36.BÖLÜM - Aşk her şeye rağmen güzeldir.İmkansızken daha da güzel..

160K 2.6K 541
                                    

Yorumlarınız ve voteleriniz için sonsuz teşekkürler :) Geçen bölüm Kerem'in itirafından sonra biraz olsun rahatladık. Ama son anda çıkan 'siyah kutu' işleri biraz değiştirdi. Bakalım gizemli kutunun içinden ne çıkacak? Kutunun sırrı bu bölümde çözülüyor. Fazla beklemeyeceksiniz o yüzden ;) Umarım beklediğinize değen bir bölüm olur ;) Hepinizi seviyorum <3 Yorumlarınızı dört gözle bekliyorum ;)

Dİp Not: Bu seferki bölüm şarkımızı bir okuyucumun isteği üzerine seçtim. O kendini biliyor ;) 

Bu bölümü Elif'e armağan ediyorum. Umarım beğenirsin Elifçim :)

Şaşkınlıkla daha önce varlığını hiç fark etmediğim siyah kutuya bakıp gözlerimi kırpıştırıyorum. Merak duygum hemen beni ele geçiriyor ve kutunun iki yanından tutup hızlıca dışarı çekiştirmeme sebep oluyor. Kutunun tamamını yatağın altından çıkarıp, odanın ortasına kadar çekiştiriyorum. Nefes nefese kalmış bir halde simsiyah kutuya bakarken dizlerimin üzerine çöküp, kapağını açmak için ellerimi iki yana yerleştiriyorum. Ama yerleştirdiğim hızla geri çekiyorum yeniden. Her ne kadar deli gibi merak etsem de bana ait olmayan bir şeyi karıştırmak hiç doğru gelmiyor. Büyük ihtimalle Kerem’in çok fazla kullanmadığı ıvır zıvırları var içinde.. Derin bir nefes verip, gözümün önüne düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırıyorum.

“Ne varsa var! Banane onun kutusundan?!” diye söylenerek oturduğum yerden kalkıyorum ve kutuyu tekrardan ait olduğu yere, yatağın altına itmek için hamle yapıyorum. Tam bu sırada ayağımı çalışma masasının kenarına çarpıp acıyla inliyorum. Hem salağım, hem de sakar!

Tekrardan yere oturup acı içinde serçe parmağımı ovuşturuyorum. Zaten serçe parmağımı değil de başparmağımı çarpsaydım başımıza taş yağardı! Zonklayan parmağımın acısına yavaş yavaş alışmaya başlarken, içimdeki ağlama isteğini bastırmak için çabalıyorum. Neden bu kadar şanssız bir kızım ben?

Serçe parmağımı bırakıp, yerimden hafifçe doğrularak siyah kutuyu yatağın altına ittirmek için iki yanından kavrıyorum tekrardan. Tam bu sırada içimdeki meraklı cadı beni yeniden dürtüyor.

“Sadece birazcık baksam ne olacak ki?” diye mırıldanıyorum kendi kendimi ikna etmeye çalışırken. “Sadece kapağını açacağım ve hiçbir şeye dokunmadan bakıp, kapağı tekrardan kapatacağım.”

Gayet mantıklı geliyor bu fikir bana. Kapağını açmaktan bir şey olmaz sonuçta. Hem kapak kendi kendine de düşebilirdi dimi?

“O bana yalan söylerken bu kadar çok düşündü mü acaba?!” diyorum sinirle yeniden mırıldanırken. İçimdeki meraklı cadı da beni şiddetle destekliyor bu konuda. Hemen ayaklanıp hızlı adımlarla odanın kapısına doğru koşuyorum. Kapıyı sıkıca kapatıp, kilitledikten sonra kutunun yanına dönüyorum aynı hızla. Odanın orta yerinde duran kutunun yanına otururken kalbim deli gibi çarpmaya başlıyor bir anda. Sanki kutu değil de, yüzyıllardır saklı kalan hazineyi açıyorum! Hay Allah’ım ya!

Siyah kapağın iki yanından tutup, gözlerimi sımsıkı yumuyorum ve içimden üçe kadar sayıyorum. Kapağı tek harekette, hızlıca çektikten sonra heyecanlı bir ifadeyle derin bir nefes alıp, veriyorum. Gözlerimi sanki kutuda bir ceset görecekmişim gibi zorlukla ve yavaş yavaş açarken, son bir cesaretle kutunun içine bakıyorum.

Sonuç tabi ki hayal kırıklığı..

Kocaman, siyah kutunun içinden bir yığın gazete kağıdı çıkıyor. Ne bulmayı bekliyorduysam artık! Yatağın altında duran kutudan sanki Titanic’teki kalp şeklinde elmas kolye çıkacak! Aptal Zeynep!

NUMARA 12Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin