Leyla

By neeepenthe

2.2M 114K 17.1K

-Tamamlandı- Suratımı kavrayan elleri beni hiddetle kendisine çekti. Alnını alnıma dayadığında verdiği soluğu... More

1.Bölüm: Çocukluğun Mirası
2.Bölüm: Zamanın Uçurtması
3.Bölüm: Mahir'in Terazisi
4.Bölüm: Bir Ömür Beklenen
5.Bölüm: Gökyüzünün Anlattığı
6.Bölüm: Göğsündeki Düğüm
7.Bölüm: Deli Hasret
8.Bölüm: Müptela
9.Bölüm: Zihnindeki Fotoğraf
10.Bölüm: Senin Uğruna
11.Bölüm: Yara
12.Bölüm: Mağlup
13.Bölüm: Aşık
14.Bölüm: Dudağında Kor
15.Bölüm: Veresiye Öpücük
16.Bölüm: Aşkın Sonuna Dek
17.Bölüm: Kayıp Parça
19.Bölüm: Sorun
20.Bölüm: Mecruh
21.Bölüm: Mucize
22.Bölüm: İnhisar
23.Bölüm: Hesaplaşma
24.Bölüm: Şenlik
25.Bölüm: En Güzel Tını
26.Bölüm: Acının Külleri
27. Bölüm: Tamamlanmak
28.Bölüm: Kavuşmak
29.Bölüm: Senden Başka
30.Bölüm: Kim Bu Bambi?
31.Bölüm: Kar Tanesi
32.Bölüm: Büyümek
33. Bölüm: Babacığım
34.Bölüm: Gecenin Işığı
35.Bölüm: Leyla'nın Umudu
36.Bölüm: Göğsünde Sevda
37.Bölüm: Son Kez Leyla
NEHÂR
Özel Bölüm

18.Bölüm: Gelin

63.4K 3.3K 433
By neeepenthe

"Avuç içini ve yüzündeki en küçük noktayı bile ezberlemek istiyorum. Buna aşk diyemezsiniz, az kalır. Bu biraz delilik."

Multimedya: Leyla

🍃

Haziran,2010

"Elim sen de!" Mahir omzuna sertçe dokunan arkadaşının teması ile sarsıldı, gözleri koşuşturup duran Leyla'da takılı kalmış.

Leyla Mahir'in ebe olduğunu fark ettiği an ona doğru koşuşunu yarıda kesti, simsiyah saçları etrafında uçuşurken onlara tezat bir şekilde kâkülleri alnına yapışmıştı. Üzerine giydiği üzerinde minik mavi çiçekleri olan beyaz elbisesinin etekleri bacaklarına çarpıyor, sonra tekrar etrafa dağılıyordu.

Mahir uyanmak istemeyeceği bir düşe dalmış gibiydi, Leyla onun içinin gülen yüzüydü. Kısılan gözlerini görmek bile Mahir'in gülümsemesi için yeterliydi.

"Kaçın! Mahir ebe." Çocuklar etrafa çil yavrusu gibi etrafa saçılırken Mahir'in tek hedefi Leyla'ydı.

"Leyla, kaçma boşuna. Seni yakalayacağımı biliyorsun." Mahir kendinden emin adımlarla koşmaya başladığında leyla çığlık çığlığa ondan kaçtı.

"Ya Mahir banane, oynamayacağım." Yorulduğunu hissedebiliyordu, esmer tenini tatlı bir kızıllık kaplamıştı.

"Boşuna kaçıyorsun kara kız."

Leyla Mahir'in yakından gelen sesini duyunca panikledi, ayaklarının birbirine dolandığını hissetti, öne doğru savrulacakken elini sımsıkı kavrayan elin varlığına tutundu.

"Elim sende," dedi Mahir soluk soluğa. Leyla tam önünde duruyordu, saçlarını savuran rüzgâr sayesinde asi tutamlar yüzüne değiyordu.

