SEVDANA GÖNÜL VERDİM

Por nslhn5828

196K 16.3K 8.5K

Ne bir yıldız aydınlatır gecesini bir şairin parıltısıyla, ne de bir güneş aydınlatır olmayan gündüzünü.. Her... Mais

TANITIM
Kesit
Kesit II
Kesit III
Bölüm 1: ~Sevda Adamları~
Bölüm 2: ~Hasret Uzun Bir Yol~
Bölüm 3: ~Çıkmaz Sokak~
Bölüm 4: ~Bela Geliyorum Demez~
Alıntı :))
Bölüm 6: ~Soğuk Savaş~
Bölüm 7: ~Hopali kim?~
Bölüm 8: ~Baskın / Part 1~
Bölüm 9: ~Baskın / Part 2~
Bölüm 10. ~Geçmiş Gelecek~
Bölüm 11. ~Sırlar~
Bölüm 12. ~Yara İzi~
Bölüm 13. ~Umutlar~
Bölüm 14. ~Eve Dönüş~
Yazarınızdan..
Bölüm 15: ~Yiğit'in İmtihanı :)~
Bölüm 16. ~Sebep Olduklarımız~
Alıntı :)
Bölüm 17: ~Sevdalar Hep Deli~
Bölüm 18. ~Adım Adım Gel Bana~
Bölüm 19.~Berat Ağa~
Bölüm 20. ~İmtihan~
Bölüm 21. Artvin / Part 1
Bölüm 22. Artvin / Part II
Bölüm 23. Hayaller ve Hayatlar
Duyuru
Nerede Kalmıştık;)
Bölüm 24 - Sevdanın Tadı
Bölüm 25: Öfkenin Bedeli
Bölüm 26: Emanet

Bölüm 5: ~Tehlike Çanları~

5.5K 503 223
Por nslhn5828

Genç kız, elindeki acıyla dudaklarının arasından kaçan inlemesine engel olamadı. Minik elleri, adamın koca elleri arasında kaybolmuş gibiydi. Kararan gözlerini sımsıkı kapattı.

"Çok mu acıyor?" dedi, Mustafa Ali. İçindeki öfke, şefkatli çıkan sesini bastırdı.

Adamın sert çıkan sesiyle, genç kızın soğuk olan teni daha da buz kesti. Gözlerini hiç açmadı. Yeteri kadar utanıyordu. Hafifçe başını sallayıp, acısını belli etti. Genç adam sesli bir nefes soludu. Kontrol altına almayı başardığı öfkesi, tekrar gün yüzüne çıkmak için adeta savaş halindeydi. Bir nefes daha soludu. Bakışlarını kızın acı dolu suratından çekerek, avuçları arasındaki şiş olan ele çevirdi. Adama attığı yumruk sebebine zarar görmüştü o günahsız eller.. Parmak boğumlarını teker teker öpmeyi diledi biran için.. Şifa olmayı istedi.. Yapmadı.. Yapamadı..

Sert bir küfür savurdu. Kızın önünde eğildiği yerden kalktı. Az ilerisinde koca mahkeme heyetini kuran Berdan Özçakır'a kısa bir bakış attı. Adamın şuana kadar sakinliğini koruması, elim bir kazayı önlemek içindi. Bunu herkesten iyi anlıyor ve de iyi biliyordu. Olayın en heyecanlı yerinde mekana yıldırım gibi düşmüştü Berdan Özçakır.. Gözü kimseyi görmemiş, kulağı kimseyi duymamıştı. Karşısına ilk gönüllü çıkan yarma bir herifi tek eliyle gırtlağından tutup yana doğru fırlatmıştı. Diğer adamların bu sahneden sonra zaten hiç şansları yoktu. Köfte Hayri denilen adamın üzerine karabasan gibi çökmüş, adamın o an derdest edip kaldırılmasını sağlamıştı.

Adi herifin, zorla esir aldığı onca kişiyi alt katında bulmuştu Mustafa Ali.. Hepsi daha çocuk sayılacak yaştaydı.. Zehirli ağına düşürdüğü o kızları gördüğünden beyninden vurulmuşa dönmüştü. Evet, bu mekanı bilirdi bilmesine lakin, adamın bu kadar adilik yapacağını bilmezdi.. Orada gönüllü çalışan bir Allah'ın kulu yoktu! Ufak çapta geçirdiği sinir krizi Yiğit tarafından bastırıldığında güç bela tekrar yukarı çıkmıştı. Kenarda elini sımsıkı tutan Neslihan'ı gördüğünde hiç düşünmeden yanına gidip sarılmıştı.. O sarılmayı ölse unutmazdı, iki deli yürek..

Genç adam ansızın bileğine dokunan elle irkilerek bakışlarını indirdi.

"Babam.." dedi sustu genç kız. Kuruyan dudaklarını ıslattı. Sorusunun devamını getiremiyordu. Bu rezillikle nasıl bakardı suratlarına? Tamam, hiçbir şeyden haberleri yoktu. Olsa zaten adım atmazlardı ama yine de böylesine iğrenç bir mekanda bulunmaları, adamların onları yakıştırdığı durum hiçte yabana atılacak şeyler değildi. Genç adamın bakışları hala elindeydi.. 'O eli bir gün korkusuzca tutacak mısın?' diye sormak istedi.. Dilinden çıkmak için can atan sorusunu güçlükle yutkundu. Suratına o ciddiyet yüklü maskesini geçirdi.

"Haber vermedik!" dedi, burun kemerini sıkarak. "Babam herkesi idare edecek. Bir tek.." dediği anda arkasındaki kapı açıldı ve Melih korku dolu suratıyla içeriye girdi. Zavallı adamın gözleri aradığını bulduğunda koşar adımlarla, abisinin kolları arasında bayılmaya yüz tutmuş kızına ilerledi.

