Leyla

By neeepenthe

2.2M 114K 17.1K

-Tamamlandı- Suratımı kavrayan elleri beni hiddetle kendisine çekti. Alnını alnıma dayadığında verdiği soluğu... More

1.Bölüm: Çocukluğun Mirası
2.Bölüm: Zamanın Uçurtması
3.Bölüm: Mahir'in Terazisi
4.Bölüm: Bir Ömür Beklenen
5.Bölüm: Gökyüzünün Anlattığı
7.Bölüm: Deli Hasret
8.Bölüm: Müptela
9.Bölüm: Zihnindeki Fotoğraf
10.Bölüm: Senin Uğruna
11.Bölüm: Yara
12.Bölüm: Mağlup
13.Bölüm: Aşık
14.Bölüm: Dudağında Kor
15.Bölüm: Veresiye Öpücük
16.Bölüm: Aşkın Sonuna Dek
17.Bölüm: Kayıp Parça
18.Bölüm: Gelin
19.Bölüm: Sorun
20.Bölüm: Mecruh
21.Bölüm: Mucize
22.Bölüm: İnhisar
23.Bölüm: Hesaplaşma
24.Bölüm: Şenlik
25.Bölüm: En Güzel Tını
26.Bölüm: Acının Külleri
27. Bölüm: Tamamlanmak
28.Bölüm: Kavuşmak
29.Bölüm: Senden Başka
30.Bölüm: Kim Bu Bambi?
31.Bölüm: Kar Tanesi
32.Bölüm: Büyümek
33. Bölüm: Babacığım
34.Bölüm: Gecenin Işığı
35.Bölüm: Leyla'nın Umudu
36.Bölüm: Göğsünde Sevda
37.Bölüm: Son Kez Leyla
NEHÂR
Özel Bölüm

6.Bölüm: Göğsündeki Düğüm

68.6K 3.4K 435
By neeepenthe

"Ey soluma düşen ince sızım,
öyle tepkisiz kalma.
Yaktığın yürektir,çıra değil."

Nazım Hikmet Ran

🍃

İnsan gönlüne denk düşeni nasıl anlardı? Ya ömrünce aradığının dizinin dibinde olduğunu? Şu yıldızlarla süslü gökten bir yıldız kaysa Mahir hiç şüphesiz anlayabilmeyi dilerdi.

Elindeki incecik odunla semaverin ateşini körükledikten sonra onu da içerisine attı.
Omzunda Taha'nın elini hissetti.
"Serhat'ı aradım, gelmiyormuş." Sesinde meraklı bir tını vardı.
"Ee?" Mahir onun aksine sebebini bildiğinden merak etmiyordu.

Mahir, Taha, Enes ve Serhat birlikte büyümüşlerdi, her an yan yana olmak onlar için sıradanlaşmıştı. Şimdi neredeyse her hafta yaptıkları gibi oturup çay içecekken birinin eksik olması sorgulamalarına neden oluyordu.

"Sebebini sorunca senin iyi bildiğini söylemiş kardeşim." Enes doldurduğu çayları masaya bırakırken gözlerini arkadaşına dikmişti.

"Doğru demiş."
Mahir önündeki sigarasından bir dal çıkarttı, öyle sık içmezdi ama kafası attınca ipin ucunu kaçırdığı oluyordu.

"Lafı ağzından cımbızla almamızı bekliyorsan çok beklersin."
Taha dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigarasının ucunu ateşlerken Enes de önünde duran çayından bir yudum aldı.

"Çıkma dedim yoluma, bizim onunla yolumuz ayrı düştü." Mahir tüm yaşanılanları tek tek anlatırken iki adam sesini çıkarmadan onu dinliyorlardı.

"Niye yalan söyledi? Serhat lan o, sinirlidir, delidir ama bize yalan söylemez."
Enes arkadaşını savunma ihtiyacı hissetti, ihtimal vermiyordu niyetinin kötü olabileceğine.

"Onu geç de senin bu tepkin niye Mahir? Yalandan fazlası var belli ki. Seni abisi bilmiş, dikilmiş karşına seviyorum demiş."  Taha'nın asıl takıldığı nokta buydu işte.
Mahir parmağının ucunu ateşe değmiş gibi irkildi.

"Ben abisi değilim onun."

"Değilsin." Onayladı Taha onu, niyeti iyice eşelemekti olayı.

"Leyla da seviyor dedi bana lan."

"Ya Leyla gerçekten sevseydi Mahir?"
Enes parmaklarıyla masa da ritim tutuyordu.

"Hayatımda ilk defa onun yerini sorguladım." Mahir'in sesinde yenilgiden kuşlar vardı, uçup göğüne kavuşmayı dileyen.
"Leyla lan, Leyla. Gözümden sakındığım küçük kız çocuğu. Ben onu hiç kimseyle paylaşmak zorunda kalmadım ki."
Peş peşe sıraladığı cümleler bir anlam bütünlüğü oluşturmuyordu, Mahir ne diyeceğini bilemiyordu.

"Korktun mu?"
Enes arkadaşı içine attığı ne varsa döksün istiyordu.

"Çok. Biri onu benden daha fazla saracak diye çok korktum."

"Leyla kim Mahir?" dedi Taha açık yüreklilik ile.

"Koyamıyorum adını, hiç bir sıfat tam olarak yetmiyor sanki bana. Kafayı yiyeceğim günlerdir, ben hiç bu ihtimali düşünmemişim onu anladım. Leyla hep bana kalacak sanmışım."
Sağ elinin parmaklarıyla kafasını ovmaya başladı.

"Geçmiş olsun kardeşim."
Taha önündeki paketten bir dal sigara daha çıkarttı, onu dudaklarına yerleştirmeden önce soğumuş çayından bir yudum aldı.

"Ne?" Mahir başının zonkladığını hissetti.

"Taha diyor ki kardeşim, Serhat sizin göremediğinizi sizden evvel görmüş. Gelip seni denemiş emin olmak için."
Enes arkadaşının yüzündeki darmadağın olmuş ifadeyi görünce bayık bakışlarını Taha'ya çevirdi.

"Ne denemesi?" Mahir kafası yerinde değilmiş gibi hissediyordu, şu an için tek duymak istediği Leyla'nın sesiydi ama o arkadaşları ile oturmuş duygu analizi yapıyordu.

"Duygularını denemek için dikilmiş karşına, tepkini ölçmüş, Leyla'ya olan duygularını bizzat görmek için kendi duygularını açık etmiş. Aynı kadına tutulduğunuzu senden önce fark etmiş." Enes sıkılmış gibi gözlerini gökyüzüne çevirip ses tonundan bezginlik akan cümlesini bitirdiğinde Taha derin bir nefes çekti, Mahir'in omzunu dürttü.

"Sen Leyla'ya aşıksın."
Taha da böyleydi işte, ağırdan almak gibi bir huyu hiç yoktu.

Mahir o andan kopmuş gibi irkildi, daima yoğunluğunu bildiği duyguları göğüs kafesinde mana kazandı.

"Ne zamandan beri?"
Leyla Mahir'in şu şapşal halini görse her zamanki kahkahasını atar yanaklarını sıkardı ama tam karşısında oturan beyler Mahir'in salak olduğunu düşünüyorlardı.

"Onu da mı biz bileceğiz lan?"

" beşikten beri." Enes Taha'ya göre daha merhametliydi.

"Leyla o anlamda bakmaz bana."
Göm diyordu Mahir'in mantığı, sevdanı kalbine göm. Leyla'nı kaybetme. Bırak yanında dursun.

Leyla ona bakardı, gözlerinde yanan bir çift ışıkla bakardı hem de, Mahir o ışıklar olmadan nasıl yaşardı bilmiyordu. Bakışlarında aynı aşkı bulamama korkusu etrafında kol gezdi.

"O niyeymiş?"dedi Taha gözlerini telefonuna düşen bildirime çevirmeden önce.

"Ben onun için oyun arkadaşıyım, büyüdükçe uzaklaştı benden. Belki de başkası var aklında."

"Bu uzaklaşmış haliyse aranızdaki yakınlığı tahmin bile edemiyorum." Enes henüz cümlesini bitirmişti ki ensesi Mahir'in tokatıyla şenlendi.

"Mahir aşk tesirini hızlı gösterdi herhalde, sen bir salaklaştın."

"Öyle deme Taha, çocuk aşık olduğunu az önce bizden öğrendi. Onun ağırlığı var üzerinde, kendi bir hissetsin açılır."

Mahir'in aklı fikri Leyla'daydı, kaç zamandır göğsünde düğüm olmuş bir sevdayı taşımanın ağırlığı vardı üzerinde.

🍃

Parmağımın ucuna dolandığım saçımı iki kat daha dolayıp çözdüm, Sema derin bir nefes alıp sıkıntıyla yanaklarını şişirdi.

"Ay ben çok sıkıldım."
Nazlı hepimizin sesi olmuştu, uzandığı dizimden doğrulup telefonuna uzandı.

"Napıyorsun?"
Parmağıyla bir dakika beklemem gerektiğini işaret etti, ekrana baktıktan sonra genişçe gülümsedi.

"Abime yazdım."

"Ah yakışıklı Taha abim nerelerdeymiş?" Sema hülyalı hülyalı bize bakıyordu.

"Kızım senin daha dün flörtleştiğin biri yok muydu?"
Kaşlarımı çatınca bana dilini çıkardı.

"Var, Taha abi dünya ahiret abimdir. Ben sadece gözlerimi bayram ettiriyorum. Normalde Mahir abiye de bir el atardım ama yasaklı bölge." Gözlerini belerte belerte bana baktı.

"N-niye yasaklı olsun canım? Bak!"  Ben bile bu söylediğime inanmamıştım.

"Ay bir susun! Öğrendim nerede olduklarını."
Nazlı tatlı tatlı gülümsedi, bu yakın zamanda bizimde orada olacağımızın işaretiydi.

"Nerede?"

"Tam kadro toplanmışlar, parkta çay keyfi yapıyorlar."

"E bizim de bir bardak çayımız olmasın mı?" deyip ayaklandı Sema.

"E olsun madem." Bende ona ayak uydurup kalktım.
Nazlı zaten dünden razıydı, kapıyı açıp eşiğinden annesine seslendi.

"Anne biz abilerin yanına gidiyoruz."
Ve tabi ki cevabını beklemeden evden çıktık.
Park buraya çok yakındı, hava öyle güzeldi ki mahallede kimse içeri girmemişti. Birkaç tanıdık arkadaşa selam verip sohbet ede ede varmak istediğimiz noktaya vardık, en kuytu da geniş bir masa da Mahir, onun yanında Taha abi ve  karşılarında da Enes abi vardı.
"Selam gençler." Sema her zamanki enerjikliği ile masaya kurulmuştu bile. Nazlı da onun yanına geçince ben de Mahir'in boşta kalan diğer yanına iliştim.

"Hoş geldiniz kızlar." Taha abi bize gülümserken ben de ona gülümsedim.
"Hoş bulduk abi."
Mahir kafasını önüne eğmiş elindeki çakmağı evirip çeviriyordu. Omzumla omzuna hafifçe vurdum.
Kafasını hafifçe bana çevirdi, ne oldu manasında kafamı sallayıp göz kırptım.
"Bir şey mi oldu?"

"Olmuş valla Leyla."
Enes abinin yüzü öyle büyük bir sırıtmaya ev sahipliği yapıyordu ki anlam veremedim.
"Biz de sıcağı sıcağına öğrendik." Taha abi de ona destek çıkınca Mahir'e döndüm.

"Ne oldu?"

"Olmadı Bir şey Leyla, ben sana çay koyayım." Onun kalkıp çay doldurması için benim de kalkmam gerekiyordu çünkü Taha abi ve benim ortamda oturuyordu.
" Bize çay yok mu Mahir abi?"  Nazlı adının hakkını vere vere sordu.
Mahir bir an ne diyeceğini bilemedi, sanki kafası bambaşka yerlerdeydi. Elimi omzuna bastırdım.
"Ben doldururum herkesin çayını."

Boş bardakları tepsiye diziyordum ki
"Serhat abi yok mu?" Nazlı'nın masumane sorusunu  Mahir'in cevabı bıçak gibi kesti.
"Yok!" Birden ayaklanınca bende elimdeki işi bıraktım. Kızlar onun bu ani çıkışına anlam verememiş gibi gözüküyorlardı, haksız da sayılmazlardı.
"Mahir?" Seslendim fakat üzerinde hiçbir tesiri olmadı.

Öyle hızlı adımlarla uzaklaşıyordu ki neye uğradığımı şaşırdım.

"Leyla, sen ona bir bak abim." Taha abiye kafamı sallayıp koşar adım peşinden gittim, parkın çıkışında kolunu sımsıkı yakalayıp kendime çevirdim.

"Mahir?" Nefes nefeseydim.

"Efendim?" O da nefes nefeseydi ancak bunun öfkeden olduğunu anlamak için çok da zeki olmaya gerek yoktu.

"Nereye?"

"Benim biraz nefes almaya ihtiyacım var." Eli tişörtünün yakasına gitti, çekiştirip durdu.

"Ben mi daraltıyorum seni?"

"Hayır, asla."
"Ne o zaman Mahir?"
Sustu, o susunca ben anladım.

"Serhat abi değil mi? Ona gidiyor kafan. Mahir benim yüzümden onunla aranı bozma lütfen. O senin için çok kıymetli, böyle olmak zorunda değil. Ben yaptığını unuttum,sen de unut Mahir. Eminim bir daha tekrarı olmayacaktır."

Sanki duymak istediği şeyler bu değilmiş gibi bir hayal kırıklığı kapladı suratını.

"Aramız tam da böyle olmak zorunda." Öylece kestirip atmasına müsade edemezdim.

"Neden?"

"Çünkü Leyla..." Kafasını şiddetle iki yana salladı.

"Çünkü ne Mahir?"

"Leyla, zorlama güzelim."

"Neyi zorlamayayım? Herşey benim yüzümden oldu, bilmek hakkım. Adam karşına geçip  beni sev..." Hızla dudağımı ısırdım, devamı getirmek istemedim.
Kollarımdan tutup hızla beni kendine çekti, yüzlerimiz birbirine haddinden fazla yakındı.

"Söyle, söyle hadi! Gideyim ağızını yüzünü dağıtayım."
Kafamı onaylamaz biçimde salladım.

"Konuşsana Leyla, desene beni seviyor diye." Dişlerini öyle kuvvetli sıkıyordu ki   çenesi kaskatı kesilmişti.

"Bırak Mahir." Fısıltıdan ibaretti sesim.

"Bırakmam." Az önce bağıran o değilmiş gibi kısıktı cümlesi, sanki bana yenilmiş gibi.

"İnsanlar bakıyor."  Çevreden geçen bir iki kişinin gözü bize döndü.
"Baksınlar, baksınlar ki bilsinler."

"Neyi bilsinler?" Bilmediğim bir dili konuşuyordu zannımca.

"Ah Leyla! Gel buraya." Kolumdaki elleri omuzlarımı sardı, başım göğsünü mesken bildi, hiç vakit kaybetmeden beline sarıldım. Göğüsündeki başını hafif bir eğimle yukarı kaldırınca o da kafasını eğip bana baktı.

"Kıyamadın mı bana?" Yüzümde engel olamadığım bir gülümseme belirdi.

"Ne zaman kıyabildim ki?" 

"Hiç."

"Hiç," deyip saçlarımın arasına kuvvetli bir öpücük bıraktı.

Beline sarılı ellerimi çözdüm, kolundan tutup kocaman ağacın altında duran banka yönelttim, oturunca bende hemen yanına çöktüm.

"Madem nefes almak istiyorsun birlikte alalım o zaman."

"Bensiz nefes bile alamazsın diyorsun yani."
Sert bir rüzgar esti, omzularımdaki saçlarım havalandı, birazı onun yüzüne dağıldığında gözlerini yumdu.

"Ya ya ne demezsin. "

"Doğru diyorsun."

"Hı?" Ona doğru döndüm.

"Aldığım tüm nefesler seninleydi, sanaydı."

"?" Diye sorunca akşamın ilk gülümsemesini bana bahşetti.

"Hâlâ sana, hep sana Leyla."
Gözlerimi hızla kaçırdım, anlamak istemediklerim ayağıma dolanmasın diye zihnimin tüm bulutlarını dağıttım.

"Yıldızlar ne güzel parlıyor, baksana. Gökyüzüne  doğru kafamı kaldırdım.

"Çok güzel parlıyor."

Gözleri hâlâ benim üzerimdeydi.Çeksin istedim, o çekmedi.
Zaman onun gözlerinin bana değdiği anda duruyordu, bense tam tersi aksın istiyordum. Ona hissettiklerim gözümü korkutuyordu ancak kaçmak benim bu hayatta yaptığım en iyi işti. Bu kez kaçamayacağımı elbette bilmiyordum.

🍃

"Baba?" Leyla'nın mahallede sesi yankılanıyordu.

"Leyla, gel buraya. Söz veriyorum bir daha yapmayacağım." Mahir küçük kızın peşinden koşuyordu ancak Leyla ondan oldukça hızlıydı. Sonunda evleri göründüğünde iyice telaşa kapıldı. Babası ve Mehmet amcası bahçedeki masada tavla oynuyorlardı ve Leyla'nın rotası belli ki onlardı.

"Baba."
Mehmet Bey kızının nazlı sesini duyunca elindeki zarı bıraktı.

"Babacığım?" Dizilerinin dibine gelmiş kızını kucaklayıp dizine oturttu, terden alnına yapışan kara saçlarını avucunun içiyle itti.
Leyla sesini çıkarmadan göğsüne ilişti ancak Mehmet Bey çoktan yanağında ki kızarıklığı farketmişti.
Gözleri hemen bahçenin girişindeki Mahir'e kaydı, ellerini arkasında bağlamış, ayak ucuyla toprağı eşeliyordu.

"Mahir?" Salih Bey hiddetle oğluna seslendi, ne yaptığını anlamakta pek zorlanmamıştı.

"Baba?" Mahir oldukça mahçuptu.

Mehmet Bey arkadaşının dizine dokunup bıyık altından gülümsedi.

"Yine ısırdın kızımı?"
Mahir kafasını babasından Mehmet amcasına çevirdi.

İşaret parmağı ve baş parmağını birbirine yaklaştırıp aralarında biraz boşluk bırakıp karşındaki adamlara baktı.

"Azıcık ucundan."
İki adamın gür kahkahası bahçede yaslandı, Leyla bile yaşlı gözlerini silmiş onlara katılmıştı.

Geçmişim esiri olmuş bir anım, rüya olarak yeniden karşıma dikilmişti. Hayal meyal de olsa bu anı hatırlıyordum.
Elim kalbime gitti, yıllar sonra babamı görmenin vermiş olduğu tatlı heyecanla çırpınıyordu.

Gülümsememi dudağımda solduran ses içeriden geldiğinde merakla doğruldum.

Amcam, babamın yarısı olduğu sayılan bu adamın hiç iyilik getirdiğini görmemiştim.

🍃

Bölüm sonu💞
 
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

9.7K 577 5
" Ben bir göçmen kızı gördüm ruhu ölü, kanatları kırık ,gözleri toprak ,saçları seher yeli " "Ben bir Karadeniz yağızı gördüm yüreği efkar , kollar...
5.5K 417 14
Mara, günahkârlara bedel ödetmeye geldi aşka ihanet edenlerin hiçbirini affetmedi... -------- Geçmişi boğan zifiri karanlık geceyi yarıp gün yüzüne ç...
6.6K 262 1
Karadeniz kadar hırçın, Doğu kadar Zorduk. Güneş kadar umutlu, ay kadar yalnızdık. Birimiz siyah birimizse beyazdık. Öyle ayrı dünyaların insanıydık...
7.3K 131 22
Okuduğum ve beğendiğim kurguları paylaşıyorum...