KADER YAZICI

By Carna4Maya

143K 14.7K 1.8K

"Coldor ırkı, beyin güçlerini kullanarak karşısındakinin algısını kısa veya uzun süreliğine değiştirebilir Ma... More

BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54

BÖLÜM 45

1.9K 235 18
By Carna4Maya

   Ama öncesinde bizim tarafa kısa süreliğine de olsa ilgi göstermem gerekiyordu. Gerçi Zamoran'la ilgilenirken gözüm bir yandan da bizimkilerdeydi, ne yaptıklarını ve yaşanan gelişmeleri an be an takip ediyordum. Fakat beyinsel iletişim kurduğum böyle durumlarda birbirimizle konuşma şansımız olamıyordu doğal olarak.

Aslında şöyle bir bakınca, oyun salonunda ilgilenilmeyi gerektiren bir durum da gözükmüyordu açıkcası. Richard, Rachel ve Paldor salondaki büyük masa etrafında oturmuşlardı. Richard ve Paldor sohbet ediyordu. Sohbetin konusu neydi bilmiyordum ve doğrusu merak da etmiyordum. Rachel ise her zamanki gibi cep telefonuna kafasını gömmüştü ve meraklı bir şekilde atılan fotoları ve yazıları inceliyordu.

Matt'e gelince, oyun koltuklarının birini geriye doğru iyice yatırmış ve uyukluyordu. Hatta derin uyku fazına çoktan geçmişti, öyle ki Zamoran'dan bir bomba atılsa ve dibine düşse bile uyanmayacak gibi bir hali vardı.

Herkesin bu rahatlığının bir tek nedeni vardı, o da şimdilik bütün iş yükünün Charles'in omuzlarında olmasıydı. O çalışmasını tamamladığında ancak bize de yapacak görevler düşecekti. Gözlerini ekrandan ayırmadan hatta hiç kırpmadan Nika'yı devre dışı bırakacak yazılımı üretmeye çalışıyordu.

"Nasıl gidiyor Charles?" diye laf attım dikkatini dağıtma riskini göze alarak.

"Ooo, Profesör Xavier aramıza döndü nihayet. İyidir iyidir, senin nasıl gidiyor? Epeydir yoktun buralarda..."

Bu arada trans durumundan çıkıp Charles ile konuştuğumu gören Richard, Paldor, Rachel ve hatta uyanması neredeyse imkansız gibi görünen Matt bile, ki sesimi uyandırma alarmın zili gibi algıladığından olsa gerek, hemen yanımıza gelip Charles'in çalıştığı masanın etrafında toplandılar.

"Dalga geçme Charles." diye cevapladım onu.

"Zamoran'daki durumlar epeyce karışıktı. O nedenle uzun bir müddet orayı takip etmem gerekiyordu. Hatta biraz daha sürecek bu durum."

Matt telaşla atıldı: "Nasıl karışık? Bizimkilere bir şey mi oldu? Uyanmadılar mı daha?"

"Yok yok uyandılar korkma... Durum da ondan karışık zaten."

"Haa şu bildiğimiz mesele..." diye araya girdi Charles. "Nasıl peki, halledebilecek misin?"

"Umarım... Bu konuda topu Aden'e atmayı düşünüyorum. Eğer düşündüğüm işlemi kusursuz bir şekilde yapmayı başarabilirsem bütün bu kavga trafiğinin kontrolü onda olacak."

"Aden'le iletişim kurabildin mi?" diye sordu Matt. Bu kez sesine telaştan çok, cevabın evet olduğunu hissetmesinden kaynaklanan bir mutluluk tonlaması hakimdi.

"Evet." dedim onu bekletmeyerek. "Sen sormadan hemen söyleyeyim; sağlığı gayet iyi... Kardeşleri de öyle merak etme, hatta hiçbiri eski performansından en ufak bir kayıp yaşamamış, buna emin olabilirsin."

"İşte bu!.." diye bağırdı Matt heyecanlı bir şekilde, yumruğunu havaya kaldırıp sallayarak.

"Neyse konumuza dönelim tekrar." diyerek konuyu tekrar sohbetin başlangıç noktasına getirmeye çalıştım. "Sende durumlar nasıl Charles? Zamanında tamamlayabilecek misin virüs yazılımını?"