Melih, göğsüne sığınan kızını kollarıyla sardığında saçlarına dudaklarını bastırdı. Gözleri yılmış bir şekilde kapandı. Sinan'a gelen haber bütün ev halkından gizlenmişti. Bir tek Melih'e anlatmıştı durumu. "İyi misin?" diye sordu sesindeki telaşla. Deniz geri çekilerek titrekçe bir bakış attı babasına. İyiyim dercesine başını salladı. O esnada Berdan, kenarda duran sandalyelerden birini sertçe çekti. Sandalyenin sert zeminde çıkarttığı o ses herkesin dikkat kesilmesini sağladı. Adam çekiştirdiği sandalyeyi Meltem'in tam önüne gelecek şekilde bıraktı. Bedenini mengene gibi saran ceketini rahatsızca çıkarttı ve ardında kalan Rıza'ya uzattı. Meltem sonunun geldiğini hissediyordu. Yerinden çıkmaya can atan kalbini rahatlatmak için kesik bir nefes aldı.

"Sana bir kere soracağım!" diyen babasının sert sesiyle ürperdi. Bakışlarını kaldırmadan başını hafifçe kıpırdattı.

"Mekanı sana kim önerdi?"

"Kimse!" dedi hiç düşünmeden. Bakışlarını bir türlü babasına çeviremiyordu. Kucağında birleştirdiği parmaklarına bakıyor, akmaya meyilli olan gözyaşlarını güçlükle bastırıyordu. Kendi dahil, bütün sevdiklerinin canını tehlikeye atmıştı. Tam anlamıyla rezillikti yaşadığı şu durum. Başka bir izahı olamazdı. Üstelik sadece babası da yoktu karşısında..

"Gözlerime bak Meltem!" Adamın bu sefer ki sesi emrediciydi. İrkilerek bakışlarını kaldırmaya çalıştı. Babasının bakışları fazlasıyla korkunçtu. Tekrar kaçırmak istedi ama adam buna izin vermeden sorusunu tekrar yeniledi.

"Mekanı sana kim önerdi?" İlk sorusuna nazaran daha keskindi soruşu. Sabrının son saniyelerinde olduğunu belli ediyordu. Meltem bunu çok iyi alıyordu. Lakin, söylemezdi.. Başlarına gelen o belanın kapısını açamazdı. Daha ne kadar açabilirsin ki dedi iç sesi.. Tuttuğu nefesini bıraktı. Kısa bir sürelik sessizliğin ardından, "Okulda konuşurlarken duydum." dedi, çatallı sesiyle. Boynunu büktü. "Keyifli, rahat bir yer dediler.." diye ekledi fısıltıyla..

Kime göre keyifli olduğu tartışılırdı.. Yiğit, kızın söyledikleriyle gözlerini kapattı. Ciğerlerine aldığı nefes fazlasıyla canını yakıyordu. Daha fazla bu sahneyi izlemeyecekti. Açılan gözleri o kadar keskindi ki, birazdan nelerin olacağını alenen belli ediyordu.

"Sakın!" dedi yanından uyarıcı bir ses! Cihan Soydan, oğlunun ne yapacağını çok iyi biliyordu. Tek kaşı havalandı. "Sen karışmıyorsun!" dedi üzerine basa basa.

"Ne demek karışma baba?" diye söylendi kapalı dişlerinin ardından. Cihan gerekli yanıtı bakışlarıyla verirken, Yiğit kasılan çenesini sıvazladı. "Yalan söylüyor!" diye mırıldandı. Gözü ansızın Meltem'in gözleriyle kesişti. Gerçekleri itiraf et dercesine baksa da, genç kız hemen son verdi o bakışlara.

"Ne yalanı?" diye mırıldandı Cihan merakla. "Meltem, birilerinden duyma lafla iş yapar mı baba? Yapma gözünü seveyim!" dedi sabır çekerek. Baba oğulun kendi aralarındaki fısıldaşma Berdan'ın tok sesiyle kesildi.

"Kim konuşuyordu?" diye sordu Berdan bu sefer, kuşkulu bakışlarıyla. Kızı onu aptal yerine koymaya çalıyordu. Bir şeyler sakladığı apaçık ortadaydı. Oynadığı oyuna bu sefer ayak uydurmayacaktı. Yalan söylemekten nefret ettiği kadar hiçbir şeyden nefret etmeyen Meltem, son bir gayretle, "İşte öyle.. Kızlar falan.." diye geveledi.

Berdan, dilini dişleriyle ezdi. "Ben senin babanım dimi Meltem?" diye sordu. Sorunun şaşkınlığına afalladı genç kız. O nasıl soruydu öyle? Evet, anlamında başını salladı titrekçe. Gözlerini kısarak, oturduğu yerde öne doğru eğildi. Suratını kızıyla aynı hizaya getiren adam, dudaklarına alayla karışık bir kıvrım bıraktı.

"Kızımın, hiç kimsenin konuşmasına kulak misafiri olmayacağını, iki kişinin lafıyla yola çıkmayacağını bilmeyecek kadar sorumsuz bir baba mıyım? Ha babası? Söyle bakalım.."

Taş kesilen bedeninde dudakları hafifçe aralandı. Bütün gözler üzerindeyken, bu sorguyu sağ salim cevaplayıp atlatması imkansızdı. Bakışları yardım dilenircesine abisine kaydı. Berat, göz kapaklarını dahi kırpmadan kardeşinin yanıtını bekliyordu. Tek kaşı havalandı. Söyle artık dercesine bağırıyordu surat ifadesi.. Derken, babası oturduğu yerden öyle bir kalktı ki, altındaki sandalye devrildi. "Sana bu lanet olası mekanı kim önerdi?" dedi ortalığı inleten sesiyle.. Artık kaçış yollarının kapalı olduğuna kanaat getiren Meltem, kabullenişiyle yutkundu.

"Emre!" dedi dudaklarının arasından. Bakışları yine birleştirdiği ellerine kaydı. Berdan, kısa bir duraksamanın ardından, "Hangi Emre?" diye sordu. Sol gözü seğirdi. Sıktığı dişleri yanaklarının titremesine neden olurken, gözlerini kocaman araladı. "Hekimlerin Emre mi?" dedi, kızın evet demesini istemeden.. Eğer evet derse, yapacaklarından kendi bile korkuyordu.. Ve beklenen oldu..

