şeytanın ağında ❧ taejin (+15)

By gizemlimars

70.4K 7K 18.9K

Bir hacker ve bir yazarın hikayesi... Taehyung'un karanlık ruhu Seokjin'in gizli ruhuna karıştı. Ortaya ise y... More

prologue
soru cevap
1- İlk Mesaj
2- Güven
3- V
4- Karanlık Evren
5- Tören
6- Saha Oyunu
7- İki Hasta
8- Tek Sığınak
9- Talihsiz Tesadüf
10- Kurtuluş Bileti
11- Başarısız Plan
12- İşbirliği
13- Anlık Sinir
14- Plana Karşılık Plan
15- Duygular ve Düşünceler
16- Aşk Üçgeni
17- Soğuk Savaş
18- Uyuyan Güzel ve Uyuyan Yakışıklı
cevap 1
19- Kışkırtıcı Tutku (+18)
20- Katil
21- Bir Günlüğüne V
22- Kötü Tesadüf
23- Anahtar ve Kilit
24- "Kim olursa olsun"
25- Geçmişten Kalan İhanet
26- Uçurum
27- Kötünün İyisi
28- İhtiyaç Duyulan Sevgi
29- Gerçekçi Rüya (+18)
30- Kıskanç Ağabey
31- Ateşle Oyun
32- Saklanamayan Sır
33- Çelişki
34- Güvensizlik
35- Davetsiz Misafir
37- Kendini Kanıtlama
38- Tanımlanan His
39- Mesaj (+18)
40- Kanıtlar
41- Sahipsiz Günahlar
42- Son İçin Küçük Fedakarlıklar
43- Sessiz Ev
FİNAL - part 1
FİNAL - part 2
FİNAL - part 3
Teşekkür
bilinmeyenler#1
bilinmeyenler#2
bilinmeyenler#3
bilinmeyenler#4
bilinmeyenler#5
TAEJİN

36- İşler ve Güçlü Kadın

923 108 536
By gizemlimars

herkese iyi okumalar dilerim, bol bol yorum yapmayı unutmayın.

şu günlerde moraliniz çokça yüksek olsun diye erken bölüm atayım dedim ehe

***

Bölüm 35 Özeti

Evde geçen sıradan ve huzurlu bir anda, tüm sıradanlık ve huzur Taehyung'un telefonuna İrene'den gelen bir mesajla son bulur. Seokjin'in şok olduğu İrene ve Taehyung'un yakınlaşmasından sonra Taehyung bir açıklama yapmaya çalışsa da İrene'in varlığı Seokjin'in içine sinmemiştir.

***

Huzursuzca yatağımda kıpırdanıp dursam da bir türlü uyuyamıyordum, yelkovanla akrep birbirlerini sonsuz döngülerinde kovalarlarken ben içimi yiyen şüphe kırıntılarıyla baş etmeye çalışıyordum ve göz kapaklarım kapanmak bilmiyordu.

Sıkıntılı bir şekilde ofladım ve yanağımı şişirdim. Taehyung'u tam çözüyorum derken ortaya başka bir değişken çıkıyor ve önümdeki fonksiyon çözülmesi imkansıza doğru hızla yelken açıyordu. Kim Taehyung, çözülmesi imkansız bir soruydu, çözmeye kalkıştığınızda içine girdiğiniz değişkenler ve durumlar Taehyung'u çözülebilir hale getirmiyor aksine sizin aklı başında olan dengelerinizi kendi değişkenleri gibi karmaşık bir hale sokarak kafayı yemenize sebep oluyordu.

Taehyung'la oynamak kendini imha etmeye benziyordu. Çözülemez ve değiştirilemezdi. Zaman Taehyung'a uğramıyordu. Zaman kavramı bile onunla uğraşmaya yanaşmıyordu. O halde ben onunla uğraşıp bu işin içinden sağlam bir şekilde nasıl çıkacaktım? Bu işin sırrı neydi? Ufak bir nokta yeterliydi belki de. Belki de Taehyung sandığımdan karmaşık değildi, onu zor yapan bu yanılgıydı.

