şeytanın ağında ❧ taejin (+15)

By gizemlimars

70.2K 7K 18.9K

Bir hacker ve bir yazarın hikayesi... Taehyung'un karanlık ruhu Seokjin'in gizli ruhuna karıştı. Ortaya ise y... More

prologue
soru cevap
1- İlk Mesaj
2- Güven
3- V
4- Karanlık Evren
5- Tören
6- Saha Oyunu
7- İki Hasta
8- Tek Sığınak
9- Talihsiz Tesadüf
10- Kurtuluş Bileti
11- Başarısız Plan
12- İşbirliği
13- Anlık Sinir
14- Plana Karşılık Plan
15- Duygular ve Düşünceler
16- Aşk Üçgeni
17- Soğuk Savaş
18- Uyuyan Güzel ve Uyuyan Yakışıklı
cevap 1
19- Kışkırtıcı Tutku (+18)
20- Katil
21- Bir Günlüğüne V
22- Kötü Tesadüf
23- Anahtar ve Kilit
24- "Kim olursa olsun"
25- Geçmişten Kalan İhanet
26- Uçurum
27- Kötünün İyisi
28- İhtiyaç Duyulan Sevgi
29- Gerçekçi Rüya (+18)
30- Kıskanç Ağabey
31- Ateşle Oyun
32- Saklanamayan Sır
33- Çelişki
34- Güvensizlik
36- İşler ve Güçlü Kadın
37- Kendini Kanıtlama
38- Tanımlanan His
39- Mesaj (+18)
40- Kanıtlar
41- Sahipsiz Günahlar
42- Son İçin Küçük Fedakarlıklar
43- Sessiz Ev
FİNAL - part 1
FİNAL - part 2
FİNAL - part 3
Teşekkür
bilinmeyenler#1
bilinmeyenler#2
bilinmeyenler#3
bilinmeyenler#4
bilinmeyenler#5
TAEJİN

35- Davetsiz Misafir

912 107 828
By gizemlimars

herkese iyi okumalar dilerim, bol bol yorum yapmayı unutmayın.

***

Bölüm 34 Özeti

Seokjin ve Taehyung kavga ederken Taehyung'un hastalık belirtileri etkisini gösterir. Seokjin endişelense de Taehyung'un hasta olduğunun farkına varmamıştır. Taehyung, akşam Hanbin'le buluşmak için gittiğinde Hanbin Taehyung'un adını seslenir ve bilinmeyen bir kişi tarafından vurulur. V'nin kurallarını çiğneyip Taehyung'u takip eden Jungkook, bilinmeyen kişiyi vurur.

***

Yüzümdeki maskeyi çıkarıp arka koltuğa fırlattım ve sinirle saçlarımı karıştırdım.

Hanbin ölmüştü.

Bana söyleyeceği öğrenmemesi gereken sır her neyse Yoongi muhtemelen bunu fark edip Hanbin'in peşine adam takmıştı. Diğer ölen adamı tanımıyordum. Jungkook'la Hanbin'in ve arkasındaki adamın öldüğüne emin olduktan sonra, Jungkook ikisini de gömmüştü.

Araba hızla asfaltta kayarken hafif açık pencereden süzülen rüzgar tenimi soğukluğuyla yakıyordu. Ama buna aldırış etmedim.

Bugün belki de içinde bulunduğum soru denizini yok edecek bir kaçış yolu öğrenecektim. Her şey altüst olmuştu.

"Sana V'nin kurallarının dışına çıkmaman gerektiğini defalarca söyledim, Jeon Jungkook!"

Jungkook kaşlarını çattı ve direksiyondaki parmaklarını sıkılaştırdı. "V olmadan kurallarının ne önemi var, söylesene!"

"Aynı şey değil!"

Gerisini mırıldanmıştım. "Kalıcı olan V'nin kuralları, ben değilim."