"Evet, o!" dedi titreyen sesini gizleme gereği bile duymadan. Kalabalıktan çıt sesi dahi çıkmıyordu. Meltem, babasının suskunluğunun ardına gizlediği öfkesini çok iyi bildiğinden dolayı hemen ayaklandı. Adamın ellerini kavradı.

"Baba yemin ederim ben tek kelime etmedim. Geçen ay ki davetten sonra numaramı nasıl bulmuşsa bulmuş. Bir kere konuştum o da numarayı bilmediğimden dolayı. En son yemeğe götürmek istediğini mesaj atmıştı. Gelirsin belki diye konum atıyorum diye yazmıştı mesajında. Yemin ederim gitmedim. Cevap bile vermedim."

Genç kızın soluksuz kurduğu cümlenin ardından Berat, sinirle öne doğru atıldı. "Sen bunu nasıl gizlersin Meltem?" diye bağırdı tok sesiyle.

"Abi.." diye inleyen genç kız, yalvarırcasına baksa da nafileydi. Genç adam ellerini saçlarının arasından geçirip çekiştirdi. "Ne abisi Meltem, ne abisi? Hadi babamdan çekindin! Ben ne güne duruyorum ulan!"

Adamın öfkesi gözüne perde gibi inmişti. O adi herifle olan husumetini bilmeyen yoktu. Aslında ilk husumeti Yiğit ile başlamıştı, Emre Hekimoğlu'nun.. İki adamın ortak noktası ise şüphesiz Meltem'di ve bunu çok iyi bilen Hekimoğlu, kaleyi içten fethetmek istemişti.. Meltem'in korkuyla aralanan gözleri Yiğit'e kaydı. Karşılaştığı manzara pekte iç açıcı değildi. Şuan elinin altında kim olsa parçalayacak gibi duruyordu.

"İşte bu yüzden demedim!" dedi genç kız ilk kez sesini yükselterek. "İstemiyorum! Başınız derde girsin istemiyorum! Anlasanıza, kan dökülsün istemiyorum!"

"Bir kan dökülecekse o bizden olmaz! Bunu hala öğrenemedin mi?" Yiğit'in keskin sesi araya girdiğinde genç adam cevap bekleyen o bakışlarını saniye kızın üzerinden ayırmıyordu. Bu saatten sonra feriştahı gelse, onu engelleyip susturamazdı. Meltem sessizliğini korurken, "Sana konum attı demek?" diye sordu, sanki cevabı tekrar duymaya ihtiyacı varmış gibi. Sesinde hafif bir iğneleyici bir ifade gizliydi. Bunu aldırış etmemeye gayret etti. "Evet, burasıydı.." diye mırıldandı genç kız.

"Amca!" dedi Yiğit öne çıkarak.. Berdan ardında kalan adama çevirdi bakışlarını. Beklediği hamle gelmişti. "İznin olursa.." dediği anda Berdan'ın parmağı uyarı niteliğinde havalandı.

"Sağ istiyorum!"

Adamın sağdan kastının konuşabilir olmasıydı. Bunu çok iyi bilen genç adam hafifçe güldü. "Eyvallah!" dedi, başını kabul edercesine eğdi. "Hayır!" diye araya girdi Meltem. "Hayır, gidemezsin!"

Herkes gibi Yiğit'te gelen itiraza şaşırmıştı. Dudaklarına alaylı bir kıvrım bıraktı. "İzin alacak değilim!" dedi. "Ayrıca bu benim meselem! Sen yeterince belaya bulaştın!" diye çıkıştı. Berdan hak verircesine başını salladı ve kızına çevirdi kısık gözlerini.

"Çocuk haklı!" dedi ilk defa Yiğit'e hak verirken. Kızının güzel bir derse ihtiyacı vardı. Belki buralardan uzaklaşınca aklı başına gelirdi. Yani Berdan'a göre öyleydi. Aldığı hızlı kararla elini kaldırıp kıza doğru salladı. "Yarından sonra abinle Mardin'e gideceksin!"

"Ne?" Meltem, kocaman araladığı gözleriyle babasının ciddi olup olmadığına baktı. Adamdan her zamanki gibi ciddilik akıyordu. Bu karar sadece Meltem'i etkilemezken, bu sefer sessiz kaldı Yiğit. Onun için Mardin'e gitmesinin önemi yoktu. En fazla o da düşerdi peşine.. Hoş, ortamda itiraz edecek birisi vardı bu duruma.. Berdan Özçakır gibi bir adama itiraz edecek, ona diklenmeye cesaret edecek, bir tek kanı vardı. Her ne kadar sessiz kalsa da, Yiğit çok emindi birazdan o suskunluğunun bozulacağına..

"Amca.." diye araya girdi Neslihan. Kuzeninin tek başına savaşmasına gönlü el vermemişti daha fazla. "Ortada bir ceza varsa hepimiz almalıyız!" dedi acı yüklü sesiyle. "Bu günahı tek başına Meltem çekemez!" diye devam ettirdi. Meltem, kıza minnet dolu bir bakış attığında Deniz'de ikinci destek olarak elini kaldırdı.

"Katılıyorum amca!" dedi bir gözü kızlardayken. Mardin'e gitmesine asla seyirci kalamazdı. Vildan, yandan kınayıcı bir bakış atıp saçlarını savurdu. Tamam, her ne kadar Meltem'i öldürme planları yapıyor olsa da, uzaklaşmasını istemiyordu. Hem Mardin'e onu öldürmek için nasıl gidecekti?

"Sanırım bende katılıyorum Berdan amcacım!" dedi iğneleyici sesiyle.. Sıra Melek'e geldiğinde Berdan elini kaldırıp susmasını sağladı.

"Bu kadar yeterli!" dedi. "Sizin cezanızı ben kesmeyeceğim!" Adamın gözleri Cihan ve Melih üzerinde gel git halindeydi. Neslihan ve Vildan'a dönerek parmağını ikisi arasında gel git yaptı. "Babalarınızın şuan haberi olmayabilir ama bu hiç olmayacağı anlamına gelmez!" dedi. "Dimi Hopali?" diye sordu arkasındaki adama..

Hopali, Neslihan'la göz göze geldiğinde tek kaşını kaldırdı. Yapacak bir şey yok dercesine baktı. Boğazını temizleyen genç adam, "Öyle!" dedi düz çıkan sesiyle.

