SEVDANA GÖNÜL VERDİM

By nslhn5828

196K 16.3K 8.5K

Ne bir yıldız aydınlatır gecesini bir şairin parıltısıyla, ne de bir güneş aydınlatır olmayan gündüzünü.. Her... More

TANITIM
Kesit
Kesit II
Kesit III
Bölüm 1: ~Sevda Adamları~
Bölüm 2: ~Hasret Uzun Bir Yol~
Bölüm 3: ~Çıkmaz Sokak~
Bölüm 4: ~Bela Geliyorum Demez~
Alıntı :))
Bölüm 5: ~Tehlike Çanları~
Bölüm 6: ~Soğuk Savaş~
Bölüm 8: ~Baskın / Part 1~
Bölüm 9: ~Baskın / Part 2~
Bölüm 10. ~Geçmiş Gelecek~
Bölüm 11. ~Sırlar~
Bölüm 12. ~Yara İzi~
Bölüm 13. ~Umutlar~
Bölüm 14. ~Eve Dönüş~
Yazarınızdan..
Bölüm 15: ~Yiğit'in İmtihanı :)~
Bölüm 16. ~Sebep Olduklarımız~
Alıntı :)
Bölüm 17: ~Sevdalar Hep Deli~
Bölüm 18. ~Adım Adım Gel Bana~
Bölüm 19.~Berat Ağa~
Bölüm 20. ~İmtihan~
Bölüm 21. Artvin / Part 1
Bölüm 22. Artvin / Part II
Bölüm 23. Hayaller ve Hayatlar
Duyuru
Nerede Kalmıştık;)
Bölüm 24 - Sevdanın Tadı
Bölüm 25: Öfkenin Bedeli
Bölüm 26: Emanet

Bölüm 7: ~Hopali kim?~

4.7K 479 273
By nslhn5828

Sabahın erken saatlerinde arkadaşının verdiği haberle gözlerini aralamıştı Neslihan. Her ne kadar özel bir hastanenin insan kaynakları biriminde çalışmayı istemese de, seçeceği başka yolu olmadığı için kabul etmek zorunda kalmıştı. Bütün hazırlığını yapan genç kız, dün gece bıraktığı evraklarını bir türlü yerinde bulamıyordu. Çekmecesini tekrar açtı ve gözden kaçırmış umuduyla yine baktı. Hüsranla kapattı çekmeceyi. "Dün gece masanın üzerindeydi!" dedi kendi kendine. Gözlerini kısa biran için kapattı ve başka bir yere koymuş olabileceğini düşündü. "Yok, yok! Kesin buradaydı!" dedi.

Hızla odasından çıktığında Soyhan'ı gördü. Genç adam seke seke ceketini giyinmeye çalıyor, bir yandan küfürler savuruyordu. Yalnız durumunda tuhaf olan bir şey vardı. Gözleri kocaman aralanan Neslihan, "Soyhan ne yapıyorsun?" diye sordu.

Soyhan kıza kısaca baktı. "Geç kaldım yavrum sonra anlatırım!" dedi telaşla ve merdivene yöneldi. "Bir saniye bekle!" diye araya girdi genç kız. Dudaklarını birbirine bastırıp gülüşlerini gizledi. Soyhan çattığı kaşlarını burnunun ucuna kadar düşürüp Neslihan'a döndü.

"Geç kaldım diyorum! Dayım beni öldürecek diyorum Neslihan! İnşaatın denetimini yapacağız. Oradan toplantıya katılmamızı istedi ve ben geç kaldım anlıyor musun? Biran önce gitmem lazım!"

Soyhan'ın korku yüklü suratını görmezden gelerek, eliyle üzerini işaret etti. "Asıl böyle gidersen dayım seni öldürür!" dedi. Genç adam, ellerini iki yana araladı. "Ne var ki? Tam istediği gibi takım giyindim işte!" cevabını verdi gözlerini devirerek.

"Takımın en önemli parçasını unutmuşsun!"

Soyhan'ın eli boynuna gitti ve eline gelen kravatla kaşlarını çattı. "Yularda boynumda!" dedi homurdanarak. En nefret ettiği şeydi kravat takmak. Dayısı Cihan Soydan için bu detay ise fazla önemliydi! Neslihan elini dudaklarına götürüp kıkırdadı ve başıyla adamın alt tarafını işaret etti. Soyhan kafasını eğdi. Beline kadar her şey gayet düzgündü. Belinden aşağısında ise pantolon namına hiçbir şey yoktu. "Lanet olsun!" diye bağırıp odasına doğru koştu. Attığı kahkahanın ardından aralık duran kapıya yanaşan Neslihan, "Staj evraklarımı bulamıyorum. Dün gece masanın üzerindeydi. Sen mi aldın?" diye seslendi.

"Ben niye alayım?" diye sordu Soyhan. Boğuk çıkan sesi biraz daha yakınlaştı. "İyi bak oradadır." dedi. Çattığı kaşları suratında fazlalık duran genç kız, iki eliyle suratını sıvazladı. "Yüz kere baktım Soyhan! Buhar olup uçmadı ya?" diye hayıflandı. Soyhan aralık kapıdan hızla çıktı. Genç adamın suratı ter içinde kalmıştı. Tek elini saçlarının arasına sokuşturduğunda, "Şam şeytanı geldi gece!" dedi.