Dediğimi duyduğuna emindim ama duymazlıktan geldi. Kuralların dışına çıkılması beraberinde felaketleri doğururdu. Belli bir sistem kurulmuştu. Önemli olan bu sistemin bozulmadan iletilmesiydi.

Jin'e de söylemiştim. İstisnalar kaideyi bozardı. İstisnalar sistemi bozardı. V'nin kuralları işte bu yüzden önemliydi.

"Bir ceza alacağını biliyorsun, değil mi Jungkook?"

Başıyla hafifçe onayladı.

"Güzel."

***

Seokjin

Yaklaşık iki saat olmuştu ama Taehyung hala ortalarda yoktu. Tamam, kısa sürmesini de beklemiyordum sonuçta işin içinde önemli şeyler vardı. Ama yine de içimden bir his, kötü şeyler yaşanacağını ya da çoktan yaşandığını söylüyordu.

Sabırsızca alt dudağımı dişlerken Jimin çatık kaşlarıyla bana baktı. "Şu hamleyi yapmayı düşünüyor musun artık, Seokjin?"

Düşünceler alemimden çıkıp gözlerimi kırpıştırdım. Salondaydık ve tuhaf bir biçimde herkesin keyfi yerindeydi. Jennie ve Rosé salonun bir köşesinde oturmuş, dans videoları izliyorlardı. Rosé, sanırım yaptığı dansları Jennie'ye izletiyordu.

Namjoon'un silah oyunları oynadığını bilmiyordum -çünkü bildiğim kadarıyla sadece liseli erkekler oynardı- ama geniş salonun başka bir köşesinde kulaklığını takmış, lise dönemimde çok tanık olduğum bir silah oyununu oynuyordu. Jimin ve ben ise benim zorlamamla satranç oynuyorduk çünkü böylece aklım Taehyung'ta kalmıyordu. Yani galiba...

Lisa hala yoktu. Kötü şeyler olduğuna artık emindim. Belki ölmüş bile olabilirdi. Ah Tanrım...

"Seokjin, ben bile senden daha hızlı oynuyorum. Zaten senin zorunla oynuyorum, bari düzgün oyna." Küsmüş bir çocuk gibi kollarını göğsünde kavuşturdu.

"Düşünüyorum, Jimin." Bu dediğim aslında bir nevi yalan sayılmazdı. Sonuçta neyi düşündüğümü söylememiştim. Önümdeki taşlara baktım ve gözüme kestirdiğim hamleyi yaptım.

"Şah."

Jimin oflayarak şah tehditini engellemek adına taşlarından birini şahın önüne siper etti. Ama bir açıklık bıraktığının farkında değildi. Taşımı tekrar oynattım.

"Şah."

Kaşlarını çatmış çözüm yolu ararken gülümsedim. "Ve mat." Şahını devirdiğim sırada evin giriş kapısı da açılmıştı. Tüm gözler oraya döndüğünde -ekrandan gözünü alamayan Namjoon dışında tabii ki- heyecanla kapının olduğu tarafa baktım.

Taehyung'un o kapıdan capcanlı geçmesi dışında istediğim hiçbir şey yoktu.

Taehyung kapının önünde görüldüğünde içimde tuttuğumu fark etmediğim nefesimi bıraktım. Taehyung ve odadakiler arasında garip bir bakışma olduktan sonra herkes kendi işlerine dönmüştü.

Taehyung, odadakilerden bakışlarını ayırıp yorgun bakışlarını bana çevirdi. Gözünü kırpmadan bana bakarken tedirgin bir şekilde bakışlarımı kaçırıp odadakilere baktım.

Herkes kendi işindeydi ama Jimin dik dik bana bakıyordu.

"Film izleyelim mi?" Jimin'in sorusuyla kaşlarımı havalandırdım. Nereden çıkmıştı birden bire?

"Ne?"

"Film izleyelim."

***

Dakikalar sonra bu fikir herkes tarafından onaylanmıştı. Hatta Taehyung tarafından bile. Rosé ve Jennie, mutfakta mısır patlatırken Jimin ve ben film seçmeye çalışıyorduk. Namjoon ise hala bilgisayar oyunu oynuyordu.