Kim Taehyung bir yanılgıya girmenize mi sebep olurdu?

Açıkçası uzun zamandır onun yanında olmam ve bu sürecin son zamanlarında onunla aşırı bir samimiyet içerisinde olmam bile bu soruyu yanıtlamama olanak vermiyordu.

İrene bir çocukluk arkadaşından çok daha fazla bir role sahipti. Jennie'nin İrene'e duyduğu gözü kör hayranlık, Namjoon'un telaşlanmasına sebep olacak derin saygısı, Taehyung'un İrene'in geleceğini öğrendiğinde bile derin bir şaşkınlığa bürünmesi...

İrene, Taehyung'un eski sevgilisi olacak kadar basit biri değildi. Normal koşullarda öyle beklemem gerekirdi fakat ne İrene o kadar basitti -bunu sadece İrene'in gözlerine bakarak bile anlayabilirdiniz- ne de Taehyung o kadar klişe bir hayata sahipti. Aksine, Taehyung'un klişeleri kuytu köşelerine yollayacak sıra dışı bir hayatı ve kişiliği vardı.

Beni huzursuz eden İrene'in elinde nasıl bir güç tutuyor oluşuydu.

İrene sahiden kimdi?

***

Derin düşüncelerimle boğuşma içerisindeyken uyuyakalmıştım. Güneşin rahatsız edici ışınlarından dolayı yanan gözlerimi kırpıştırdım ve ovaladım. Biraz daha uzanmak istediğim için karnıma kadar kaymış olan yorgana elimi atıp yukarı çektim. Yukarı çekerken elime değen garip bir şeyle ellerimi hızlıca çektim. Anında kaşlarım çatılmıştı çünkü büyük böceklerden aşırı korkardım ve elimin değdiği şey büyük canlı bir şeye benziyordu.

Sabah sersemliğiyle üzerimdeki eli bir canlıya benzetmiştim. Tanrı aşkına, iyice kafayı sıyırmıştım. Bakışlarımı karnıma çevirdiğimde, Taehyung usulüyle tişörtümün içerisine sinsice dalarak karnımın ortasında yerini almış çıkıntıya baktım. Tişörtüm önceki sabah gibi açılmadığı için elini göremiyordum ama sıcaklığı resmen 'Ben buradayım!' diye bağırıyordu.

Yavaş hareketlerle arkama döndüğümde yarı çıplak Taehyung beni karşılamıştı. Bu sefer gerçekten uyuyordu çünkü ona bu kadar yakın olmama rağmen yüksek kalp atışları kulağımı doldurmuyordu.

İfadesiz yüzüne baktım. Koyu saçları karmakarışık olmuş ve alnını tamamen örtmüştü. İrene'le aynı odada kaldığı sürece içimin rahat olmayacağını biliyordu. Sinsi şey, aklınca içimi rahat tutmak istemişti.

Her ne kadar ona dün için kızgın olsam da bu masum haline tebessüm etmeden duramadım.

Taehyung'un herkesi kendine hayran edebilecek doğal bir çekiciliği vardı. Onun hayran olduğum davranışlarını sergilemesine gerek yoktu. Sadece uyusa bile çoğu kişiyi etki alanına rahatlıkla sokabilecek bir aurası vardı.

Hafif dalgalı koyu saçları her zaman kendisine gizemli bir hava katıyor, açık kahve gözlerine baktıkça içinde kaybolmayı istemenize sebep olacak bir sıcaklık sunuyor, uzun kirpikleri ona saf bir güzellik veriyor, ince dudakları zarifçe kıvrılıyor, çene hattı ise çehresini büyük bir simetriyle sarıp sarmalıyordu.

İnsanlara olan mesafesi sizi ona yaklaşmaya itiyordu. Ancak biliyordunuz ki bu soğukluk kibrinden gelmiyordu. Kibirlilere has bir soğukluğu yoktu, o sadece etrafında az insan tutmak istiyordu.