"Hepiniz böyle tepeme üşüşmüşken mi? Şaka mı yapıyorsun?"

"Tamam tamam mesaj alındı." dedi Richard memnuniyetsiz bir ifadeyle. "Gidiyoruz, istenmediğimiz yerde de durmayız zaten." diye ekledi göz kırparak. Sonra da her biri, sanki geçtiğimiz son birkaç dakika hiç yaşanmamış gibi eski pozisyonlarına geri döndüler.

"Cevap vermedin hala" dedim Charles'ı sıkıştırarak.

"Tahmin ettiğimden çok daha kısa bir sürede tamamlamış olacağım sanırım. Bu quantum bilgisayarı bir harika." diye cevapladı sorumu, monitöre sanki sevgilisine bakar gibi bakarak. Ekrana sarılıp öpücük kondurmasına ramak kalmıştı ki, sıkıştırma sorularına ikincisini ekledim:

"Ne kadar?"

"Ne ne kadar?" diye karşılık verdi Charles gözlerini pörtleterek.

"Charles beni deli etme! Ne kadar sürer tamamlaman diyorum."

"Haa öyle söylesene..." dedi, bu kez gözlerini kısıp hesap yapar gibi kafasını öne arkaya yavaşça sallayarak. Sonra cevap verdi:

"En fazla bir saat sonra hazır..."

"Nee! Sen ciddi misin?" dedim kontrolsüzce bağırarak. "Ben sabahı ederiz diye bekliyordum."

"Aşk olsun Maya." dedi muzip bir şekilde gülümseyerek. "Beni fazla hafife aldığını hissediyorum nedense."

"Senin yeteneğinden şüphemiz yok tabii de, bir saat deyince birden ürperdim işte."

Sonra saatimi göz ucuyla kontrol ederek: "Desene, yeni güne aksiyonla başlayacağız."

Benim biraz önceki yüksek volümlü çıkışımla ekip bir anda yine bilgisayar masasının başına toplanmıştı. Hatta Matt'in neredeyse masanın üzerine çıkmaya çalışır gibi bir hali vardı. Charles kafasını iki yana sallayarak sinirle bağırdı: "Matt hiç kasma kendini, daha rahat edeceksen masanın üzerine de çıkabilirsin yani!"

"Arkadaşlar, kavgayı kesin isterseniz de, hızlıca bir durum değerlendirmesi yapalım." diyerek durdurmaya çalıştım onları.

Paldor: "Seni dinliyoruz Maya." dedi. Neyse ki onun bu cümlesiyle ortam bir anda ciddileşmişti.

"Görünen o ki, operasyon beklediğimizden biraz daha önce başlayacak. Charles az önce yazılımı bir saate bitirebileceğini söyledi. Yani gece yarısı olunca işlem tamamlanmış olacak gibi görünüyor. Attığım çığlığın nedeni buydu."

Rachel endişeli bir ses tonuyla konuştu: "Başlıyoruz desene..."

"Evet başlıyoruz." diyerek onayladım onu. "Ama birkaç saat önce veya sonra olmasının fazla bir önemi yok artık bizim için. Zaten her halükarda operasyona sabah saatlerinden önce başlamamız gerekiyordu. Çünkü Ultor'un savaşa buradaki gün doğumuyla birlikte başlama ihtimalinin yüksek olduğunu konuşmuştuk hatırlarsanız. Zamoran'da Burdonlar'ın ve Forneus'un durumunu, eğer bir aksilik çıkmazsa iyi bir sisteme oturtmak üzereyiz."

"Burada nasıl hareket edeceğiz peki?" diye sordu Paldor.

"Raptor'lar gelirse ne yapacağız? dedi Rachel sesi titreyerek.

"Bu kadar korkma." diyerek yatıştırmaya çalıştım onu. "Bir çaresine bakacağız elbet."

"Bunu bizimle de paylaşmak ister misin?" dedi Richard iğneleyerek.