"Baba lütfen!" diye araya girdi son bir gayretle Meltem. "Lütfen yok artık! Yeterince tahammül gösterdim. Bu bir değil, iki değil! Bardak doldu taştı!"

"Ama baba.."

"Aması babası yok bu işin!"

Genç kız, aklına gelenle surat ifadesi düştü. "Okulum ne olacak?" diye sordu. Berdan elini geçiştirir gibi salladı.

"Rapor ayarlarım!"

Artık hiçbir şekilde kaçamayacağını anlayan Meltem, büyük bir yenilgiyle omuzlarını düşürdü. Diğer hataları gibi değildi ki yaptığı.. Babası da haklıydı sonuçta. Şimdi ne yapacaktı? Resmen dönüşü olmayan bir bilet kesilmişti kaderine.. Mardin'e sürgün edilmişti! O koca konakta ne yapardı, yavru aslanları olmadan? Ya Neslihan'ı nasıl bırakacaktı, yalnızlığına? Peki, Yiğit ne olacaktı? Fotoğrafına bakıp yas mı tutacaktı? O taş duvarlı koca konakta en fazla çikolata yiyerek intihar ederdi!

"Abi yeter!" dedi sessizliğini artık bozan Melih.. Şimdiye kadar suskunluğunu belki abisinin düzelir umuduna bağlayan adamın canına tak etmişti. Berdan, kardeşinin isyanına karşılık "Ne yeter?" diye sordu. Melih, abisinin tam önünde duracak şekilde durdu.

Berdan, "Hiç karışma Melih! O Mardin'e gidilecek!" dedi üzerine basa basa. Bütün itirazları kabul etmem dercesine bakmaya devam ediyordu.

"Kızını yolladığın yer çok mu matah bir yer?" diye sordu Melih. Geçmişi hatırlatırcasına dudaklarında alaylı bir ifade belirdi. "Ceza diye gönderdiğin yere bak!" dedi. Git gide yükselen sesi Berdan'ın üzerinde şaşkınlık yaratsa da belli etmedi yılların kurdu.. "Ayrıca, görmüyor musun nasıl pişman olduğunu? Hangimiz hata yapmadık Allah aşkına? Büyüyecekler abi! Çocuklarımız hata yapa yapa yetişecek! Sen gibi, ben gibi, hepimiz gibi!"

"Melih!"

"Abi!" diye diklendi adam. "Bak benim kızımda oradaydı! Bende sinirlendim, tamam! Bende deli gibi korktum ona da eyvallah! Olmaması gerekendi ama oldu! Cezayla falan olacak şey mi bu?"

Hızını alamayan Melih, abisinin suskunluğunu fırsat bilerek arkasındaki kızlara döndü. "Kalkın!" dedi eliyle işaret ederek. Deniz, babasının emriyle hızla kalktığında Meltem kararsız şekilde oturmaya devam etti. Melih, kısık tuttuğu bakışlarıyla abisine hodri meydan dercesine baktı. Bakışlarını abisinden hiç çekmeden, "Sende benimle geliyorsun Meltem!" dedi.

Yiğit, sonunda beklediği adamın atağa geçmesine neredeyse sesli bir kahkaha atacaktı. İşte bu kadardı! Her ne kadar romantiklikle anılsa da Melih amcası, sonuçta bir Aslan'ın damadıydı.. Suskunlukta bir yere kadardı. Genç adam keyifle kıza göz kırptığında kalk hadi dercesine kafasıyla işaret verdi. Meltem, gelen sinyali hızla kaptı. Birbirine çarpan bacaklarını güçlükle hareket ettirdi ve Melih'in ardına sığındı. Yeğenini kolunun altına alan adam, "Kızın benimle kalacak! Emin ol göndereceğin Mardin'den daha güvende olacak! Özlerseniz gelir ziyaret edersiniz!" dedi ve arkasını döndü. Meltem amcasının kendisini yönlendirmesiyle çıkış kapısına yanaştığında adamın, "Bu arada!" demesiyle duraksadı. Melih, suratındaki alaylı gülüşünü suratına geçirerek tekrar Berdan'a doğru döndü. "Nasıl söylersin bilmiyorum ama Füsun'a açıklarsın artık durumu! Benden hiç medet bekleme!" dedi..

Berdan'ın suratı, karısının adını duymasıyla şekilde şekle girdi. Nasıl girmeyecekti? Füsun faktörünü o sinirle hiç düşünmemişti. Oğlu Berat'la kısa bir bakışmanın ardından ellerini havaya kaldıran genç adam, "Eve gitmeyi düşünmüyorum!" dedi babasına sen başının çaresine bak dercesine.

Rıza çoktan bütün civciv takımını almış, arabada kaçmak için hazırda bekliyordu. Özgür amcasının yardım çağrısını görmezden geldi. Füsun yengesiyle uğraşmaktansa, helikopterden paraşütsüz atlardı, daha iyiydi. Babasının ardından gitmek istese de Melek'i yalnız bırakamadı ve ağır adımlarla kıza doğru yanaştı.

Geriye kalan Cihan bıyık altındaki gülüşünü eliyle gizlemeye çalışsa da başaramadı. "Allah yardımcın olsun abi! Hadi eyvallah!" dedi gülümsemesini bastırarak. Melek'i koluna takarak çıkışa doğru ilerledi. Sıranın kendisine geldiğini anlayan Hopali, dirseğiyle Neslihan'ı dürttü. Kız tepesinde dikilen adama ne var dercesine baktı.

"De haydi kalk da! Füsun dediler duymadın mı? Adını andığında ışınlanıyor o kadın! Gelmeden gidelim!"

Neslihan, durumun vahametinde bile kıkırtısını bastıramadı. Vildan'ın yardımıyla ayaklandı ve çıkışa doğru ilerledi. Ardında kalan Hopali, ciddi bir şey söyleyecekmiş gibi Berdan'a seslendi.

"Akşam diyorum, eve giremezsen bize gel!"