Onun yanında kalarak öğrenmiştim. Bunu neredeyse kimse fark etmese bile Taehyung olağanüstü bir koruyucu içgüdüsüne sahipti. Etrafındaki herkesi, her türlü kötülükten korumak istiyor; onları sıcak kanatları altında saklamak istiyordu.

Kanadının yetersiz kalacağını biliyordu çok kişiye. Hatta kişi sayısının arttıkça kontrolden çıkacağını, kanadını kıracaklarını biliyordu. O sadece kanadına sığınabilen kişileri hayatına sokuyordu.

Taehyung'un hayatına giremezdiniz, o sizi hayatına sokardı.

Ondan tarafa dönünce karnımdaki eli sırtımda kalmıştı ama bunun farkında olacak kadar bilinci yerinde değildi. Buna rağmen uyumaya devam ediyordu. Belli ki geç bir saatte gelmişti yanıma. Dikkat çekmemek için belki de?

Uzun uzun baktım her bir ayrıntısına. Burnunun ucundaki küçük lekeyi bile yeni fark ediyordum. Belki de yakın durduğumuz zamanlarda, dikkatimin direkt olarak gözüne ya da dudağına kaymasından bunun farkına yeni varıyordum.

Parmağımı kaldırdım ve yavaşça burnundaki lekeye doğru götürdüm. Yaklaştırdıkça acaba dokunursam uyanır mı diye heyecanlanıyordum ve elimi garip bir soğukluk sarıyordu.

Sonunda iyice yaklaştırdım ve birkaç saniye durduktan sonra parmağımı burnunun ucuna dokundurdum. Uyanıyor gibi hareketlenince parmağımı hızlıca geriye çektim. Az önce yan dönmeme rağmen uyanmamıştı ve şimdi burnunun ucuna dokunmama uyanacak gibi olmuştu. Taehyung cidden psikopattı.

Taehyung'a olan duvarlarımı yıktığım yeterliydi, zaten bunu o görürken yapmazdım. O duvarları tekrar ördüm ve yüzümdeki tüm ifadeleri yok ettim.

Dünden sonra cidden yanıma geldi diye kucağına atlayacağımı mı sanıyordu? Eğer öyleyse çok büyük yanılıyordu.

Taehyung'un sırtımdaki elini hızla çekerken bir yandan da kasığına geçirdiğim tekmemle yataktan düşmesine sebep oldum. Kalın ve boğuk bir şekilde inlediğinde gülmemek için zor durarak arkamı döndüm ve tişörtümü düzelterek ayağa kalktım.

"Sana yatağımda yatabileceğini kim söyledi, Kim Taehyung?"

"Sana penisime tekme geçirebileceğini kim söyledi, Kim Seokjin?"

Ona karşı ifadesiz kalarak onu öyle bir delirtecektim ki kaşlarımı bile çatmadım. Zaten son zamanlarda kaşlarımı çatmamdan hoşlandığını -çünkü bundan başka anlamlar çıkardığını- açıkça belli etmişti.

"Yatağımda izinsiz yatmanın bedeli olarak düşünürsün." Lavaboya doğru ilerlerken düştüğü yerde doğrulmuştu ve dağılmış saçlarını bir düzene sokmaya çalışıyordu.

"Bu bedeli aynı bölgede başka yollarla ödetebilirdin ama sen bilirsin."

Dediğini duymazlıktan gelerek adımlarımı hızlandırdım ve lavaboya girer girmez kapıyı sertçe kapatıp kilitledim. Ah cidden deli adam! Sinir bozucu olduğu kadar da arsızdı.

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aklıma gelenlerle birlikte aceleci bir şekilde lavabodan çıktım.

Hala Hanbin'in ne dediğini konuşmamıştık. Hem de önemli bir sır olmasına rağmen... Taehyung tek başına sapasağlam döndüğüne göre her şey yolundaydı, yani sırları öğrenmişti değil mi?

Kapıdan çıkar çıkmaz gözleri kapalı bir şekilde yatağımda uzanan Taehyung, gözlerini açmadan konuşmaya başladı. "Sana koltukta uyuyacağımı söylemiştim ama koltuk çok rahatsızdı."