Neslihan'ın gözleri anında büyüdü. Devam et dercesine baktı. "Şarj makinesi mi ne alacakmış, öyle dedi yani. Masanı karıştırdıysa düşürmüştür belki.." dedi dudak büzerek. Genç kızın surat ifadesindeki değişikliği fark edemedi ve telaş içinde koşar adımlarla gözden kayboldu. Ardında kalan Neslihan, elini saçlarının arasına sokuşturup çekiştirdi.

"Düşündüğümü yapmamış ol Meltem!" dedi sıkılı dişlerinin arasından.

O evrakları onun aldığını aslında adı gibi biliyordu. Meltem bu numaralarla anca aptal ikizini kandırabilirdi. Adi bir komploya kurban gittiğini söyleyen şeytanların sesini bastırmaya çalışsa da nafileydi. Öfkeli gözleri kısıldı ve dış kapıya doğru yöneldi. Hedefindeki kızı bin parçaya bölecek ve rahatlayacaktı!

Kapıyı hızla açtı ve duraklamasına sebep olan adam dağ gibi önüne dikildi.

"İlk iş günün ve sen hala hazır değilsin!"

Neslihan beyazlayan suratıyla bir adım kadar geriledi. Hepsi bir rüyadan ibaret olabilirdi. Sabahın bu vaktinde Mustafa Ali, takım elbiseleriyle kapısına dayanacaktı ve ona güler yüzle mi bakacaktı? Rüya bile daha gerçekçi sayılırdı!

'Komploya kurban gittin unutma!' dedi içindeki akıllı ses..

"Hiçbir yere gelmiyorum! Gelmeyeceğim de! Nokta!"

Hopali, ifadesini hiç bozmadı. "Benimle geleceksin. Her zaman gelirsin! Bu da benim noktam!"

Genç kız öfkeyle nefesini bıraktı. Dudaklarında öfkesinden kaynaklı bir gülüş belirdi. "O ne özgüven Mustafa Ali bey?" diye sordu. Sesindeki alaylı tını adamın kanını kaynatmaya anında başladı. "Sana da tavsiye ederim!" dedi aynı şekilde gülerek.

Dilini dişleriyle ezdi genç kız. Diline gelen onca cümleyi zorla yutkundu. Bu konuda fazlasıyla haklıydı. Son yıllarda öz güvenini fazlasıyla kaybetmişti. Suratında durumunu ifade eden ezik bir görüntü belirdi. "Bana acımanı istemiyorum!" dedi düz bir sesle.

"Sana daha öncede söyledim Neslihan! Ben kimseye acımam!"

"Ah tabi ya! Acıma duygun olmadığını unutuyorum!" yanıt verdi inatla..

"Ha şunu bileydin!" dedi Hopali tıslarcasına. Omzunu dikleştirip ceketini çekiştirdi. "Bak Begüm önümüzdeki ay evlenecek diye işten ayrılıyor. Yerine güvenebileceğim, işini hakkıyla yapan bir personele ihtiyacım vardı. Ayrıca bu personelin yurt dışındaki müşterilerle de iletişimi sağlaması gerekiyor. Sahi kaç dil biliyordun? Üç mü?"

"Dört!" yanıtını verdi hiç duraksamadan Neslihan. Hopali umutla başını salladı. "Dörtte olur!" dedi gülerek. "Neyse, sonuç olarak bu niteliklerde, şirketimin halkla ilişkiler departmanını doldurmam gerekiyordu. Böyle profesyonel personel bulmam zordu. Yani bulurum da zamanım yok anlatabiliyor muyum?"

Battıkça batan genç adam, karşısındaki kızın alaylı bakışlarına daha fazla maruz kalırsa yapacaklarından korktu. Neslihan birbirine bastırdığı dudaklarının uyuştuğunu hissetti. Bu adam girdiği her karaktere yakışmak zorunda mıydı? Meltem'e olan sinirini bile unutmuştu. Aslında teşekkür etse fena olmazdı. En azından akşama kebap ısmarlayabilirdi!

"Ula ne susaysin?" Özüne dönen Hopali, büyüttüğü gözlerini kızın üzerinden çekmeden dik dik baktı.

"Seninle savaşa girmeyeceğim!" dedi dolaylı yoldan kabul ettiğini belirtircesine. Genç adam kısa bir duraksamanın ardından hafifçe başını salladı. "İsabet olur!" dedi tok sesiyle. Neslihan dudak büzerek omzunu çekti.

"İnsan yenileceği bir savaşa neden girsin ki?" diye sordu. Biran için duraksayan genç adam, ağzından çıkan cümleleri tartar gibi bir hal aldı. Sesindeki memnuniyetsizliği belli edercesine, "Emin ol kaybetmezdin!" yanıtını verdi. Gözleri kenetlenen iki gencin arasındaki elektrik fark edilir boyuta ulaştığında, Neslihan hafifçe başını salladı.

"Ben seninle olan savaşımı çoktan kaybettim Mustafa Ali.." dedi büyük bir yenilgiyle.. Genç kız, daha fazla bekleme yapmadan arkasını döndü ve gitmek için hareketlendi.

"Asıl kaybeden bendim, zümrüt göz.." diye fısıldadı adam kızın ardından.. . Lanet olası zayıflığına ne zaman dur diyecekti, bilmiyordu. Sıkıntılı bir iç çekip giden sevdasının ardından hasretle mırıldandı..

"Seni kaybettim.."