Paldor endişeli bir ifadeyle devam etti: "Evet Maya durum gerçekten biraz sıkıntılı. Biliyorsun güçlerin daha yerleşmedi tam olarak. Ayrıca illa ki onlarda da şu sinyal kesicilerden vardır. Yani beyinlerini kontrol altına almamız mümkün olmayacak."

"Peki ya silah güçleriyle nasıl baş edeceğiz bu arkadaşların? Onunla ilgili bir teorisi olan var mı? Roketler, lazer güdümlü toplar, erken uyarı sistemleri, termal kameralar... Araçları dersen tankları aratmıyor... Daha silahların isimlerini sayarken bile insanın beyninde ufak çaplı bir hasar oluşmaya başlıyor sanki." diye ekledi Charles, ki bu aynı zamanda herkesin moralinin tamamen dibe vurduğu andı.

"Onu o zaman düşünürüz dediğim an geldi çattı sonunda." dedim öfkeyle mırıldanarak. Ama bu çaresizlik arasında Matt'in 'bir fikrim var' bakışı gözümden kaçmış değildi.

"Yumurtla bakalım Matt, söyle ne söyleyeceksen."

"Şu Raptorların silah sistemlerine karşı o kadar da savunmasız olmayabiliriz diye düşünüyordum. Birazdan check ederim ama siz yine de fazla umutlanmayın."

Özellikle 'fazla umutlanmayın' şeklinde uyarmış olsa da "Ne demek istiyorsun Matt?" diye sordum ona, birazcık da olsa umutlanarak.

"Benimki varsayım tabii de, Mr.Burdon gibi ileri görüşlü ve savaş bilgisi olan birisi, bir gün böyle bir saldırıyla karşılaşacağını ya da Mordad'ın kendilerini bulabileceğini tahmin etmemiş olamaz. Büyük ihtimalle bununla ilgili de bir tedbir almıştır. Tek savunma stratejisi, koca evi alıp büyükçe bir gölün ortasına koymak değildir bence."

Charles hemen "Çok doğru düşündün Matt." diyerek onayladı onu.

Doğrusu Matt'in bu teorisi beni de çok sevindirmişti ve kafamın içindeki kara bulutları bir anda dağıtmıştı. Şu an beynimin sağlıklı bir şekilde çalışıyor olması, Aden'in üzerinde yapacağım işlemi gerçekleştirebilmem için son derece önemliydi ve gerekliydi. Çünkü böyle bir karanlığın içinde beynimdeki tek bir sinapsın bile hedefini bulma şansı olamazdı. Bu şartlarda Aden'in beynine yapacağım operasyon başarısız olabilir ve onu saksıdaki bitkiler gibi hareketsiz ve sessiz bir hale getirebilirdi. Böyle bir şeye sebep olursam, bütün evrenleri dolaşsam bile büyük ihtimalle Keira'dan kaçmayı başaramazdım.

"Maya bugün yapacak mıyız bu işi?"

Aden iletişim kurmaya çalışıyordu ve doğal olarak sabırsızlanmıştı. Bizimkilerle tartışırken onu tahminimden daha fazla bekletmek zorunda kalmıştım ve o da beni böyle ince bir şekilde iğneliyordu. Bir bakıma son derece haklıydı çünkü Zamoran'daki operasyonu resmen zamana karşı yapıyorduk hiçbir aşamasının geciktirilmeye ve başarısızlığa tahammülü yoktu.

"Tamam çocuklar herkes ne yapması gerekiyorsa yapsın, ben Zamoran'daki operasyona geri dönmek zorundayım. Charles işini tamamlayınca yine burada olacağım." diyerek son talimatları verdim bizimkilere, Aden'le tekrar bağlantıya geçmeden önce."

"Tamam Aden özür dilerim geciktim biraz. Hemen başlıyoruz."

"Neden bu kadar zaman aldı başlaman? Bu adamlarla bakışıp durmaktan fena halde sıkıldım artık."

"Birazdan anlayacaksın merak etme."

Her ne kadar böyle bir işlemi daha önce yapmamış olsam da diğer yaptıklarımdan ne kadar farklı olabilirdi ki? Bu işlemden bu kadar tırsmam çok gereksizdi aslında.