"Namjoon bıraksana şu oyunu artık, film izleyeceğiz!" diye bağırdım.

"Kes sesini, rekor kırmak üzereyim!" Taehyung yüzündeki sinsi ifadeyle Namjoon'un yanına giderken olacakları tahmin edebiliyordum. Korkuyla ona baktığımda daha çok gülümsedi ve elini fişe atıp bilgisayarın fişini çekti.

Namjoon çığlığı bastığında yüzümü buruşturdum. "Seni pislik!" Namjoon kimin yaptığına bakmadan bağırdığında gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Karşısında Taehyung olduğunu bilse hiçbir güç böyle bağırmasını sağlayamazdı.

Jimin de olanları görmüş olmalı ki kıkırdamalarına engel olmak için elini ağzına götürmüştü. Ama kısılan gözlerinden kahkaha atmamak için zor durduğu belli oluyordu.

Namjoon bakışlarını Taehyung'a çevirdiğinde ağzı bir karış açık kaldı. Taehyung başını yana eğdi ve yüzüne tehlikeli bir ifade yerleştirdi. "Bir daha söylesene, Namjoon."

"S-seokjin yaptı sandım, Taehyung."

Namjoon kekeleyince kahkahasını tutamayan Jimin gürültülü bir şekilde kahkaha atmıştı. Ona bakarken ben de gülmemek için başımı eğdim ve gözlerimi sertçe yumdum.

Gülme, Seokjin. Gülme, Seokjin. Gülme, Seokjin.

Gülme-

Jimin'in ardından ben kahkaha atarken dik dik bize bakan Namjoon ve Taehyung ikilisini görmemle birlikte kahkahamı aniden kesip Jimin'i sertçe dürttüm.

Lanet olsun ki hala gülmeye devam ediyordu. "Jimin!" Omzuna vurduğumda kahkahası kesildi ve yerini acılı oflamaları aldı. Kaşlarını çattı. "Ne vuruyorsun be?!"

Başımla Taehyung ve Namjoon'u işaret ettiğimde, yavaşça o tarafa döndü. Göz göze geldiklerinde, Jimin sanki hiç o tarafa bakmamış gibi yine yavaş bir şekilde önüne döndü ve elindeki bir filmi bana gösterdi. "Şunu izleyebili-"

Sırf filmlerle ilgileniyormuş gibi görünmek için elindeki filmin içeriğine bakmadan bunu söylemişti. Filmin resmini ve ismini gördüğümde ise Taehyung görmesin diye, Jimin'in elinden aldığım gibi diğer filmlerin yanına attım. "Gerek yok!" diye bağırdığımda, Jimin az önce elinde duran filmin içeriğini yeni fark etmişti.

Yetişkin içerikli ve içerisinde cinsel sahnelerin yoğunlukta olduğu belli olan bir filmdi. Gözlerini şaşkınca büyüttü ve kızarmış yüzünü saklamak için başını eğdi.

Ah, salak Jimin...

Neyse ki Taehyung filmi fark etmemişti. Jennie'nin de izleyeceği bir film için, Jimin'in bu filmi önerdiğini duysa muhtemelen onu şuracıkta parçalara ayırırdı.

Taehyung'un sesini duyduğumda o tarafa döndüm. "Hala filmi seçemediniz mi?"

Taehyung bizim olduğumuz tarafa adımlarken yardım isteyen bakışlarımı Jimin'e döndürdüm. Jimin sonunda bir film çıkardığında lanetler ediyordum.

Jimin "Seçtik!" diyerek elindeki korku filmini kaldırdı. Neden seçtiği bariz belliydi, korkmuş olan Jennie'nin kendisine sığınmasını istiyordu. Gözlerimi kıstım.

Taehyung'un kızmasını bekliyordum ya da Jimin'e saldırmasını falan. Ama onun yerine korkutucu bir şekilde gülümsedi. "Çok güzel," diye mırıldandı.