***

Kısa sürede vardıkları şirkete giriş yapan ikili, büyük bir ilgiyle karşılanırken bu kadar ilgi görmeyi umut etmeyen Neslihan, yeni mesai arkadaşlarına utangaç bakışlar atıyor, küçük tebessüm eşliğinde karşılık veriyordu. Mustafa Ali'nin yönlendirmesiyle yürüdüğünü fark eden genç kız nefesini tuttu. Buna neden olan şüphesiz belini saran o kolların etkisiydi. Neslihan bakışlarını adama doğru çevirdi. Kaşları sert çehresinde yabancı durmayan bir şekilde çatıktı. Bu kadar yakın olması tabi ki şikayetçi olacağı bir durum değildi lakin bugünden itibaren burada diğer çalışanlar gibi bir personeldi. Ve o da patronuydu!

"Her personelinle böyle yakın mısın sen?"

Yanındaki kızın sorusuyla duraksayan adam, çatık kaşlarını daha da çattı. "Ne saçmalıyorsun?" diye sordu sertçe. Hala ne yaptığının farkında değildi. Neslihan bakışlarıyla belini saran kolunu işaret etti. Adama bu kadar yakın olmak şükür sebepleri arasında yer alsa da, nefes alışlarında yarattığı kesiklik bedenini zorluğa sürüklüyordu. Böyle giderse en fazla yarım dakika daha yaşardı.

Genç adam ne yaptığını idrak ettiğinde çatılan kaşları normale döndü. Suratında aniden bir şaşkınlık ifadesi belirdi. Ciddi anlamda benliğini mi kaybetmişti? Çekmek istemese de, yavaşça kolunu serbest bırakarak geriledi. Şirketten adım attıklarında herkesin hayran hayran yanındaki kadına bakması fena derecede sinirlenmesine neden olmuştu. O sırada aklından geçen sadece Neslihan'ı burada çalışan bekarlardan nasıl koruyacak olmasıydı.. Yalnız bunu sadece kafasından geçiriyordu! Eyleme döken benliğine teşekkür mü etmeliydi?

Hala kendisinden bir yanıt bekleyen kızın dik bakışlarına aynı şekilde karşılık verdi. Bu hareketi her ne kadar hoşuna gitse de çalışanların kafasında torpilli bir kişi olarak bilinmeyi istemiyordu. Genç adam kendini hızla toparladı ve konuyu kapatma telaşına girdi. Kendi odasının çaprazında kalan odayı işaret ederek, "Odan burası!" dedi. Neslihan adamın işaret ettiği yere kısa bir bakış attı ve gözleri şaşkınlıkla aralandı.

"Yönetim kurul yardımcısı mı?" dedi şaşkınlıkla. Bakışlarını hızla adama çevirdi. "Halkla ilişkiler departmanı ne zamandan beri yönetim kurul yardımcısı oldu?" diye sordu sinirle.

"Söylemeyi unutmuşum!" diye mırıldandı Hopali. Yalanını masum bir gülüşün ardına sakladı. "Adile hanımda emekli oldu biliyor musun? Bu durumda onun yerine yardımcı alana kadar bende dedim ki departmanları birleştireyim!"

Bahanelere bahane ekleyen adama artık tahammül edemedi genç kız.

"Mustafa Ali!" diye inledi.. Hopali, rahat tavrından ödün vermedi.

"Efendum ballisi?" dedi alayla.

"Bu yaptığın hiç etik değil! Kadının ekmeğiyle mi oynadın gerçekten?"

"Ha orada dur!" dedi adam gerilen surat ifadesiyle. Havaya kaldırdığı elini yavaşça indirdi. "Ben öyle bir adam mıyım?" diye sordu. Neslihan düşünmeden konuşmanın pişmanlığıyla suratını astı.

"Hayır değilsin ama.." dedi ve sustu. Elini saçlarının arasından geçiştirerek geriye doğru savurdu. Yaptığı bu hareket yarasını gün yüzüne çıkartırken, anında taş kesildi genç adam.. Sebebi olduğu yara ona merhaba diyordu.. Unutmaya çalıştığı ama asla unutamadığı, her daim hissettiği vicdanı seni hiç terk etmedim diyordu..

"Özür dilerim.." dedi ansızın..

Adamın dudaklarının arasından dökülen bu iki kelime genç kızı derinden sarsmaya yetti. Ne için özür dilediğini sormasına gerek yoktu. Ama şaşırmıştı. Bu bir ilkti. İlk defa ondan özür diliyordu.. Attıkları bu ilk adım umutlanması için yeterli miydi? Yetmezdi! Unutamazdı.. Ne kadar zaman geçerse geçsin, aynaya her bakışında o kini hatırlayacaktı. Bu sebepten dolayı değil miydi, o yarayı yok etmeyişi..

"Ben senden kaçtıkça sen üzerime oynadın, Mustafa Ali.." dedi dik tutmaya çalıştığı bedeniyle. Dudaklarında sinsi bir gülüş belirdi. "Susturmaya çalıştığın vicdanının sesini sen açtın! O yüzden, bu duruma alışsan iyi olur."

İşittikleriyle bütün bedeni alev almış gibi oldu genç adamın. Bu duruma alışmak sandığı kadar kolay değildi.. Sıktığı dişleri çenesinde titrek bir dalga oluşturdu. Seğiren gözlerini kızın üzerinden hiç çekme gereği duymadı.