"Elimi tutmana gerek yok ki, dokunsan da ben ebe olacaktım." Küçük kızın sesi masumiyetle mırıl mırıl çıkmıştı.

"Olsun, ben seviyorum elini tutmayı," Omuz silkti Mahir gözlerini gevşekçe birbirine sarılı ellerine dikerken.

"Mahir, hadi anneciğim." Emine hanım elindeki valizi arabanın bagajına yerleştirirken oyun oynayan oğluna baktı. "Ah be oğlum, terlemedin inşallah."

Leyla'nın gözleri hızla Mahir'e döndü, sıkı sıkıya kavradı elini. "Nereye?" Titrek sesi cevaba göre ağlayacağının işaretiydi.

"Leyla," dedi Mahir üzgünce, çocuksu omuzları çöktü. "Babaannemlere köye gidiyoruz." Her yıl bu vakitler giderlerdi, Mahir'in babaannesi ve dedesi köylerinden hiç çıkmazlardı, kendi evlerinden başkasında rahat edemezlerdi.

"Niye daha evvel söylemedin?" Leyla sızlayan burnunu çekti, yüreğini burkan sızıyı yutkunarak geçirmeye çalıştı.

"Önceden söyleseydim ben daha gitmeden üzülmeye başlayacaktın, gidip gelene kadar durmadan üzülecektin. Şimdi yalnızca gelene kadar üzüleceksin, daha az üzül diye yaptım." Mahir kafasını eğip ayağının dibindeki çakıl taşına minik bir kuvvetle vurdu. "Ağlama olur mu?"

Leyla onun elini bırakıp yalandan gülümsedi, "Ağlamayacağım." Dolu gözleri parlıyordu.

"Söz ver." Mahir gözlerini gözlerinden kaçırdı.
"Söz." Mahir'in kollarının arasında geçirdiği kısacık sürenin sonunda ayrılmak zorunda kalmışlardı.

Araba sokağın köşesini döndüğünde alt dudağı küskünce kıvrıldı, dolu dolu olan gözlerinden dökülen irice damla yanağı boyunca döküldü.

Hıçkırarak ağlamamak için alt dudağını ağzının içine yuvarladı, etrafta koşuşturan çocukların aksine yolun kenarında hareketsizce duruyordu.

Mehmet Bey kızını farkettiğinde sakin ve sessiz adımlarla yanına kadar sokuldu, kalın kollarıyla kavradığı minik bedenin yerle temasını kesti.

"Hih!" Leyla minik çığlığını kıkırtısı böldü. Babası yüzünü boynuna gömmüş sakallarıyla gıdıklayarak onu art arda öpüyordu.
"Baba," kızının nazlı nazlı itirazlarını duyunca durdu.

"Nereye bakıyorsun sen öyle," alnına dökülen saçlarını şefkatle geri itti.

"Mahir gitti." Leyla'nın az önce dağılan kara bulutları geri dönüyordu.

Mehmet Bey pek tabi bu gidişten haberdardı. Kucağında küçücük kalan kızının kesik kesik aldığı nefesler, titreyen dudağı, sesi canını epey sıkıyordu.

"Ben galiba ona verdiğim sözü tutamayacağım." Leyla yüzünü babasının göğsüne gömdü, hıçkırarak ağlamaya başladı, babası kafasını kaldırmaya çalışsa da küçük kız buna müsade etmedi.

"Babacığım yapma ama böyle. Mahir en fazla iki haftaya dönecek, o gelene kadar ben seninle oynarım. Olmaz mı?"

Leyla kafasını minicik bir açıyla kaldırıp omuz silkti.  Çatık kaşları, ucu kızarmış burnu ile öylesine güzeldi ki Mehmet Bey o küçük burnu ısırmamak için çaba sarf ediyordu.

