15.BÖLÜM: SENİN BEN OLDUĞUNU BİLİRİM

432 27 0
                                    

Oy ve destekleriniz için çok teşekkür ederim!

*
Üstünden bin asır geçmiş gibi bir duygu içerisinde oturduğum yerdeki koltuğa bakışlarımı dikmiştim. Halbuki daha birkaç gün önce, şimdi bir tasasızlık içinde oturduğum bu yerde ölüden farksız gibiydim. Bu yeni ruh halinden şikayetçi değildim elbette, sadece zamanın bu kadar çabuk geçip gitmiş olmasına şaşırıyordum çünkü o günlerde benim için bir saniye bile geçmek bilmezken, şimdi tam tersi bir durum içerisindeydim.

Akıp giden zamanın bile insanın ruh halinde bu kadar etkili olmasına güldüm. Zaman hep aynı şekilde ilerliyordu oysa; ne acı içinde boğulduğumu hissederken bir dakika bile durmuştu ne de kendimi oldukça iyi hissettiğim bu anda tutulamaz bir hızda ilerliyordu. Bunu açık bir zihinde olduğum için şimdi çok kolay bir şekilde fark edebiliyordum ama insan en ufak bir sıkıntısı olduğunda bile tüm dünyanın sadece kendi etrafından döndüğünü zannedebiliyordu.

Yıllar önce okuduğum, herkesin hayatında bütün insanlık halleri vardır cümlesini sürekli anımsardım ve her anımsadığımda ilk kez yaşadığım o duraksamanın aynısını tekrar tekrar yaşardım. Ergenlik yıllarında geçirdiğim ailevi buhranlar yüzünden kendimi bir çıkmaz içinde bulduğum her anda bu cümlenin varlığına sığınır, başıma gelenlerin sadece bana özel olmadığını, hiç bilmediğim bir yerlerde hiç tanımadığım insanların da benimle aynı sıkıntıları yaşadığını düşünerek teselli bulmaya çalışırdım.

Hayatımda bulunmayan insanlarla ortak acılarım olduğunu bilmek, o görünmez elleri tutmak bana iyi gelirdi ve bu sayede o buhranlardan daha kolay bir şekilde sıyrılabilirdim.

Yakın zamanda geçirdiğim o karmaşık günlerde de bu cümleyi anımsamama rağmen, yine bir yerlerde ortak sorunları paylaştığım insanlar olduğunu bilmeme rağmen neden aynı teselliyi kendi kendime bulamamıştım? Şimdi yaşadıklarım çocukken yaşadıklarımdan daha mı ağırdı? Artık görünmez insanların ellerini tutmak bana yetmemiş, gerçek bir elin varlığını hissetme arzusu ile mi dolmuştum?

Dönüp o günleri düşününce aslında bütün sorularıma cevap bulabiliyordum. İnsanın kendisini çocukken kandırması, olmayan şeyleri var etmesi ya da var olan bir gerçeği kendisine göre yorumlaması ve bir şeylere bunlara kanması çok daha kolaydı. Artık büyümüştüm ve istesem de kendimi kandıramaz, başka yerlerde benimle aynı sorunları yaşayan insanlar var diye teselli bulamazdım, bulamamıştım da zaten.

Mutluluklar paylaştıkça çoğalabiliyordu ama üzüntüler paylaştıkça azalmıyordu, insan bazen ne olursa olsun kendisi haricinde hiç kimseyi düşünemeyebiliyordu. Tüm doğruları bir yana iteklediğimiz, dünyanın sadece kendi etrafımızda döndüğüne ve tüm felaketlerin sadece kendi başımıza geldiğine inandığımız anlar olabiliyordu ve sanırım bu normaldi. Önemli olan o süreçten insanın kendini sıyırabilmesiydi, bunu bazen kendi farkındalıklarımız sayesinde yapabilir bazense bize uzatılan gerçek eller sayesinde başarabilirdik. Benim hangisi sayesinde şimdi hatırlamak istemediğim o günlerden kurtulabildiğim de apaçık ortaydı.

Bazen çocukluğumdaki o kendi kendimi teselli edebildiğim halime karşı özlem duyduğumu hissetsem de dönüp etrafıma baktığımda yanımda gördüğüm insanlar sayesinde bu duygudan sıyrılıyor ve sadece büyük bir minnet hissiyle doluyordum. Sonunda kendime gelebildiğim için, sevdiğim insanlar etrafımda olduğu için ve elde ettiklerim için artık doğru yolda olduğumu hissedebiliyordum.

"Çaylar geldi," içeriye giren Çağan'a irkilerek döndüm, iki elinde tuttuğu kupa bardakla bana doğru geldiğinde gülüyordu. "Korkuttum mu?"

MESELWhere stories live. Discover now