"Odana git Neslihan. Masana bıraktırdığım dosyaları incele. İki hafta sonra Antalya'da çok önemli bir lansmana davetliyim. Yardımcım olarak sende geleceksin. Gerekli bütün planlamaları öğlene kadar masamda istiyorum! Ve şunu da sakın unutma.."

Genç kıza bir adım daha yaklaşıp tepeden keskin bir bakış attı.

"Bana vicdandan bir daha bahsetme! Çünkü onun sesinde her saniye ölüyorum ben!"

***

Genç kız dağılan saçlarını hızla toparlayıp bileğindeki ince lastiği saçlarına geçirdi. Bugünkü yoğunluğundan daha öğle yemeğini bile yiyememişti. Açlıktan başına saplanan keskin acıyla gözlerini yumdu ve inlemesine mani olamadı. Şu yoğun tempolu hayatına artık dur demesi gerekiyordu lakin bu işe de ihtiyacı vardı. Ne yazık ki para olmadan yaşanmıyordu!

"Leyla yemek listesi hazır müdür beye imzalatır mısın?"

Genç kız burnunun ucuna kadar sokulan kağıda bakarak gözlerini devirdi. "İşlerim henüz bitmedi. Sen götüremez misin?" diye sordu. Tepesinde dikilmekte olan kıza yalvarırcasına baktı. "Bakma öyle. Biliyorsun ki müdür bey herkes kendi işini yapsın kıvamında! Laf eder şimdi. İki dakika götür ve imzalat!"

Zavallı kız yanaklarını şişirdiği nefesi sesli bir şekilde koy verdi. "Söylesene istifa edersem mutlu olur musun?" dedi sitemle. Elinden çekiştirdiği kağıtla ayaklarını sertçe yere vurarak asansörlere doğru yöneldi. Ardından gelen gülme sesine aldırış etmeden gelen asansör kabinine girdi. Karşısındaki aynadaki yansımasından resmen korkarak geri çekildi. Böyle giderse kuzeni Emel'in dediği gibi zayıflıktan yataklara düşecekti. 'Yakında serumla besleyeceğim seni!' demesi aklına gelince kıkırdadı.

Emel, dayısının kızıydı ve iki yıldır beraber bir apartman dairesinde kalıyordu. Acil tıp teknisyeni olan kuzeni, okulu bitirir bitirmez Antalya'da devlet hastanesine atanmıştı. Kendisi ise memlekette iş aramalarının sonucu hüsran olmuştu. Çözümü kuzeni bulmuş, araya soktuğu tanıdıkların vesilesiyle Antalya'da lüks bir otelde işe girmişti. Önceleri resepsiyonist olarak görev yapmış, kendini geliştirdikçe yükselmişti. Denetim sorumlusu olan Leyla, otelin bütün misafirlerin ağırlanmasından, yemek listelerinden, organizasyonlardan sorumlu durumuna yükselmişti. İşini severek yapan Leyla, sadece müdürü olacak adamdan hoşlanmazdı. Adamın niyetine kurban olmaktan fazlasıyla korkuyordu!

"Duydun dediğimi! Sonunda çok zengin olacaksın!"

Leyla müdürün kapısının önünde duyduklarıyla duraksadı. İçeriden gelen sesleri duyunca geri dönmeye karar verdi. Bir sürü işi vardı. Elindeki yemek listesini müdürün sekreterine verecek, toz olacaktı. En iyisi buydu. Arkasını döndüğü anda duraksamasına neden olan cümle müdürün sesi oldu.

"Adamı öldürmemi istiyorsun!"

Leyla duyduğu cümleyle nefesini tuttu. Öldürmek! Adam öldürmek! Duydukları kanının donmasına neden olurken, bulunduğu yerden kaçmak yerine kapıya biraz daha yaklaştı.

"Kısmen.." dedi tanımadığı bir ses. "Sen sadece benim adamlarımı içeri al. Gerisi bizde!"

Leyla elini dudaklarına götürerek, verdiği sesli nefesleri gizledi. Kocaman aralanan gözleri, müdürün sesiyle daha da aralandı. "Bunu yapamam! Bu istediğiniz saçmalık! Adamı öldürmekten bahsediyoruz!"

"Zengin olmak istemiyorsun yani.. Yatlar, katlar.. Daha ne kadar müdürlük yapacaksın, Sezgin?" diye araya girdi yine o ses. "İyi düşün Sezgin. Sana mükemmel bir gelecek vaat ediyorum. Belki otelin müdürü değil, sahibi olursun!"

Leyla midesinden yükselen acı suları yutkundu. Zemin ayaklarının altından kayar gibiydi. Bir adım gerilediği anda müdürün, "Ne yapacağım peki?" sorusuyla sendeledi.

"Dediğim gibi adamlarımı içeri al çalışan gibi. Yemek servis kısmında olmalarını sağlaman yeterli!"

"Başka yolu yok mu?"

"Sorgulamak yok Sezgin!" dedi adam sinirle. Adamın sesindeki ölüm soğukluğu Leyla'nın bayılmasına neden olacaktı. Bir adım daha gerilediği anda aralık kapının kenarında gölgeler belirdi. Leyla arkasını dönerek kaçmak üzereyken, adamın son sözlerini işitti.

"Hopali denen adam o gece ölmek zorunda!"

"Leyla hanım, iyi misiniz?" Genç kız ardından gelen sesle yerinden sıçradı. Müdür sinirle kapıdan çıktığında Leyla ile göz göze geldi. Lanet olası kadın ne zamandan beri oradaydı? Yoksa her şeyi duymuş muydu?

"Ne vardı Leyla?" diye sordu gözleri telaşla aralanırken. Leyla sekreterin yüzünden yakalanmış olmasına sert bir küfür savurdu. Bakışlarındaki korkuyu, her şeyi duydum havasını belli etmemek zorundaydı. Suratına zoraki bir gülümseme yerleştirdi.

"Tam size geliyordum ayağımı burktum. Topuklular işte.."

Leyla geçiştirir gibi elini salladı. Önüne düşen saçını savurdu. "Her neyse, müsait misiniz Sezgin bey? Yemek listesini getirmiştim!" dedi. Adam kısa bir duraksamanın ardından aralık duran kapısından içeriye doğru baktı. Elini kadına doğru uzatıp kağıdı çekiştirdi. "Sen git, ayağına buz koy şişmesin." dedi.

Genç kız, korkulu surat ifadesini gizlemekte zorlanıyordu. Güçlükle, "Tabi.." diyebildi. "Teşekkür ederim, Sezgin bey!" dedi ve titreyen bacaklarını hareket ettirerek yürümeye başladı.

"Duymuş mu?" diye sordu içerdeki adam. Müdür, çenesini sıvazlayıp başını salladı. "Sanmıyorum. Leyla iyi bir personeldir. Öyle kapı dinleme gibi merakı yoktur!" dedi. Adam hiç ikna olmuş gibi değildi. Üzerindeki ceketi düzelterek kapıya doğru yöneldi. "İşimi şansa bırakmayı sevmem Sezgin! Sen yine de takip et!" dedi ve sertçe açtığı kapıdan çıktı..

Leyla, duyduklarının ağırlığıyla en yakın lavaboya giderek kapısını kapattı. Kabin içindeki klozete neredeyse kafasını sokarcasına midesinden yükselen safrayı boşattı. Gözleri yerinden fırlayacak gibiydi. İki gram bile girmeyen midesinde sadece su çıkartan Leyla, toparlanarak kabinden çıktı. Soğuk suyu suratına çarptıkça yanan suratı ferahlıyordu. Aynadaki yansımasına baktı. Korkudan kocaman aralanan gözleri sadece tek bir soru soruyordu?

"Şimdi ne yapacağım?" diye fısıldadı aklından geçirdiği soruyu..

Bu durumdan nasıl kurtulacaktı? Hopali kimdi bilmiyordu. Adamın adını bile duymamıştı. Gelecek davetli listesinde böyle bir isim görmediğine yemin edebilirdi. Bir adamın hayatı söz konusuydu! Bile bile o adamı öldürmelerine seyirci kalamazdı. Lakin tek başına bu durumu nasıl halledecekti?

Eve geldiğinde onu bekleyen kuzeni belindeki önlüğe elini silerek yandan bir bakış attı. "Hiç gelmeyeceksin sandım!" dedi sitemle. Leyla, Emel'i duymadı bile. Elini hafifçe kaldırıp selam verdi. Kızın bu durumuna alışkın olmayan Emel, kaşlarını çatarak Leyla'ya doğru yaklaştı. Yaklaştıkça suratının donukluğu net bir şekilde fark etti. Telaşla kuzeninin kolunu tutarak kendisine bakmaya zorladı. "Suratın kireç gibi! Neyin var?" diye sordu. Leyla, kolunu kurtarmaya çalışarak, "Yok bir şeyim!" dedi.

"Yemek yemedin dimi yine? Ah be kızım ne diyeyim ben sana! İş yetiştireceksin diye tabakhaneye şey yetiştireceksin!"

"Emel ben biraz uyumak istiyorum." Leyla, odasına doğru yöneldiğinde kolundan tekrar tutan kuzenine bezgince bakış attı.

"Yemek yemeden hayatta uyutmam!" diyen Emel, kızı sürükleyerek bile olsa o yemek masasına oturtturacaktı. Leyla, sürüyen ayaklarını zorda olsa durdurdu. "Aç değilim!" dedi.

"Dedi öğle yemeği bile yemeyen kızımız!"

"Ciddiyim Emel! Yemek yiyecek durumda değilim!" dedi son bir gayretle. Kuzeninin böylesine inat etmesi pek hayra yorulacak bir durum değildi. Genç kız şüpheyle tek kaşını kaldırdı. "Bana baksana sen! Yoksa o uçkuru düşük müdürün olacak adam sana bir şey mi yaptı? Leyla, bak öyle bir şey olduysa ve sen benden gizliyorsan o oteli ona mezar ederim mezar!"

Leyla, sessizce yutkundu. Durumu öyle olsa belki işlerim daha kolay olurdu diye düşündü. Kafasını iki yana salladı. "Öyle bir şey değil!" dedi. Kısa bir duraksamanın ardından sıkıntılı bir nefes koy verdi. "Söylesene bir insanın hayatı senin ellerinde olsaydı ne yapardın?" diye sordu. Bu sefer kızın kaşları hayretle havalandı. "Sağlıkçıyım kız ben unuttun mu? Tabi ki kurtarırdım!" yanıtını verdi.

"Tehlikeli olduğunu bilsen de mi?"

"Tehlikenin boyutu nedir?"

Leyla dudak büktü. "Ölüm!" dedi sanki normal bir durumdan bahseder gibi. Şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşayan genç kız bir adım geriledi. "Leyla! Ne saçmalıyorsun?" diye sordu. Yanaklarını şişirerek tuttuğu nefesi bıraktı ve Emel'i kolundan tutup en yakın koltuğa oturttu. Her şeyi en başından anlatırsa belki bir çözüm yolu bulabilirlerdi. Bu durumda kuzenini de tehlikeye atacaktı ama elinden başka bir şeyde gelmiyordu.. Sabırsızca bekleyen Emel'e bugün başından geçenleri bir bir anlattı ve kızın anbean değişen suratına şahit oldu.

"İşte durum bu!" dedi çatallaşan sesiyle. Emel, araladığı gözlerini kırpıştırdı. Bu nasıl işti böyle? "Hopali de kim?" diye sordu sanki cevabı biliyormuş gibi..

"Bir bilsem!" diye inledi Leyla. "Davet listesini tekrar gözden geçirdim ama öyle biri yok! Benzer bir isimde yok!"

Emel düşünür gibi gözlerini kıstı. "Lakabı falan mı ki?" diye sordu. "Belki de Artvinlidir!" dedi heyecanla. Leyla üzgün bakışlarını etrafında dolaştırdı. Bilmiyorum anlamında omzunu çekti.

"Hopali, Hopali.." Emel, bir ipucu arar gibi şüpheli bir surat ifadesine büründü. Bir süre sonra heyecanla yerinden fırladı. "Kız adı Ali olmasın? Baksana listeye Ali var mı?" diye sordu bu sefer.

"Baktım Emel!" dedi Leyla. Umutlarının hepsini kaybetmiş gibiydi. "Neredeyse elliden fazla, Ali var!"

"Yuh!" Emel, gözlerini devirip kızın elinde kırış kırış olan listeye elini uzattı. "Ver bir de ben bakayım listeye. Belki sen gözden kaçırıyorsundur." dedi. Leyla listeyi uzatıp oturduğu yere sırtını yaslayarak gözlerini tavana dikti. "Binlerce davetli kişi var. Hepsi saygın insanlar. İş adamları, patronlar, varisler. Resmen imkansızın peşindeyiz Emel!"

"Değiliz.." dedi genç kız. Gözlerinde hayran dolu bir ifade belirdi. Leyla hızla doğruldu. "Buldun mu yoksa?" diye sordu. Emel, dudaklarına tatlı bir gülüş bırakıp elindeki kağıdı uzatarak, orta kısımlardaki bir ismi işaret etti. Leyla kuzeninin gösterdiği ismi önce içinden okudu. Suratında anlamsız bir ifade belirdi.

"Mustafa Ali Aslan mı?" diye sordu, dudak büzerek.

Genç kız, evet dercesine başını salladı. "Ne alaka Emel? Aradığımız adamla ne ilgisi var?" diye sordu. Emel, oturduğu yerden öne doğru kaydırdı bedenini. Heyecanla ellerini öne doğru uzattı. "Bak tam emin değilim ama bu adamın geçenlerde bir haberini okudum gazetede. Şu takı dünyasının bir numaralı adamı, tasarladığı eserler, milyon dolarlık takılar, hele bir şaheseri varmış ki, onu asla satışa sunmuyormuş.."

Leyla merakla kıpırdandı. "Neymiş o?"

"Toka.." dedi, Emel ciddi bir şekilde. "Ama bildiğin tokalardan değilmiş. Her yanı zümrüt taşlarıyla bezeliymiş. Öyle tasarlamış ki, rivayete göre çok yakından bakıldığında bir çift göz görülüyormuş ve ortasında birinin baş harfi varmış! Yani bunlar insanların uydurması da olabilir."

Leyla gözlerini devirdi. Sinirleriyle resmen dalga geçiliyordu. Adamın hayatı ellerinin arasındayken, bir tokanın ona gibi faydası olabilirdi. "Emel ne saçmalıyorsun? Bizim derdimiz lanet olası bir toka mı?" diye veryansın etti. Oturduğu yerden hızla kalktığında Emel kolundan yakaladı ve geri çekerek oturmasını sağladı.

"Değil aptal kuzenim! Asıl olay şu ki, tasarladığı bu tokayı ya da başka bir takıda olabilir emin değilim her neyse bunu değil görmek dokunmasına bile sadece bir kişiye izin vermiş!"

"Kimmiş o?" diye sordu bu sefer Leyla. Suratında artık alaylı ifadeler vardı. Emel ise sanki bir aksiyon filminin tam ortasındaydı. Kulağına gaipten heyecan dolu fon müzikleri bile geliyordu. Gözlerinde parıldayan ışıklar eşliğinde gülümsedi.

"Tabi ki babası, Sinan Aslan!"

Leyla'da hiçbir tepki uyandırmayan Emel, şaşkın bir şekilde duraksadı. Kızın gözünün önünde elini salladı. "Sinan Aslan diyorum!" dedi son bir kez daha. Leyla yine aynıydı. Sinan Aslan kimdi onu bilse belki tepkisi olurdu ama zavallı kız dudaklarını büzerek, "Yani?" diye sordu.

"Hadi ama! Hiç duymadım deme!" diye inledi Emel. Bu adamın namı her yerde dolanırken, aptal kuzeni nerede yaşıyordu?

"Duymadım!" dedi Leyla normal bir şekilde. Emel gözlerini devirip yanaklarını kocaman şişirdi. "Emin ol Sinan Aslan şunu duysa kahrından ölürdü!"

"Emel inan ilgilenmiyorum. Sadece bu adamın öldürülmemesi için elimden geleni yapıyorum!"

Genç kız, telefonunu çıkartıp hemen internete girdi. Birkaç saniyenin ardından telefonu Leyla'ya çevirip görmesini sağladı. Genç kız gösterilen fotoğraf karesine kısa bir süre baktı. Bahsettiği baba oğul bunlar olmalı diye düşündü. İkisi de birbirinden yakışıklıydı. Yalnız adamların bakışları bile fazlasıyla ürpermesine neden oldu. Resmen tehlikenin kralı biziz diyordu!

"Başka bir rivayete göre, Sinan Aslan yer altı dünyasının bilinen kralıymış! Öyle masalsı kraldan bahsetmiyorum! Adam bildiğin kral! Ve şuan oğlu bu işi yürütüyormuş!"

Leyla, bakışlarını fotoğraftan hiç ayırmadı. "Yani gündüzleri takı dehası, geceleri yer altı kralı!" diye mırıldandı. Aslında ilk baktığında masum bir baba oğul olarak duruyordu. Gerçekte ise hiçte göründükleri kadar masum değildi..

"Peki sence Hopali bu adam mı?" diye sordu telefonu uzatarak. Emel telefonu alıp fotoğrafa baktı. İçindeki ses doğru diyordu. Daha liseye başladığı senelerde Sinan Aslan'ın namını duymuştu genç kız.. Okuduğu okulun birçok yardımını üstlenmişti. Hatta yapılan yardımda bile görev almıştı. Adamın bu kadar tehlikeli bir hayatı olduğunu o zamanlar bilmese de, şuan kafasında bir sürü ihtimaller oluşuyordu..

"Bilmiyorum Leyla!" dedi sıkıntıyla. "Bildiğim tek şey, öldürülmeden Hopali denen adama ulaşmamız!"

Ertesi gün başının ağrısından gözlerini bile aralayamıyordu Leyla.. Bütün gece rüyasında Hopali denen adamı arıyor, karanlık sokaklarda kayboluyordu. Hiçbir şey duymamış gibi yapmayı denese de, vicdanı bir türlü el vermiyordu. Hem bir insanın hayatı söz konusuydu. Bu durumda nasıl sessiz kalabilirdi? Lobi kısmındaki düzenlemeleri yönlendiren genç kız, odasına geçmek üzereyken arkadaşının seslenmesiyle duraksadı.

"Leyla müsaitsen yerime bakabilir misin? Lavaboya gitmem gerekiyor!"

"Tabi.." diyerek resepsiyon kısmına geçti. Kafasını bir türlü işe veremiyordu. Oynadığı parmaklarını resmen kıracaktı. İçinde patlamaya yüz tutan sıkıntı sonu olacak gibiydi. Aklına gelen tek çözüm mesai sonunda polise gidecek ve bütün durumu anlatacaktı. Bu yoldan başka türlü kurtulması imkansızdı..

"Bugün de çok kalabalık.." dedi hoşnutsuz bir sesle. Yanındaki suratı asık kız zoraki bir gülümseme sundu. "Seminer var ya, bütün tıp öğrencileri burada.." dedi durumu açıklama yapmak istercesine. Etrafına bakınarak Leyla'ya doğru eğildi.

"Yalnız doktorda doktormuş! Tam bir kalp doktoru, ne yalan söyleyeyim.." diyerek kıkırdadı. Leyla ayıplarcasına çalışma arkadaşına kınayıcı bir bakış attı. "Çok ayıp Ayça!" dedi.

"Sen birde oğlunu gör! Emin ol ayıp falan ne demek onu bile unuturdun! İstanbul'dakiler çok şanslı!"

Kızın içli içli bakışlar atmasına gülümsedi. Arkadaşı hep böyleydi.. Gelen ünlülerden, doktorlardan hep hayran hayran bahseder, bir gün birini hapsedeceğim diye söylenirdi. Yanındaki hareketlilikle toparlanan Leyla, gelen kadının beyazlayan suratına korkuyla baktı. "İyi misin Eda abla?" dedi.

"Sorma Leylacım. Bu bebek beni çok yoruyor!" dedi hafif çıkıntılı karnını okşayarak. Kadının haline acımadan edemeyen Leyla, karnını sıvazlayarak gülümsedi. "Prenses yorulmuş, istersen revire geç biraz dinlen. Ben idare ederim."

"Sahi mi?" Kadın ışıl ışıl gözleriyle gülümsedi. "Çok iyisin Leyla! Teşekkür ederim.." dedi ve revir tarafına doğru yöneldi. Giden kadının ardından işlerine dönen genç kız uzun bir nefes aldı. Buranın yoğunluğuyla günü bitirebilir, kafasındaki düşünceleri az da olsa unutabilirdi. Bir süre sonra ciddi anlamda yorulan Leyla, çalan telefonuyla dikkat kesildi. Arayan kişiyi görünce en köşeye doğru giderek Ayça'dan uzaklaştı.

"Efendim Emel?" dedi sessizce.

"Nasılsın var mı bir gelişme?"

Emel'in sesindeki heyecana genç kız gözlerini devirdi. "Maalesef!" dedi sıkıntıyla. "Emel, bu adama ulaşamayız biz. Hem ulaşsak bile ne diyeceğiz? Pardon sizi öldürmek isteyen birileri var ve bende bunu istemeyerek de olsa duydum. Sakın gelmeyin haberiniz olsun mu?"