"Ben Mahir'i istiyorum." Burnunu sertçe çekti. "Hiç sevmiyorum o kadını, Mahir'i benden alıyor," dedi Mahir'in babaannesini kastederek.

Mehmet küçük kızın son cümlesini es geçti.
"Öyle mi küçük hanım, bu lafınızı unutmayın. Gece Mahir okur o zaman masalları sana."
Mehmet Bey sahte bir kızgınlıkla kızına tavır koydu.

Leyla'nın güzel yüzü aydınlandı, dişlerini göstererek gülümsedi babasına.
"Olur," dedi şımarıkça sondaki harfi uzatarak.

"Olmaz efendim, elin bacak kadar veledi benim yerime masal falan okuyamaz."
Sanki az önce kendisi teklif etmemiş  gibi itiraz ediyordu genç adam.

Leyla babasının çatılan kaşları ile daha çok güldü.

🍃

Mahir üzerimdeki hakimiyetini hâlâ çekmemişti. Ensesinde duran elimi yavaşça omzuna indirdim, parmak uçlarım sert omuzlarını kavradı.

"Mahir kalk hadi, bir gidip bakalım." Verdiği soluk yüzümü okşuyordu, tatlı ses tonum onu hiç etkilememiş gibiydi.

" Gidelim bakalım," dedi son derece isteksiz bir sesle, üzerimdeki bedenini yatağın boşta kala kısmına attı. Yüzünü huysuzca buruşturduğunda dayanamadım, dudaklarına sert ama kısa bir öpücük bırakıp yataktan fırladım.

Hızla doğruldu, beni belimden yakalamayı denedi ancak başarılı olmadı, çatılan kaşlarına bakıp kıkırdadım.

"Leyla!" üzerine basa basa söylediği ismime karşılık ona dil çıkardım, "Gel sevgilim buraya." Eliyle yatağın üstüne bir iki kez vurdu.

"Bak, geliyorum şimdi," odasının kapısını aralayıp bedenimi dışarı attım.

"Yakalarsam fena olur." Dirseklerinden destek alarak üst bedenini doğrulttu, yarı uzanır şekildeydi.

Hafif aralık kapıdan kafamı uzattım, "Ah," dedim sol elimi kalbimin olduğu noktaya yaslayarak. "Çok korktum." Kalkar gibi olduğunda kıkırdayarak kapıyı çekip merdivenleri koşar adım indim, salona geldiğimde Gamze abla Emine teyzeye su dolu bardağı uzatıyordu, nefes nefese halim dikkatlerini çekmiş olmalı ki üçü de gözlerini üzerime dikti.

"Sen öyle bağırınca korktum, koşarak indim," dedim masumca merdivenleri işaret ederken. "Ne oldu?"

"Ay neler olmadı ki," sorum Emine teyzenin bir anlık şaşkınlığını dağıtmıştı, kendini yeniden geriye doğru bırakıp koltuğa yayıldı.

"Babaannem geliyor," Gamze abla elindeki suyu Emine teyzeye içirmeye çalışıyordu.

Şaşkınlıkla irice açılan gözlerimi anneme çevirdim, dudağını büküp onaylar biçimde kafa salladı.

İyi de o kadın köyünden  çıkmıyordu ki, eşi vefat edip orada yalnız kaldığında bile buraya gelmediğini biliyordum. Bir  de Emine teyzeyle hiç iyi anlaşamadığını! 

"Anne sakin ol Allah aşkına." Gamze abla annesinin bileklerini ovup sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Olamam Gamze, olamam. Geleceği görür gibiyim, insan bilir başına gelecekleri. Hiçbir şeyden memnun olmayıp beni delirtecek."

"Neredeymiş ki şimdi?"

"Otogarda, sürpriz yapmak istemiş, Gökhan'ı aradık, almaya gitti." Emine teyzenin gözleri devrilmekten bir hal oldu, bu sürprizden memnun olmadığı aşikardı.