Sonuçta asıl zor olan milyonlarca kilometre uzaktaki bir beyinle iletişim kurup o beyne istediğim komutları verebilmekti ve bunu zaten rahatlıkla yapabiliyordum. Farklı bir anlatım şekliyle; asıl önemli olan alfabeyi öğrenmek ve okuma yazmayı iyi derecede bilmekti. Bunu bildikten sonra seçtiğiniz kitap hangi tür olursa olsun rahatlıkla okuyabilirdiniz. Bu da öyle bir şeydi ve tek yapmam gereken, Paldor'un odama girdiği andan itibaren bütün yaşadıklarımı beynimin içinde iyice sıkıştırarak küçük bir paket haline getirmek ve Aden'in beynine göndermekti. Diğer türlüsünü denesem, yani her bir anıyı teker teker aktarmaya kalksam bu çok uzun zaman alırdı. Oysa benim bütün bunları kafamın içimde bir dosya haline getirmem ancak birkaç saniye sürecekti ve sıkıştırılmış bu dosyayı aktarmak da yine aynı derecede kolay ve çabuk olacaktı.

Hatta bunları kafamda tasarlarken bir yandan işlemi çoktan bitirmiştim bile.

Artık Aden yaptığımız bütün planları biliyordu ve yaşadığımız her olayı görmüştü. Hem de üç boyutlu olarak... Tıpkı bir film gibi...

Son derece etkileyici film seyreden birisinin yüzünde, film bitip de ışıklar açıldığında nasıl bir ifade oluşursa Aden'in yüzüne de benzer bir ifade yerleşti. Yaşadığı bütün o olayların üzerine artık biraz önce benim yüklediklerim de eklenmişti. Hikayenin böylesine evrensel bir boyut kazanması ve geniş çaplı bir savaş atmosferine giriliyor olması onu hayrete düşürmüştü.

Bunun yanımda bizim olaylara dahil olmamızdan itibaren attığımız adımlar ve Mordad'ın evreni ele geçirme ve tek sahibi olma arzusuna karşı verdiğimiz mücadele, onda büyük bir hayranlık uyandırmıştı, bunu bakışlarından anlayabiliyordum.

Üstelik çok sevdiği arkadaşları yaşıyordu ve şimdi bu mücadelenin birer parçası olmuşlardı. Yine birlikte savaşacaklardı.

"İyi misin Aden?" diye sordum usulca.

"Bizden sonra neler olmuş böyle?" dedi kısık bir ses tonuyla.

Böylece yaptığım transfer işleminin de tam manasıyla başarılı olduğunu teyit etmiş oluyordu. Artık bundan sonra atılması gereken bütün adımlar hakkında bilgi sahibiydi. Bir anda Zamoran operasyonunda önemli bir görev üstlenmişti ve bu göreve son derece hazır olduğunu da hemen gösterdi.

"O halde kaybedecek bir saniyemiz bile yok, ben harekete geçiyorum hemen."

"Tamamdır." diyerek onayladım onu. "Ben de seni her adımda destekliyor olacağım."

Bunun üzerine hemen uzmanlardan diğerine göre uzun ve yapılı olanının yanına yaklaşıp "Artık senin buna ihtiyacın olmayacak." diyerek çalışma önlüğünü çıkarttı ve kendi üzerine giydi. Üzerine bir beden küçük gelmişti ama bunu dert etmedi. Hemen harekete geçerek kapıya yöneldi.

Aden kapıya doğru yönelir yönelmez, ben de hemen onun üzerinde deneyler yapan iki uzmanın beynine etki ederek planladığımız gibi davranmalarını sağladım. Yönlendirmemle birlikte uzmanlardan biri Aden'in yattığı yatağa usulca uzanarak el ve ayaklarını kelepçelerin bulunduğu noktaların üzerine koydu. Diğer uzman yatağın yanındaki ekran üzerinde, açarken yaptığı gibi yine bazı rakamları tuşlayarak kelepçelerin kapanmalarını sağladı. Bundan sonra yapacakları, eğer Aden kurtulmasaydı ona yapacaklarının aynıydı. Yavaş adımlarla deney tezgahına doğru yaklaşarak tezgah üzerindeki dijital panelde birkaç tuşa bastı. Bu işlemin arkasından sıvı nitrojen destekli soğutma hücresinin tezgah üzerindeki dairesel kapağı açıldı ve ikinci bir işleme gerek kalmadan hücrenin içindeki silindirik saklama kabı, etrafına dumanlar yayarak yükseldi. Kabın içinde, yaklaşık 10 cc boyutlarındaki silindirik cam bir kapsül ve onun da içinde mavi renkli bir sıvı bulunuyordu. Yavaşça onu yerinden aldı ve yan taraftaki otoklavın içinden çıkardığı tetik mekanizmalı otomatik enjektörün yuvasına dikkatlice yerleştirdi. Sonra da yavaş adımlarla kelepçelenmiş bir şekilde yatakta yatmakta olan arkadaşının yanına yaklaştı.

