SEVDANA GÖNÜL VERDİM

By nslhn5828

196K 16.3K 8.5K

Ne bir yıldız aydınlatır gecesini bir şairin parıltısıyla, ne de bir güneş aydınlatır olmayan gündüzünü.. Her... More

TANITIM
Kesit
Kesit II
Kesit III
Bölüm 1: ~Sevda Adamları~
Bölüm 2: ~Hasret Uzun Bir Yol~
Bölüm 3: ~Çıkmaz Sokak~
Bölüm 4: ~Bela Geliyorum Demez~
Alıntı :))
Bölüm 5: ~Tehlike Çanları~
Bölüm 6: ~Soğuk Savaş~
Bölüm 7: ~Hopali kim?~
Bölüm 8: ~Baskın / Part 1~
Bölüm 9: ~Baskın / Part 2~
Bölüm 10. ~Geçmiş Gelecek~
Bölüm 11. ~Sırlar~
Bölüm 12. ~Yara İzi~
Bölüm 13. ~Umutlar~
Bölüm 14. ~Eve Dönüş~
Yazarınızdan..
Bölüm 15: ~Yiğit'in İmtihanı :)~
Bölüm 16. ~Sebep Olduklarımız~
Alıntı :)
Bölüm 17: ~Sevdalar Hep Deli~
Bölüm 18. ~Adım Adım Gel Bana~
Bölüm 19.~Berat Ağa~
Bölüm 20. ~İmtihan~
Bölüm 21. Artvin / Part 1
Bölüm 22. Artvin / Part II
Duyuru
Nerede Kalmıştık;)
Bölüm 24 - Sevdanın Tadı
Bölüm 25: Öfkenin Bedeli
Bölüm 26: Emanet

Bölüm 23. Hayaller ve Hayatlar

5.6K 513 205
By nslhn5828

Güne her zamanki gibi erken başlamıştı Meltem. Haftalardır peşine düştüğü planı gerçekleştirmenin artık vakti gelmişti. Sabah bütün enerjisini ev halkına yansıtmış, hiçbir şeyi bozuntuya vermemişti. Önce babası ve abisini işe uğurlamış, sonrasında ise annesinin bütün şüpheli sorularını duymazdan gelerek okul yoluna düşmüştü. Düştüğü bu okul yolunda ise ona eşlik eden daha doğrusu çenesine kurban giden bir adet Kartal vardı.. Genç adam sayısını unuttuğu küfürlerine bir yenisini daha eklerken, direksiyonu var gücüyle sıktı. "Söyler misin, bu planları yaparken neden hep beni kurban ediyorsun? Hayır, ölmemi bu kadar çok istiyorsan, direk kafama sık daha iyi!"

Yola çıktıklarından biri homurtularına hiç ara vermeyen adama yandan bir bakış attı Meltem. Uzun dalgalı saçlarını tek eliyle toplayıp, omzundan aşağı bıraktı. "Kimse beni anlamıyor Kartal. Bari sen anla. Ayrıca beni bu planlara itenler utansın!"

Sivri çenesi kasılan genç adam, suratında alaylı bir ifade oluşmasına izin verdi. "Yakalandığımızda amcama da aynen bunu söylersin." dedi. Genç kızın yaptığı her plana dahil olan Kartal, sonunda amcasının gazabına uğradığından dolayı korkması normaldi. Dudaklarında sinsi bir gülüş beliren Meltem, kendinden emin tavrıyla yanındaki adama doğru döndü. "Korkma yakalanmayacağız. Çünkü kimsenin haberi yok."

Genç adamın suratında bu sefer hayret dolu bir ifade belirdi. Ayağını gazdan hafifçe çekerek arabanın hızını yavaşlattı. "Yiğit'e söylemedin mi?" diye bağırdı. Meltem gözlerini devirmekle yetinirken, "Hayır tabi ki! Onun babamdan ne farkı var söyler misin?" dedi sinirle. Kartal, dudaklarını büzerek omzunu çekti. "Valla farkını bilmem ama tek ortak noktaları çok iyi ateşlemeleri.."

Adamın çok haklı bir konuya parmak basması Meltem'in sesli yutkunmasına sebep oldu. Ama bu yoldan dönmeyecekti. Bütün korkularını kontrol altına alarak elini geçiştirircesine savurdu. "Bak bu is benim için çok önemli anlıyor musun? Dünya mutfağında ilerlemek istiyorum ve derslerde çok zorlanıyorum." Aklına geçen gün babasıyla yaptığı konuşma geldiğinde burnundan kızgın bir nefes süzüldü. "Ben diyorum Dünya mutfağı, babam diyor bol acılı kebap!"

Genç adam gülerek kafasını salladı. Sabahın bu saatinde bile canını çeken kebabın kokusu sanki arabanın içini doldurmuştu. "Adam haklı şimdi Melo'm! Türk mutfağının suyu mu çıktı?"

Meltem hayretle yanındaki adamın ağzından akan suları silişine baktı. Neden onu kimse anlamıyordu? Türk mutfağında zaten fazlasıyla iyiydi. Hatta iyi kelimesi bile becerisine hakaret sayılırdı. Konuyu daha fazla uzatmak istemeyen genç kız, bakışlarını yanındaki camdan dışarı çevirdi. Yanından geçip giden insanların her birinin hayat gayeleri farklıydı. Kimi ödeyeceği kirayı düşünüyordu, kimi ay sonunu cebindeki parayla nasıl çıkartacağını.. Kimi yakasına yapışan hastalığın derdindeydi, kimi kavga ettiği sevgilisinin gönlünü nasıl alacağının.. Kimi mutfak eksiklerini düşünüyordu, kimi yarın ne giyeceğini.. Hayat kimseye adil değildi bunun farkındaydı.. Ve onunda derdi belliydi. Sadece kendi adıyla bir şeyleri başarmak istiyordu.. Buğulu gözlerini birkaç kere kırpıştırdı..

"Ben kendi çabamla bir yerlere gelmek istiyorum Kartal. Babamın adını duyduklarında karşımda açılan binlerce kapıdan içeri girmek istemiyorum. Başarımı görsünler, beni yetenekli olduğum için kabul etsinler istiyorum. Tek isteğim bunu başarabilmek anlıyor musun?" Çatallaşan sesini umursamadan titrek bir nefes alıp veren genç kız parmaklarını birbirine geçiştirip sıktı. "Ve bu beni burnunun dikine giden bir evlat yapacaksa razıyım!"

Bir süre sessizliğini koruyan Kartal, kızın haklı isyanına saygı duymaya karar verdi. O da kendince haklıydı lakin, Berdan Özçakır'ın ona sağladığı sadece namı değildi. Aslında Meltem, kendince başarısını yakalamıştı. Ve babasının adı ona sadece ufak bir yardım sağlıyordu.. "Pekala, bu uğurda başarılar dilemekten başka bir şey elimden gelmez." dedi. Bakışları biran için Meltem'i bulduğunda, ona minnet dolu bakışlarıyla kesişti. "Bana kalırsa, Yiğit'e söylesen iyi olurdu. O sana destek olurdu.."

Sadece adını duyduğunda bile kalp ritmi değişen genç kız, kafasını hafifçe salladı. "Söylemeyi çok istedim. Aslına bakarsan, dün konusu bile açıldı ama bizim otelleri düşünmez misin yavrum dediğinde bütün konuşma hevesim kaçtı! Düşünebiliyor musun, ben ve konuşma hevesimin kaçması? İnanılır gibi değil!" Eline aldığı telefonun ekranına kısa bir bakış atan genç kız, şüpheyle kaşlarını çattı. "Zaten sabahtan beri hiç aramadı. Acaba anladı mı?" diye sordu.

Kartal, alayla kaşlarını kaldırdı. "Bir boklar karıştırdığını mı?"

İğrenir gibi bir ifadeyle yanındaki adama baktı Meltem. "Bak simdi fena oldum. O aramadan durmazdı ki! Ay ben mi arasam? Of burnuma kötü kokular geliyor Kartal!"

"Yediğin boklardandır!"

Meltem kabardı! Önlerden kabarmaya başlayan saçları diken gibi dikildi. "Biraz daha o üç harfli iğrenç şeyi söylersen en sevdiğin arabana kusacağım!" dedi tıslayarak. Zavallı genç adam susmak zorunda kalırken, suratında tek bir mimik dahi oynamadı. En sevdiği arabasının ziyan olmasını tabi ki istemezdi. Bir süre sonra usta hareketlerle arabayı mekanın girişinde durduran Kartal, kızın elini yakalayıp dudaklarına götürdü. "Bol şanslar güzellik!" dedi en samimi gülüş eşliğinde. Genç kız adama sarılarak teşekkürlerini etti ve arabadan indi. Bugün onun için oldukça önemli bir gündü. Ne olursa olsun, bu işi alacak ve hayallerine bir adım daha ulaşacaktı. İçinden ettiği dualarla mekanın kapısından içeri giren genç kız, karşısındaki güzelliği beğeni dolu gözleriyle süzdü. İşte hayallerinin adresi tamda burasıydı!

"Hoş geldiniz efendim.."

Meltem, bakışlarını mekanın tavanlarından duvarlarına dolaştırırken, tam yanından yükselen sesle irkilerek bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdi. Suratına hızla sıcak bir tebessüm bıraktı. "Hoş buldum! Şey ben iş için gelmiştim. Ensar beyle görüşecektim. Dün kendisiyle konuşmuştuk."

Heyecandan iki cümleyi bir araya getiremeyen genç kız, içinden bir küfür savurdu. Adamla da böyle konuşursa, kapı dışları edilmesi muhtemeldi. Dün gece ayna karşısında yaptığı onca prova çöp olmuştu resmen! Genç adam elindeki ufak not defterine kısa bir bakış attı. Kaşları hafifçe havalanırken, "Meltem hanımdı, değil mi?" diye sordu. Genç kızın suratında kocaman bir gülüş meydana gelirken, hızla kafasını salladı.

"Evet evet! O benim! Ben Meltem'im! Ama sadece Meltem! Yani soyadına gerek yoktur diye vermedim. Siz bana sadece Meltem deyin. Zaten çok gereksiz soyadım var! Sonuç olarak Meltem demeniz kafi.. Hem ne demişler, bana adını söyle sana kim olduğunun analizini yapayım. O söz böyle miydi bilmiyorum ama her neyse.. Ne diyorduk, evet Meltem benim!"

Ani bir şok dalgasının içine düşen genç adam, gözlerini anlamsızca kırpıştırdı. Bu nasıl bir varlıktı böyle? Nefes almadan cümle kurabilen bir insanla daha önce hiç karşılaşmamıştı! Sadece adını teyit etmek için sormuştu ve sorduğuna resmen pişman olmuştu! Kayıtsızca kafasını sallayan genç adam, "Anlıyorum!" diye mırıldandı. Halbuki anladığı tek kelime dahi yoktu. Suratına sahte bir gülümseme bıraktı. Eliyle arka kısmındaki yeri işaret ederek, "Siz şöyle geçin, Ensar beye geldiğinizi haber verelim." dedi ve şaşkın bakışlarıyla gözden kayboldu..

Meltem adamın gösterdiği yere doğru ilerlerken, oldukça keyifliydi. Sonuçta olaya harika bir giriş yapmıştı.. Başta konuşma yetisini kaybetmiş olsa da, sonrasında oldukça güzel toparlamıştı! Geriye sadece müdürle konuşmak kalıyordu ki, o en kolayıydı. Soluksuz kurduğu cümlelerle adamın aklını başından alacağını ve becerisini ortaya koyacağından adı kadar emindi. Çünkü önemli olan adıydı!

Müdürün bir süre sonra gelmesiyle başlayan hal hatır sorma işleri yerini iş mevzularına bırakmıştı. Buraya bir eleman alacakları doğruydu yalnız, bu karşısındaki kızı almayacağı da kesindi! Telefonda o kadar çok ısrar etmişti ki, sırf konuşmasından ruhunu teslim etmemek adına görüşmeye çağırmıştı. Getirdiği öz geçmişinde bile soyadını yazmamış, hiçbir tecrübesini belirtmemişti. Ve sonuçta hala öğrenciydi. Bu durumda pozisyona layık bir eleman değildi.. Alnında terler biriken adam yapay bir gülüşle boğazını temizledi. "Sizi buralara kadar yorduk ama şuan bir elemana ihtiyacımız yok maalesef, Meltem hanım.." dedi.

Derin bir sessizlik oluştu aniden. Meltem duyduklarını idrak etmek için kendisine üç, beş, on saniye kadar zaman verdi. Dudakları kıvrıldı. Sonra hızla düz çizgi halini aldı. Sonra tekrar kıvrıldı. Çenesindeki kaslar harekete geçti. Sol gözü aniden seğirmeye başladı. Patlamanın bütün belirtileri Meltem'de vuku bulurken, en önemli belirti peyda oldu. Saçları kabardı!

"Nasıl yok?" diye bağırdı ansızın. Adam bu kadar tepkiye neredeyse sevinecekti ki, ara gazını alan Meltem, elini sertçe masayla buluşturup oturduğu yerden adama doğru yükselmeye başladı. "Daha dün konuştuk acil lazım demiştiniz. Daha yirmi dört saat olmadan aciliyetiniz mi bitti? Kimi aldınız yerime? Çabuk söyleyin bana! Kim benim işimi elimden çalmaya cüret etti! Bana bak müdür, o işi ben istiyorum duydun mu beni? O iş benim olacak, işte o kadar!"

Gürültülü bir şekilde yutkunan adam, korkuyla gözlerini kırpıştırdı. Yaşadıkları cidden gerçek miydi?

"Bakın Meltem hanım.." diyerek geri çekilen adam yavaşça oturduğu yerden kalkarak kendisini siper edecek bir şey arasa da bulamadı. Etrafındaki adamlara kaş göz yaparak, güvenlik istediğini belli etti. Ellerini kıza doğru kaldırıp sakin kalması adına işaret ederek, "Öfkenizi anlıyorum ama burası öyle sıradan kişilerin çalışacağı bir yer değil.." dedi. Demez olaydı! Öfkesini sakinleştirmek adına derin nefes alış verişi yapan Meltem, duyduklarıyla beyninden vurulmuşa döndü.

"Sıradan derken? Oradan bakıldığında sıradan biri gibi mi görünüyorum yani?" Yerle bir olan egosuyla ayağa kalkan Meltem, korkusuzca adamın üzerine doğru ilerledi. "Ayrıca velev ki sıradan biriyim! Bunun benim emeğimle ne ilgisi var? Benim becerimle bağlantısı ne? Sizin kriterlerinizde, demek ki bunlar ön planda yok! Peki, sizin isteğiniz nedir? Sıradan olmayan kişilerden beklentileriniz nelerdir? Beceri olmadığı kesin! Şey olabilir mi? Mesela sırtınızı yaslayabileceğiniz bir ağa babası falan?"

Konuştukça kabaran, kabardıkça konuşan karşısındaki bu kıza hayretle bakan adam herkesin yerine derince bir nefes soludu. Kapattığı gözlerini birkaç saniye sonra açtı ve üzerine panter gibi atlamaya hazırlanan kıza baktı. Olayı sıvadığı belliydi ve bu durumu tatlıya bağlamaktan başka bir çıkar yolu yoktu. Suratında korkudan kaynaklı bir gülüş belirdi. "Bakın Meltem hanım siz yanlış anladınız. Henüz öğrencisiniz ve buradaki mutfağa hakim değilsiniz. Yani hiç tecrübeniz yok. Yanılıyor muyum?" diye sordu. Adama göre bu sefer doğru bir cümle kurmuştu. Hiç değilse kız bu durumu kabullenecek ve gidecekti. Yalnız müdürün atladığı bir nokta vardı. O sadece Meltem değildi!

"Pardon ama hakim olmak için öğrenmek gerek. Peki, tecrübe öğrenmeden kazanılıyor mu? Siz bana işi öğretmeden ya da bu işi öğrenmeme imkan sağlamadan ben nasıl tecrübe kazanacağım? Ama sizin derdiniz tecrübe değil! Şuan birinin kızı veya yeğeni olsaydım kapılarınız sonuna kadar bana aralanırdı değil mi?"

Bu durumdan fazlasıyla sıkılan adam, üzerindeki ceketi sertçe silkerek omuzlarını dikleştirdi. "Üzgünüm ama durumu kabullenmeniz gerekiyor, Meltem hanım!"

Genç kız sinirle kafasını salladı. Masanın üzerinde duran çantasını sertçe çekiştirip koluna taktı. Kabullenmek kanında olmasa da, artık pes etmek zorundaydı. Ama bundan sonra yapacağı işi çok iyi biliyordu. Kırk kilo tuz yer yine de bir bardak su içmezdi! Burnunu kaldırıp adama bir bakış attı. "Hayatının yanlışını yaptın müdür! Bundan sonra ayaklarıma kırmızı halılarda sersen, buraya ne adım atarım ne de attırırım!"

Adam neredeyse kahkaha atacaktı. Ufacık bir genç kızın ettiği tehditkar cümlelerden korkacak değildi. Zaten bir öğrencinin gelip para harcayabileceği bir mekanda değildi. Kendinden çok emin olan adam suratına alaylı bir ifade bıraktı. "Çok bir kaybımız olmaz sanırım.." diyerek yanına gelen güvenliğe kafasıyla işaret etti. "Hanımefendiye çıkışa kadar eşlik edin lütfen!" Adamın sanki bir çöpü kapı dışarı bırakılmasını emretmiş gibi çıkan ses tonu Meltem'in ipleri koparmasına neden olurken, aniden adamın üzerine doğru atıldı.

"Bana baksana sen! Ben kimim haberin var mı? Benim babamın adı Kurşun Berdan! Ateşleyen Berdan! Özçakır Berdan! Annemse Füsun! Çenesiyle adam öldüren Füsun! Duydun mu beni, poğaça surat!"

"Ve müstakbel kocası da bendeniz, Yiğit Soydan!"

Koca mekanda yankılanan tok sesle irkilen Meltem, kocaman araladığı gözlerini sesin geldiği yöne çevirdi. Azrailin vücut bulmuş hali tam karşısındaydı. Bu gerçek olamazdı! Fakat hayatında Yiğit Soydan gerçeği diye bir şey vardı! Adamın bakışlarında birazdan kopacak kıyametin ön gösterimi büyük bir görkemle sergileniyordu. Buna ek olarak ateşlemenin bin bir tonunu yansıtan gülüşü dudaklarında saklıydı!

Genç kız hareketsizce adamın kendine yaklaşmasını beklerken, genç adam rahat bir şekilde tek kolunu kıza sararak çekiştirdi. "Geç kalmadım dimi güzelim?" diye sordu. Meltem, pelteye dönen bacaklarının hissizliğiyle olduğu yerde sendeledi.

"Yiğit.." dedi kedi gibi mırıldanarak. "Ama, ama.." derken, Yiğit kızın şakaklarına kısa bir öpücük bırakarak hafifçe geri çekildi. "Az sabret yavrum.. Sonra alacağım aklını.."

Tüm bu olanları şaşkınlık içinde seyreden müdür, yaşadıklarının şaka olmasını dilese de, olmadı. Az önce duyduklarını hazmedememişken birde Yiğit Soydan, kızın müstakbel kocası olarak olaya dahil olmuştu. Kesinlikle ölmüştü. Ölmese en iyi halden iş hayatı burada bugün son bulurdu. O kimdi ki, Berdan Özçakır'ın kızını, Soydan'ların gelinini kapı dışarı etmeye yeltenmişti? Bunun hesabını hangisine verse, daha az acılı şekilde ölebilirdi?

"Yiğit bey hoş geldiniz! Bizde Meltem hanımla şey konuşuyorduk.. Aslında ufak bir yanlış anlaşılma oldu. Sizi şöyle mekanın en güzel köşesine alalım. Kahvaltı servisi açalım." Adam korkudan elini kolunu koyacak yer bulamıyor, etrafa savuruyordu. "Yiğit bey ve Meltem hanımla ilgilenin hemen!"

Duyduklarına inanamayan Meltem, elindeki çantasını adama doğru tekrar savurdu. "Hanım mı olduk şimdi? Az önce çıkışı gösteriyordun ne oldu? Ama sen dur yarından tezi yok tam karşı mekanına mükemmel bir Dünya mutfağı yeri açtırıp başına geçmezsem bana da Meltem Özçakır demesinler! Bekle ve gör!"

Yiğit, kolları arasında çırpınan kızı geri çekmeye adeta zorlanıyordu. Hatununda nasıl bir güç varsa resmen tavan yapmıştı. İçinden gelen kahkaha isteğini güçlükle bastırdı. Kollarının altından havaya doğru kaldırdığı kızı adamdan uzaklaştırmaya çalışsa da nafileydi. Meltem bu seferde ayaklarını adama doğru savuruyor, Yiğit'e kendisini bırakması için yalvarıyordu. "Tamam yavrum az sakinleş!" diye bağırdı en sonunda Yiğit. Ayakları yere basan Meltem, kırmızıya boyanmış suratına yapışan saçlarını sertçe çekiştirdi. "Bu dava burada bitmedi Müdür!" dedi ve Yiğit'in çekiştirmesiyle başka bir yöne doğru ilerlemeye başladı.

"Sıradan kişi olmazmış, kritere uygun değilmişim! Bak sen ya? Acaba neyimi gördün de kritere uygun olmadığımı anladın!"

Meltem bütün sinirini adamı parçalayarak çıkartmayı istese de bu olmadı. Bunun yerine çenesine vurdu. Hangisi daha kötüydü bilinmez ama Yiğit bütün sabrıyla sevdasının bütün öfkesinin dinmesini ve sakinleşmesini bekledi. Sonunda sesi kısılan Meltem, susmayı becerebildi.

"Dindi mi rüzgarın dağ esintisi?"

Adamın alaylı bakışlarını görmezden gelerek, önünde duran bir bardak suyu nefessiz içen Meltem, dudaklarını kemirmeye başladı. Evet, az da olsa öfkesi dinmişti. Peki, şimdi ne diyecekti? Ayrıca burada olduğunu nereden öğrenmişti? Kartal'ın ona haber vermeyeceğini adı gibi bilse de, istemsizce şüphelendi. Sessizce kendisinin konuşmasını bekleyen adama kısa bir bakış attı. "Nereden öğrendin?" diye sordu merakla.

Yiğit omzunu çekti. "Dün sen telefonda heyecanla konuşurken, biraz kulak misafiri olmuş olabilirim.." dedi önemsizce.

Meltem hayretle gözlerini araladı. "Sen gizli gizli, benim konuşmamı mı dinledin?" diye bağırdı.

Yiğit hafifçe yana doğru kafasını eğerek, dudak büzdü. "Pek gizli sayılmazdı. Aslına bakarsan tam arkandaydım ve sen o kadar heyecanlıydın ki, beni bile fark etmedin. Kırıldım doğrusu.."

Meltem adamın dedikleriyle yerine sindi. Ne diyebilirdi ki? Evet, adam görüşmeyi kabul ettiğinde fazlasıyla heyecan yapmıştı. Hem de Yiğit'in yanı başına gelmesini fark etmeyecek kadar! Tabi bilseydi böyle bir durumla karşılaşacağını asla adım atmazdı bu mekana! Yiğit, karşısında sussa da, surat mimikleriyle içinde savaş veren sevdasına alayla baktı. Şuan içten içe kendine hakaretler saydığını adı gibi biliyordu. Genç adamın yüzü, sahte bir kırgınlık ifadesiyle gölgelendi.

"Konuşmayacak mısın? Kırık kalbim ve ben hala karşında oturuyoruz.."

Genç kız boş boş baktığında anlayışla gülen Yiğit, uzanarak kızın elini kendi avuçları arasına aldı. "Anlat bakalım.." dedi sakin bir tonla. Meltem adama baktı. Sinirli değildi. Belki de, sinirini gizlemekte çok ustaydı, bilemiyordu. Ama artık susmanın da bir anlamı yoktu. Ne demişti Kartal? Yiğit sana destek olur.. Derince bir çekti Meltem. Titrek bakışları adamın gözlerine sabitlendi. "Ben sadece adımla bir iş başarmak istedim." dedi yorgun sesiyle. Yiğit kaşlarını çattığında, Meltem konuyu daha da açtı. "Sadece adımla, soyadımla değil. Ama gördüğün gibi kapı dışarı edildim! O lahana turşusu kılıklı herif soyadımı duyunca el pençe kesildi. Anlayacağın yine babamın namıyla kapılarım açıldı." Genç kız konuştukça yine sinirlenmeye başlamıştı. Nefesleri gürültülü bir hal almaya başladığında boştaki elini savurdu. "Evet, bu güzel bir şey olabilir ama benim için değil Yiğit! Bu hep böyle oldu. Berdan Özçakır'ın kızı! Melih Aksoy'un yeğeni! Sinan Aslan'ın şeysi! Hep birilerinin şeysiyim!"

Utanmasa ufacık çocuklar gibi ağlayacak olan sevdasına, hayranlıkla baktı Yiğit. Ne haklı bir isyandı.. "Senin yerinde olmak isteyen kaç kişi vardır acaba?" diye mırıldandı. Genç kızın boş bakışlarına karşılık gülümsedi. "Hani bu saydığın kişilerin şeysi olmak için can atan bir sürü kişi vardır eminim.."

Meltem hak verircesine kafasını salladı. Bu avantajları kötü bulmuyordu ama sanki kendi başına hiçbir zaman ayakları üzerinde duramayacakmış gibi hissediyordu. Sonuçta ya babasının ya amcasının ya da müstakbel kocasının namıyla kapıları aralanıyordu. Müstakbel kocası! Genç kızın o an kulaklarında çınlayan iki kelime beynine ok misali saplandı.

"Müstakbel koca da neyin nesi?" diye bağırmasıyla Yiğit'in attığı kahkaha bir oldu. Genç adam bu detayı ne zaman hatırlayacak diye bekliyordu. "Bravo, o detayı duyabilmişsin!" dedi gülmeye devam ederek.

"Dalga geçme benimle. Vallahi sinirimi çenemle senden çıkartırım." diyen Meltem tehdidiyle adamı geri püskürteceğini sandı. Yiğit, avuçları arasındaki eli dudaklarına götürüp öptü. "Bağımlısıyım sesinin.. Yeter ki konuş gözümün nuru.."

Genç kız utanarak bakışlarını kaçırdı. Yanakları kırmızıya çalarak gülümsedi. "Peki, bu detay babamın kulağına gidince ne yapacaksın?" diye sordu işveli bir tonla. Yiğit önemsizce omzunu çekti. "Aslına bakarsan gitsin diye söylemişte olabilirim. Mesela, müstakbel sözlüsü veya nişanlısı falan demeyi de Allah için bir iki saniye düşündüm ama kocasında karar kıldım. Direk sonuç severim biliyorsun.."

Adamın açık sözlülüğüne ve korkusuzca hareket etmesine istemsizce güldü Meltem. Bu gülüşü o kadar içtendi ki, az önce sinir krizleri geçiren sanki o değilmiş gibiydi. Bütün stresini unutuvermişti..

"İşte böyle.." dedi Yiğit gülüşünde can bulduğu kadına.. Sesi boğuk çıkan genç adam, oturduğu yerden kalkarak kızın yanına oturdu. Elinin tersiyle kızaran yanağını hafifçe okşayarak aşağı doğru bir yol çizdi. "Benim deli sevdam.. Sen hep gül.. O gözlerine hüznün gölgesi düşse ben can çekişiyorum.. Yapma bana bunu.. Gizleme benden isteklerini.. Ben, senin düşüncelerine her zaman saygı duydum, duymaya da devam edeceğim."

Meltem titrek bakışlarıyla adama baktığında nefesini tuttu. Bakışlarının derinliği adeta bir okyanus gibiydi. Ondan bu durumu gizlediği için pişmanlık her yanını sarmıştı. Kuruyan dudaklarını ıslatarak, "Böyle olsun istememiştim.." diye fısıldadı. Fısıltısı adama ulaştığında Yiğit anlayışla kafasını salladı. "Bak yavrum.. Yaşadığımız hayat bu. Senin, benim ve diğerlerinin hepsinin kaderi bu. Ve bu elimizin tersiyle geri iteceğimiz bir durum değil. Hem söylesene, hangimizin babası tepeden inme iş verdi bize?"

Genç kız, adamın söylediği her şeye hak verirken, sessizce bekledi. Yiğit, durumu anlaması için elinden geldiğince tane tane anlatıyordu. Sakinliğini en üst düzeyde koruyor ve ılımla yaklaşmaya özen gösteriyordu. "Bak Soyhan'la bana. Fakültenin daha ilk senesinde babam otel inşaatında işe sokmuştu bizi. Hem de diğer işçilerden ayırmadı. Sigortalı maaşlı işçiydik hatırlamıyor musun?"

Meltem kıkırdayarak kafasını salladı. "Soyhan'ı harç dolu kuyuya gömdüğünü nasıl unutabilirim?" dediğinde kızın gülüşüne eşlik etti Yiğit. O günleri unutmanın gerçekten imkanı yoktu. Babası son anda gelip kurtarmıştı Soyhan'ı. Genç adam mazideki hatıralarından sıyrıldığında, surat ifadesi ciddileşti. "Ayrıca bak dayım Yağız'ı her seminerinde hala yanında çanta gibi taşıyor. Girdiği ameliyatlara sokup birde sınava tabii tutuyor. En yakınından abini hatırla. O sandalyeye oturmadan önce baban ne yapmıştı?"