 Bizim aile ilişkilerimiz hiç sıkı olmadığından bu durumları bilmezdim, bayramdan bayrama ancak görürdük birbirimizi. Eh samimiyet olamayınca hiç böyle sürtüşmeli olaylara aşina değildim.

"Anne sen sıkma canını, seninle uğraşmaz babaannem, taze kanı atarız önüne." Gamze abla hinlik dolu bakışlarını  üzerime dikti, tabi ardından annem ve Emine teyze.

"Kimmiş taze kan?" Mahir'in tok sesiyle yavru köpek bakışlarımı onun üzerine çevirdim. Beni kurtarırsa o kurtarırdı. Üzerine tam oturan siyah kot pantolonu ve hafif bol beyaz tişörtü ile inanılmaz yakışıklı görünüyordu. Acı dolu bakışlarım yerini göz süzmelerime bıraktı.

"Leyla," dedi Gamze abla dünyanın en normal şeyinden bahseder gibi.

"Ben şimdi kızımı alıp gidiyorum, onu sizin oyunlarınıza alet eder miyim hiç?" Sırıtıp  anneme bir öpücük fırlattığımda Mahir dikkatimi çekmek ister gibi öksürdü, yoğun bakışlarını yok saydım.

"Neden taze kana ihtiyacın var onu anlamadım abla." Yanımdaki boşluğa kendini bıraktığında içimi titreten bir nefes aldım.

"Babaannem geliyor." 

Mahir tükürüğünü yutmuş olmalı ki kuvvetli bir öksürük krizine tutuldu, endişeyle ona döndüm. Sırtına kuvvetli sayılabilecek tokatlarımı geçirmeye başladım. "Mahir, iyi misin?" Annem orta sehpa da duran sürahideki suyu bardağa doldurup Mahir'in dudaklarına yasladı.

"Birkaç yudum iç oğlum." O da benim gibi telaş yapmıştı, Mahir aldığı  iki yudum sudan sonra göğsünü dolduran bir nefes aldı. 

"Ay anne görüyor musun hiç kıyamıyor damadına," Emine teyze sanki az önce tansiyonları düşen o değilmiş gibi kıkırdadı, hayretle onlara baktım.

"Maşallah abla yine aklına düşeni pat diye söylüyorsun." İmayla gözlerimi üzerine diktim.

"Hıı, huyum kurusun var öyle bir özelliğim." Edalı edalı saçını savurdu.

Mahir oturduğu yerden kalktı, "Unut bunu, Leyla'yı babaannemin insafına bırakmam." Sağ elini bana doğru uzattı. "Gidiyoruz."  Utançtan oturduğum koltuğa sindim.

"Ay çok romantik," Gamze abla şeker misali eridi gözümüzün önünde.

Annem ve Emine teyzenin yüzüne bakamadım, sanki sevgili olduğumuzu bilmiyorlardı!

Uzattığı elini yok sayıp kalktım,   kaşlarını çatınca mahzunca dudak büktüm.

"Kaçın, kurtarın kendinizi." Emine teyze elini ileriye doğru sallayarak bizi kovalar gibi bir hareket yaptı.

"Ben de kalkayım, dükkana uğrayacaktım." Annem ayaklanınca Emine teyze ve Gamze abla da onunla birlikte kalktı.

"Anneciğim, geç kalmayın olur mu?" Uyarısı hem bana hem Mahir'eydi.

"Merak etme Sevda teyze, " dedi Mahir güven verircesine.

Üçü kapıya doğru ilerleyip salondan çıkınca Mahir bana döndü.

"Sen niye elimi tutmuyorsun?" Havalanan kaşlarına bakıp sıkıntıyla dudağımı ısırdım.

" Sen niye şak diye elini uzatıyorsun? Ayıp yani," elimi belime yaslayıp anne edasıyla hesap sordum.

"Sevgilim değil misin sen benim?"
Üzerime doğru geldi, geri kaçacak gücü bulamadım.