"Siktir ulan!" diye kükredi Berdan. Genç adam, ellerini pes edercesine kaldırdı. "Ben yine teklif edeyim de.." dedi ve hızla kapıdan çıktı. Koskoca Berdan Özçakır, tek eliyle adamı gırtlağından dağlara taşlara savuran adam, karısından neden çekinirdi? 'Çünkü, kadının normal değil ağam!' dedi iç sesi..

"Ah ulan ah! Cinsine yandığım, cinsine çeker işte!" diye söylendi yılmış halde sandalyesine otururken..

Arabaya bindiğinden beri sessizliğini koruyan Meltem, kuruyan dudaklarını ıslattı. Şoför koltuğunda oturan adama, "Amca.." diye seslendi fısıltıyla. Melih, dikiz aynasından arkaya bir bakış attı.

"Amcası.." dedi.

Genç kız oturduğu yerde öne doğru kaydırdı bedenini. "Özür dilerim.. Babamla benim yüzümden aranız bozuldu." dedi başını utançla eğerken. Melih gözlerini devirdi. "Saçmalama Meltem. Abim o benim. Aramızın bozulduğu falan yok. Görmedin mi hain karadaki bakışları. Gurur akıyordu!" dedi. Abisinin o suratındaki ifadeyi bilmeyecek kadar yabancı mıydı? Genç kız hevesle, "Gerçekten mi?" diye sordu. Adam, umursamazca omzunu çekti.

"Boşuna sessiz kalmadı ya.." dedi. Berdan Özçakır, bu zamana kadar kimse sessiz kalmıştı? Kimin diklenmesine boyun eğmişti? Adamın o anki gururu tabi ki kanının ona diklenmesi değil de, tıpkı onun gibi davranmasıydı. Sahiplenmesiydi.. Melih bunu çok iyi bildiğinden yeğenini rahatlatmak için bir süre daha onunla moral konuşması yaptı. Meltem, içinin az da olsa rahatlamasıyla derin bir nefes aldı. Çok sevdiği babası tarafından her ne kadar cezalandırılsa da, kırılmamıştı hiç. Babasının hakkından annesi nasılsa gelecekti..

Evin bulunduğu sokağa girdiklerinde, gözüne çarpan adamla irkilen Meltem, "Amca, ben burada insem?" diye sordu utanarak. Melih, Yiğit'in köşede beklediğini görünce gülüşlerini bastırdı. Halden anlayan adamdı sonuçta. Arabayı yavaşlattı. "Çok oyalanma!" diye mırıldandı. Meltem tamam dedi ve hızla arabadan indi. Melih yanında kıkırdamakta olan kızına bir bakış attı. "Seni çok sevdiğimi söylemiş miydim romantik babacım!" dedi.

Adam gelen iltifat karşısında gururu okşansa da, bunu belli etmemeye çalıştı. "Sen yine de pek bu halime güvenme sevgili kızım.." dedi dalga geçerek. Elbet kızı da aşkı öğrenecekti. Kalbini güvendiği, hak ettiği bir adama verecekti.. Zaman dedi içinden.. Zaman ne tuhaftı. Daha dün gibiydi Sedasını köşe başlarında umutla beklediği günler.. Yiğit'i gördüğünde gençliği düşmüştü gözler önüne..

"Annem çok şanslı.." dedi Deniz, iç çekerek. Acaba babası gibi bir sevda bulması çok mu zordu? Belki de imkansızdı.. Bu uğurda babasını geçecek hiçbir adamın olduğuna inanmıyordu masum kalbi..

"Birazdan annene de bunu hatırlatırsan sevinirim!" dedi Melih, aşk dolu gözleri parlarken..

Halbuki hatırlatmaya gerek bile yoktu..

Meltem, duvara yaslı şekilde kendisini bekleyen adamın yanına vardığında hiç konuşmadan baktı. Yiğit önceliği kıza bırakmaktan yana hakkını kullanırken, sessizce itirazın gelmesini bekliyordu. Çünkü sevdiği kızın her hareketini çok iyi biliyordu. Söylemek isteyip ama söyleyemediklerini yutkunuduğunu çok iyi biliyordu. Dişleriyle kemirdiği dudakları neredeyse kanayacaktı. Gözleri bir sağa bir sola kayıp duruyordu. Sağ kaşı öfkeyle kalkıyor, sonra normale dönüyordu. Sonunda bu bekleyişe dayanamayan genç adam, alaylı bir ifade takındı.

"Hadi dağ esintisi.. Gönder gelsin!"

Adamın alay yüklü sesine aldırış etmemeye çalıştı. Titrekçe gözlerini kırpıştırdı. "Gitmesen olmaz mı?" diye sordu. Yiğit beklenmedik soru karşısında afalladı. Bunun sebebi, Meltem'in ilk defa ondan bir şey istemesiydi.. Genç adamın dudakları aralandığında, Meltem hızla araya girdi. "Lütfen Yiğit!" dedi. Bu davranışından pişman olacağını bilse de, artık her şeyi göze almıştı genç kız. "O çok, çok tehlikeli!"

Yiğit, hızlanan kalbinin atışlarını duymazdan geldi. Kendisi için korkmasına, onu düşündüğünü belli etmesine ne kadar çok heyecanlanmış olsa da, belli etmedi. Suratındaki alaylı ifadeyi daha da belirgin hale getirdi. "Gururumu kırdın şuan!" dedi, tek kaşı havalanırken.

"Dalga geçmiyorum ben!" diye bağıran Meltem, sertçe tek ayağını zeminle buluşturdu. "Bende.." dedi genç adam kıza bir adım daha yaklaşarak.

"Ya, sana.." dediği anda susan genç kız, cümlesinin devamını yutkunmak zorunda kaldı. Bu durumu fırsat bilen Yiğit, "Ya bana?" dedi ve bir adım daha yanaştı sevdasına.. Biraz daha böyle konuşmaya devam ederse, aralarındaki o kendisinin göremediği duvar yıkılacak, Meltem'i kendi sınırlarına dahil edecekti. Heyecandan kuruyan dudaklarını ıslattı. Lakin beklediği konuşma kızın özüne dönmesiyle hüsrana uğradı.

