SEVDANA GÖNÜL VERDİM

By nslhn5828

196K 16.3K 8.5K

Ne bir yıldız aydınlatır gecesini bir şairin parıltısıyla, ne de bir güneş aydınlatır olmayan gündüzünü.. Her... More

TANITIM
Kesit
Kesit II
Kesit III
Bölüm 1: ~Sevda Adamları~
Bölüm 2: ~Hasret Uzun Bir Yol~
Bölüm 3: ~Çıkmaz Sokak~
Bölüm 4: ~Bela Geliyorum Demez~
Alıntı :))
Bölüm 5: ~Tehlike Çanları~
Bölüm 6: ~Soğuk Savaş~
Bölüm 7: ~Hopali kim?~
Bölüm 8: ~Baskın / Part 1~
Bölüm 9: ~Baskın / Part 2~
Bölüm 10. ~Geçmiş Gelecek~
Bölüm 11. ~Sırlar~
Bölüm 13. ~Umutlar~
Bölüm 14. ~Eve Dönüş~
Yazarınızdan..
Bölüm 15: ~Yiğit'in İmtihanı :)~
Bölüm 16. ~Sebep Olduklarımız~
Alıntı :)
Bölüm 17: ~Sevdalar Hep Deli~
Bölüm 18. ~Adım Adım Gel Bana~
Bölüm 19.~Berat Ağa~
Bölüm 20. ~İmtihan~
Bölüm 21. Artvin / Part 1
Bölüm 22. Artvin / Part II
Bölüm 23. Hayaller ve Hayatlar
Duyuru
Nerede Kalmıştık;)
Bölüm 24 - Sevdanın Tadı
Bölüm 25: Öfkenin Bedeli
Bölüm 26: Emanet

Bölüm 12. ~Yara İzi~

4.2K 486 79
By nslhn5828

"Bunu yapmak zorunda mıyım?"

Genç kızın bu soruyu kaçıncı soruşuydu artık bilmiyordu. Ve hep aynı yanıtı almaktan da usanmıyordu. Hopali, artık cevap vermeyi bırakmış, eliyle direktif vermeye başlamıştı. Tekrar yap dercesine elini salladı. Deniz tek gözünü kapattı. Nişan aldı. Ateşledi. Tam bir felaketti!

"Yapamıyorum işte dayısı! Neden bu durumu kabullenip çay içmeye gitmiyoruz?"

Kızın bütün şirinliğini görmezden gelen Hopali oturduğu yerden sertçe kalktı. "Çünkü konsantre olmuyorsun!" dedi tok sesiyle. Deniz gözlerini devirdi.

"Hadi ama dayısı ben ne anlarım hedef vurmaktan? Hem bu narin ellerim ateşleyecekse bırak da kemanımı ateşlesin.." Deniz tatlı bir şekilde gülümsemeye devam ederek dayısını ikna etmeye çalışıyordu ama nafileydi. Adamın sert çehresinde mimik dahi oynatamadı.

"Deniz'im.." dedi genç adam sakince. Genç kız gözlerini dayısının keskin mavilerine kenetledi. Biliyordu tehlikeleri.. Biliyordu hepsini.. Ama böyle şeyler ona göre değildi.. Dövüş dersinde berbattı. Ateşleme konusunda ise berbat kelimesinin yanına bile ulaşamazdı..

"Bak geçen gün başınıza gelenleri hatırlıyorsun dimi?" Genç adamın sorusu üzerine kafasını sallamakla yetindi Deniz. O adamların ellerinde meze olacakları anı hala zihninden atabilmiş değildi.

"Emin ol dayısı o adamları iki yumrukla alt edemezdik! Sonuçta Melek'te sağlam dövüşüyor ama o an kitlendi kaldı!"

Hopali, ağır bir şekilde başını salladı. Kızın omuzlarından tutarak eğildi. "Önemli olan alt edebilmek değil dayısı. Önemli olan kaçmak için kısa da olsa bir zaman yaratmak. Vuruşunu nereye ve nasıl attığın önemli. En hassas noktaya isabet ettirirsen oradan kaçman için en az bir dakika kazanmış olursun.. O yüzden parmakların keman ateşlesin ama yumruklarında dayın gibi tehlikeleri ateşlesin!"

Adamın söylediklerine kulak verse de, bunu yapamayacağını adı gibi biliyordu genç kız. Hopali, durumu anlarcasına gülümsedi ve kızın alnına dudaklarını bastırıp geri çekildi. "Emin ol, ikisini aynı zamanda yapabilirsin.." dedi. Deniz kıkırdadı. "Çünkü senin gibi bir dayım var." Dediğinde genç adam hızla kaşlarını çattı.

"Oyna üzerime oyna.."

Deniz, kıkırdamaya devam ederken bir yandan da gitmek için can atıyordu. Genç adam kabullenircesine pes ederek Deniz'i serbest bıraktı. "Hadi git tamam! Ben fikrimi değiştirmeden balkona çık ve gıy gıyını çalmaya başla!" diye mırıldandı. Deniz, ellerini şen çocuk gibi birbirine çarptı.

"Bu sefer senin için çalacağım.. Kulağın bende olsun.." dedi ve koşar adımlarla gözden kayboldu..

***

Genç kız tünediği ağaç tepesinde saatlerdir kıpırdamadan oturuyordu. Akşam güneşinin hafif kızıllığına gözünü dikmiş tüm bu olanları düşünüyordu. Anlamlandıramadığı onca şey vardı. Mesela onca zaman nasıl olurda ablasının Berat'a karşı olan duygularını anlamamıştı? Peki, sadece kendi mi anlamamıştı? Sırrımı güvende tut yazmıştı son satırlarında.. Ablası tam anlamıyla kapalı kutuydu.. Lakin o kapalı kutuyu istemeden de olsa açmıştı. Gerçek sandıklarını öğrenmişti. O satırları okuyana kadar Berat'a bir şans vermeyi isteyen kalbi neden söz dinlemiyordu? Evet, tüm bu olanlara rağmen o şansı hala deli gibi vermek istiyordu.. Bu uğurdan vazgeçmek istemiyordu. Ablası onun mutluluğu için vazgeçmişti.. Peki, o bu fedakarlığı şimdi yapabilecek miydi? Berat'tan vazgeçebilecek miydi?

"Burada olduğunu biliyordum!"

Yükselen ses üzerine bütün dikkati dağılan Feray, ağaca tırmanmaya çalışan Soyhan'a kısa bir bakış attı. Genç adam çevik hareketlerle kızın yanındaki yerini alırken, yanağından makas alarak sırıttı. "Naber güzellik?" dedi. Feray omuz çekerek dudak büzdü. Konuşmak yerine hareketleriyle cevap vermeyi tercih eden kuzenine boş gözlerle baktı Soyhan.

"Neyin var?" diye sordu bu seferde. Feray, yine omuz çekti. "İşaret dili bilmiyorum Feray! Bana sesin lazım!" dedi sertçe. Genç kız pes ederek, sesli bir nefes bıraktı. "Bilmiyorum!" dedi sadece. Uzun saatlerdir konuşmadığı için sesi çatallı çıkıyordu. Soyhan şaşkınca kaşlarını çattı.

"O zaman kesin bir şey var!" dedi şüpheli sesiyle.

Feray geçiştirircesine elini savurdu. "Sen nasılsın?" diye sordu konuyu kapatmaya çalışır gibi. Soyhan, Vildan'ın odasının bulunduğu cama kısa bir bakış atarak omuzlarını düşürdü.

"Kurşun adres sorarsa benimkini verirsiniz. O kadar iyiyim yani!" dedi bezgince.

Feray dudaklarını ezerek gülüşlerini gizlemeye çalıştı. Adamın elindeki bandajı görünce merakla, "Eline ne oldu?" diye sordu. Soyhan sargılı elini tutarak kaşlarını çattı.

"Yiğit'le kapıştık. Adi herif beni kum torbası sandı!"

"Sen de onu mu dövdün?" diye sordu genç kız. Soyhan safça sırıttı. "Yok ya ben kum torbası dövdüm. Maksat spor yapmaktı. Gel gör ki, Yiğit Soydan'ın spor anlayışı çok farklı!"

Bir süre sessiz kalmayı tercih eden Feray, kafasında cevap arayan sorular yüzünden neredeyse bayılacaktı. Soyhan ise Feray'ın dilinin çözülmesini bekliyordu. Bu kadar durgun olmak ve sessiz kalmak Feray'a göre değildi. Bunu çok iyi biliyordu.

"Sana bir şey sormak istiyorum."

Genç kız, tereddütle Soyhan'a baktığında ciddi bir surat ifadesiyle karşılaştı. Bütün cesaretini topladı. En azından dolaylı yollardan merak ettiği soruları sorarak işe yarar bir yanıt elde edebilirdi.. Bakışlarını batmakta olan güneşin ufuk çizgisine çevirdi.

"Sence bir başkasının mutsuzluğu üzerine, kendi mutluluğunu inşa edebilir misin?"

Soyhan duraksadı. Suratında saf bir ifade belirdi. "Bunu inşaat mühendisi olduğum için mi soruyorsun?"

Feray gülümsedi. "Kendi fikrini merak ediyorum!" dedi. Soyhan bir süre sessiz kaldı. Düşünür gibi gözlerini kıstı. "Pekala, önce karşımdaki insanın neden mutsuz olduğunu düşünürüm. Yani onu mutsuz eden gerçekten ben miyim, yoksa onu mutsuz eden kişinin kendim olduğunu mu sanıyorum?"

Feray gözlerini birden fazla kırptı. Soyhan'ın dediklerini anlamaya çalıştı. Zaten beyninde işlevini yerine getiren kırıntı parçacıkları vardı o da bu cümleyle yok olup gitmişti. "Çok karışık bir cümle olmadı mı?" diye mırıldandı zavallı kız.

"Hayır! Gayet net.." dedi Soyhan. Koca daldan destek alarak oturuşunu düzeltti ve Feray'a doğru çevirdi bedenini. "Bak mutsuzluk göreceli bir kavramdır. Seni seven bir insana değer vermezsin mutsuz edersin onun sebebi gerçekten sensindir. Ama o insan başka bir şekilde mutsuzdur ne bileyim o gün keyfi yoktur, canı sıkkındır. Lakin onun mutsuz oluşunu sen üzerine alırsın. İkisi arasında çok büyük bir fark var. Ve o fark bazen telafisi olmayan felaketlere yol açar.."

Genç kız anladığını belli edercesine başını salladı. Sırada devamındaki soru vardı. "Peki, o mutsuzluğun temelinde ya bir adam varsa.." Feray, gözlerini kaçırıp parmaklarına indirdi. "Yani aşk varsa.." diye mırıldandı.

Soyhan dudak büzdü. "Aşk olduğuna emin misin?" diye sordu alaylı sesiyle.

"Ne demek istiyorsun?"

Genç adam, ansızın geçmişe sürüklendi. Hayatında yaşadığı iyi kötü tecrübeleri hatırlayınca keyifle gülümsedi. "İlkokuldayken kızıl Ömer'i dövdüğüm günü hatırlıyor musun?" diye sordu. Feray şaşkınlıkla gözlerini araladı. Konunun onunla alakasını düşünse de bulamadı. Kuruyan dudaklarını ıslattı. "Evet." dedi.

"Hani ertesi günde babası beni tehdit etmişti. Bunun üzerine babam ve Cihan dayım adamın evini basmıştı. Olayı tatlıya bağlamak için giden Emir amcam, adamı hastanelik etmişti."

Feray, olanları hatırladığında kahkahasını tutamadı. "Babamda hepsinden kurtulmak için o gece nezarette tutup, annemle tatile kaçmıştı!"

Soyhan'da sesli bir gülüşün ardından dolan gözlerini kırpıştırdı. Çok uslu bir çocukluk geçirdiği söylenemezdi ama ailesi ondanda beterdi.. Hele sakin görüntüsü ardında bir kamyoncu barındıran Emir amcası aslında hepsinden deliydi.

"Sahi çocuğu neden dövmüştün?" diye araya girdi Feray. Suratında hala bir gülümseme vardı. Soyhan, bakışlarını kıza çevirdi.

"Gülten hep ona gülüyordu!" dedi.

'Ona hep güzelim diyor. Kardeşime.. Kardeşim ne yazık ki bunun farkında bile değil..'

Feray'ın gülüşü dudaklarında dondu. Gözlerinin önünden geçen satırlar ürpermesine neden olurken, açıkta kalan tenini sıvazladı. Genç adam yaptığının çocukluk olduğunu bilse de, geçmişe olan özlemi suratında bariz şekilde belli oluyordu. "Ben ona gülüyordum. Ama Gülten hep Ömer'e gülüyordu.."

"Sonra?" diye sordu Feray merakla.. Soyhan'ın dudaklarında belli belirsiz bir kıpırdanma oldu. Umursamaz bir tavırla omzunu çekti. "Sonrası insan büyüyor.. Çocukluk zamanını geride bırakıyor. Ve etrafında olup bitenleri daha iyi anlamaya başlıyor. En yakınındaki kişinin sana nasıl güldüğünü görebiliyorsun.. Dünya üzerinde gördüğün bütün gülümsemeler buhar olup uçuyor.."

Feray hiç konuşmadan Soyhan'a bakıyordu. Sanki adamın ağzından çıkan her kelime onu ve ablasının durumunu anlatıyordu. Genç adam Vildan'ın penceresine çevirdi aşkla parlayan gözlerini.. "Vildan bana çok güzel gülüyordu ve ben bunun farkında bile değildim.. Bütün gülüşleri gölgesinde bıraktı.. O zaman anladım aşk buydu.. Gülten ise çocukluk, heves belki hoşlanmaktan ibaretti.."

İçinde tarifsiz bir rahatlama oluştu Feray'ın.. Sağlıklı düşünmesine yardımcı olan Soyhan'ın neredeyse boynuna atlayacak gece gündüz teşekkürlerini sunacaktı.

"Demem o ki, insanoğlu her evresinde farklı duyguları tadar. Aşk sandığın bazen koca bir hevestir ve bunu anlaman zaman alır. Tabir-i caizse, büyümen gerekir.."

Tıpkı ablasının yazdıkları gibi.. Belki de o, çok önceden anlamıştı hissettiklerinin aşk değil de heves olduğunu.. Belki de kendini avutuyordu! Bunu nasıl öğrenecekti? Gittiği zaman ablasına açıkça sorsa ne yanıt alacaktı? Zaten günlüğünü okuyarak her şeyi berbat etmişti. 'Ne kadar kötü bir kardeşim böyle..' diye geçirdi içinden.. "Hayat neden bu kadar acımasız?" diye mırıldandı.

"Acımasız olan bizleriz Feray.. Bazen gerçekleri görmemek için kör oluruz. Anlamamak için aptala yatarız.. Ama zaman akıp gidiyor. Ve bu hayatı yaşamak için cidden çok kısa.. Son bir şey daha.." Soyhan meraklı bakışları çok bekletmeden gülümsedi. Kuzenin elini avuçlarının arasına alarak sıktı.

"Emin ol, sana da çok güzel gülen bir adam var.."

Feray dudaklarını araladı ama tenini yakan kızgın nefesi dışında bir şey çıkmadı.. O gülüşü görmemek mümkün müydü? Aşklarını nefretlerinden besleyen iki insanın sonu aydınlığa varır mıydı? Soyhan parlayan gözleriyle desteklerin en büyüğünü verirken dudaklarına tatlı bir gülümseme bıraktı. Gözleri az ileriden gelen Deniz'i gördüğünde beklediği zamanın geldiğini anladı. İnmek için hareketlendiği esnada Feray'ın "Nereye?" demesiyle duraksadı.

"Ufak bir hesap kapatma işi.. Sonra görüşürüz.." dedi ve ağaçtan tek seferde atladı.. Feray merakla adamın ardından bakarken, Soyhan spor salonuna gidiş yolunda gözden kayboldu..

Genç adam giden yeğenin ardından gülümseyerek elindeki silahı beline doğru sokuşturdu. Son günlerde içindeki sıkıntılardan kurtulma yollarını aradıkça sanki bataklığa daha da gömülüyordu. Mirza'nın aklına girme oyununa başlarda kulak asmasa da, bir yanı Neslihan'la konuşup ondan af dilemesi gerektiğini söylüyordu. Ama o biliyordu, affetmeyeceğini.. Biliyordu inadını..

"Hay inadunu sevduğum.." diye mırıldandı bileğindeki tespihi sertçe çekerek. Günlerdir çocuk gibi köşe bucak saklandığı zümrüt göz düştü yine yangın yerini aratmayan yüreğine.. Ona her bakışında içinde yıkılan duvarlar artık canını yakıyordu.. Belli etmemek kanında vardı. Gel gör ki, o zümrüt göz bunu çok iyi biliyordu.. İnadına karşısına geçip, konuşuyor, laf sokuyor ve hiçbir yanıt beklemeden gidiyordu..

"Ula ben bu kızdan nasıl af dilerim?" diye mırıldandı kendi kendine.. Aradığı hiçbir çözüm yoluna kavuşamıyor oluşu sürekli birilerini hastanelik etmesine neden oluyordu. "Oy kurban olduğum mevlam! Ha bu uşağa da bir yardım eli uzatsan, üç gün adam dövmem söz!"

Dediklerini fark eden genç adam silkenerek omuzundaki ceketi düzeltti. "Delirdim sonunda!" dedi tıslarcasına. Tam o anda arkasında hissettiği hareketle hızla beline götürdü elini.

"Sakin ol benim!" dedi Soyhan ellerini teslim olurcasına kaldırarak. Hopali, sinirle kaşlarını çattı.

"Sessizce yanıma yanaşanların akıbetini az daha öğrenecektin!" dedi elindekini beline geri takarken. Soyhan dudaklarına alaylı bir gülümseme bıraktı.

"Neslihan'da mı yanına sessizce yaklaştı yoksa?"

Suratında her şeyi biliyorum diyen bir ifade saklıydı. Ama yanlış biliyorum diyen ifadeyi gördü Hopali.. Gözleri birden adamın elindeki bandaja kaydı. Sert ifadesini hiç bozmadan, "Ne oldu eline?" diye sordu. Soyhan sorusuna cevap alamadığı için sinirlendiğini belli etse de, Hopali oralı olmadı. Adamın elini hızla kavradı.

"Kim yaptı bunu sana?" diye sordu tekrardan. Adamın sesindeki ölümün soğukluğu Soyhan'a ulaştığında genç adam bu sefer başka yollardan gitmeyi tercih etti.

"Sevdiklerini her zaman koruyan bir abi.." diye mırıldandı. Düz çizgi haline gelen dudaklarını ezerek, yutkundu. "Korurum! Her zaman korurum!" dedi Hopali, sertçe. "Siz benim ailemsiniz. Benim değer verdiğim tek kişisiniz. Bu alemde sizin için meydan okuyamayacağım hiçbir şey, hiç kimse yok!"

Bunu zaten adı gibi biliyordu Soyhan. "Bizim için öldürürsün yani.." dedi tek kaşı havalanırken. Bu konuşmanın sonunun nereye varacağını merak eden Hopali, hafifçe başını salladı.

"Gözümü bile kırpmam.." dedi. Soyhan kollarını göğsünde birleştirdi. "Peki, Neslihan için?" dediğinde Hopali nefesini tuttu. Karşısındaki adamın bir şeyleri öğrenme hevesinden vazgeçiremeyeceğini anlamıştı. Belki maziyi deşmek onu bulunduğu durumdan daha da hoyrat bir adam yapacaktı ama bunu göze alabilirdi.. Zaten pekte yaşadığı söylenemezdi..

"Onun için öldürmem Soyhan.." dedi kendinden emin bir şekilde. "Ölürüm.."

İtirafların ağırlığını taşımak bazen zordur.. Soyhan içinde öyle oldu. Tahmin etmekle duymak arasındaki farkta can çekişir gibi hissetti kendini.. Derin bir nefes alıp bıraktı.

"Neden ölmedin o zaman?"

Genç adamın dudaklarında bir kıpırdanma oluştu. Soyhan'a dik dik bakarak yanından geçerken, "Yaşadığımı kim söyledi?" dedi ve çıkış kapısına doğru yöneldi. Bu konuşmanın kimseye yararı olmayacaktı ama zararı fazlasıyla olacaktı. Soyhan ise ne olduysa her şeyi öğrenmek istiyordu.

"Abi?" diye seslendi adamın son anda çıkışını engelleyerek. Belki de hayatında ilk defa adama abi diye sesleniyordu.. Hopali, dudaklarının kıvrılmasına birkaç saniye kadar izin verdi. Sonra hemen eski sert çehresini takındı ve Soyhan'a doğru döndü.

"Aranızda ne geçti? Ben her şeyi öğrenmek istiyorum! Çünkü, kafamda oturmayan bir sürü şey var. Öfkelenmek istemiyorum. Bilmeden kırıp geçmek istemiyorum. Ben sadece kardeşime neler olduğunu öğrenmek istiyorum!"

Bunun zaten farkında olan adam, kafasını iki yana salladı. "Bunu anlatmak öyle sandığın kadar kolay değil Soyhan!" dedi sakin tutmaya çalıştığı öfkesiyle.

"Ona bunu sen mi yaptın? Neslihan'ın suratını sen mi o hale getirdin?"

Geçmiş hiç bu kadar can acıtmazdı.. Eğer canını geçmişinde bırakmasaydın.. Adamın sessizliğe saklanmasına öfkesini bırakan Soyhan, elleri iki yana açılırken, "Lanet olsun bir şey söyle!" diye bağırdı. Genç adamın sesi, boş salonun duvarlarına çarparak kaybolurken, sessizlik süresinde karar alan Hopali, açtığı kapıyı kapattı. Yavaş adımlarla kalktığı yere geri giderek oturdu. Gözlerini sadece boşluğa dikti.. O boşlukta gördüğü ise sadece geçmişiydi..

"Bundan üç yıl evvel çok önemli bir görevin başına getirildim.. Fazlasıyla riskli bir görevdi.. Ama risk bizim soy adımızdır bilirsin. Çok çetrefilli bir adamı arıyorduk. Adamın hayatı oyundu. Tam yakaladık diyorduk ama adam elimizden bir şekilde kurtulmayı başarıyordu. En son şans benden yana oldu ama çok kısa bir süre.. Tesadüf eseri de olsa o adamla karşı karşıya geldim. Elimden kaçırsam da, onda bir yara izi bıraktım.. Tam burasında.."

Hopali, yavaşça kaldırdığı elini suratına götürdü ve tıpkı Neslihan'ın suratındaki yara izinin bulunduğu yeri işaret etti. "Göreve bir süre ara verildi. Amacımız adamın tekrar ortaya çıkmasını sağlamaktı. Lakin dedim ya adam oyun oynamayı çok seven biriydi. O sıralar Neslihan'a olan duygularım, bu işin ağırlığı, Artvin'e gidişlerim hepsi bir olup üzerime yıkılmıştı sanki.. Bir gün Neslihan'ı bir herifle gördüm. Aralarında samimi sayılacak bir durum vardı. Benim kollarım onu sarmak için can atarken, o herif ona sarılmıştı! Bir süre öylece durdum. Ne yapmam gerektiğini sorguladım. Yanından ayrılırken ona bir kağıt verdiğini gördüm ve adam tuhaf bir şekilde yürüyerek yanından ayrıldı."

Genç adam yumruk yaptığı elini diğer eliyle sararak derin bir nefes alıp bıraktı. Kontrolü sağlamak çok zordu. Gözlerini kapatıp araladığında Soyhan'ın karşısına oturduğunu gördü. "Devam et.." dedi sakince.

"O günden bir gün sonra, Neslihan yanıma geldi ve bir adamın onu rahatsız ettiğini söyledi! İnanmadım. Çünkü, olaydan önce onunla birlikte okul partisine gitmemiştim. Çok ısrar etmişti. Gelmezsen gelme, illaki benimle dans etmek isteyen birini bulurum demişti. O yüzden beni kıskandırmak için söylediğini sandım. Yani adamın ona sarıldığını bu gözlerim görmüş olmasaydı, o herifi zaten öldürürdüm. İnsan bazen sağlıklı düşünemiyor. Ön yargıları felakete sürüklüyor.. Benimde öyle oldu!"

Soyhan üzerindeki gömleğin düğmelerini açarak rahatlamaya çalıştı. Neden ona söylememişti? Neden ondan yardım istememişti? Ona sahip çıkacak sadece Hopali mi vardı? Genç adam tek eliyle suratını sıvazlarken, Hopali devam etti..

"İkinci gelişinde ise, adamın sürekli beni sorduğunu, benim hakkımda bir şeyler öğrenmek istediğini söyledi. Yine inanmadım. Hala gözlerimin önünde onu saran kollar vardı! Her an o kolları kopartma isteğimle pimi çekilmiş bomba gibi geziyordum. Öfkem boyumu aşmıştı. Benliğim bir türlü inanmıyordu onun dediklerine.. Sonuçta iş dünyasında Hopali olarak tanınmasam da, Mustafa Ali olarak tanınan biriydim. Sinan Aslan'ın oğlu Mustafa Ali.. Namımızı sadece karanlık dünyanın adamları bilir.. Bu işin raconu buydu. O yüzden birilerinin beni sorması garibime gitmemişti. Ta ki, o geceye kadar.."

"O gece Mirza, bana Haluk denen itin oğlu olduğunu, eğer oğluna ulaşırsak, adamı ele geçirmenin kolay olacağını söyledi. Gayet makul bir plandı. Çocuğu tarif ettiğinde tek dikkatimi çeken lakabı oldu.."

"Lakabı mı?" diye araya girdi Soyhan. Hopali evet anlamında başını salladı.

"Evet! Aksak diye bilinirmiş." dedi. Soyhan anlamaya çalışır gibi bir ifadeyle adama baktığında Hopali aptallığına bir kez daha küfretti.

"O gün Neslihan'a sarılan adamın aksayarak yürümesi dışında her şey normaldi! Aradığımız adam oydu! Mekandan nasıl çıktım bilmiyorum. Herkes bir şey soruyordu. Mirza bütün ekibi topladı. Hepsi neler olduğunu öğrenmeye çalışıyordu. Benimse tek amacım Neslihan'a ulaşmaktı. Eve geldim.. Evde yoktu. Annene okul çıkışı Meltem'le buluşacağını söylemiş. Meltem'i aradım. Sahilde iki saat beklediğini ama gelmediğini söyledi. Çıldırmış gibi bağırıyordu. Babanı arayıp onlarda kalması için izin istemesini söyledim. Kimseye anlatamazdım. Hissediyordum. Başına bir şey gelmişti, tam buramda hissediyordum.."

Genç adam yumruğunu göğsüne indirdi sertçe. Kızarmış gözleri seğirdi. O anı tekrar yaşıyor gibiydi. "O an telefonum acı haberi verircesine çaldı.. Telefonun diğer ucunda Neslihan vardı.. Sesi titriyordu ama o kadar güçlüydü ki.. Gelme dedi. Lütfen gelme.. Pişmanlık nasıl bir duygudur, nasıl bir acıdır bilir misin Soyhan?"

Genç adam tek kelime edemedi. Konuşacak dermanı bir türlü bulamıyordu. Adamın kendine olan öfkesi gözle görülür şekilde belli olurken, sesi yükselerek salonu inletti.

"İnanmadım ona.. Hepsi benim yüzümdendi.. Gittim çünkü istediği bendim. Babasına zarar veren bendim. İşlerine taş koyan bendim. Cezasını ben çekmeliydim! Ama olmadı.. Ben hayatımda bir kere korktum Soyhan! O kapıdan girerken, Neslihan'ın cansız bedenini bulacağım diye yemin ederim ölüp ölüp dirildim. Lakin korkumu belli edemezdim. İliklerime kadar buz kestim ama belli edemezdim. Bunu yapmalıydım. Çünkü canımı yakacaktı.. Ve biliyordu ki, benim canım onun ellerindeydi.."

Dizleri üzerinden sarkıttığı ellerine baktı genç adam. Yine hakimiyetini kaybediyordu. Hızla yumruk yaptı titreyen ellerini. "Sadece ben girdim mekana.. Riskten korkmam demiştim ama Neslihan için bu riski alamazdım. Ekibi mekanın etrafına saldım. İçeri girdiğimde Neslihan'ın boynuna dayalı bir bıçak vardı. Her şeyi o an hesaplamıştım. Belimden iki saniyede çıkardığım silahı, sesimden daha hızlı bir şekilde adama ulaştırabilirdim. Yıllarca bunun eğitimi almıştım. Tek gözümü kapatmadan bile nişan alabilirdim. Bunu yapabilirdim!"

Soyhan delirmiş gibi hareketler sergileyen adama korkuyla baktı. "Neden yapmadın?" diye sordu. Hopali dudaklarında alaylı bir gülüş bıraktı ve yumruk halindeki elini açarak Soyhan'a uzattı.

"Titriyordum.." dedi. Tıpkı o günkü gibi titreyen ellerini gösterirken. "Lanet olası ellerim titriyordu. Silahı çekmeye cesaret edemedim. Sakinleşmem gerekiyordu. Belki de daha da öfkelenmem, bilemiyorum.. Aksak silahımı yere bırakıp ona doğru yürümemi söyledi. Bu sırada boynunda ufak kesik açtı Neslihan'ın.. Ah bile demedi canına yandığım.. Onun hala tek korkusu bana bir şey olacağıydı.. Git ne olur diye yalvarıyordu.."

Küfürler üzerine küfürler ekleyen Soyhan sertçe oturduğu yerden kalktı. Bu nasıl bir yüktü? Bunca acıya nasıl tek başına katlanabilmişti? Elini boğazına götürerek sıvazlayan genç adam tekrar kulak verdi Hopali'ye..

"Seni buraya çağırdım çünkü sevdiğin insanların canı yanarken izlemenin ne demek olduğunu öğrenmeni istiyorum dedi adi herif.. Babasını keserken, arkasında bir oğlan vardı yüzünde maskesiyle. Onu da ayağından vurmuştum. Meğer herifin hem babasını kesmişim, hem kendini aksak bırakmışım.. Halbuki bende onlardan iki kurşun yemiştim.. İntikam için yeterli gelmemiş demek ki.."

Hopali omzunda ve göğsünde bulunan iki kurşun yara izini gösterip kafasını salladı. Kurşunların yarası bile canını bu kadar acıtmamıştı.. Derin bir nefes alıp bıraktı. "Sana inanmadı değil mi diye sordu ona.. Seni rahatsız ettiğimi kaç kere söyledin ona.. Ona bir bak! O tam anlamıyla korkak herifin teki! Silahını bile saniyesinde bıraktı. Hemen teslim oldu dedi.. O kadar haklıydı ki.. Korkak herifin tekiydim. Telafisi olmayan kinin tohumlarını serptim yüreğine.."

"Hayır sen Neslihan için teslim oldun!"

Hopali gözlerini havaya dikerek tepesindeki adama baktı. "Bende hep öyle avuttum kendimi.. Kardeşin bana güveniyordu. Ona zarar gelmeden kurtaracağımı biliyordu. O yüzden korkusuzdu. O yüzden bana git diyordu.. Ama ben onu hayal kırıklığına uğrattım. Adamın üzerine gittim. Hiçbir şey yapamazsın dedim. Babasını ilk fırsatta bulup bin parçaya böleceğimi hatta bunu yaparken onun gözlerinin önünde yapacağımı söyledim. Daha çok damarına bastım. Amacım sadece vakit kazanmaktı.. Yanlış hamle yaptım Soyhan.. Tıpkı Neslihan'a inanmadığım gibi hamlemi de yanlış yaptım.. Her şey saniyeler içinde oldu.. Sadece adamın elinin havaya kalktığını görebildim.."

"Yeter!" diye bağırdı Soyhan. Hopali duymadı!

"Elindeki kasaturanın dişli kısmı bakmaya kıyamadığım o teni kesip atmıştı.. Dedim ya, kendime gelmem için daha da öfkelenmem gerekiyormuş.. Kendinden o kadar emindi ki ve beni iyi tanıdığından.. Savunmasız olduğumu düşünüyordu. İşte bu haz tarif edilemez bir duyguymuş dedi ve ikinci hamlesini boğazını kesmek için davrandı şerefsiz.. Beni iyi tanısaydı her zaman belimde iki silah taşıdığımı bilirdi. Artık çok geç kalsam da, bu sefer o riski göze aldım. Çünkü artık titremiyordum.."

Soyhan kenarda bulunan ufak dolaptan bir şişe su aldı ve hızla kafasına dikti. Midesinden yükselen acı suları güçlükle yutkundu. "Daha fazla anlatma!" dedi, yanağından süzülen yaşları silerken. Bu kadar duyduğu yeterdi. Kaldı ki, o duyduklarıyla canı bu denli yanarken, onlar bunu yaşayıp nasıl hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edebilmişti?

"Doğrudan o yarayı ben açmasam da, ben sebep oldum Soyhan.. Ve bunun vicdan azabını ben her saniye çekiyorum. Nefes aldığım sürece de çekeceğim. Ve biliyorum ki, beni asla affetmeyecek. O yüzden sildirmiyor, o yüzden yok ettirmiyor lanet olası izi! Ben baktıkça vicdan azabı çekeyim diye! Her baktığında benden biraz daha nefret etsin diye! Unutturmak istemiyor. Çünkü kendi de unutmayacak!"

Hopali, Soyhan'ı orada bırakarak çıkış kapısına doğru ilerledi.. Bacaklarındaki ve tüm bedenindeki dermanı yok olmuştu artık. Yok olan kalbinin sızısını duymazdan gelmeye çalışsa da nafileydi. Her gece kabuslarında gördüklerini tekrar dile getirmek onu fazlasıyla yormuştu. O geceye tekrar dönme şansı bulunsaydı eğer, daha farklı düşünür, daha farklı planlar yapabilirdi belki de.. Ama kaderdi bu.. Değişmezdi.. Yaşamaları gereken buydu.. Tıpkı bu hayattaki imtihanı gibi.. Yaralı bir zümrüt göze sevdalanmak gibi.. Ondan nefret eden birisini ömrü boyunca bekleyeceği gibi..

"Bekle bir saniye!"

Tam kapıdan çıkmak üzereyken Soyhan'ın sesiyle duraksadı genç adam ama bakmadı. Soyhan elleri iki yana düşmüş boynu bükülmüş vaziyette öylece duruyordu. Gözlerini kapattı birkaç saniye kadar. Bunu söylemek zorundaydı. Bilmeden sebep olduklarını artık telafi etmek zorundaydı. Daha fazla acı çekmelerine razı olamazdı.

"Senden uzak durmasına, sana kin beslemesine neden olan kişiyi biliyorum!"

Hopali hızla Soyhan'a döndü. "Kim o?" diye sordu sertçe. Soyhan duraksamadı bile.

"Benim!"

-Bölüm Sonu-

Merhabalar herkese.. 🤗

Bu sahneleri yazarken biraz zorlandım gerçeğini itiraf etmeliyim.🤨 Hatta önce geçmişi Hopali'nin ağzından anlatmamıştım. Geçmişe dönerek o sahneleri yazmıştım lakin düzenleme kısmına geçtiğimde bazı hisleri yansıtamadığımı fark ettim. Oturdum en baştan yazdım koca bölümü.. 😒Çünkü bazı soru işaretleri kalması gerekiyordu. Olayın Neslihan açısından nasıl olduğunu daha sonra okuyacağız.. 🤭  Umarım beğenmişsiizdir.. 😍

Soyhan mevzusuna gelince orası da sürpriz olsun 🤓

Seviliyorsunuz.. 😘

Continue Reading

You'll Also Like

190K 12.2K 51
Mahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.
969K 60.5K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
1.6M 27K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1.6M 95.3K 60
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.