"Öyleyim," dedim hülyalı hülyalı.

"Sevgililer el ele tutuşur, bunu herkes bilir. Eminim onlar da elini tuttuğumu biliyorlardır." Burnumun dibine girip hafifçe eğildi, yüzünü saçlarımın arasına sürttü.
"Hıhı," dedim kendimden geçmiş gibi, ellerimi kaldırıp yakalı tişörtünün yakalarına dokundum, güçlü kolları belimi kavrayıp beni kendine çekti.

"Hatta sana bir sır vereyim mi yavrum?" Yüzümü boynuna gömüp dudaklarımı sürttüm.
"Bizim ki her seferinde yarım kaldığından kavrayamamış olabilirsin ama  sevgilerler öpüşür de ," rüyadan uyanmış gibi irkildim. " Eminim annelerimiz bunu da biliyorlardır."

"Yuh Mahir! Ne bilsin kadınlar?" Kendi kendimi kandırmak istercesine. "Ayrıca az bir mesafe canım, yakalanacağız." Kedi gibi sırnaşan ben değilmişim gibi.

"Canına kurban senin!" Burnumun ucuna dişlerini geçirdi, geri çekilmeme müsade etmeden elimi tuttu.
"Biz çıkıyoruz." İçeriye doğru seslendi, mutfaktan gelen sesler orada olduklarını gösteriyordu.

Parmaklarımla parmaklarını sıkıca kavradım, kaçamak bakışlarımı mutfağın kapısına çevirdim, görünürde kimse yoktu.

Evin kapısından çıkıp geniş bahçeye ulaştık, beyaz çitlerle kaplı bahçenin ortasında ufak tahta bir kapı vardı, Mahir kapıyı açıp beni belimden destekleyerek çıkmamı sağladı ancak adımım havada kaldı.

Siyah bir araba asfaltı yalayarak önümde durdu, sürücü koltuğunda yüzü kaskatı kesilmiş, sinirli olduğu her halinden belli olan Gökhan abi vardı, korkuyla gözlerimi yan tarafa çevirdim. Yaşlı olmasına rağmen epey dinç duran bir kadın oturuyordu.

Beni baştan aşağı öldürücü bir yavaşlıkta süzdü, gözlerinin takılıp kaldığı nokta hiç şüphesiz Mahir'le birbirine dolanmış ellerimizdi.

"Kaçsak mı? Şu düzlükten aşağısı yokuş zaten, bir salsak kendimizi asla yetişemez."
Mahir kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

"Elini tutarken gözleriyle öldürdü beni, bir de seni kaçırsam mezarımı bile bulamazsın gibi geliyor." Ben de onun gibi fısıldıyordum.

Kapı yavaşça açıldı, önce sağ ayağını sonra sol ayağını çıkardı dışarı, "Bismillah." Arabanın koltuğundan destek alarak doğruldu besmele eşliğinde.
Her şey Hint dizisi yavaşlığında gerçekleşiyordu.

"Hoş geldin demeyecek misin babaannene." Sözlerinin odağı Mahir'di.

"Hoş geldin babaanne." Mahir elimi bırakıp öne atıldı, saygıyla babaannesinin elini öptü.

Gökhan abi bagajdan siyah el bavulunu çıkartıp arabayı kilitledikten sonra yanıma geldi, saçlarımın tepesini öperken " Al sana Mahir'i bırakman için bir sebep, belalı babaannene." dedi yarı güler bir şekilde.

Ben donup kalmıştım sanırım, gözümün elinin önüne uzatılan el olmasaydı uzun süre transtan çıkamazdım.

"Hoş geldiniz," deyip bana uzatılan eli öptüm, başını yavaşça sallarken beni süzüyordu.

"Burada mı dikileyeceğiz?"dedi burun kıvırarak.