Korku filmlerinden nefret ederdim çünkü izledikten sonra aklımdan çıkması zor oluyordu. İzleyeceğim korku filmi yetmiyormuş gibi, zaten son günlerde hayatım korku filmine dönmüştü.

Evde resmen katili bulmaca oynuyordum.

Jennie ve Rosé ellerinde patlamış mısır kaseleriyle geldiklerinde nereden geldiğini bilmediğim puf koltukları televizyonun karşısına yerleştirdiler.

Önde dörtlü arkada ikili yer yapmışlardı. Bunu yapmalarının sebebi ise Taehyung'un onlara "Yanımda çığlık atan olursa onu gebertirim," demesinden kaynaklıydı. Taehyung özellikle en arkadaki koltuğa kurulmuş beni de yanına sürüklemişti.

Biraz ilerimizde soldan sağa doğru; Rosé, Jimin, Jennie ve Namjoon vardı. Taehyung, Jennie ve Jimin'i yan yana oturduğunu görse de engel olmamıştı. Neden ki?

Filmin gergin giriş müziği girdiğinde odağımı dağıtmak için Taehyung'a döndüm. Taehyung'a döner dönmez zaten bana bakıyor olduğunu fark ettim. Bu durumu görmezden gelip fısıldayarak sorumu ilettim. "Jennie ile Jimin'in yan yana oturmasına neden karşı çıkmadın?"

Sırıttı. "Jennie korku filmlerine bayılır."

"Yani?"

"Yani Jimin'in sandığı gibi korkudan ona sırnaşmayacak." Bunun üzerine ben gülümsedim. Korkan Jimin'di. O zaman sırnaşan Jennie değil Jimin olurdu. Yine de bu bilgimi tabii ki Taehyung'la paylaşmadım.

Taehyung elini kolumda yavaşça gezdirmeye başladığında gergince dikleştim ve önümdekilere baktım. Hepsi filme odaklanmıştı. Taehyung kulağıma doğru fısıldadı. "Ee? Sen korkar mısın, korku filmlerinden?"

İşin açığı izlerken çok korkmasam da sonraki etkileri büyük oluyordu. "Hayır," diyeceğim sırada, ekranda bir anda beliren ağzı yüzü belirsiz garip bir yaratığın fırlamasıyla korkarak fark etmeden, Taehyung'a yapıştığımda ağzımdan çok ufacık bir çığlık kaçmış olabilirdi. Benimki ufaktı çünkü Rosé ve Jimin haykırıyorlardı. Jennie ise psikopat gibi gülüyordu.

Taehyung'un sessiz kıkırdaması kulağıma ulaştı. "Cevabımı almış oldum," diye fısıldadı ve elini belime doladı. Şu an herkesin dikkati filmde olduğu için arkalarına dönme olasılıkları çok düşüktü. Zaten hiçbiri bu korkunç anlarda Taehyung'la göz göze gelmek istemiyorlardı.

Muhtemelen Taehyung da bu fırsatı kullanıyordu. Sinsi şey. "Hayır hayır anlık oldu o. Yoksa korkmuyorum," dedim hızlıca.

Başıyla onayladı. "Ben sana inanıyorum, Jin-shi(!)."

Kaşlarımı çattım. "Yine modundasın bakıyorum."

"Yine bana sinirlendin bakıyorum." Burnunu burnuma sürttü ve ardından saçlarıma yumuşak bir öpücük kondurdu.

Belimdeki kolundan sıyrılıp biraz uzaklaştım ve başımı yere eğdim. "Dikkat et istersen," diyerek başımla önümüzdekileri işaret ettim.

Omzunu silkti ve beni sertçe kendine çekti. "Onların dünyadan haberi yok."

Bir eli belimdeyken diğerini tişörtümün sınırlarında gezdirdikten sonra içeri sokup karnımda gezdirmeye başladı. "Taehyung."

