Leyla

Bởi neeepenthe

2.2M 111K 16.7K

-Tamamlandı- Suratımı kavrayan elleri beni hiddetle kendisine çekti. Alnını alnıma dayadığında verdiği soluğu... Xem Thêm

1.Bölüm: Çocukluğun Mirası
2.Bölüm: Zamanın Uçurtması
3.Bölüm: Mahir'in Terazisi
4.Bölüm: Bir Ömür Beklenen
5.Bölüm: Gökyüzünün Anlattığı
6.Bölüm: Göğsündeki Düğüm
7.Bölüm: Deli Hasret
8.Bölüm: Müptela
9.Bölüm: Zihnindeki Fotoğraf
10.Bölüm: Senin Uğruna
12.Bölüm: Mağlup
13.Bölüm: Aşık
14.Bölüm: Dudağında Kor
15.Bölüm: Veresiye Öpücük
16.Bölüm: Aşkın Sonuna Dek
17.Bölüm: Kayıp Parça
18.Bölüm: Gelin
19.Bölüm: Sorun
20.Bölüm: Mecruh
21.Bölüm: Mucize
22.Bölüm: İnhisar
23.Bölüm: Hesaplaşma
24.Bölüm: Şenlik
25.Bölüm: En Güzel Tını
26.Bölüm: Acının Külleri
27. Bölüm: Tamamlanmak
28.Bölüm: Kavuşmak
29.Bölüm: Senden Başka
30.Bölüm: Kim Bu Bambi?
31.Bölüm: Kar Tanesi
32.Bölüm: Büyümek
33. Bölüm: Babacığım
34.Bölüm: Gecenin Işığı
35.Bölüm: Leyla'nın Umudu
36.Bölüm: Göğsünde Sevda
37.Bölüm: Son Kez Leyla
NEHÂR
Özel Bölüm

11.Bölüm: Yara

53.9K 3.1K 405
Bởi neeepenthe

Bana başka gülüyor, ben de seni sevecek gibiyim ama daha değil der gibi gülüyor Bekle diyor sanki bana Ben de bekliyorum.
- Ali Lidar

🍃

Orada öylece dururken baktı gözlerime, kanlı bir fırtına koptu göğsümde. Zannımca bir insan yalnızca gözlerine bakarak da yakıp yıkabilirdi.

"Onu sevemediği için Leyla'yısuçluyorsun?" Nazlı asi bakışlarını Yağmur'a dikmişti.

"Suçlamak değil, insan neden çok sevildiğini bildiği hâlde karşılık vermez bir insan onu anlamıyorum." Bir yarası olduğu belliydi.

"Sevmediği için, onun sevdiği gibi sevmediği için" Sema bana hak veren mırıltılar çıkardı.
"Leyla, Serhat abiyi sevmediği hâlde onunla bir ilişki yaşaydı senin için daha mı makuldu?"
Sema'nın kurduğu cümle ile bedenimden bir ürperti geçti, kollarımı göğsümde topladım.

"Haklısınız, ben saçmaladım," dedi Yağmur geri adım atarak.

"Asıl konu Mahir abi, o neden Serhat abiyi sildi?"Nazlı'ya dudak bükerek baktım.

"Serhat abi istemediğimi söylediğim hâlde beni birkaç kez rahatsız edince delirdi Mahir."

"Haklıymış, sen onun için çok kıymetlisin," Sema'nın cümlesi yüzümde minik bir tebessüme yol açtı.

"Abi deme bari adama," dedi Yağmur Serhat'ı kastederek.

"Abi demeyip ümit mi versin, Leyla en başından beri ona öyle sesleniyor. Bir şey değişmedi." Sema oldukça sert çıkışmıştı, kızların Yağmur'a karşı olan ılımlı tavırları kırılıyordu.
Birbirlerini yanlış anlamalarına müsade edemezdim.
"Kapatalım bu konuyu, kalkalım mı artık?"