"Geçelim babaanne."
Gökhan abi yaşlı kadının koluna girip eve yönlendirdiğinde Mahir bana döndü.
"Kaçıp gidersen sana asla kızmam."
Gözümün önüne düşen bukleyi sevip geriye doğru itti.

"Ne kadar kötü olabilir ki?" dedim geniş kol kasını okşarken. " Hem kadın beni gördü, öylece çekip gidemem."

Beni onaylar biçimde kafasını salladı, salona geldiğimizde herkes nizamı bir şekilde koltuklara dizilmişti, çıt çıkmıyordu.

Mahir'le birlikte boşta kalan ikili koltuğa oturduk, gözler üzerimizdeydi.

"Ee daha da nasılsın babaanne?" dedi Gamze abla gergin havayı dağıtmak istercesine.

"Yol yorgunuyum Gamze," kadının sert sesiyle rahatsızca kıpırdandım, Mahir'e sokulmamak için kendimi zor tutuyordum.

Gökhan abinin annesini kurtarmak istediğini cümlesinden anladım.
"Anne gel, biz seninle Filiz Sultan'ın odasını hazırlayalım da dinlensin."
Emine teyze ayaklanırken kaynanasının burun kıvırdığına şahit oldum.

"Ne yemek yaptınız?"

"Senin bu hoş sürprizine hazırlıksız yakalandığımız için henüz başlamadık. Açsan hızlıca hazırlarım şimdi." Gamze abla az öncekine göre rahatlamış görünüyordu, az önceki diken üstündeki hali yok olmuştu.

Yaşlı kadın sanki bu açığı bekler gibi gözlerini devirdi. "Evi temizlemeye de vaktiniz olmadı herhalde."

Gözlerim salonu taradı, ev pırıl pırıldı,
"Ayh babaanne, kusur aramasan mı acaba?" Gamze abla bıkkın bir tonda konuşup geriye yaslandı.

"Anasının kızı!" dedi Filiz teyze sertçe.

"Şükür Allah'ıma," dedi Gamze abla nispet yapar gibi.

Araladında  çatırdayan elektriği hissedebiliyordum, Mahir'in bacağına dokundum, dudağını büktü.
"Babaanne! Boşver sen şimdi çayı çorbayı, temizliği. Sağlığın nasıl, ondan bahset."
İkaz dolu sesiyle dikleşti babaannesi.

"Merak eden gelir sorar oğlum,"  dedi küskün bir şekilde.
Ellerini koltuk kolçağına yaslayarak yavaş hareketlerle doğruldu.
"Madem yemek yok oratada, mantı açacağım ben, Salih'im çok sever."
Az önce yol yorgunu değil miydi bu kadın?

"Gelin, sen de gel benimle mutfağa."
Filiz teyze gözden kaybolunca ben de etrafıma bakıyordum, Mahir dudağının kenarı kıvrılmış bir şekilde bana bakıyordu.

"Bana mı dedi?, dedim işaret parmağımla kendimi göstererek.

"Hemen bakıyorum," Gamze abla derin bir analiz yapar gibi. "Anneme diyemez çünkü o yukarda, ben torunuyum gelin olamam. Geriye bir tek sen kalıyorsun." Alaycı bir sesle güldü.

"Gitmek zorunda değilsin güzelim, ben konuşurum onunla." Mahir güven verir gibi sırtımı okşadı.

"Tabi canım, ne olacak? Baş kaynananın gözündeki itibarın zedelenir o kadar."
Gamze ablanın eğlenir ifadesine dil çıkardım. "Gidiyorum."

İsteksiz adımlarıma kısa bir an için son verip arkamda oturan ikiliye döndüm.
"Umarım mantı paketi açmaktan bahsediyordur." Fısıltım onları güldürürken ben endişe ile doluydum.

Tezgahın önünde dikilişinden anladığım kadarıyla beni bekliyordu.
"Biliyor musun sen mantı açmayı?" bakışından belliydi bilmediğimi anladığı.