Tek kaşını kaldırdı. "Rahat olsana." Dediğini yanıtsız bıraktığımda bunu bir nevi beyaz bayrak kaldırmak olarak algıladı.

Yaklaşıp dudağını boynumla çenem arasına getirdi ama hareket etmedi. Sakinleşmek adına derin bir nefes aldım. "Oldu olacak burada sevişelim, Taehyung."

Taehyung sırıttı. "Bana uyar ama onlara ağır gelir, bebeğim." Taehyung'un kafasını itip kendimden uzaklaştırdım. Eğer ona engel olmasam bunu ciddi ciddi bile yapabilirdi. Azgın olduğunu söylüyordum ama inanmıyordu. Öyleydi işte.

Taehyung onu ittiğimde somurttu. İşaret parmağıyla kulak mememle oynarken neredeyse parmağını alıp kıracaktım az kalmıştı. "Odaya gidelim mi?"

Kaşlarımı çattım. "Sevişmekten başka şey düşünemiyor musun sen?!"

Omzunu silkti. "Söz konusu sen olunca mümkün olmuyor." Parmağıyla boğazımda bir ileri bir geri gitmeye başladı. "Aklımı başımdan alıyorsun, Kim Seokjin."

Parmağını çekerken onun gibi mırıldandım. "Aklının başında olması gerekiyor, Kim Taehyung."

Taehyung ifadesiz yüzüyle gözlerime baktım. "Yoksa ölür müyüm ha?"

Yutkundum. Konu yine dönüp dolanıp buraya gelmişti. "Hayır." Gözlerini hafifçe örten saçlarını kenara çektim. "Buna izin vermem."

Taehyung'un telefonu titreştiğinde kaşlarımı kaldırdım. Taehyung'un telefonuna kolay kolay bildirim düşmezdi. O da şaşırmış olacak ki telefonunu çıkardı. Bir mesaj vardı.

Irene: Geliyorum

Taehyung nutku tutulmuş bir şekilde bakarken kaşlarımı çattım. Irene? Kız ismiydi. Ekipte başka biri daha mı vardı? Hayır, yoktu. Taehyung başka birinden bahsetmemişti.

Bir mesaj daha düştü.

Irene: Seni özledim :)

"Seni özledim derken?" Beni duyuyor gibi bir hali yoktu.

Taehyung telefonun ekranını kapatıp ayağa kalktı ve hızlı adımlarla dışarı doğru yürüdü. Ne dönüyordu? Seni özledim de ne demek oluyordu? Irene kimdi? Ah cidden çıldıracaktım!

Herkes filme gömülmüştü ama Namjoon da benim gibi kapıdan hışımla çıkmış olan Taehyung'u fark etmişti. Sorgulayan bakışlarını bana çevirdi. "Irene kim?"

Tam olarak bana döndü ve kaşlarını çattı. "Siktir! Nereden biliyorsun sen Irene'i?"

Namjoon'u duyan Jennie de kafasını hızla bana çevirdi. "Irene mi?!"

Jimin ve Rosé, anlamadıkları belli olan ifadeleriyle bana döndüler.

Jennie'nin gözlerinden kalp fışkırabilse şu an olurdu sanırım. Irene her kimse, Jennie ona bayılıyor olmalıydı.

"Irene'i nereden biliyorsun dedim, Seokjin?!"

"Geleceğini söyledi."

Namjoon bir küfür savurarak ayağa kalktı. "Nasıl hazırlık yapacağız şimdi?!"

"Ne zaman geliyormuş?" diye sordu Jennie bana bakarak. "Bilmiyorum," diye yanıtladım.

Jennie hala neler döndüğünü anlamamış olduğumu fark edince gülümsedi ve konuşmaya başladı. "Irene bizim çocukluk arkadaşımız. O da bu işlerle uğraşıyor, bilirsin. Ve geçen seneki bir olayda onun öl-"

"İstersen şöyle iyice neler yapmışız hepsini anlat, Jennie," dedi Namjoon imalı bir şekilde. Gözlerimi devirdim ve ayağa kalkıp odadan çıktım. Taehyung nereye gitmişti ki birdenbire?