Gözleri kapalı olduğu için yukarı kalkan kaşlarımı engellemeye çalışmadım. Bu da ne demek oluyordu şimdi?! Yatakta mı yatmıştı? Hem de İrene'le birlikte?

"Koltukta uzansam da uyuyamadım, ben de krizi fırsata çevirip gecenin bir yarısı odana geldim. İrene konusunda içini huzursuzluk kaplıyorsa, yatağa dokunmadım bile."

Ses tonumu tüm duygularımdan arındırdım. "İrene konusuyla değil Hanbin konusuyla ilgileniyorum. Dün neler oldu hala anlatmadın."

Gözlerini açtı ve yatakta doğruldu. Cidden uykusuz kalmış olmalıydı ki gözleri kıpkırmızıydı. Bakışları yeri buldu ve dalgın bir şekilde bir süre bir şey söylemedi.

"Taehyung?"

"Öldü."

"Ne?!" Şaşkınca bağırdığımda gözlerini yerden alıp benim gözlerimle buluşturdu.

"Nasıl oldu ben de anlamadım. Uzun süredir bekliyordum ve gelmeyeceğini düşünüp arkamı döndüğümde adımı haykırdı."

"Gerçek adını mı?"

Başıyla onayladı. "Arkamı dönmemle vurulması bir oldu. Onu takip eden başka biri vardı. Muhtemelen şirkette çalışan biri, üzerindeki giysilerden belli oluyordu. Yoongi'den başkasının işi olamaz, onu takip ettirmiş."

"Takip ettirmek yerine riske atmayıp neden onu direkt öldürtmedi ki?"

Taehyung sinsi bir şekilde gülümsedi. "Çünkü o zaman Hanbin'in nereye gideceğini öğrenemezdi. Benim yerimi öğrenmek istedi ama onda da başarısız oldu. Çünkü takipçiyi Jungkook öldürdü."

"Jungkook mu?" Düşünür bir halde elimi çeneme attım. "Onun orada ne işi varmış?"

Taehyung kaşlarını çattı. "Ben de ona sinirlendim ya işte. Bizzat herkesi tek gideceğim konusunda uyarmama rağmen peşimden gelmiş. Cezasını da çekiyor şimdi."

Dayanamayıp kaşlarımı çattım. "Seni koruyan birini nasıl cezalandırabilirsin, Taehyung?!"

Ayağa kalktı. "Kurallarımın dışına çıktı. Sana istisnalarımın olmadığını söylemiştim!"

"Sağ omzunu benim yüzümden yaraladığını unutuyorsun herhalde. Sen silahını çıkarıp ona doğrultana kadar takipçi seni vurmuş olurdu. Omzun hala tam olarak eski haline dönebilmiş değil. Jungkook orada olmasaydı ölmüştün!"

Yerimde duramaz bir halde odada volta atmaya başladım. Tanrım, Jungkook Taehyung'u takip etmiş olmasa Taehyung şu an burada olmayacaktı. Ona bir şey olmayacağını söylemişti. Aptal ölebilirdi!

"Umurumda değil, Jin. Jungkook sözümü çiğnemenin cezasını çekmek zorunda."

"Tanrı aşkına, ne yaptın ona?!"

Adımlarını kapıya yöneltti.

"Kararlarımı sorgulaman hoşuma gitmiyor."

***

Öğleden sonra Taehyung, İrene ve ekibini bir yere götürmesi gerektiğini ve beni de yanında istediğini söylediğinde gitmek istemediğimi söylesem de -oysaki İrene ve Taehyung'u birlikte göndermek hiçbir şekilde içime sinmiyordu- Taehyung'un zoruyla arabaya binmiştim.

İki araba gidiyorduk ve birinde İrene ve adamları vardı. Evet, yanında adamları da vardı. Şimdi daha iyi anlıyordum ki, muhtemelen İrene'in de Taehyung gibi güçlü bir çevresi vardı. Diğer arabada sadece ben ve Taehyung vardık.