"İyi be! Git ne halin varsa gör! Engellemeyeceğim! Hadi git! Yersiniz birbirinizi artık! Kılımı kıpırdatırsam ne olayım! Zaten Meltem kim ki, onun sözü dinlensin? Meltem anca bela yükü! Çenebazın önde gideni!"

Yiğit, gülüşlerini bastırdı. Bu kızı bağrına basıp, yüreğinin en kuytu köşelerinde saklamak sevdanın hangi kısmına dahildi? Ciddi ifadesini hiç bozmayan genç adam, "Ya bana bir şey olursa mı diye korktun deli rüzgar.." dedi. Sesindeki o etkileyici tını, kızı can evinden vursa da, "Ne münasebet! Ben öyle bir şey demedim!" dedi geri çekilerek. Bu adam ne zaman böyle dibine kadar yaklaşmıştı? Nefesini dudaklarında hissedecek kadar dibine girerken, kendi ne halt ediyordu? Gözleriyle aşk yaşıyordun dedi işe yaramaz iç sesi..

"Deseydin keşke! Emin ol hoşuma giderdi. Ama ne var biliyor musun?" diye soran Yiğit, suratına halinden memnun bir ifade bıraktı. "Ben yine öyle dediğini varsayıyorum. Ve bu çok hoşuma gitti.."

Karşısındaki adamın ağzından çıkan her cümle kalp ritmini hızlandırırken, birde üzerine dudaklarının da tatlı kıvrılışı eklenince karnına tanıdık bir ağrının girmesine sebep oldu. "Bakma şöyle!" diye mırıldandı. Yiğit hafifçe boynunu büktü. "Nasıl bakıyorum ki?" diye sordu. Sesindeki o naif tını kızın son gücünü elinden almaya yeterdi. Adamın sorduğu soruya, 'Duvarlarımı yıkacak gibi.. Canımı alır gibi..' diyemedi. Rahat bir tavır sergilemeye çalışarak omzunu çekti. "İşte şöyle! Alayla falan.." diyerek bakışlarını kaçırdı.

"Sana alaylı bakan gözlerimi oyarım ben rahat ol sen.."

Adamın gözleri koyulaştı. Meltem içindeki tarifsiz heyecanla, yanaklarının kızardığını hissediyordu. Önüne doğru uçuşan saç tellerinin her birine büyük bir hasretle bakan Yiğit, usulca elini uzattığında genç kız nefesini tuttu. Batmaya yüz tutmuş güneşin vurduğu kızıllık, gözlerinin rengini almıştı.. Bal rengine dönen gözlerine oluk oluk akan adam, sessizliğine son verirken, "Yarın gece.." dedi arzudan boğuklaşan sesiyle. "Arkadaki köşeye gelir misin?"

"Neden?" diye sordu merakla Meltem. Titreyen sesini adamın fark etmemesini umut etse de, Yiğit'in suratındaki o keyifli gülümsemeyi görünce yine utandı. Yiğit, kızın üzerine biraz daha giderse yanaklarının alev alacağını sandı. Dudaklarını ezerek gülümsemesini bastırdı. "Sana vermek istediğim bir şey var.." dedi.

"Neymiş o? Şimdi ver!" Meltem şimdi meraktan bayılacaktı. Vermek istediği her şeyi düşünse de, bulamadı. Genç adam yanıt vermek yerine gitmek için hareketlendi. Cebinden arabasının anahtarını çıkardı. Kendisinden merakla yanıt bekleyen kızın burnunun ucuna ufacık bir dokunuş bıraktı.

"Yarın gece dedim dağ esintisi.. Yalnız, çok bekletme olur mu? Bilirsin bizim gibi adamlar, beklemeyi pek sevmez.." dedi ve kızı merak içinde bırakarak, arabasına doğru yürümeye başladı.. Ardında kalan genç kız, sinirle ayağını yere vurdu.

"Yarın geceyi nasıl bekleyeceğim ben şimdi?" diye sordu, adamın duymayacağını bile bile..

***

Ertesi gün herkes rutin işlerinin başına dönerken, son zamanlarda işlerine taş koyanların sebebine zor dönemlerden geçen Özçakır ailesi, sıkıntılı bir güne merhaba demişti.. Anlaşmalarını yaptıkları firmaların birkaç tanesiyle ters düşmelerinin sonunda yapılan ödemelerde aksaklıklar çıkmış, başta pek önemsemeseler de şuan fazlasıyla tehlikeli hale gelmişti. İşlerinde yıllardır hiç aksaklıklar yaşamayan adamların bir kısmı bu durumun altında başka şeyler arasa da, bir kısmı piyasadaki durumdan kaynaklandığını düşünüyordu. Berat'ın en son kulağına gelen haber ise, piyasadaki durumdan kaynaklanmasının imkansızlığını kanıtlar şekildeydi. Emre Hekimoğlu'nun kendilerine rakip oluşunu öğrenmesi sonucu bunu daha da iyi anlamıştı. Geçen yaz, Yiğit'le beraber adamı komalık ettiği zaman düştü aklına..

Sonradan görme diye tabir edilen bir aile yaşantısı olan Emre Hekimoğlu, düzenlediği doğum günü partisi yeri olarak Cihan Soydan'ın otelinden birini seçmişti.. O sene bütün işleri yeni devir alan Yiğit, personellerine yanlış harekette bulunan Emre'yi, dinleme gereği bile duymamış hesabını orada kesmişti. Yiğit'e karşı bilenen Emre, bir süre sonra yanına topladığı üç beş adamla Yiğit'in önünü kesmişti. Yalnız Emre'nin hesaba katmadığı bir olay olmuştu. Yiğit arabada o akşam tek değildi.. Babalarının yaptığı toplantıdan iki genç adam sıkılmış ve eve kaçmak için erken çıkmıştı. Sonuç olarak, Yiğit, Berat'a can borçlanırken, bir yandan da düşman kazandırmıştı.. Uzun süredir sessizliğini koruyan Hekimoğlu'nun dünkü kardeşinin başına gelenlerle tekrar gün yüzüne çıktığını anlamıştı.. Sabah Yiğit'in verdiği habere ise hala öfkeliydi.. 'Herif kaçmış!' demişti ona sadece.. Bulunmayacak değildi. Elbette bulacaktı. Sadece bu zaman zarfında kardeşini olduğundan daha fazla koruması gerekiyordu..