Taehyung açık olan evin kapısının önünde duruyordu. Jennie de yanıma geldi. "Aradı mı? Nasıl haberiniz oldu?"

Taehyung'a bakmaya devam ederken Jennie'nin sorusunu yanıtladım. "Mesaj attı."

"Ah Irene gibi olmak istiyorum! Bir geleceğim demesine-"

"Geliyorum yazdı."

Jennie şaşkınca bir çığlık attı. "Şu anda mı geliyor?!"

Taehyung kapıda dikildiğine göre öyle olmalıydı. Neden bu kadar etkilenmişti ki? Bir mesajına hem de. Huzursuz bir şekilde nefes aldım. Aralarında bir şey mi olmuştu?

Taehyung sabit bir noktaya bakıyordu. Yalnız olsak yanına giderdim ama diğerleri de buradayken bunu yapmak istemiyordum.

Namjoon da yanımızda durdu. "Taehyu-"

Namjoon'un sözleri gördüğü görüntü karşısında kesildi. Şaşkınca o tarafa bakarken ağzı açık kalmıştı. Jennie de şokla oraya bakıyordu, hatta gülerek arkasını dönmüştü. Jimin bir ıslık çalıp Rosé'nin gözlerini kapattı.

Gördüğü görüntü ne miydi?

Ay gibi parıldayan teni olan, gece siyahı saçlı, derin göğüs dekolteli ve mini etekli elbisesiyle kapıda belirmişti. Belirir belirmez, ellerini Taehyung'un ensesine atıp dudaklarını birleştirmiş ve onu derin bir şekilde öpmeye başlamıştı.

Bu da ne sikimdi böyle?

Hayal aleminde falan olmalıydım, değil mi? Hayır hayır, başka açıklaması yoktu bunun. Kesinlikle yoktu.

Taehyung put gibi dikilmişken Irene kendinden geçmişti neredeyse.

Sertçe yutkundum ve hazır diğerlerinin dikkati dağılmışken dikkat çekmeden arkamdaki koridora dalıp hızla merdivenleri çıkmaya başladım.

Gördüğüm görüntü, kalbimde hissettiğim soğuk sızı kadar gerçekti.

Merdivenleri çıkamayacak kadar nefes nefese kaldığımda öylece bekledim. Yorgun olduğum için falan değildi birdenbire nefessiz kalmıştım. Aldığım nefesler derinleştikçe gözlerim yanıyordu.

İçeriden Namjoon'un ve Jennie'nin boğuk sesleri geliyordu. Boğuk gelecek kadar uzak değillerdi sadece ben net duyamıyordum. Merdiven tırabzanındaki parmaklarımı sıkılaştırdım.

Hissettiğim varlıkla birlikte merdivenin başına baktım.

Taehyung dağılmış saçları, Irene'nin kırmızı rujuyla hafifçe renklenmiş ve ıslak dudağıyla endişeli bakışlarını üzerime dikmişti.

Bakışlarımı ondan aldım ve yukarı çıkmak üzere hareketlendiğim sırada kolumdan tuttu ve ben reddedemeden beni peşinden sürükledi. İkinci kattaki koridorun sonunda durduğunda, derin bir nefes alarak elini saçlarından geçirdi.

"Irene çocukluk arkadaşımız."

"O yüzden mi dudağına yapışıyordu?" Alaycı bir tonda bunu söylemem üzerine kaşlarını çattı.

"Irene tuhaf kişiliğe sahip biridir. Biraz tuhaf derecede atılgan mı demeliyim? Son konuşmamızdan bu yana uzun bir ara geçtiği için Irene gibi birinin böyle bir davranış sergilemesi normal."

Bir şey söylemediğimde derin bir iç çekti. "Biliyorum çok saçma buluyorsun şu an ama Irene'i tanısaydın ne demek istediğimi anlardın."

"Bir ilişkiniz oldu mu?"