Her ikisi de sadece verilen emirleri yerine getiren robotlar gibiydiler ve hiçbir duygusal tepkileri yoktu. Dokunmatik panelde yine bir iki tuşa bastı ve bunun üzerine yatakta yatan uzmanın kafası da el ve ayakları gibi, yatağın kenarından çıkan bir kelepçe mekanizması tarafından sabitlendi. Hemen arkasından da boynunun yan tarafında lazer sisteminin ürettiği kırmızı renkli bir hedef işareti belirdi. Bu işaret şah damarının üzerini gösteriyordu.

Ayaktaki uzman, elindeki otomatik enjektörün ucunu tam da bu işaretin üzerine hizaladı ve tetiğe bastı. Kapsül içerisindeki mavi renkli sıvı yavaş yavaş uzmanın damarına doğru boşalıyordu.

Octopus yola çıkmıştı...

Bu arada Aden, odadan oldukça temkinli bir şekilde çıktı. Önce kapıyı hafifçe araladı ve koridorda herhangi hareket olup olmadığını inceledi. Kimse olmadığından emin olduktan sonra yine aynı temkinliği devam ettirip yüzünü gizleyerek yan odanın kapısının önüne geldi ve beklemeden hemen açtı.

Kapının açılmasıyla birlikte hem Carol hem de Forneus panikle o yöne baktılar. Carol gözlerine inanamıyordu.

"Aden sen!.." dedi yutkunarak. "Yaşıyorsun!.."

"Tabii ki yaşıyorum. Benden öyle kolay kurtulabileceğini mi sanıyordun?"diyerek cevap verdi Aden.

Carol'un gözlerinden birdenbire yaşlar boşanmıştı. Neredeyse hıçkırarak ağlayacaktı. Aden Forneus'a sert bir bakış atmayı ihmal etmeden hızlı adımlarla yatağın yanına yaklaştı. Carol'un yüzünü avuçlarının arasına aldı ve gözyaşlarını eliyle sildi.

"Seni çok özledim." dedi Carol ağlamaklı bir ses tonuyla ve son derece şaşkındı.

"Ben de seni çok özledim." diyerek karşılık verdi Aden ona.

Evet, Carol son derece şaşkındı ve olanlara inanamıyordu.

Birincisi, Aden yaşıyordu ve birdenbire karşısında belirmişti.

İkincisi, odaya girdiği anda önce Forneus'un üzerine saldırıp onu saf dışı bırakması gerekiyordu. Ama bunu yapmadan doğrudan kendisine yönelmişti ki bu kesinlikle onun mizacına uyan bir hareket değildi.

Üçüncüsü, Forneus da Aden'i gördüğünde beklediği tepkiyi vermemişti. Ondan da Aden'den göstermesini beklediği tepkiyi görmeyi beklerdi. Yani bir şekilde Forneus da Aden'e saldırmalıydı, çünkü sonuçta mahkumlardan biri kaçmıştı ve elini kolunu sallayarak dolaşıyordu.

Üstelik şaşkınlığı biraz sonra iyice artacaktı ve bundan haberi yoktu.

Çünkü artık benim tekrar devreye girme zamanım gelmişti. Aden'in odasındaki mahkumlara yaptırttığım bütün işlemleri, Carol'un odasındaki uzmanlara da yaptırtmak üzere gerekli komutları beyinlerine hemen gönderdim. Bunun üzerine uzmanlar aynı işlemleri yine aynı sırayla yapmaya başladılar.