"Ne düşünüyorum biliyor musun?"

Düşüncelerinin arasından Eren'in sesiyle sıyrıldı. Adamın yanında oturan Kartal, elindeki kalemi masaya artarda vuruyor, çıkan sesin beynine kurşun gibi saplanmasına neden oluyordu. Berat, bir kaleme, bir Kartal'a baktı. Göz göze geldiklerinde suratını astı, vurma dercesine öfkeli bir bakış attı. Sabırsızca yerinde kıpırdanan Eren'e çevirdi, donuk bakışlarını.

"Müneccim boku yemedim! Söyle de bilelim!" dedi sert çıkan sesiyle.

Eren, söyleyeceklerini toparlar gibi kısa biran için sessizliğini korurken, Berat'ın bakışları yanında oturan Kartal'a kaydı. Ben bilmem dercesine elini kaldırdı ve oturduğu sandalyesine iyice yerleşti. Önündeki karaladığı kağıdı Berat'a doğru uzatan Eren, "Bak bence ufak bir indirime gidebiliriz. Bununda güzel bir reklamını sürersek piyasaya, o açığı kısa zamanda kapatabiliriz." dedi. Berat gelen fikir karşısında ciddiyetini hiç bozmadı.

"Eskiyi getir, yeniyi götür yapalım istersen!" dedi. Suratı ciddiyetini korusa da, sesi fazlasıyla alay yüklüydü. Eren dudaklarını büzdü. "Makul!" yanıtını verdi.

"Saçmalama Eren!"

Berat'ın çıkışıyla gözlerini deviren Eren, yanaklarını şişirdiği nefesi hızla bıraktı. "Ona saçmalama Eren! Buna saçmalama Eren!" dedi, sitem ederek. O sıra araya giren Kartal, adama destek çıkarcasına, "Asıl sen saçmalama. Tehlike çanlarının çaldığını biliyorsun!" dedi, suratındaki donuk ifadesiyle. Kartal'ın destek çıkmasını fırsat bilen Eren, adamın itiraz etmeden araya girdi. "Bak sen beni dinle. Amcam zaten kabul edecektir. Hiç değilse şansımızı deneyelim!" dedi, son bir gayretle.

Berat, tek elini çenesine götürdü. Gözlerini kısarak sunulan fikri kafasında tartmaya başladı. "Reklam diyorsun?" diye mırıldandı.

"Evet. Gerekirse gazeteler de boy boy reklam da veririz." dedi Ereni hevesle. Bu fikri kabul etmekten başka yolu olmadığını elbet anlayacak, ona hak verecekti. Zaten bu hamlesiyle reddetmek gibi ihtimali ortadan kaldırdığını biliyordu. Berat ise adamın gazetelerde reklam verme fikrini söyleyene kadar reddetmeyi düşünüyordu. Bu fikrini hemen aklından silip attı. Gazete demek, Feray demekti. Feray demek, onu görmek için bahane demekti.

"Tamam!" dedi genç adam, suratındaki donukluğun yerini heyecan alırken. "O işi ben hallederim!"

Eren, öyle zeki bir adamdı ki, Berat'ın en zayıf noktasından atışını yapmıştı. Dudaklarında sinsi bir gülüş belirdi. "Halledersin tabi! Fikir benden, balını yemesi senden! Hadi bekleme yapmadan şipşakçı yârine koş!" dedi.

"Bana bak ekvator kertenkelesi o imalarına dikkat et, vururum!" Berat'ın kuru tehditlerine aldırmayan genç adam, elini geçiştirircesine salladı. "Sökmez aga, bana sökmez.. Hem Allah senin belanı zaten vermiş. O kızı ikna etmek yerine, git köprüden atla. Daha acısız olur ölümün.." Kartal, adamın dediklerine hak verircesine başını salladı. "Valla çok anormal bir hatun.." dedi, dudaklarını büzerek.

"Oğlum kızın babasının adı Giray! Normal olmasını beklemek zaten aptallık olur!"

Berat'ın cümlesiyle gülüş sesleri odayı doldururken, aralık kapıdan kafasını uzatan davetsiz misafir bütün sesi anında kesti.

"Hayırdır küçük ağa?" diye sordu Giray. Suratındaki ciddiyetten yoksun ifadesiyle Berat'ı süzdü. Adının anılmasıyla ışınlanan Giray, gençler üzerinde kısa bir şok etkisi bırakmayı başarırken, suratındaki alaylı gülüş daha da büyüdü.

"Amca?" dedi sesindeki şaşkınlıkla. Giray, diğer gençlere başıyla selam verip ilerledi. "Hayrola hortlak görmüş gibi oldun? Sakin ol yiğidim, yemem!" diyen Giray, tokalaşmak için elini uzattı. Berat bekletmeden amcasının elini karşılarken, Giray var gücüyle elini sıktı. "Şimdilik!" dedi az önceki cümlesini iğneleyerek.

Berat adama oturması için eliyle işaret ederek, kuruyan dudaklarını ıslattı. "Şaşırdım öyle birden görünce.." dedi. O sırada Eren ve Kartal, bu sahneye daha fazla tanık olmamak adına hızla vedalaşıp kaçar gibi odadan çıktı. Giray ardındaki kapının kapanmasının ardından tekrar Berat'a çevirdi, bir şeyler sakladığı bakışlarını.. "Yakınlarda işim vardı. Babana bir selam vereyim dedim ama çıkmış."

"Evet! Eve erken gitti." diyen Berat, dünkü olayın herkes tarafından duyulmasının rahatlığıyla dudak büzdü. "Malum, Meltem sebebine annemle arası limoni.."

"Eve girebildiğine şükretsin o zaman. Ben galeride falan yatar sanıyordum."

Berat'ın tek kaşı havaya kalktı. Dudaklarında sinsi bir gülüş belirdi. "Aslında dün gece bahçede sabahladı.." dedi. Giray sesli bir kahkaha attı. Füsun'u tanıyorsa, ateşleyen Berdan daha çok bahçede sabahlardı. "İyi bari bahçeye kadar girebilmiş. Umut var o zaman!" dedi gülüşlerine son vererek.