"Hayır, bilmiyorum."
Mutfağı bilmediğini tahmin etmek zor değildi, plastik kapların bulunduğu bölümden işine yarayacak geniş bir kap çıkarıp tezgahın üzerine bıraktım.

"Ha yani senin bir tek dışın güzel, başka bir meziyetin yok?" Sorar gibiydi ama cevabı çoktan kendisi de veriyordu.
Unu almak için dolaba yöneldim, iğnelemesini yok sayarak.

"İçimde iyidir aslında, tanımak isterseniz diye söylüyorum." İçinde un olan saklama kabınıda  hamur leğenin yanına bıraktım.

"İçini napayım ben, alsın götürsün seni cennete." Aksi bir tonda söylendi.

Derince bir nefes alıp sakinliğimi korumaya çalıştım.
"Ne zamandır birliktesiniz?"
Başından beri merak ettiği buydu sanırım.

"Henüz çok yeni." Şaşırdığı surat ifadesinden apaçık belliydi.

"Nasıl herşeyin yerini bu kadar iyi biliyorsun?"

"Bu evde büyüdüm sayılır, karşıdaki binada oturuyorum. Annemle Emine teyze yakın arkadaşlar, anlayacağınız çok gelip gittim." Buzluktan çıkardığım kıymaya ümitsizce baktım.

"Sen o küçük kara kızsın." Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda ilk defa yüzünde minik bir tebessüm gördüm.

"Hı?" Neyi kastettiğini anlamamıştım.

"Leyla'sın sen." Gülümsemesi genişledi, her daim çatılı duran kaşları düzeldi.
"S-siz adımı nereden biliyorsunuz?" Şaşkınlığım sesime de yansımıştı.

"Bir fotoğrafın var benim evimde, daha doğrusu evimdeki Mahir'in odasında. Baş ucu komodinin üzerinde, hiç ayırmaz oradan. Küçüksünüz daha orada."
Özlemle iç çekti.
"Dedesine anlatırdı seni, seninle oynadığı oyunları, sana olan sevgisini."

Dudağım büküldü, işte bunu çok seviyordum.
Mahir'in hayatının tümünde izim oluşunu, geçmişindeki tek kadın oluşumu...
Benim olmadığım anlarda bile adım onunla beraberdi.
"Hiç unutmam, rahmetli bir gün dizlerinde uyumuştu Mahir'i, saçlarını okşarken 'Kimse bu Leyla, çok canını yakacak belli. Bu yaşta bu sevda fazla,' demişti." 
Gözlerinin kenarları kırıştı iyice, bakışları çok uzaklara daldı.

"Yakmadım canını, " dedim küçük bir kız çocuğu gibi masumiyetimi ispat etmek isteyerek.
"Seninle tanışmayı çok istiyordu, hep merak ederdi, kim bu torunumu muma çeviren cimcime diye."
İkimizde gülümsedik ama kırık döküktü onunki.

Şurama batan.." diyor ya şair, "Şurama batana özlem demeselerdi; bıçak derdim."
Öyle bir hâldi onunki, sesinden hasret akıyordu.

Parmak uçlarını göz pınarlarına değdirip kuruladığında onu girdiği bu boğucu ruh halinden kurtarmak istedim, elimden gelen tek şey konuyu değiştirmek oldu.

"Siz biraz dinlenmek ister misiniz? Bu kıyma bir saate ancak çözülecek gibi."
Elimdeki buzdolabı poşeti içindeki donuk kıymayı da tezgaha bıraktım.
Çabam işe yaramış gibiydi, eski kudretini geri kazandı sanki.

"Pek resmisiniz gelin hanım," yavaş adımlarla yanıma gelip yılları görüp geçirdiği belli olan elini yanağıma yasladı.
"Siz değil, babaanne diyeceksin."
Tavrı buyurgan da olsa gözlerindeki ışıltılar isteğindeki samimiyeti gösteriyordu.
Yanağımda ki eli omzuma düştüğünde canımı acıtmadan sadece dediğini onaylar gibi iki kez vurdu.