Büyük ihtimalle kelepçeler açıldığı anda Carol, Aden'le aynı tepkiyi verecekti ve uzmanlara saldıracaktı. Nitekim öyle de oldu, ama Aden bunu önceden tahmin etmişti ve hemen müdahalede bulundu:

"Hayır Carol yapma!" dedi yavaşça omzuna dokunarak.

Uzmanlar diğer odadakilerin yaptıklarını, Carol'un şaşkın bakışları arasında aynı şekilde yapmaya devam ettiler. Bu arada Aden, Carol'un yataktan kalkması için ona nazikçe yardım etti ve uzmanlardan uygun bedende olanının önlüğünü çıkartarak ona giydirdi.

Bu hamleyle Carol'un sabrı artık taşmıştı:

"Aden neler dönüyor artık anlatacak mısın?" dedi gücü yettiğince sesini yükselterek.

"Şimdi değil prenses." diye cevap verdi Aden kısaca. "Şimdilik sadece benim dediklerimi yap. Kimseye de saldırmaya falan kalkma." dedi Forneus'a göz ucuyla bakarak.

Forneus Aden'in hareketlerinden, olayda benim parmağım olduğunu hemen anlamıştı ve sesini çıkarmadan gelişmeleri izliyordu.

"Maya sen harikasın, bu kadar kısa sürede nasıl ikna ettin onu bilmiyorum." dedi mırıldanarak.

"Evet harikayım..." diye yanıtladım onu. "Bu konuda tevazu gösteremeyeceğim."

Uzmanlar emredilmiş hareketlerini sürdürürken Aden Carol'un önlüğünün düzgünlüğünü kontrol ederek saçlarını toplaması için yardım etti. Sonra Forneus'a bakarak sinirli bir ifadeyle söylendi:

"Orada öyle bir şey yapmadan dikilmeyi sürdürecek misin yoksa buradan çıkmamıza yardım etmek ister misin?"

"Tabi tabi..." diyerek Aden'e cevap verdi Forneus kekeliyerek. Ve ekledi: "Ne gerekiyorsa..."

"Yok artık!.." dedi Carol bağırarak. Artık sesi daha gür çıkıyordu.

Aden, Carol'un tutmakta olduğu kolunu göstererek Forneus'tan tutmasını ister gibi bir işaret yaptı.

"Sen Carol'u tut ve bir yere oturtup dinlenmesini sağla. Ben Ariel ve Keira'yı da alıp geleceğim."

"Tamamdır." dedi Forneus ve hemen Carol'un kolunu tutmak için atıldı. Sonuçta arayıp da bulamadığı bir şeydi. Ama karşı taraf ne yazık ki aynı sevecenlikte değildi. Öfkesinden dolayı hemen kolunu çekmeye çalıştı fakat bunun üzerine Aden'den müdahale de gecikmedi:

"Carol sana ne dedim ben biraz önce?"

Carol Aden'in bu çıkışıyla suratını asarak çaresizce kolunu Forneus'a teslim etmek zorunda kaldı ve ayakta durmakta zorlandığı için mecburen ona biraz da yaslandı. Şu anda gezegenin en mutlu kişisi açık ara Forneus'tu büyük olasılıkla.

"Yemin ediyorum siz ikiniz kafayı yemişsiniz." dedi Carol kafasını iki yana sallayarak. Ama diğer taraftan da oldukça mutlu olmuştu. Çünkü az önce diğer kardeşlerinin de yaşadığını öğrenmişti.

Aden istemeye istemeye Carol'u Forneus'a teslim etti ve vakit kaybetmeden odanın çıkışına yöneldi. Az önce yaptığı gibi yine kontrol ederek kimse olmadığına emin olduktan sonra koridora adımını attı. Sıradaki odayı atlayarak en sondaki odaya yöneldi. Burası Ariel'in odasıydı.

O da Aden'i gördüğü andan itibaren Corol ile hemen hemen aynı tepkileri verdi. Aden, zamana karşı bir yarış verdiğini biliyordu ve olabildiğince hızlı olmak istiyordu. Bu nedenle Ariel'in meraklı sorularını cevapsız bıraktı ve aynı Carol'den istediği gibi ondan da şu anda tek yapması gerekenin sözünden çıkmamak olduğunu söyledi. Arkasından ona da kendisine ve Carol'a yaptığı gibi uzmanlardan birinin önlüğünü giydirdi ve yürüyebilmesi için kolunun altına girdi.