"Harika fikir! Neden şirketin numarasını arayıp adamla konuşmuyorsun?"

Leyla, şimdi bayılacaktı. Elini dağınık duran saçlarının arasına sokuşturdu. "Adamın daha o olup olmadığını bile bilmiyoruz! Bizimki sadece bir varsayım! Ya aradığımız adam o değilse?" diye sordu.

"Emin ol Leyla! O listede onun adı kadar tehlike kokan bir adam yoktu!"

Genç kız, etrafına bakındı ve elini dudaklarına götürüp sesini azalttı. "Bu adamlar çok tehlikeli Emel. Bugün yine müdürün odasından çıkarken gördüm ve bana çok kötü baktı! Sence duyduğumu anladılar mı?"

"Sanmam! Sen yine de dikkatli ol ve sakın belli etme! Bende şu adama nasıl ulaşırım onu araştırayım. Aslına bakarsan, Sinan Aslan ile haberleri okuyorum sabahtan beri. Adamın bağlantıları çok fazla! Eğer birine ulaşabilme..." Emel'in konuşmasını hızla kesen Leyla, "Yine mi Sinan Aslan?" diye inledi. Yükselen sesin etraftan duyulduğunu bile fark etmedi. "Bak yine söylüyorum onlar olmayabilir de! Mafya dedin, yer altı kralı dedin, bunlar tehlikeli adamlar Emel! Ya bize kötü bir şey yaparlarsa? Ya inanmazlarsa?"

"Of Leyla bu kadar aptal olduğuna inanamıyorum! Güçsüz birini kim, neden öldürsün?"

O da haklıydı! Fakat yanlış bir adım atıp dahası bir felakete sürüklenmeyi de göze alamazdı. Ardından gelen hafif bir öksürük sesiyle kafasını çeviren Leyla, gördüğü suretle nefesini tuttu. 'Buraya gelen adamlar ajanstan mı geliyor?' diye düşündü safça.. Adamın kendisine gülümsemesi üzerine kendini hızla toparladı. Hala Sinan Aslan diye bağıran kuzeninin suratına telefonu kapattı ve adama doğru yaklaştı.

"Kusura bakmayın fark etmedim.. Hoş geldiniz!" dedi mahcup bir sesle..

"Sorun değil. Önemli bir meseleydi sanırım?" dedi genç adam. Suratında şüphe dolu bir ifade vardı. Leyla şaşkınca dudaklarını araladı. Her şeyi duymuş olabilir miydi?

"Şey, aslında.." dedi ve elini geçiştirircesine salladı. "Pek sayılmaz.." diye geveledi. "Neyse, nasıl yardımcı olabilirim?"

Adamın bakışları üzerinde kısa bir süre dolandı. Sanki bir şeyler anlatmasını bekliyor gibiydi. Gözleri olduğundan daha da kısık bir hal aldı ve dudaklarını kenara doğru kıvırdı. "Aslında bugün uçağımız vardı ama sanırım yetişemeyeceğiz. Bu sebepten dolayı bir gece misafiriniz olmaya karar verdik.. Gerçi her ihtimale karşı rezervasyon yaptırmıştım.. Siz yine de kontrol eder misiniz?" diye sordu.

Adamın sesi fazlasıyla etkileyiciydi. Aslında adamın her yanı etkileyiciydi! Bu durum genç kızın ağzının kurumasına neden olurken güçlükle, "Tabi.." diyebildi.

"İki ayrı odaydı.." diye araya girdi adam.. Genç kız nedensizce kırılmış gibi oldu.. Siyah granit zemin üzerinde duran ele istemsizce gözü kaydı. Yüzük arayan gözlerini hızla çekerek bilgisayara çevirdi. Bu durum genç adamın dikkatinden kaçmazken, sinsi bir gülüş belirdi dudaklarında.

"Diğeri babam için.." dedi sakince. Genç kız utanarak dudaklarını ezdi. "Anlıyorum.." diye mırıldandı. Adamın açıklama yapması fazlasıyla hoşuna gitmişti.

"İsminiz neydi?" diye sordu titreyen sesiyle. Genç adam kendinden emin bir şekilde bankonun üzerine dirseğini koyarak yaslandı.

"Yağız Haznedaroğlu!"

-Bölüm Sonu-

^-^ yeni gelin cok geziyor 🙈🙈🙈 cok gec geldigim icin yayinlayamadm kusura bakmayınn 🙏

Yağız kim diye sorarsınız şimdi.. 😂 Yakup Efe'nin oğludur efem.. 😂😂😂

Değişik bir bölüm oldu sanırım.. Ama siz yine de beğenin 🙄Olaylar benim kafamda farklı işleniyor onu yazıya dökmek biraz zor 🙊 Olayları bir sekilde baglamak gerekiyor malum 😍 Bunu da en iyi sekilde yapacagim nasipse 🙏

Bir hatam olursa affola.. 🙏

Ortalık biraz ısınacak.. Beklenen misafirler gelecek.. Hepsini yazacağımmm hepsinii 💃

Kendinize iyi bakın.. 💕

Seviliyorsunuz.. 😘😘💕

Continue Reading

You'll Also Like

Eftalya By esmaa

Teen Fiction

406K 20K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
25.3M 900K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
669K 44.8K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
794K 46.1K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...