Kızlar beni onayladığında hesabı ödeyip kalktık, Yağmur'u otobüs durağına bıraktıktan sonra üçümüz kalmıştık.
"I-ı şey ben burada sizden ayrılayım." Ne yalan söyleyeceğimi bilmeyerek geveledim.
"Neden?" Nazlı gözlerini kısarak bana baktı.
Sema sırıtıp omuzuyla Nazlı'nın omzunu dürttü. "Kesin Mahir'e gidecek."
"Ya ya evet," diyerek hızla kafamı salladım.
"İyi, bizden de selam söyle." Nazlı bana el sallayıp Sema'nın koluna girdi.

"Söylerim," deyip ben de el salladım.
Onlar ilerlerken ben de Salih amcanın dükkanına giden yola döndüm, ardımdaki varlığından emindim.

Kafeden çıktığımızdan beri mesafeyi koruyarak peşimden geliyordu, kocaman parkın girişindeki büyük çam ağacının önüne geldiğimde arkamı döndüm.

Göz göze geldiğimizde bunu beklemediğini belli edercesine irkildi, elimdeki çantanın kulbunu sıkı sıkı kavradım.

Gözlerim yüzünde gezindi, göz kapağında yer etmiş morluk dikkatimi çekti, ben onu incelerken o da yanıma ulaştı.

"Korkutmak istemem, sadece-" elimde olmadan sözünü kestim.

"Sadece ne? Sadece beni takip ederek, geldiğim kafenin önüne gelip dakikalarca gözlerini bana dikip rahatsız etmek mi istedin?"
Kafasını yana yatırıp derin nefes verdi.

"Ben sadece fotoğrafın sana ulaşıp ulaşmadığını sormak istedim."

Anlamaz bir şekilde kaşlarımı çattım.
"Elbette bana ulaştı."

"Ben Mahir'in kendine almış olabileceğini düşündüm." Dişlerini öfkeyle sıktı.

"Neden alsın ki? Mahir de onlarca fotoğrafım var, senden aldığı fotoğrafa ihtiyaç duymaz."

"Leyla!" Hiddetli sesi beni korkutsa da bunu ona belli etmedim.
"Ben sana ne yapmak istediğini söyleyeyim mi? Fotoğrafın senden alındığından haberim olup olmadığını kontrol etmek istedin. Belki de beni Mahir'e karşı kışkırtmak?"
Gözlerini yumup geri açtı, beni cevapsız bırakmayı tercih etti.

"Biliyor musun haberim olmasaydı da Mahir'e kızmazdım! Çünkü benim rızam yok."

"Bana böyle karşında duvar varmış gibi bakma. Bu kadar acımasız olma."
Yutkundum lâkin geçmedi boğazımdaki yumru.

"Hiç ümit verdim mi sana?"

"Hayır."

"İncitmemek için çok çabaladım ama sen anlamadın. Oluru yok dedikçe daha çok üstüme geldin. Yolda gördün sıkıştırdın, gittiğim yerlerde karşıma çıktın, olmaz dedim anneni beni istemeye gönderdin." Gözlerim dolduğunda gizlemek ister gibi kafamı iki yana salladım.

Elini uzatıp gözümün önündeki saça uzandığında geriye doğru bir adım atıp bana dokunmasına mâni oldum. Havada asılı kalan elinin parmakları birbirine kavuşarak yumruk oluşturdu.
" Böyle olduğu için çok üzgünüm," dedim yüzünü işaret ederek. "Mahir'le dostluğuna mâl olduğum içinde." Sesim titrekti.

"Üzülme, Leyla. Sadece sev. Hayatımdaki hiç kimse senden mühim değil."
Beni anladığını umuyordum bu cümleyi duyana kadar.
"Hayır, belki de yirminci kez söylediğim gibi. Hayır!"
Kafamı onaylamaz bir şekilde iki yana salladım, hızla arkamı döndüm. Taşa anlatmak daha anlamlıydı, ona anlatmaktansa.