"Gidiyoruz..." dedi gülümseyerek. "Bizi bekleyenler var."

Şimdi sırada Keira'nın odası vardı. Kapıdan yine kontrollü bir şekilde çıkıp hızlıca birkaç adım attıktan sonra hemen yandaki odanın kapısından içeri daldılar. Kapıyı açar açmaz maviden resmen kırmızıya dönmüş sinirli bir çift göz karşıladı onları. Kapıdaki tıkırtıyı duyduğu anda nasılsa içeriye bir başka Zamoran'lı giriyor diye bakışlarını öfkeyle girişe yöneltmişti. El ve ayak bilekleri kelepçeleri çekiştirmekten kan içinde kalmışlardı. O kadar öfkeliydi ki beyni sanki duyu organlarından gelen her türlü veri akışına engel koymuştu. Elleri ve ayakları yara içindeydi ama öfkesinden beyni acı uyarılarını kabul etmiyordu.

Görme sinirleri beynine Aden ve Ariel'in, yani hayatta çok değer verdiği iki kişinin görüntüsünü iletiyordu, ama beyni öfkeden bu bilgi girişini bile reddediyordu.

Kapıyı kapatıp, tıpkı vurulmuş ya da yaralanmış vahşi bir yırtıcıya nasıl yaklaşılır ise Keira'ya doğru aynı şekilde yavaş yavaş ilerlediler. Bir yandan da konuşmaya çalışıyorlardı.

"Keira... Aşkım bak biz geldik... Hadi sakinleş artık hatırlamadın mı bizi?"

Keira bir an duraksadı, yine çırpınıyordu ama hareketleri artık biraz önceki kadar agresif değildi. Aden bir yandan konuşmaya devam ediyordu:

"Kraliçem bak biziz, hadi toparla artık kendini..."

Konuşmak oldukça etkili olmuştu anlaşılan ve artık bakışlarındaki öfke bulutları yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı.

"Aden!... Ariel!..." dedi sesi titreyerek. Gözlerinde gördüklerine inanamayan insanların bakışı hakimdi.

"Evet biziz aşkım." diye karşılık verdi Ariel. "Buradayız yanındayız."

Keira artık gördüklerinin beyninin bir oyunu olmadığına ikna olmuştu. Biraz önceki o öfke kusan gözlerden şimdi sicim gibi yaşlar dökülüyordu. Aden ve Ariel sırayla ve sanki ayrı kaldıkları onca zamanın acısını çıkartmak istercesine sarıldılar Keira'ya.

"Bak Keira..." diye vakit kaybetmeden söze başladı Aden. Ses tonu diğer kardeşlerine aynı konuşmaları yaparken kullandığından daha yumuşaktı. Anlaşılan Keira'yı bir konuda ikna edebilmenin yolu, ancak bu şekilde iletişim kurularak mümkün olabiliyordu. Demek ki asabi yapısı nedeniyle küçüklüğünden ona beri bu şekilde yaklaşıyorlardı. Yani yumuşak ve sakin bir şekilde konuşarak... Aden devam etti: "Biraz sonra bu arkadaşlar kelepçelerini çözecekler. Lütfen bana neden diye sorma çünkü bunları açıklayacak zaman yok şimdi. Ve söz ver onlara saldırmayacaksın. Ki zaten gördüğün gibi aciz durumdalar ve böyle durumda olanlara saldırmak ne olursa olsun bize yakışmaz."

Sonra çekinerek konuşmanın ana fikrine geldi:

"Sadece bunlarla değil, ben aksini söylemedikçe kimseyle kavgaya tutuşmayacaksın. Hatta Forneus'u, ya da Ultor'u görsen bile..."

"Aden sen benden ne istediğinin farkında mısın?" diye bağırdı Keira birdenbire. "Burada bütün bu yapılan işkencelere dayanabilmemin tek nedeni, yani benim hayata tutunma nedenim, bir gün Ultor'u ve Forneus'u elime geçirip intikamımızı almaktı biliyor musun?

