazla bekleyemeyeceğimi anladığım da arabanın kapısını açarak kendimi dışarı attım. Hafif esen rüzgar saçlarımı okşuyordu.

Derin bir nefes aldım. Küçük ama hızlı adımlarla mezarlığın içine doğru ilerlemeye başladım.

Aylar sonra babamın mezarının başına ilk defa gidecektim. Açıkçası heyecanlıydım. Çok heyecanlı... Onu özlemiştim, onunla konuşmayı özlemiştim beni duyamasa bile.

Babamın mezarına yaklaştığımda Kerem’i fark edince gülümsedim ama gülümsemem yanındaki adamı görmemle birlikte kayboldu. Olduğum yerde donup kaldım. Tek kelime edemeden öylece dondum.

Ne işi vardı burada? Hangi yüzle gelebilmişti babamın mezarına?

‘’Zeynep!’’ diye seslenen Kerem sayesinde o’da beni fark etmişti.

‘’Zeynep...’’

Adımı söylerken sesi şaşkın ama bir yakarış gibi çıkıyordu. Beni gördüğüne şaşırmış mıydı? Yoksa acı mı çekiyordu? Pişman mıydı yaptıklarından?

‘’Senin,’’ dedim derin bir nefes alarak. ‘’Ne işin var burada?’’

Sesim tahmin ettiğimden daha güçlü ve kendinden emin çıkmıştı. O’ysa benim aksime sadece susmuş ve boynunu eğimişti.

‘’Ne o yaptıklarından pişman mı oldun yoksa?’’ derken ses tonumda saf öfke baş göstermişti. Acımasızdım, bunu farkındaydım ama o bunu hakediyordu. ‘’Babamın mezarına hangi yüzle gelebildin?’’

‘’Kızım...’’

‘’Sakın!’’ diye tısladım öfkeyle. ‘’Sakın bana kızım deme! Ben senin hiçbir şeyin değilim! Şimdi defol buradan! Hemen!’’

‘’Zeynep-‘’

Bakışlarım Kerem’i bulduğunda cümlesi yarı da kaldı. ‘’Sen karışma!’’

‘’Zeynep böyle konuşma. O senin de-‘’

‘’Hayır!’’ diye bağırdım. ‘’Hayır! O benim hiçbir şeyim değil!’’

Öfkeden deliye dönmüştüm. Şu anda bir şeyleri kırıp dökmek istiyordum. Tüm öfkemi atmak istiyordum.

‘’ Kızım bir dinle... Bak ben çok pişmanım.’’

Neden defolup gitmiyordu ki? Tek istediğim buydu. Defolup gitmesi. Babamı, beni, ailemi rahat bırakmasıydı. Şimdi pişman olması hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Babamı geri getirmiyordu.

‘’Pişmansın öyle mi?’’ Duygundan yoksun bir kahkaha kaçtı dudaklarımın arasından. ‘’Pişmansın! Geç kaldın ama. Bak, babam artık yok.’’

‘’Kızım yapma, sen benim torunumsun. Beni dinle lütfen...’’

‘’Dinlemeyeceğim! Senin torunun falan da değilim.’’ diye bağırdım. Geçmişi hatırlamak canımı yakıyordu. Gözümden bir damla yaş aktı. ‘’Neyini dinleyeceğim ben senin? Bir çocuğu... Kendi torununu para hırsın yüzünden nasıl babasız bıraktığını mı? Şimdiyse geçmiş karşıma pişmanım diyorsun... Geç kaldın be,dede.’’

Kerem şaşkınlıkla bir bana, bir de yanındaki yaşlı adama bakıyordu. Ne yapacağını bilmiyordu sanki. Ben de bilmiyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum.

VazgeçilmezimOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz