SEVDANA GÖNÜL VERDİM

By nslhn5828

196K 16.3K 8.5K

Ne bir yıldız aydınlatır gecesini bir şairin parıltısıyla, ne de bir güneş aydınlatır olmayan gündüzünü.. Her... More

TANITIM
Kesit
Kesit II
Kesit III
Bölüm 1: ~Sevda Adamları~
Bölüm 2: ~Hasret Uzun Bir Yol~
Bölüm 3: ~Çıkmaz Sokak~
Bölüm 4: ~Bela Geliyorum Demez~
Alıntı :))
Bölüm 5: ~Tehlike Çanları~
Bölüm 6: ~Soğuk Savaş~
Bölüm 7: ~Hopali kim?~
Bölüm 8: ~Baskın / Part 1~
Bölüm 9: ~Baskın / Part 2~
Bölüm 10. ~Geçmiş Gelecek~
Bölüm 11. ~Sırlar~
Bölüm 12. ~Yara İzi~
Bölüm 13. ~Umutlar~
Bölüm 14. ~Eve Dönüş~
Yazarınızdan..
Bölüm 15: ~Yiğit'in İmtihanı :)~
Bölüm 16. ~Sebep Olduklarımız~
Alıntı :)
Bölüm 17: ~Sevdalar Hep Deli~
Bölüm 18. ~Adım Adım Gel Bana~
Bölüm 19.~Berat Ağa~
Bölüm 20. ~İmtihan~
Bölüm 22. Artvin / Part II
Bölüm 23. Hayaller ve Hayatlar
Duyuru
Nerede Kalmıştık;)
Bölüm 24 - Sevdanın Tadı
Bölüm 25: Öfkenin Bedeli
Bölüm 26: Emanet

Bölüm 21. Artvin / Part 1

4.4K 514 305
By nslhn5828

İnsan bir şarkı duyduğunda beğenir ve sonsuz döngüye girerek dinler ya, işte öyle bir duyguydu Hopali'nin yaşadıkları.. Çok sevdiği bir şarkıyı başa sarıp dinlemek gibiydi, genç kızın ona Mustafa Ali'm demesi.. Onun Ali'si.. Sadece onun.. Sadece ona ait.. Genç adam o an duyduklarına inanamamış gibi kıza tekrar tekrar söyletmişti bunu.. Bu sefer geri adım atmayan Neslihan'da adama istediğini vermiş, utansa da bıkmadan usanmadan yine tekrar etmişti dilinden dökülmek için can atan iki kelimeyi..

"Bir kez daha söyler misin?"

Neslihan dudaklarına tatlı bir gülümseme bırakıp adama doğru çevirdi aşk dolu gözlerini. "Uçak inmek üzere ve sen hala o konuda mısın?" diye sordu.

"Orada kalmaya razıyım!" dedi genç adam. Ufak bir çocuk edasında masum bir bakış attı. "Bekliyorum!"

Neslihan dudaklarını birbirine bastırıp alttan bir bakış attı. "Utanıyorum ama.." dediğinde adam kızın elini kendi avuçları arasına aldı.

"Utanacağın en son kişiden mi? Çok kırıldım!"

Şuan bu durumda olmaktan ziyadesiyle memnun olsa da, hayatının biranda değişmesine bir türlü anlam veremiyordu, Neslihan. Hayatı boyunca bütün dünyası olan adamın ona karşı duygularını bu kadar açıkça göstermesi ikileme düşmesine neden oluyordu. Hissettiği o aşkın yanında nedensiz bir korku hissediyordu. Ve bunu adama söylemekten çekinmedi. "Ben aslında korkuyorum, Mustafa Ali.." dedi fısıltıyı aratmayan sesiyle. "Yani aramızdaki bu bilinmez şeyden, çok korkuyorum."

Genç adam istemsizce kaşlarını çattı. Girdiği bu ifade genç kızı fazlasıyla gerse de, geri adım atmadı. Duyduklarına karşılık nasıl bir cevap vermesi gerektiğini düşündü kısa sessizliğine gömülürken. İçinden geçenler bir bir surat ifadesinden okunsa da, derin bir nefes alarak sakinliğini korumaya çalıştı. Ona tam anlamıyla aşkını itiraf etmediği için miydi bilinmez dediği şeyler? Hissettirememiş miydi içinde onu yıllardır tüketen sevdasını? Yaşanmış o kötü hatıralar mıydı korkusunun sebebi?

"Bilinmez şeyden kastın ne? Aramızda bilinmez bir şey yok zümrüt göz!" dedi sert ama bir o kadar sakin çıkan sesiyle. Çünkü sakin kalmak zorundaydı. Kızın cevap vermesine izin vermeden içindekileri dökmeye devam etti. "Ayrıca korktuğun şey ne? Seni hayatımda istemem mi? Bak bunca zaman kaçtım evet ama artık kaçmak yok! Ve pes etmekte yok. Sana olan hislerimi en iyi şekilde anlatmak için seni kaçırdım ben! Tamam, çok iyi bir başlangıç yaptığımız söylenemez ama.." Genç adam konuşmasına çok kısa bir ara verdi. Konuştukça öfkesi daha da harlanıyordu sanki. Sakin kalmak zorunda olduğunu sürekli kendine hatırlatır gibi nefesler alıyordu. Atacağı öfkeli bir bakışla bile sevdasını korkutmak isteyeceği en son şeydi. İri bedenini kızdan tarafa doğru çevirdi. Zümrüt gözlere kitlendiği anda bütün öfkesi buhar olup uçmuştu sanki. Artık saçlarıyla gizlemediği yarasına gözü iliştiğinde, elini uzatarak parmaklarının tersiyle yarasının üzerinde hareket ettirdi. Neslihan gözlerini hızla kapatarak, tenine değen sıcaklığı bütün iliklerinde hissetti.

"Bırak yaranı kapatayım artık.." dedi adam acı dolu sesiyle. Genç kız gözlerini hızla araladı. Acının bütün emaresini taşıyan suratı merhamet dolu bakışlarıyla süzdü. "Biliyorum, sana yaşattıklarımı belki hiç unutmayacaksın, belki de beni hiç affetmeyeceksin. Ama ben artık kaçmak istemiyorum, Neslihan. Kendimden, yaşamak istediklerimden, sana yaşattıklarımdan, vicdanımdan ve en önemlisi kaderimden kaçmak istemiyorum.. Tüm bu davranışlarım ve sana olan sevdam, üzerimde eğreti duruyorsa eğer inan bana artık ne sabrımın, ne de gücümün kaldığından.." 

Neslihan yanağını saran elin üzerine kendi elini bıraktı. "Sen çok güçlü bir adamsın.." dedi tüm kalbiyle inanarak.

"İşte bu sığındığım koca bir yalan.." diyen genç adam kabul etmezcesine kafasını iki yana salladı. "Hiç gücüm yok Neslihan.. Yüreğimin en derinine mesken eden sevdan var ya.." dedi ve durdu. Boğazına düğümlenen yumruyu yutkundu. "Benim bütün gücümü tüketti.."

Bir süre sadece bakışan ikiliden, aldıkları nefesin sesinden başka bir şey duyulmadı. Neslihan, yaşadıklarına inanmak istiyor, her zaman gördüğü rüyalarından birinin içinde olmaktan korkuyordu. Duymak istediklerini karşısındaki adam birebir ona söylüyordu. Genç adam ise, kızın ona inanması için daha fazlasını duymaya ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Onun ömrüne sığdıramadığı sevdasını bilinmez şey olarak nitelendirmesi canını fazlasıyla acıtmıştı. Aralarındaki sessizliği bozarak, sıcak yanaklarını iki yandan kavradı. "Ve aramızdaki bu bilinmez şey dediğini, senin benden duymak istediğin eğer iki kelime yok edecekse.." dedi ve kuruyan dudaklarını ıslattı. Başını kızın suratına doğru eğerek alınlarını birleştirdi.

"Benim sana olan sevdam iki kelimeye sığmaz zümrüt göz.. Sadece bunu bil.."

Dahasına ihtiyaç yoktu. Duymak istediği ne iki kelimeydi, ne başka bir şey.. Ona böyle bakması bile yeterdi.. Heyecanından kaynaklı bir tebessüm belirdi kızın dudaklarında. Hopali, kafasını kaldırıp alnına kısa bir öpücük bırakarak geri çekildi. "Şimdi hiçbir şey düşünme ve sorgulama olur mu? Birlikte geçireceğimiz birkaç günün tadını çıkart. Bırak su aksın yolunu bulsun.."

İşte bunu yapabilirdi. Zaten istediği sadece buydu.. Bir süre sonra Trabzon havaalanına iniş yapan uçaktan el ele indi iki aşık yürek. Neslihan ilk defa tutulan ele hayret dolu bir bakış attı. Sanki, elektriğe verilmiş gibi titredi narin bedeni. Bunu fark eden genç adam, yandan bir bakış attı. "Alış artık yavrum." dedi alaylı bir gülüşle.

"Aslında neyi çok merak ediyorum biliyor musun?" diye sordu Neslihan adımlarını durdururken. Hopali sorgulu bir ifadeyle tek kaşını kaldırdı. "Neyi?" dediğinde genç kız, adamın tuttuğu eli görmesi için hafifçe havaya kaldırdı. "Ne oldu da bu kadar çabuk değiştin?"

Hopali, bir sıkı sıkıya tuttuğu ele baktı, bir sevdasına.. Sesli bir nefes bıraktı. "Ben hep aynıyım Neslihan.. Sadece sensiz geçirdiğim zamanları telafi ediyorum. Ve hızlı olmamı yadırgıyorsan, ne kadar çabuk yol alırsam, o kadar iyi.. Hem bizim gibi adamların kanında yavaş olmak yok!"

Adamın her şeye hazır bir cevabı olmasına şaşırmamayı artık öğrenmesi gerektiğini de aklına not etti genç kız. Dudaklarını birkaç kez araladı ve hemen kapattı. "Hadi gel otoparka ineceğiz.. Çocuklardan birine arabayı getirmelerini söylemiştim." diyen adamın çekiştirmesiyle yürümeye başladı. İlerledikleri koridorda gözünün iliştiği tabelayla adımlarını yavaşlattı. "Lavaboya gitmem lazım.." dedi. Genç adam kafasıyla onaylayarak elini bırakıp geri çekildi. "Burada bekliyorum."

Neslihan, ardında kalan adama bakmadan lavaboya girdiğinde hızla çantasından telefonunu çıkatıp açtı. Aklından çıkmayan annesine haber vermek zorunda hissetti kendini. Çünkü biliyordu, sesini duymadan asla uyumazdı. Hızla bastığı arama tuşundan sonra telefonu kulağına götürdü. Bir süre sonra annesinin keyifli sesini duyduğunda gülümsedi. "Annecim şimdi indik uçaktan haber vereyim dedim.." dedi sakin çıkmaya özen gösterdiği sesiyle. Çünkü yalan söylemeyi hiç beceremezdi! Annesinin alaylı çıkan sesiyle kalp atışları hızlanan kız, işittikleriyle ise neredeyse bayılacaktı.

"Bir saat kırk beş dakika da Milano'ya varılıyorsa, yarın bende geleyim bari.. Kahve içer dönerim.."

Lavabonun kenarına tek eliyle tuttu kız. Şimdi ne diyecekti? Telaştan dişlerini geçirdi alt dudaklarına. Annesinin kıkırtısı kulaklarına dolarken, düştüğü bu duruma içinden bir küfür savurdu. "Hu hu.. Benim küçük akıllı kızım orada mı?" diyen annesinin sesiyle gözlerini araladı.

"Özür dilerim anne.." dedi ağlamaklı sesiyle. Ne kadarda aptaldı böyle? En az üç dört saat sonra araması gerekirken, saat farkını hiç düşünmemiş, hemen aramıştı! Telefonun diğer ucundaki Nihan, kızının titreyen sesini işittiğinde gülmesine ara verdi.

"Özür dileyecek bir durum yok hayatım.. Karşı çıksam en başından çıkardım. O saf baban ikna olabilir hoş onunda saflığı bir benim üzerimde işe yaramıyor ya neyse!"

Gözündeki yaşlara inat kıkırdadı genç kız. "Nasıl anladın?" diye sordu merakla.

"Bir gün anne olunca sende anlarsın.." diyen annesine sanki görecekmiş gibi gözlerini devirdi. "Çok klişe olmadı mı?"

Nihan, sesli sayılacak bir nefes alıp bıraktı. En başından beri kızının duygularına tanık olan tek kişiydi belki de.. Ve ona bir türlü yardım edemiyor oluşu, bir anne için bu hayatta yaşayacağı en acı deneyimdi.. "Bak kızım ben annemi babamı küçük sayılacak bir yaşta kaybettim. Savunmasızdım. Cahildim. Korunmaya muhtaçtım. Evet, dayın her zaman yanımdaydı. Çok güçlüydü. Bana hem analık, hem babalık, hem abilik yaptı ama kimse bir annenin babanın yerini tutamaz yavrum. Sırlarını paylaşamazsın, yaralarını saramazsın.. Hele de hayatın gerçekten tehlikeli bir durumdaysa, burnunun ucunu bile çıkartamazsın yanında korumalar olmadan!" Nihan boğuk bir şekilde gülerek sesini biraz azalttı. "Hele de Cihan dayın gibi biriyle aynı evi paylaşıyorsan, tuvalete bile tek gidemezsin!"

"Anne.." diye inledi genç kız. Dayısına olan düşkünlüğü devreye girdi ansızın. "Dayım gerçekten mükemmel bir adam! Onunla aynı evi paylaştığın için ciddi anlamda şanslıymışsın!"

Nihan bunu çok iyi bildiği için hiç itiraz etmedi. "Hayatını yaşayacağın en güzel yaşlardasın bebeğim.. Ve bu yaşlara tekrar dönemeyeceksin. Korkularını bir yere bırak ve umudunu sakın kaybetme.. Dilediğince gez.. Bıkmadan kahkaha at. Aynadaki yansımana artık beğenerek bak. Tehlikeleri düşünme. Ardında bıraktıklarını aklına dahi getirme. Böyle fırsat insanın ayağına her zaman gelmez bunu da unutma.. Ve babanı ben idare ederim orasınıda hiç düşünme!"

Halihazırda bekleyen göz yaşları asılı kaldığı kirpiklerden usulca süzüldü genç kızın.. Ne kadar şanslıydı.. Böylesine mükemmel bir anneye sahipti. Boşta kalan eliyle yanaklarını ıslatan yaşları sildi. Tıpkı küçükken annesine söylediği o kelimeler dilinden bir bir dökülüverdi.

"Seni bir sürü seviyorum anne.."

"Ben daha çok, sarı papatyam.."

                          ***

"Malikaneme hoş geldin.."

Hopali, açtığı kapıyı ittirerek kızın girmesi için kenara çekildi. Genç kız iliklerine kadar işleyen soğuk yüzünden titrek bir adım atarak içeri girdi. Dişleri adeta birbirine vurmaktan kırılacaktı. Ellerini kollarının üzerine sürtüp kendini ısıtmaya çalışarak, "Çok soğuk.." dedi etrafa göz atarken. Elindeki valizlerle içeriye girerek ayağıyla kapıyı kapattı genç adam. "Yakarım şimdi sobayı.. Geç sen şöyle, bak köşede battaniye var ona sarıl.." dedi köşedeki odaya girerken. Üzerindeki kot ceketine can simidi gibi sarılan genç kız, adamın dediğini hemen yaparak battaniyeye dolanmaya başladı. Bir yandan da etrafını merakla süzüyordu. 

Çok büyük sayılmayacak, bir oda ve salondan oluşan kutu gibi bir evdi. Kapı direk salona açılıyordu. Duvarın bir köşesinde boydan boya uzanan minderlerle kaplı ahşaptan bir sedir vardı. Tam karşısında guzine dedikleri soba duruyordu. Adamın girdiği odanın yatak odası olduğunu düşündü. Çünkü görünürde başka bir oda yoktu. Yalnız başka oda olmasa bile salonu ziyadesiyle büyüktü. Salonun diğer bir köşesinde mutfak tezgahı vardı. Duvarlarda dolap yerine tahtadan raflar vardı. Sürekli o evde yaşayan biri için, eksik bir sürü eşya sayabilirdi kız. Lakin Hopali için bu kadar eşya bile fazlaydı. Ona yatacak bir yatak ve çay demleyecek bir çaydanlık yetiyordu.. 