"Tamirci çırağı yapmıştı!"

Meltem hiç düşünmeden yanıt verdiğinde Yiğit hak verircesine kafasını salladı. Artık olayın sonuç kısmına gelmişti. Meltem hep kendine göre olanları haklı buluyordu. Aslında görünenden çok daha farklıydı yaşadığı hayatı.. Ailede kimse evlatlarına haksız bir kazanç sağlamıyordu. Çünkü onlarda kendi ailesinden öyle görmemişti..

"Arzunu anlıyorum ama sen zaten babanın namıyla bir yerlere gelmiyorsun Meltem.. Hiçbirimiz gelmedik. Sen emeğinle tırmanıyorsun o merdivenleri.. Zekanla, becerinle, azminle yürüyorsun bütün yolları.. Yolun sonunda babanın namı sana kapı aralıyorsa sen zaten başarmışsındır. Önemli olan yolun sonuna yılmadan, pes etmeden gelebilmekte.."

Yiğit Soydan gerçekten harika bir adamdı. Harika bir öğretmendi. Harika bir aşıktı.. Meltem böyle bir adamı hak edecek ne yaptığını sorgular bir haldeydi.. Ona bakışları o kadar derindi ki, o derinlikte her an boğulmaya razıydı.. Adamın aşkının şiddetini kendi yüreğinde hissediyordu.. Ettiği şükürlerine bir yenisi daha eklenirken, yanındaki adamın sinesine doğru çekildi.

"İyi ki varsın.." dedi titrek sesiyle.. Genç adam dudaklarında keyifli bir kıvrım oluşmasına izin verdi. Sinesine sığınan kızın saçlarına dudaklarını bastırmadan hemen önce aşkla fısıldadı..

"Sen de iyi ki varsın, müstakbel karıcım.."

Genç kız kapalı duran gözlerini şokla araladı ve kendisini geri çekip adama hortlak görmüş gibi baktı. Bu ifadesiyle adama bir kez daha kahkaha attırmayı başarırken, burnundan sert bir soluk verdi. "Hiç korkmuyorsun dimi?" diye sordu kaygılı bir tonla. Yiğit hiç düşünmeden kafasını iki yana salladı. "Korkuyor olsam yarın sabah seni kaçırma planı yapmazdım!" dedi.

İkinci bir şok dalgası daha genç kızı esir alırken, bir kaçırılmanın daha kurbanı olamazdı. "Hayır Yiğit! Unut bunu!" dedi telaşla. Bunu kabul etmeyen tavrıyla arkasına yaslanan Yiğit, dudaklarını birbirine bastırdı. "Plan yapıldı bir kere.. Vazgeçemeyiz!" dedi ve göz kırptı. Meltem merakla oturduğu yerde kıpırdandı. Neden çoğul konuşuyordu? "Ne planı? Kim plan yaptı?" diye sordu. Yiğit bir sır verir gibi yanındaki kıza doğru eğildi. Muzip bir çocuk edasıyla sırıttı.

"Benden duymuş olma ama yarın sabah kahvaltıya Artvin'e gidiyoruz!"

-Bölüm Sonu-

Merhaba.. 😍😍😍

Daha önce bahsettiğim annemin durumuyla alakalı ortadan kaybolmak zorunda kaldım..🙄 Çok şükür her şeyi temiz çıktı ve normal hayatımıza döndük.. Arayan soran mesaj atan herkese çok teşekkür ederim.. Eksik olmayın canlarim 😍😘

Bölümlere gelince insan yazmaya ara verdiği zaman böyle yazma hevesi kaçıyor yani herkeste oluyor mu bilmem ama bende çok oldu. 😒Bir türlü kendimi veremedim hikayeye.. 🙄Birde haftaların yorgunluğu var tabi.. Her neyse, bu bölüm Yiğit ve Meltem özleyenlere gelsin.. 😍😍

Diğer bölümde hep bir arada olacağız nasipse 😂😂

Kendinize çok iyi bakın.. 😍

Seviliyorsunuz.. ♥️♥️

















Continue Reading

You'll Also Like

966K 60.3K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
510K 22.5K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
481K 13.9K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.6M 94.6K 59
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.