Ne tuhaf ki Taehyung'un adamlarından hiçbiri gelmiyordu. Bu sanırım bir nevi İrene'e göstermek istediği -ya da tanıtmak- bir şey olduğu yönündeydi.

Taehyung bir şarkı açsa da sesini olabildiğince kıstı. Sadece rahatlatıcı bir melodi duyuluyordu. Bir eli direksiyondayken diğeriyle çenesini sıvazlamaya başladı.

"Nereye gittiğimizi söyleseydin keşke," diye mırıldanarak gözlerimi kısarak dışarı bakmaya devam ettim.

"Önemli bir yer değil. İrene işlerin nasıl yürüdüğünü görmek istedi. Ben de o yüzden şu anda aktif depolardan birine götürüyorum."

Kaşlarımı kaldırdım. "Aktif depo derken?"

Başını yana eğdi. "Meşgul olduğum diyelim."

"Ben de göreyim o zaman meşgul işini."

"Depolar bizim işimiz değil, Jin. Sadece içeriyi göstermek için gireceğim. Sen dışarıda kalacaksın."

İyice delirmeye başlıyordum galiba çünkü histerik bir kahkaha atmadan duramamıştım. "Beni neden bu özel yolculuğunuza davet ettiniz peki, Kim Taehyung?"

"Çünkü siz benim her olayımın başrolüsünüz, Kim Seokjin."

Yutkundum. Resmen parmağında oynatıyordu ama! Kötüleşen durumları istediği takdirde kontrole almasını pekala iyi biliyordu.

Normalde kavga etmeye devam ederdim ama bu sözünün üzerine diyecek bir şeyim yoktu.

Taehyung sert bir manevrayla arabayı kenara çektiğinde kurak yolda etraf toza bulanmıştı. Önümüzdeki araba saniyeler içinde durduğunda Taehyung, İrene'in aramasını cevaplandırdı.

"Beş dakika durmamız gerekiyor. Siz devam edin, yetişirim." Cevap beklemeden telefonu kapattığında önümüzdeki araba harekete geçti.

Taehyung saçlarını karıştırdı ve sıcak kahve gözlerini bana çevirdi. Gözlerimi kaçırmak istedim ama sıcak kahve gözleri, mayıştırıcı yumuşaklığına çoktan hapsetmişti beni.

Sert çehresinde bile gözlerinin en içi, büyük bir aykırılık sergileyerek yumuşacık parlıyordu. Büyülenmemek elde değildi ki.

Direksiyondan çektiği eliyle ellerimi sıcak avuçları içine aldı ve güven verici bir şekilde bastırdı.

"Biliyorum, ne desem de İrene'in varlığı seni rahatsız ediyor. Ve yine biliyorum ki sana normal bir hayat sunamıyorum. Rahat rahat vakit geçiremiyoruz, hiçbir zaman rahat olamıyoruz çünkü başımızda sürekli dert edinecek konular oluyor. Zaman zaman kararlarımdan hoşlanmıyorsun ve kavga ediyoruz. İnan ki bu beni çok üzüyor."

Bir şey söylemediğimde devam etti. "İrene'e engel olamadığım için özür dilerim." Bir elini ensesine atıp hafifçe başını eğdi. "Dün için diyorum. Ne dersen haklısın. Cidden açıklama yapamayacağım, tamamen haksız olduğum bir durumdu. Belki düne engel olamadım ama emin ol ki, bir daha asla ona yakın bir şey olmasına dahi izin vermeyeceğim."

Az önce ensesine attığı elini çenemle yanağım arasına yerleştirdi. "Sana olan bağlılığım konusunda asla şüpheye düşmeni istemiyorum. Yemin ederim ki, sana zarar verecek her şeyin şiddetle karşısındayım." Gözlerini tehlikeli bir parıltı kapladı. "Her şeyin ve herkesin."

Yanağımdaki sıcaklık yüzüme gittikçe yayılırken gözlerimi kapatmak istedim ama Taehyung'un sıcak kahvelerine bulanmak daha cazip görünüyordu.