"Birbirimizin kaderi olduğumuzu göreceksin Leyla." Bağırdı arkamdan ancak ben durmadım.
Adımlarım hızlıydı, dönüp bakmadım bir daha.
Gözümde biriken yaşları sildim, vicdanım beni boğuyordu, elimden bir şey gelmiyordu.
Onu sevmeyi ister miydim?
İstemezdim, kalbime göre bunun mümkünatı yoktu.

Telefonum çalmaya başlayınca elimi çantama attım, kısa bir uğraşın sonunda çıkarıp açtım.

"Efendim Emine Sultan?" Ses tonumu neşeli tutmaya çalıştım.

"Leyla," benim aksime onun sesi ağlamaklıydı.

"Ne oldu?" Telaşla fısıldadım.

"Salih amcan geldi az önce, Mahir'le kavga etmişler. Barut gibi." Elimi hızla alnıma vurdum, muhtemelen kavga ettiği için atışmışlardı yani benim yüzümden.
"Mahir'e bakabilir misin? Çok öfkelidir o şimdi, deli deli şeyler yapmasın."
Geçen seferki kavgalırında Mahir ayrı eve çıkmaya kalkışmıştı ama Emine teyze engel olmuştu.

"Dükkan da mıdır?"

"Bilmiyorum kızım." Öyle çaresizdi ki içim ezildi.

"Tamam, sen üzme kendini. Ben şimdi gider bakarım."

Vedalaşıp telefonu kapattım, endişe dolu adımlarla mahalleye ilerledim, hemen girişte bulunan dükkanın kapısını açık görünce derin bir oh çektim.

Kapıdan içeri girdiğimde onu gördüm, dükkanın tam ortasındaki masada oturmuş, kafasını masaya yaslayıp gözlerini yummuştu. Adım seslerimi duymuş olacak ki sancı veren bir yavaşlıkta kafasını kaldırdı.

"Leyla? Senin ne işin var burada?"
Yavaş adımlarla yanına yaklaştım, hemen karşında bulunan sandalyeye çöktüm.

"Mobilya bakmaya geldim, olamaz mı?" Gözlerimi dükkanda gezdirdim, "Şöyle varaklı bir şeyler yok mu?" Oyunbaz bir edayla sorduğumda yarım ağız gülümsedi.

"Varaklı demeseydin birazcık inanabilirdim." Parmakları ile masanın üzerinde ritim tutturdu. "Annem yolladı seni, değil mi?"

"Aa ne münasebet, ben zaten geliyordum."

"Aramadı yani seni?" Tek kaşını kaldırarak baktı.

"Aradı ama ben zaten yoldaydım. Seni göresim gelmişti. Anladım ki senin beni göresin yokmuş." Küskünce omuz silktim.

"Yanlış anlamışsın." Sıkıntılıyla nefesini dışarı verdi.

"Bir kovmadığın kaldı beni," dedim gözlerimi büyüterek.

"Yapma şöyle, ısırırım görürsün."

"Moralini düzeltecekse, ben razıyım." Kırık bir tebessüme gebeydi dudakları.

Kaskatı duruyordu, aklında dolanan tüm kötülükleri alıp ondan uzaklaştırmak isterdim.
"Neden kavga ettiniz?" Cevabını bildiğim hâlde sordum.

"Her zamanki şeyler." Gözleri bana değil, uzaklara bakıyordu.

"Benim yüzümden," diye fısıldadım.

"Leyla, kafam bir dünya. İçimdeki dert, sıkıntı boğazıma dayanmış, bir de sen kendini suçlayıp iyice çaresiz bırakma beni."
Ellerini saçlarına geçirip siyah tutamları geriye doğru çekiştirdi.

"Öyle ama." Başımı önüme eğdim istemsizce. "Salih amca kavga ettiğini gördüğü için kızmıştır sana."

"Benim babamın bana kızmadığı gün mü var Leyla? Unuttuğu şey benim artık o küçük velet olmadığım."
Bağırınca yerimde sıçradım, bunu görünce kafasını omzuna yatırıp üzgün gözlerle baktı bana.