Benden nasıl böyle bir şey isteyebiliyorsun? Onlar anne ve babamızı öldürdüler. Arkadaşlarımızı öldürdüler. Sizin de öldüğünüzü sanıyordum. Günlerce yaptıkları işkencelerden bahsetmiyorum bile!" diye devam etti.

Bunları anlatırken bir yandan da hıçkırarak ağlıyordu. Aden onun yüzünü avuçlarının içine aldı ve kendine yaklaştırdı:

"Aşkım bak, bütün her şeyin bir cevabı var, ama kardeşlerine de söylediğim gibi bunları açıklayacak zaman yok. Biz buradayken çok garip gelişmeler olmuş. Ben bütün bu olanlarla ilgili bir şekilde bilgi sahibi oldum. Bunları bilmesem ve birisi kalkıp da benden aynı şeyleri istese inan ki ben de senin verdiğin tepkiyi verirdim. Sana bu konuda kesinlikle hak veriyorum. Ama dediğim gibi, bilmediğin şeyler var. Şimdi lütfen bana güven. Çünkü sana ve sakin kalmana ihtiyacım var. Zamanı gelince benin gibi bütün cevapları siz de alacaksınız. Ama şu anda tek önceliğimiz buradan kurtulmak.

Anlaştık mı? Kimseyle kavga etmek yok söz mü?"

Aden Keira'yı ikna etmek için gerçekten olağanüstü bir çaba sarf ediyordu ve bu çabası gerçekten takdire layıktı. Onun bu durumunu görünce: "Ben baş edemezmişim Keira'yla." dedim kendi kendime mırıldanarak. "Matt ve Charles'ın anlattığı kadar varmış. Kız resmen bir alev topu gibi."

Keira'nın zorlukla da olsa Aden'in sorularına evet anlamında başını sallamasının ardından, şaşkın bakışları arasında uzmanlar gelip onun kelepçelerini de çözdüler. Şimdilik sözünü tutuyor gibi görünüyordu ama bunu Forneus'u gördüğünde de sürdürebileceğinden şüpheliydim.

Keira kelepçelerinden kurtulunca Aden ve Ariel, bir kez daha ona sımsıkı bir şekilde sarıldı. Bu kez artık o da karşılık verebiliyordu. Bu sevgi dolu kucaklaşma faslı sona erince, birlikte ve hızlıbir şekilde onun yaralarına pansuman yapıp sargı beziyle sardılar ve arkasından ona da uzmanlardan birinin önlüğünü giydirdiler. Keira yaralarına pansuman yapılırken uzmanların kendi aralarında yaptıkları işlemleri, Octopus'u birinin diğerine enjekte edişini anlam veremez bir şekilde izliyordu. Birkaç kez soru sormaya yeltendiyse de Aden'e verdiği söz nedeniyle bundan vazgeçti.


Yazar Notu: Selam! Bu oldukça uzun bir bölüm oldu, güzel yorumlarınız ve ilginizden dolayı uzun tutmak istedim, bölmek istemedim :)
Desteğinizi bekliyorum, yorum ve vote atarsanız çok sevinirim. Arkadaşlarınıza bahsedip Saklananlar ailemizi de büyütürseniz çok güzel olur. Artık iyice heyecanlı yerle yaklaştık. Sonraki bölümde görüşmek üzere! 

Continue Reading

You'll Also Like

2.2K 386 19
Bu kitap ikinci seridir. Hogwarts artık yeni bir kötülüğün esiri olmuşken, Karanlık Lordun kızı Ölülerin çağrısına kulak veriyor.
691 259 11
"Sizde kimsiniz?" "Biz kim miyiz? Bizlere kimsiniz diye sorarsanız buna bizden önce bir çok kişi cevap verecektir. Onlara göre seviyesizleriz. İstedi...
YANSIMA By Gizme

Science Fiction

6.3K 486 29
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...
176K 8.6K 61
İNSANIN RASTGELE SALLADIĞI NUMARA HAYAT DEĞİŞTİRİR Mİ Kİ BENİMKİ DEĞİŞTİ...