Taehyung duraksadı. "Bana karşı dürüst ol, Taehyung."

Gözlerini kapatıp başını eğdikten sonra bakışlarını gözlerimde sabitledi. "Irene beni seviyor. Yani küçüklükten beri. Takıntı gibi bir şey."

Histerik bir kahkaha attım. "Yani sen de sana takıntılı birinin, sevgilinin yanında dudaklarına yapışmasına izin veriyorsun, öyle mi? Irene'in atılgan olduğunu öğrendiğimden beri ilk öpücüğünü bana verdiğine inanasım gelmiyor, Taehyung."

Taehyung dudağını sertçe birbirine bastırdı. "Sana yalan söylemedim, Jin. Aşık olduğum ilk ve son kişisin. İlk öpücüğümü verdiğim kişisin. Cinsel ilişkide bu kadar ileri gittiğim ilk kişisin." Başını yana eğdi. "Daha saymamı ister misin, sevgilim?"

Merdivende topuklu sesleri duyduğunda gelenin Irene olduğunu anlamıştım. "Ben de Taehyung-shi nereye kaçtı diyordum!" Gülümsedi ve yanımıza doğru geldi. Gözlerini kısarak bana baktı. "Çıkaramadım ama?"

Taehyung başıyla beni işaret etti. "Ortağım, Seokjin. En basit şekilde anlatacak olursam, Taehyung demek Seokjin demek."

Irene dudaklarını araladı. "Vay be, işini birinle paylaşacağını düşünmüyordum, Taehyung-shi."

Elini dudaklarına götürüp hafifçe esnedi. "Uykum geldi. Malum uzun yoldan geldim."

"Namjoon!" Namjoon merdivenin başında saniyeler sonra belirdi. "Irene için oda-"

"Hiç uğraşmayın şimdi. Senin odanda kalırım, Tae."

Irene bir cevap beklemeden yukarı kata çıkarken Namjoon da "Oda ayarlayayım mı yine de?" diye sordu Taehyung'a. Taehyung isteksiz bir şekilde başını iki yana salladığında kafasını koparmak istedim.

Namjoon başıyla onaylayıp ortalıktan kayboldu.

Kaşlarımı çattım. "Cidden Irene ile aynı odada mı kalacaksın?!"

"Sakin ol, Jin. Bir şey olacak değil ya."

Gözlerimi devirdim. "Gelir gelmez sergilediği davranıştan Irene bir şeyler olmasını istermiş gibi geldi bana daha çok."

Taehyung yorgun bir şekilde gülümsedi. "Tabii ki de hayır. Saçmalama, Jin. İki dakikada aldatıyor oldum şurada. Gördüğüm muameleye bak!"

"Tişörtsüz uyuyacağım de bir de, bayılayım şurada."

Kahkaha attı. "Sevgilim istemiyorsa kıyafetle de uyurum. Hem sen merak etme, koltukta uyurum ben. Bak senin için rahatsız uyumaya da razı oluyorum."

Kendi kendime sinirli bir şekilde mırıldandım. "O sevgilinin kafanı koparmadığına şükret sen."

***

sürpriz olsun diye misafirimizin resmini başta koymadım şimdi koyayım

taehyung'a sövenler el kaldırsın

irene'e sövenler el kaldırsın

nasıl karıştırdım ama ortalığı fkdljfdldjf

bu arada sizce jungkook'un cezası ne? zira şu anda ortalıkta olmamasının sebebi cezası:)

ha bu arada 30'lu bölümlerin başlarından bu yana okunmalar genel olarak düştü, beğenmediğiniz bir şey mi var?

oy vermeyi unutmayın<3!

umarım beğenirsiniz,

sevgilerle, matmazel.

Continue Reading

You'll Also Like

16.6K 734 21
ByunBacon: Beni kurtaramazsın. Yakında öleceğim. Happychan: Sen benimsin. Seni benden ölüm bile alamaz.
150K 15.9K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
64.4K 4.8K 29
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
388K 35.6K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...