BÖLÜM 25

2.3K 252 18
                                    

Yola çıktığımızdan beri Matt'in ağzını bıçak açmıyordu. Çünkü hareket etmemizin üzerinden daha beş dakika bile geçmeden uykuya dalmıştı. 'Mışıl mışıl uyuyordu' demek isterdim ama ne yazık ki bu mümkün değildi. İnanılmaz derecede horluyordu. Paldor, insan ırkının uykuda horlaması ile ilgili herhangi bir bilgi sahibi olmadığından, bu sesleri önce motor arızası olarak algıladı. "Maya motordan garip sesler geliyor." diyerek beni uyarmaya çalıştı. Cevap olarak "Bu arabada motor önde Paldor. Bizim gürültü kaynağımız arkada." diyerek Matt'i işaret ettim. Dudağını büzerek kafasını salladı. Onun uyurken neden böyle bir ses çıkardığına anlam verememişti. Ama nedenini sormaya gerek de duymadı.

Aslında biz de yol boyunca Paldor'la hiç konuşmamıştık. Paldor'un düşüncelerinden gideceğimiz yerin koordinatlarını okuduğum için yol tarifiyle ilgili herhangi bir sohbet konusu açılmasına gerek kalmamıştı. Diğer konularla ilgili de zaten akşam uykuya dalana kadar detaylıca konuşmuştuk.

Konuşmalarımız sonucunda, oldukça erken kalkmamız gerektiği konusunda hemfikir olduk. İki arabayı da almalıyız diye düşündük. Diğer türlü, zaten beş kişiydik. Volvo geniş bile olsa yine de rahatsız bir yolculuk olacaktı. Ayrıca gideceğimiz noktada bizi nelerin beklediğini kestiremediğimiz için vasıta açısından tedbirli olmakta fayda vardı. Bu nedenle Richard da arabasını aldı ve şu anda da Rachel'le birlikte arkamızdan bizi takip etmekteydi. Arabayı ben kullanıyordum ve Paldor da yanımda oturuyordu. Matt ise arka koltukta uzanmış ve kükremesiyle Volvo'nun motor sesini alt etmeye çalışıyordu.

Matt, akşam hepimizden daha geç yatmıştı. Çünkü kıyafet sorununu çözmeye çalıştı. Elbiseleri motor kazasından dolayı toz toprak içindeydi. Üzerindeki yakalı ve kısa kollu üniformasında problem yoktu ama pantolonu düşme esnasında diz kapağı kısmından yırtılmıştı. Richard'la birlikte evde bulunan kıyafetleri kontrol ettiler ama hiç birisi Matt'e olmadı. Çünkü Richard'ın babası da onun gibi uzun boyluydu ve üstelik bedenleri de aynı değildi. Bir tek ayakkabı konusunu çözebildiler. Babasının ayakkabıları Matt'e uyuyordu. Ama onda da sorun şuydu ki, dolaptaki bütün ayakkabılar iş ayakkabısı olarak giyilen tarzda kösele ayakkabılardı. Matt için çok uygun değildi ama başka çaresi de yoktu. Çünkü kazada kendi ayakkabısının burnu tamamen açılmıştı ve giyilemez durumdaydı. Aralarından parlak açık kahverengi renkli, dikişli ve bağcıklı olanını seçti. "Stefano Bemer" diye mırıldanarak okudu içindeki yazıyı. Bu Richard'ın babasının en favori markasıydı. Onun için özel olarak imal edilirdi ve o da bu konuda paraya hiç acımazdı.

Pantolonla ilgili olan sorunu da her iki paçasını diz kısmından keserek pratik bir şekilde çözdü. Bu işlerde kendisinden hiç beklenmeyecek derecede becerikliydi. Pantolonu İki paçası üst üste gelecek şekilde ikiye katladı ve mutfaktaki kesme tahtasını üzerlerine koyup şablon gibi kullanarak kurşun kalemle dikkatlice çizdi. Geriye düzgünce kesip kenarları katlayarak dikmek kalıyordu ki en usta terzilere taş çıkartırcasına bunun da üstesinden geldi.

Matt bütün bu işlerle uğraşırken zaman da epeyce geç olmuştu. Daha kıyafetleri yıkayıp ütüleyeceğini söyleyerek bize yatmamızı önerdi. Doğrusu bu teklif aramızda çok büyük bir kabul görmüştü çünkü hepimiz oldukça yorgunduk. O çamaşırlarını makineye yerleştirirken, biz çoktan kafamızı yastığa koymuştuk bile.

Paldor'un mesafe konusunda dün söylediği gibi, yola çıktığımızdan beri neredeyse iki saat olmuştu ki koordinatlardaki banliyöye ulaştık. Arabanın yavaşlamasıyla birlikte Matt de uyanmıştı ve uykulu gözlerle geldiğimiz yeri incelemeye başladı.

Bir sokağın başına gelince tamamen durduk. Burası çok ilginç bir yerdi. Evler tek katlı ve hepsi aynı tipteydi. Oldukça geniş bir yolun iki kenarına düzgün ve sıralı bir şekilde yerleştirilmişlerdi. Sıranın sonunun nerede bittiği anlaşılamıyordu.

KADER YAZICIWhere stories live. Discover now