"Allah muhabbetinizi arttırsın." Mahir bizi bu halde gördüğünden olsa gerek epey keyifliydi.

"Anan hazır etti mi odamı?"

"Evet sultanım."
Kapı girişinde duruyordu, henüz içeri girmemişti.

"İyi o vakit, ben biraz dinlemeyim," bir şeyi unutmuş gibi yeniden bana döndü. "Kıyma çözülür çözülmez gel beni uyandır."

"Tamam," dedim gülümseyerek.

Gölgesi de dahil olmak üzere bizden uzaklaştığın da Mahir mutfağa girip kollarını açtı, koşarak kollarının arasına girip başımı göğsüne yasladım. Beline sıkıca sarılmayı da ihmal etmedim.

"Babaanneme ne yaptın, doğruyu söyle?" Hayret içinde olması hoşuma gitti.
Kafamı göğsünden kaldırıp şımarıkça kıkırdadım.
"Onu pambık gibi yaptım."
Dişlerimi dudağıma geçirip gülüşlerimin sesini azaltmaya çalıştım.
"Pambık da neymiş?" Bana eşlik ederek gülümsedi.

"Pamuktan daha yumuşak bir şey," dedim gülerek. " Ayrıca o kadar güzel gülme, bak öperim seni." Yalancı bir tehditle gözlerimi kıstım.

"Hay hay, başım gözüm üstüne." Dudaklarını büzüp bana doğru uzattığında avucum içiyle ağızının ortasına vurdum.

"Babaannene yakalanalım mı istiyorsun?" İkizler burcu olma ihtimalimi düşünmüyor değildim.
Kollarını iyice sıkıştırıp beni kendine hapsetti, aramızdan geçen havaya bile kastı vardı.

"Hemencecik evlendirirdi bizi." İç çekti, "Öpeyim mi kız bir kere?"

"Aç da avcunu öp," Kollarının arasından çıkmaya yeltendiğimde kavradığı belime kuvvet uygulayarak beni geri yatırdı, dudaklarıma kısa bir öpücük kondurdu, ardından dudakları boynumu mesken tuttu. İnce boyun derimin üzerine bıraktığı ıslak öpücüğün devamında dişlerini hafifçe sürttü, ellerimi sırtına bastırdım. Göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu.

"Seni öpmeyi tercih ederim," boğuk sesi kulağıma dolarken sıcak nefesi az önce öptüğü noktadaki ateşi harlıyordu.

Benim bu adamla çok işim vardı biliyordum, tıpkı ondan gelecek her şeye gönüllü olduğumu bildiğim gibi.

🍃

Bölüm sonu 💞

Geçen bölüm hayalimi gerçekleştirip çoook güzel yorumlar yaptığınız için size bolca teşekkür ediyorum.

Aynı performansı bekliyorum, bilginize😉😂

Bölümü beğendiyseniz oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤️

Duyurulardan haberdar olmak isterseniz beni takip edebilirsiniz.
neeepenthe

Continue Reading

You'll Also Like

Damia By Nisa

ChickLit

88.4K 345 1
Bu hikâyenin eski adı Kurt Ulusu Kırlangıç Ölüsü'dür.
76.9K 2K 36
"Nefret ediyorum senden anlamıyormusun?"dedim titreyen korku dolu sesimle "Sevemiyorum ben seni olmuyor işte artık vazgeç benden izin ver gideyim"ded...
7.3K 130 22
Okuduğum ve beğendiğim kurguları paylaşıyorum...
28.1K 2.6K 70
Bu hikaye kurgu ve ya hayal değildir..Gerçek hayattan esinlenerek yazılmış bir hikayedir..Her şeye rağmen hayata güle bilen Durunun hikayesi🧚‍♀️ Umu...