"Sana değer veriyorum. Değer veriyorum ve her şeyden önemlisi sana aşığım. İrene ya da bir başkası, senin yanında hiçbir şey ifade etmiyor. Lütfen, bu konuda yanılgıya düşme. Sana yalvarırım, hislerim hakkında şüpheye düşme."

Sıkıntılı bir şekilde iç çekerek gözlerini kapattı ve alnını alnıma yasladı. Ben de gözlerimi kapattım ve güzel kokulu saçlarının saçlarıma karışmasına izin verdim.

Elini enseme kaydırdı ve mırıldandı. "Seni öpmek istiyorum ama izin vermeyeceksin, değil-"

Dudağımı dudağına bastırmamla birlikte sözleri yarıda kaldı. Şaşkınlığını duraksamasından anlıyordum. Normalde olabildiğince kısa sürede karşılık vermesi gerekiyordu ama ben geri çekildiğimde bile aynı pozisyonda kalmıştı.

Elini ensemdeki saçlara usulca daldırdı ve alt dudağımı dudakları arasına aldı. O kadar hafif ve yumuşak öpüyordu ki dudağımı sadece iki dudağı arasına sıkıştırıyordu. Dudaklarımda hissettiğim ıslak yumuşaklığın tarifi yoktu.

Hafifçe geriye çekilip kısa bir nefes aldıktan sonra tekrar dudaklarıma yöneldi. Dudağımın kenarına küçük bir öpücük kondurmadan önce fısıldadı. "Bana uzak olmana dayanamıyorum."

Ben de dudağının kenarını öpmeden önce fısıldadım. "Kalbinin sızlamasına dayanamıyorum."

Yüzünde bir gülümseme oluştuğunu öperken dudağının kıvrılmasından anlamıştım.

Saçlarını tekrar karıştırdı ve geriye çekildikten sonra geniş bir şekilde gülümseyerek bana baktı. Kaşlarımı kaldırarak sordum. "Ne oldu?"

Gözleriyle dudağımı işaret etti. "Yine hemen kıpkırmızı oldular. Ah bir de..."

Dudağını yaladı. "Şişmiş."

Kaşlarımı çatarak bağırmaya başladım. "Hayır sende de insaf yok ki! Dişlerini kullanmadan öpüşünde bile dudaklarımın üzerinden traktör geçmiş gibi oluyor."

Taehyung gözlerini kısarak muzip bir şekilde gülümsedi. "Nasıl tutkuyla öpüyorsam artık..."

Bakışlarımı dışarıya çevirdim. "Sürsene arabayı artık. İrene Hanım (!) şüphelenecek."

Omzunu silkerken arabayı hızlandırdı. "Sevgilim olduğundan mı?"

Gülümsedi.

"Öğrenilmesi işime gelir."

***

evet yazarınız size kıyamadı ve yeni bölümü erken attı, çünkü sizi çok çok çok seviyor, eşek sıpalarım benim eheheh

BU ARADA 16K OLDUK SİZİ ISIRIRIM

taehyung'un meşgul işler konusundaki iması neydi sizcee?

başka sorum yok galiba bölümle ilgili

ha bir tane daha sorayım,

irene hakkında düşünceleriniz neler?

tamamdır kaçıyorum

oy vermeyi unutmayın<3!

umarım beğenirsiniz,

sevgilerle, matmazel.

Continue Reading

You'll Also Like

3.7K 417 13
29 Aralık 2012 Güney Kore en soğuk aylarını yaşarken insanlar eksiye düşen havalar için daha da kalın giyiniyorlardı. Kar Seul un geniş sokaklarına d...
62.3K 6K 22
hataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu
Haunted By pelin

Fanfiction

2.2K 239 10
Sessizlik, Tepedeki Ev'in tahtalarıyla taşlarının üstünde muntazaman uzanıyordu ve orada gezinen her ne ise artık tek başınaydı. Chanbaek & Sekai
529K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...