Çantamı önümde duran küçük sehpaya bırakıp oturduğum sandalyeyi kavradım, masanın etrafında dolanıp Mahir'in dibine yerleştirdim. O da hafif bir açıyla bana dönünce masanın üzerindeki elini tuttum.

"Biliyorsun o sevgisini pek gösteremez, çabuk da öfkelenir ama sever biliyorsun."

"Ulan," dedi kafasını iki yana sallayarak. Dilinin ucuna biriken kelimeleri dökmekte zorlanıyordu.

"Küçücüktüm beni bu dükkana çırak diye getirdiğinde, kendimi bildim bileli onun için çalışıyorum ben. Niye? Beni birazcık görsün diye."
Baş parmağımla elinin üzerini okşadım.

"Biriniz dükkana bakacaksınız dediğinde abim ben polis olacağım dedi çekildi kenara, ablam ben tasarım okuyacağım dedi çıktı işin içinden. Dokuz yaşındaydım ben sana destek olurum baba dediğimde. İstedim ki aferin oğlum desin başımı okşasın, okuldan koşa koşa çıkıp buraya geldiğimde sandım ki mutlu olur. Yok, yok memnun olmadı."

"Mahir," titreyen alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.

"Bambaşka hayallerim vardı, gittim işletme okudum, burayı daha iyi idare edebilmek için. Benimle gurur duysun istedim ama tek işittiğim şikayet oldu."

Sesindeki o kırıklık, gözlerini benden kaçırışı darmadağın etti beni.
"Bundan sonra Mahir de yok, ne halt ederse etsin."

Dayanamadım bu hâline, ellerim suratını kavradığı gibi onu kendime çektim, alnına dağılmış saçlarının üzerine derin bir öpücük kondurdum.


"Söyleme öyle ne olursun, sensiz olur mu hiç? Anneni düşün, kahrolur, ödü kopuyor geçen seferki gibi ayrı ev almaya çalışacaksın diye."
Çaresizce alnımı alnına yasladım.

"Leyla," dedi eli yanağıma giderken." Ben evi aldım."

"Ne?" Öyle kısık ve güçsüzdü ki sesim ben bile zor duymuştum.

"Yıllardır çalışıyorum, param vardı. Beğendiğim bir ev de vardı, aldım işte."
Suçlu bir çocuk gibiydi karşımda.

"Niye söylemedin?" Biraz uzaklaştım ondan, yanağımı ıslatan yaşları sildim.

"Bilmem." Elleri gözümün önüne düşen saçlarımı geri itti, elmacık kemiklerimin üzerinden okşar gibi geçti. "Götüreyim mi seni?"

Hevesle başımı salladığımda ayağa kalkıp elini uzattı bana, parmaklarım hızla parmaklarına dolandı, beni çekip kaldırdığında elini bırakıp çantamı aldım, arkamdan gelmediğini farkettiğimde dönüp arkama baktım.

Az önce bıraktığım eline bakıyordu, parmakları öylece boşlukta hareket ediyordu.

"Mahir, hadi."
Kafasını sallayıp arabanın ve dükkanın anahtarını aldı.
"Şu kadarcık kısa yolu arabayla mı geldin?"

"Yok, sabah depoya uğradım, ondan sonra geldim dükkana. İyi ki öyle olmuş, şimdi kapıya gidip arabayı alamazdım." Sesi sonlara doğru kısılmıştı.

Dışarı çıktığımızda dükkanı kapıları kilitledi, kepenkleri indirince "Geri gelmeyecek miyiz?" dedim.

"Hayır." Elindeki anahtarla arabanın kilidini otomatik açtı.

"Ama Salih amca şimdi daha da kızar, sonra gidelim. Ne dersin?"

"Olmaz derim, o da bu kadar değer veriyorsa gelip işinin başında dursun."
Şimdi kızgın olduğu için üzerinde durmadım.
"Sen geç arabaya, ben şu marketten yiyecek bir şeyler alayım." Kafasıyla arabayı işaret etti.

Onaylar bir mırıltı çıkarıp arabaya geçtim. Dikiz aynasından ona baktığımda markete girdiğini gördüm.

Ellerimle oynarken arabanın içini inceledim, torpido gözünü açtığımda üzerinde kırmızı çiçekler olan beyaz bandana gözüm takıldı, dudaklarım geniş bir tebessüme ev sahipliği yaptı.

🍂

" Anneciğim bak güzel güzel giydirdim seni, ne olur gidip futbol oynama." Sevda hanım elimdeki beyaz, üzerinde kırmızı çiçekler olan bandanayı kızının saçlarına geçirdi.

"Mahir oyna derse oynarım." Leyla dudak büzerek omuz silkti.

"Mahir mi senin annen? Beni dinleyeceksiniz hanımefendi, onunda kulaklarını çekeceğim ben." İşaret parmağını ona doğru sallayan annesinin parmağının ucunu tuttu.

"Tamam kızma ona, oynamayacağım."

"İyi, aferin. Git şimdi."

Leyla koşarak sokağa çıktığında kapıda onu bekleyen Mahir'le burun buruna geldi.

"Böyle mi top oynayacaksın?"
Leyla'yı baştan aşağı süzdü.

"Napayım, annem zorla giydirdi." Mahir derin bir nefes alıp başını gökyüzüne kaldırdı, ergenliğin vermiş olduğu huysuzluğu hakkıyla taşıyordu.

"Saçların zaten çok güzel, bir de bu tokayı takmışsın herkes sana bakacak şimdi." Elini kaldırıp Leyla'nın saçlarına attı, "Sen onu bana ver." Leyla saçından kayıp giden tokaya aldırış etmedi, aklı Mahir'in saçlarını okşayan ellerindeydi.

🍂

Torpidoyu geri kapattım ancak aklım tokadaydı, Mahir'in onu saklayacağı aklımın ucundan bile geçmezdi.

Gözlerim tekrar dikiz aynasına değdiğinde elinde poşetlerle geldiğini gördüm, bagajı açtı, içerisine koyduğu poşetlerin sesi kulağıma doldu, birkaç hışırtıdan sonra ses kesildi, bagaj kapağı kapandı.

Mahir arabanın yan tarafındaki kaldırıma eğildi, elindeki su dolu pet şişeyi avucuna doldurduğu eriklerin üzerine boca etti.

İyice yıkadığı eriklerle birlikte arabaya bindi, pet şişeyi arka tarafa fırlattı, erik dolu olan avucunu bana uzattı. Hepsini avucuma bıraktığında iki tanesi dolu avucumdan taşıp arabanın zeminine düştü.

"Ya, düştü."

"Boşver güzelim, ben sonra alırım onu." Arabayı çalıştırırken sakinlikle cevap verdi.

Memnuniyet ile kabul edip ilk eriği dudaklarımın arasına aldım, ağzıma yayılan mayhoş tat ile inlediğimde Mahir bana dönüp baktı.

"Ekşi mi?" dedi gülümseyerek.

"Hem de nasıl," diyerek orta büyüklükte bir eriği dudaklarına doğru uzattım, gözlerini yoldan çekmeden parmaklarımın ucundaki eriğin tamamını ağzına aldı, parmaklarımın ucu diliyle buluştuğu an elimde olmayarak yutkundum.

Elimi hızla çekip çekirdeğini atabilmesi için dizlerinin üzerine peçete bıraktım.

Yol boyunca önümdeki erikler odaklanmaya çalıştım, kısa süre de olsa annemle konuştuktan sonra araç bahçeli müstakil evlerin olduğu bir sokakta durdu.

"Geldik güzelim."

Koyu kahve çitlere sahip büyük bahçenin ortasındaki tek katlı eve doğru ilerledik, bahçenin bakımsız olduğu belliydi, hiç çiçek yoktu. Mahir cebindeki anahtarı çıkarıp kapıyı açtı.