Genç adam oranın havasına alışkın olduğu için pek üşüdüğü söylenemezdi. Zaten içinde sönmek bilmeyen sevdanın ateşi vardı. Valizleri odaya bırakarak, salona döndü ve sobanın karşısındaki yerini aldı. Birkaç parça iri kütüklerden seçerek sobanın içine attı. Cebinden çıkarttığı çakmağını ateşledi ve ufak çıraları tutuşturup kütüklerin üzerine doğru attı. Yanan çıranın kokusu anında evin içinde yayıldığında özlediği bu kokuyu derince soludu.

"Oy kurban olayum yaradana.. Şu kokuya bak.. Hay maşallah.."

Adamın mutluluğuna şaşkınca baktı Neslihan. Bu kadar mutluluk bir çıra kokusu için miydi yani? Kafasını kıza doğru çeviren Hopali, suratındaki kocaman bir gülüşle "Çek kokuyu içine çek!" dedi.

"Burnum dondu Mustafa Ali!"

Genç adam keyifli bir kahkaha savurdu. Eğildiği yerden kalkıp kızın yanına geçti. "Rahat bırak bedenini kasma.. Isınırsın şimdi.." dedi. Isıtmasını söylese çok mu arsız bir kız olurum diye geçirdi aklından. Sonra bu fikri hemen sildi arsız düşüncelerinden. Sonuçta bu kadarda hevesli olduğunu belli edemezdi. Hiç değilse şimdilik..

"Aslında uyusam daha iyi olur. Çabuk ısınırım." dedi bakışlarını kaçırarak. Sanki evde bir sürü oda varmış gibi, "Nerede yatacağım?" diye sordu. 

"Benim odamda!"

Adamın cevabıyla tükürüğü boğazında kaldı zavallı kızın. Artarda öksürmeye başladı. Soğuktan ölmezse, tükürüğüyle ölmesi muhtemeldi. "Nasıl yani?" diye sordu korkuyla.

"Gördüğün gibi evim misafir ağırlayacak kadar büyük değil. Malum tek yaşadığım için.." dedi genç adam imalı sesiyle. "Tek yatak var. Sen benim odamda yat, bende şu sedirde yatarım.."

Adamın kafasıyla işaret ettiği sedire baktı kız. "Ama rahat edemezsin ki burada?" dedi üzgün sesiyle. Çakallıkta usta olan Hopali, ciddi bir ifadeye büründü anında.

"Başka bir fikrin varsa, her türlü öneriye açığım zümrüt göz!"

Ne diyeceğini bilemez bir tavırla sessizliğe gömülen Neslihan, aklına bir fikrin gelmesini beklese de boşunaydı. Kollarını göğsünde birleştiren adam, "Evet, seni dinliyorum.." dedi inatla. Durumdan sıyrılmanın en güzel yöntemi kaçmaktır diye düşündü genç kız. Çünkü kaçmaktan başka yolu olmadığını çok iyi biliyordu. "İyi geceler. Sabah görüşürüz.. Tabi donmadan sabaha kavuşabilirsem!" dedi ve az önce adamın çıktığı odaya doğru ilerlemeye başladı.

"Sana da yavrum.." diyen adam gülüşlerini bastırarak, "Bu arada.." dedi ve kızın dikkatini çekti. Neslihan tam odadan girmek üzereyken duraksadı ve sadece kafasını adama doğru çevirdi.

"Gece korkarsan seslenmen yeter!"

Kendisiyle dalga geçtiğini sanan genç kız, alaylı bir ifadeyle, "Neden korkayım ki? İlk defa tek uyumuyorum merak etme!" dedi ve odadan içeriye girdi. Tam kapıyı kapatmak üzereyken, adamın dedikleriyle yine duraksadı.

"Ona ne şüphe canım.. Benim anlatmaya çalıştığım, buralar senin alışkın olduğun lüks, korunaklı sevda konağına benzemez. Hani ayılar, kurtlar, çakallar dört bir yanda kol geziyor! Ondan bahsediyorum.."

Duydukları karşısında adeta kanı donan kız, "Ayı mı?" diye bağırdı. Sanki önemsiz bir meseleden bahseder gibi rahat bir ifadeyle omzunu çekti Hopali. "Hı hı.. Ayı! Hani şu iri yarı, bal seven hayvan.."

Ayının ne olduğunu bilen genç kız, korkuyla yutkundu. Sadece ayı olsa yine iyi diye düşündü. Az önce soğuktan birbirine vuran dişleri şimdi korkudan vuruyordu. "Kurt ve çakalda mı var?" diye sordu bu sefer. Adamın söylediklerinin ciddiliğini düşünür gibi gözlerini kıstı. Hopali, elini geçiştirircesine savurdu.

"Neyse bil diye söyledim. Hani duyarsan seslerini korkma yani.."

Korkudan neredeyse son nefesini verecek gibi olsa da, bunu belli etmek istemedi Neslihan. Korkusunu bastıran bir şekilde güldü. "Yok canım ne korkması.. İçeri girecek halleri yok ya.." dedi. O kadarını da beklemiyordu hiç değilse. Tabi kiminle uğraştığını henüz anlayamamıştı zavallı kız.

"Eh!" dedi Hopali dudak büzerek. "Birkaç kez girmişlikleri var ama olsun.."

Bir korku dalgasının daha esiri olan Neslihan, "İçeri girebiliyorlar mı yani?" diye bağırdı tiz sesiyle. Genç adam, gülüşlerini bastırmakta o kadar zorluk çekiyordu ki, teni kızarmaya başlamıştı. Kıza doğru bir adım attı.

"Korkma canım hem ben varım.. Hadi uyu sen rahat rahat.." dedi ve kızın az önce sarıldığı battaniyeyi alarak sedire doğru serdi. Kızın kapıyı kapatmasının ardından, tuttuğu gülüşü sessizce bırakıverdi. Keyifle sedire uzanarak kollarını ensesinde birleştirdi ve gözünü karşısındaki duvarda asılı duran saate çevirdi. En fazla yarım saat sonra beklediği sona kavuşacak, o zaman huzurlu bir uykunun kollarına kendisini bırakacaktı.

Genç adamın keyfinin zerresi tabi ki genç kızda yoktu. Korkudan kuruyan dudaklarını sürekli ıslatıyor, üzerindeki yorgana can simidi gibi sarılıyordu. Bir sağa döndü, bir sola döndü bir türlü gözlerinin önünde canlanan sahneleri silip atamadı. Sürekli ayıların saldırısına uğruyor, onun peşine kurtlara yem oluyordu. Derken bir ses duydu. "Ay annecim o da neydi?" dedi yataktan sıçrarken.

"Ayı mı o?"

Nefesini tutan Neslihan, üzerindeki yorganı hızla atarak yataktan çıktı. Eğer bir ses daha duyarsa, kaçacak ne duruma düştüğüne aldırmadan adama sığınacaktı. Pencerenin önüne kadar ilerledi. Lakin pencereleri dışarıdan koruyan bir tabaka vardı ve onu açmaya cesareti yoktu. Derinden gelen homurtular daha da yaklaşırken, pencerenin önünden bir adım geriledi. Sanki işe yarayacakmış gibi elini cama doğru savurdu.

"Kışt kışt! Git buradan!"

Tavuk kovalar gibi ayı kovalayamaya çalışan zavallı kız, korkudan ne yaptığını bilmiyordu. Aynı anda Neslihan'ın ayıyla olan mücadelesini kapıya kulağını dayayarak dinliyordu Hopali. Sessizce gülmekten neredeyse bayılacaktı. Sesin kesilmesiyle sevinen kız, rahat bir nefes aldı. Derken bu seferde bir uluma sesiyle karşı karşıya kaldı.

"Allah'ım hoşt hoşt! Ay Mustafa Ali!"

Artık vaktin geldiğini anlayan adam hızla yerine döndü ve uyuma pozisyonu aldı. Açtığı kapıdan ışık hızında çıkan kız, birbirine çarpan bacaklarıyla adamın tepesine kadar geldi.

"Mustafa Ali uyan!" dedi. Adam tepki vermedi. Bu sefer uyanması için sarsmaya başladı. "Hemen uyudun mu be adam!" dediğinde Hopali, astığı suratıyla gözlerini hafifçe araladı.

"Hı.. Ne oldu?" dedi uykulu çıkarttığı sesiyle. Usta tiyatroculara taş çıkartan tavırlarıyla rolüne fazlaca bürünmüştü. Genç kız, saf bir şekilde araladığı gözleriyle adama bakıp, üzerindeki battaniyeyi sertçe çekiştirdi.

"Kalk çabuk! Etrafımızı yaratıklar sardı!"

Kızın çekiştirdiği battaniyeye uzandı Hopali. "Yaratık mı? Ayıdır o ayı yaratık olsa duramazdık! Korkma git uyu.." dedi gülüşlerini bastırarak. Umursamaz bir tavırla kıza arkasını tekrar dönerek gözlerini kapattı. Hayatında gülmek için bu kadar can attığını bilmiyordu.

"Ay hala korkma diyor! Mustafa Ali, dışardaki her neyse şu dedemin bahsettiği ejderhalardan olabilir! Ya içeri girerse? Aman Allah'ım!"

Derin bir nefes çekerek bütün kontrolü sağlamaya çalıştı Hopali. Suratına bıraktığı sert bir ifadeyle yattığı yerden doğruldu. "Sen alışkın değilsin demiştim. Tamam, sen burada yat o zaman ben geçerim odaya!" dedi battaniyeyi kucaklayarak.

"Olmaz!" diye bağırdı Neslihan. Adamın koluna adeta saldırıp gitmesini engelledi.

"Ne olmaz? Hem bak sobada yanıyor sıcacık. Işığı da aydınlatıyor etrafı.. Korkmazsın.."

Genç kız, etrafına kısa bir bakış attı. Kendi yattığı odaya nazaran daha aydınlık olduğu doğruydu ama tek kalmak hiç cazip bir fikir değildi. Hızla kafasını salladı. "Yok yok! Sen de kal burada!" dedi ne istediğini düşünmeden. Genç adam, istemem yan cebime koy edasıyla isteksiz bir bakış attı.

"Neslihan gördüğün gibi ben bile sığmıyorum buraya.. İkimiz nasıl sığalım?" diye sordu. Bayram yerini aratmayan kalbinin dili olsa, daha neler derdi neler..

Adamın bahsettiği sedire yine bir bakış attı. Oraya sığmaları için şüphesiz adamın üzerine çıkması falan gerekirdi. Çokta kötü bir fikir sayılmazdı tabi.. Sonra, gözlerinin önüne gelen sahneyle yine bir öksürük krizine tutuldu. Elini geçiştirircesine salladı. "Tamam, odada beraber şaaparız o zaman!"

Adamın tek kaşı havalandı. "Şaaparız derken? Ne tür bir şaapma bu?"

Samet Durmaz gibi dedeniz varsa, damarlarınızda bulunan kanda mutlaka bir şaapma isteği olurdu. Neslihan'da bu genetik türün canlı kanlı örneğiydi. "Of Mustafa Ali!" diye inledi. Ağzından çıkanlara kontrol sağlayamıyor oluşu hep onun yüzündendi.  Adamın imalı sorusuyla kızgın bir nefes soludu. "Uyuyacağız işte! Sen bir köşede, ben bir köşede ama tamam mı?" dedi parmağını adamın suratına doğru sallayıp. 

Bu söylediklerine kendi bile inanamazken, adamın inanmasını beklemek koca bir aptallıktı. Hopali, altın madeni bulmuşçasına parlayan gözlerini kırpıştırdı. Kızın üzerine eğilerek kolunu sedire doğru uzattı. Zavallı kız, bu yakınlaşmayla ayıyı bile unutmuştu. Tüm yaratıkların canı cehenneme diye bağırırsa, hiç şaşırmayacaktı. Verdiği karardan pişman olmayı istese de, değildi işte! Genç adam uzandığı yerden yastığını alarak geri çekildi.

"Ben gideyim de uykum açılmadan yatayım köşeme o zaman.." 

Bu kadar naz olur mu dedirten Hopali, arkasını dönerek odaya doğru ilerlemeye başladı. Sırtını kıza döndüğünde suratında büyüyen gülüşüyle gözden kaybolurken, Neslihan korkuyla öne doğru atıldı.

"Beni de bekle!"

İki aşığın yattığı yatak, ne tek kişilik kadar küçük ne de iki kişinin sığacağı kadar büyüktü. Aralarında çok sayılmayacak bir boşluk vardı. Genç adam kollarını ensesinde birleştirmiş, Neslihan ise burnunun ucuna kadar çektiği yorganla dümdüz yatıyordu. Sadece gözleri açıktaydı ve sürekli etrafına korkulu bir bakış atıyordu. "Mustafa Ali?" diye mırıldandı adamın uyanık olduğunu anlamak için.

Böyle bir durumda uyuyabilir miydi Hopali? Önemsiz çıkmasına özen gösterdiği sesiyle, "Hı?" dedi. İçindense sakinliğini korumak için çitlerin üzerinden atlayan ayıları sayıyordu. Yoksa kaynayan kanının patlaması an meselesiydi. 

"Ayı falan içeri girmez dimi?"

Onun yanında yatıyordu ve hala ayının içeri girmesini düşünüyordu. Bu duruma fazlasıyla bozulan Hopali, kızın korkusunu körüklemekten alıkoyamadı. "Girebilir.." dedi. "Balın kokusunu aldı bir kere!"

Neslihan gözlerini devirdi. "İltifat mı ediyorsun, yoksa daha çok korkutmak mı istiyorsun inan karar veremedim!" diye söylendi. Üzerindeki yorganı daha da çekiştirdi. Adama arkasına dönmek istese de yapamadı. Bir yanı onu sarmasını istiyor, bir yanı ise bu kadarını kaldıramaz yüreğin diyordu. O anda adamın hareketlenmesiyle neler olduğunu bile anlamadan bir çift uzun kolun arasında buluverdi kendini..

"Ne yapıyorsun?" diye sordu hayretle. Sesi heyecandan resmen titriyordu. Genç adam artık kaynayan kanının etkisiyle hayalindeki atlayan bütün ayıları ateşledi ve isteklerini serbest bıraktı. Çünkü sayacak ne ayısı kalmıştı ne sayısı! Ne olacaksa olsun diyerek bıraktı bütün sabrını. Kollarıyla sıkıca sardığı narin bedeni göğsüne doğru bastırdı. Kızın göremediği dudakları iki taraflı kıvrıldı.

"Krizi fırsata çeviriyorum!" dedi.

Genç kız ağzını aralasa da, adam buna izin vermedi. "Uyu artık zümrüt göz. Sana zarar verecek kişi daha anasının karnından doğmadı.."

Adamın kokusuyla bütünleşen bir nefes çekti içine.. Madem bu kadar ileri gitmişlerdi, bir adımda kendi atmaktan çekinmedi Neslihan. Tek kolunu adamın beline doğru sardı. "Beni korursun biliyorum.." diye mırıldandı gözlerini kapatırken.

Dudaklarını saçlarına bastırıp sıcak bir öpücük bahşetti ve kendini sonsuz bir huzurun kollarına bıraktı Hopali..

"Her zaman korurum.."

-Bölüm Sonu-

^-^ Ayılar askına 😂😂😂 Ayı deyip gecmemek lazım. Bir ayı nelere kadirr görün 😂😂😂

Keyifler nasıl bakalım.. 🥰 Bu hafta pazartesi geldik.. Çünkü yarın misafirlerim olacak birde bolumu yetiştirdiğim için bekletmek istemedm 😍😍

Artvin maceralarımız yeni başlıyor.. Asıl bomba gelecek bölümde😂😂😂

Ben yazarken inanılmaz keyif aldım🙏 umarım sizde okurken keyifle ve kocaman gülüşlerinizle okursunuz.. 😍😍

Kendinize iyi bakın.. 😘

Seviliyorsunuz ❤❤

Continue Reading

You'll Also Like

25.3M 901K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1M 13.8K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
694K 52.7K 52
Kader, saatin ibresini hayatımın ortasına sapladı. Zaman durdu, zaman aktı, zaman kayboldu. Sustum, konuşturdular. Konuştum, susturmaya çalıştılar...
520K 23K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...