Adamın ciddileşen tavrını merak eden Berat, "Ne içersin amca?" diye sordu. Sonuçta Giray amcası buraya geldiyse kesinlikle önemli bir sorunu var demekti. Ara sıra babasını ziyarete gelse de, onun odasına kadar geldiği pek olmamıştı. "Çok vaktim yok!" dedi Giray konuya nasıl gireceğini bilemeyen tavrıyla. "Aslında seninle konuşmak istediğim bir mesele vardı!" dediğinde Berat gerildi.

"Yapabileceğim bir şeyse, seve seve.." dedi kendinden emin duruşuyla.

"Yaparsın tabi küçük ağa!" Dudaklarına buruk bir tebessüm bırakan Giray, "Zaten tek umudumuz sensin!" dedi, geçen günkü Samet babacığıyla yaptığı konuşmayı hatırlayarak. Olayı daha da merak eden Berat oturduğu yerde merakla kıpırdandı. Giray oturduğu yerde öne doğru kaydırdı bedenini. Ellerini birbirine sürttü. "Feray!" dedi ve sustu. Bu isim genç adamın nefesini tutmasına neden olurken, sabırsızlıkla cümlenin devamını bekliyordu.

"Feray'a söz dinlemeyi öğretmeni istiyorum!"

İşte bu beklediği bir şey değildi! Bu adam ne istediğini cidden biliyor muydu? Feray'a söz dinletmekte nereden çıkmıştı? Ayrıca, daha kardeşine bile sözü geçmezken, Feray'a nasıl söz geçirebilirdi?

Giray karşısındaki adamın, tepkilerini ölçüyor, beden dilinden neler düşündüğünü çok iyi anlıyordu. Kaşları hayretle kalkıyor, dudakları aralanıp sürekli kapanıyordu. Düşünmekten kısılan gözleri aralandığı anda, Giray elini kaldırıp konuşmasını bastırdı. "Bak çok garip bir istek biliyorum ama.. Bunu biz başaramıyoruz. Ben kıyamıyorum. Annesi kıyamıyor. Samet dedesi hiç kıyamıyor! Bunları fırsat biliyor. Cesaret adı altında yaptıkları bini aştı. Tamam mesleğine tabi ki sonsuz saygım var ama.." Giray, çattığı kaşlarını burnunun ucuna kadar düşürdü. Dün gece kızıyla yaptıkları sözlü tartışmasını hatırlayınca ya sabır çekti. "Tutturmuş bu seferde savaş muhabiri olacağım diye! Ben yıllardır tehlikenin içindeyim! Her gün evden çıkarken, son kez görecekmiş gibi vedalaşıyorum sevdiklerimle! O daha çok genç. Tehlikenin farkında değil. Ve böyle giderse de farkına varacağı tek yer.."

"Tamam amca!" diye araya giren Berat, cümlenin devamını duymak istemiyordu. Bu kadar asi bir kıza bile isteğe nasıl hayatının başrolünü vermişti, aklı mantığı almıyordu! 'Sevda bu oğlum! Kalbinin kimi seçeceğine sen karar veremezsin!' dedi kulaklarında çınlayan ses.. Annesi vakit bulduğu her yerde tavsiyelerde bulunuyor ve verdiği aşk derslerinin ardından, 'Baban gibi odun olma, yoksa sütümü helal etmem!' diyerek seansını tamamlıyordu!

Genç adam, düşüncelerinden hızla sıyrıldı. "Bu kadarı yeterli!" dedi. Başını iki yana salladı. "Yeterli de benim sözümü dinleyeceğini nerden çıkarttınız?" diye sordu, şüpheli bakışlarıyla.. Hiç düşünmeden, "Ben onun babasıyım!" yanıtını veren Giray, gözlerini kıstı. Asıl vuruşunu hiç acımadan gönderdi.

"Ve kızımın hayatında ona kıyan bir sen varsın, Berat efendi!"

Bu beklediği bir cevap değildi. Bu iyi değildi. Bu hiç iyi değildi! Üstü kapalı gelen tehdit karşısında bozguna uğrayan Berat, sessizce yutkundu. Gerçekten ona kıyıyor muydu? Evet, herkes Feray'ın karşısında pes ederken, kendisi hiçbir zaman geri çekilen taraf olmamıştı. Asıl mesele, ona nasıl yaklaşacaktı? Zaten aralarında nasıl bir ilişki olduğu da belirsizdi. Bir araya geldiklerinde Feray ona en keskin bakışlarını yolluyor, bulunduğu ortamlardan kaçıyor, zaman zaman denk geldiklerinde ise onu öldürecek gibi bakması dışında gayet seviyeli bir düşmanlıkları vardı!

Ayrıca, karşındaki adamın her ne kadar keyifli biri olduğunu bilse de, ciddiyetini o görüntünün altında saklı tuttuğunu çok iyi biliyordu.. Ve o ciddiyetiyle elbet tanışacaktı.. Giray kapıyı açmıştı. Peki, Berat her şeyi göze alarak o kapıdan girebilecek miydi?

"Peki!" dedi genç adam kararlı bakışlarını hiç çekmeden. "Öğretelim bakalım!"

Kimin kime, neyi öğreteceği hiç belli olmazdı.. Genç adamın ileri görüşlülüğünün zayıf oluşu onu büyük bir pişmanlığa sürüklese de, bunun henüz farkında değildi. Giray'ın sonuna kadar araladığı kapıdan, büyük bir yenilgiyle çıktığı zaman elbet farkına varacaktı..

Devam edecek.. 😐

Merhaba dostlar.. Kusura bakmayın son üç gündür hastanelerde sabahlıyoruz. Enfeksiyon halinde salgın bir hastalığa yakalandık. Bölümün bu kısmına kadar tamamlamıştım. Hiç yoktan iyidir diye yayınlamak istedim.. 🙏

En yakın zamanda toparlanmak umuduyla..❤

Salgın virüslere dikkat edin aman.. 🙏

Görüşmek üzere💞

Continuar a ler

Também vai Gostar

1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
1M 60.5K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
489K 14.1K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
969K 60.4K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...