"Ayakkabılarını çıkarma, henüz halı yok."
Evin girişi dar koridordan biraz ilerledikten sonra geniş salona açılıyordu, hemen ileri de odaların kapıları vardı ancak biz salona döndük.

"Çok az eşya var," dedi etrafın boşluğunu açıklama gereği hissederek. "Ben şunları dolaba dizeyim  sonra birlikte evi gezeriz." Elindeki poşetleri minik bir açıyla havaya kaldırdı.

"Tamam," dedim elimdeki çantayı bej rengi koltuğun üzerine bırakırken.

Salonda sadece bir koltuk takımı ve televizyon ünitesi vardı. Gözüm televizyon ünitesinin üzerindeki çerçeveye takıldığında iyice yaklaşıp elime aldım.

Fotoğrafta Salih amca Emine teyzeye kolunu sarmış gülümsüyordu, hemen önlerinde Gamze abla ve Gökhan abi vardı. Yan taraflarında Mahir vardı ve onun elini sıkı sıkıya tutmuş olan ben.

Kameraya değil, birimize bakıyorduk.

İşaret parmağım yüzlerimizde gezindi, gülümseyerek bıraktım fotoğrafı. Hemen yanında duran kara kaplı defter ilgimi üzerine topladı.
İçinde ne olduğunu delice merak ettim birden bire.
Kapağını araladım bir cesaretle, ilk sayfada Mahir'in düzgün el yazısı ile yazdığı cümle gözüme ilişti.

"Sayısını bilmediğim kadar şair, ezberimde tutamayacağım kadar şiir yazmış. Okudukça göğsümde derin bir yara açılıyor, ben o yarada seni buluyorum, büsbütün sen oluyorum. Sense baştan aşağı şiir.
Ama sen bilme olur mu?"

Cümlenin güzelliği nefesimi kesti, içinde barındırdığı çaresizlik  bile güzelliğini gölgeleyememişti.

İkici sayfayı çevirdiğimde tam ortasına yine  el yazısı ile yazdığı şiiri gördüm.

"Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni"

Cemal Süreya

Sayfanın ucuna şairin adını işlemişti. Diğer sayfaya geçmek için yanıp tutuşan yanımı dinleyip yeniden sayfayı çevirdim.

"Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden
Anlatamam, nasıl ıssız, karanlık
Ve zehir zıkkım cıgaram
Gene bir cehennem var yastığımda
Gel artık."

Ahmet Arif

Öyle hızlı atıyordu ki kalbim, bir tek onun sesini duyabiliyordum.

"Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor."

Dilaver Cebeci

Kimdi onu böyle umutsuzluğa sürükleyen?
Kalbini bu denli acıtabilecek kimi sevmişti?
Mahir incinmişti, göğsündeki baharı kışa dönüyordu ve o mütemadiyen birini bekliyordu.

"Leyla?"
Elimdeki defter ayaklarımın ucuna düşerken gözlerim Mahir'e kavuştu.

Onun gözleri ise yerde duran deftere.

🍃

Bölüm sonu💖

Bölümü benden güzel yorumlarını esirgemeyen ve yüzümde tebessüm oluşturan sevgili erosun_oku1 ' e hediye etmek istiyorum. Umarım keyifle okursunuz 💞

Bölüm hakkındaki görüşlerinizi yorumlarda belirtmeyi ve beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın.

Duyurulardan haberdar olmak için beni takip etmeyi unutmayın.

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

524K 34.3K 70
Adam, şafak sökerken yığmıştı ölü denizlerini göğsüne. Tebessümüne giydirdiği kefeni ustalıkla yüreğindeki mezarlığa kabul etmişti kadın. Sessizli...
22.2M 893K 115
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
45.8K 5.8K 31
Yıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, doğma büyüme Fethiyeliler. Büyüdükleri yer...
590K 36.6K 59
Hare, anne ve babasının ölümünden sonra intikam arzusu içinde ki amcasının yanında kalmaktadır ve kendisine miras kalan mal varlığından dolayı öldürü...