Wonderwall

By burjoz

208K 8.7K 4.4K

"Çünkü belki de beni kurtaracak kişi sen olacaksın ve sonuç olarak sen benim tek dayanağımsın" | Oasis-Wonder... More

Wonderwall
1.1 | Misterious Boy
1.2 | Homework
1.3 | Lost
1.4 | Uninvited Guest
1.6 | Accident
1.7 | The Last Letter
1.8 | Sadness
1.9 | Waking up
1.10 | Voice of the car
1.11 | Out for dinner
1.12 | Stupid Questions
1.13 | Wuthering Heights
1.14 | Bad Idea
1.15 | Conversation
1.16 | Blocked Number
2.1 | Wind of Change
2.2 | The Question
2.3 | Big Boss
2.4 | Rival
2.5 | Good Morning
2.6 | His Stormy Inner World
2.7 | His Evil Side
2.8 | Him and I
2.9 | Disaster
2.10 | Her Fascinating Inner World
2.11| Old Town
2.12 | Plot Twist
2.13 | Resisting
2.14 | One Night Stand
2.15 | Maria
2.16 | Big Discussion
2.17 | Choice Point
2.18 | Origin
2.19 | Disclose
2.20 | Kiwi
2.21 | Big Suprises and the Little Ones
2.22 | Nightcall
2.23 | Desiderate
2.24 | Obstinate
2.25 | Birthday
2.26 | Reunite
2.27 | Bombshell
2.28 | So Happily
2.29 | Labyrinth
2.30 | Paralogism
2.31 | Long-awaited
2.32 | Breaking News
2.33 | Warfare
2.34 | Curiosity
2.35 | The Last Supper
2.36 | Moonlight Sonata

1.5 | Nightclub

4K 227 58
By burjoz

Elisa'nın Ağzından

Mentollü sigara kokan nefesi yüzüme çarparken bir adım geriye atarak ondan uzaklaştım. Ona bu kadar yakın olmak aklımı, düşüncelerimi ve nefes alışverişlerimi olumsuz etkiliyordu.

"Git başımdan" dedim dişlerimi sıkarak. Evet, ikimiz de söylediği şeyin ne kadar doğru olduğunu biliyorduk. Geriye doğru yürüyerek merdivenlere oturdum, soğuk zemin ürpermeme neden olmuştu. Birkaç saniye orada durduktan sonra yanımdaki duvara yaslandı ve cebinden sigarasını çıkarttı. Rüzgarı eliyle önledikten sonra çakmağını çakarak sigarayı yaktı

Onun bulunduğu ortamda daha fazla durmamın ikimize de bir faydası yoktu, bu nedenle en mantıklı seçeneği seçerek ondan uzaklaştım ve bahçenin arka taraflarına doğru ilerledim. Neden böyle davrandığını anlayamıyordum, her kötünün içinde bir iyi vardır lafına tepki olmak için doğmuşcasına kötü davranıyordu. Onu yumuşatmak imkansız gibiydi.

Bahçede kimse yok denebilecek kadar boştu, ilerideki bankta sarılarak oturan bir çift ve havuzun önünde dedikodu yapan kızlar bir de ben vardım.

"Elisa!" Birinin bana seslenmesi sonucu dağılmış olan dikkatim toplandı ve sesin geldiği yöne doğru baktım.  Bu Joel'di, Harry'nin arkadaşı. Okulda onu gördüğüme şaşırmıştım, burada okuduğunu hiç sanmıyordum. Çünkü öyle olsaydı eğer en azından bir kere de olsa onun Harry'nin yanında görmüş olurdum ve eğer Harry'i biriyle konuşurken görmüş olsaydım bunu unutmayacağıma emindim. Joel yanıma doğru yürümeye başladığı sırada olduğum yerde öylece durup onu bekledim.

Elindeki anahtarı cebine koyarken bana gülümsedi "Nasılsın bakalım?"

"İyi sayılmaz." dedim tek düze bir tonda ve tekrar yürümeye başladım. O da benimle birlikte yürüyordu.

"Bir sorun mu var?"

"Harry'den başka mı?"

"Tahmin etmeliydim" Derin bir iç çekmişti, bu esnada ise etrafa bakınıyordu. Bu da onun okula yabancı olduğunu anlamam için yeterli bir kanıttı.

"Yine ne yaptı?" diye sordu

"Ekstra bir şeyler yapmasına gerek yok, varlığı bile yeterince büyük bir sorun" dedim. Ona tek tek olanları anlatmak istemiyordum. Aslına bakarsanız bu konu hakkında konuşmak bile istemiyordum.

"Harry'nin iyi bir yanı olduğunu savunmayacağım sana." diyerek bana destek olduğunu belirtti, arkadaşı hakkında böyle konuşması beni şaşırtıyordu.

Kötü bir çocuk olduğunu bilsem veya tahmin etsem de Joel'in  farklı olduğunu düşünüyordum, Harry gibi değildi. Harry'nin aksine sürekli gülümsüyor ve her bir cümlesinde laf sokarak insanları sert bakışlarıyla süzmüyordu. Tabi ki de o da Harry gibi dövmelerle doluydu ve Harry'e ilave olarak bir de küpe takıyordu.

"Beni eve bıraktıktan sonra Harry hakkımda bir şey dedi mi?" diye sordum, biliyorum sormamam gerekiyordu ama şu an bundan daha çok merak ettiğim çok az şey olduğunu söyleyebilirdim.

"Sadece bana bir şeyler anlatıp anlatmadığını sordu."

"Sen ne dedin?"

"Hiç bir şey söylemediğini söyledim."

Anladığımı belli etmek için başımı salladıktan sonra ona teşekkür etmem gerektiğini fark ettim. Neden oraya gittiğimi ve olanların büyük bir kısmını ona anlatmıştım ama bunu Harry'e söylememişti. Bir çeşit, beni koruduğunu söyleyebilirdik.

"Ondan hoşlanıyor musun?" diye sordu bir anda. Aniden gelen ve beklenmedik bu soru karşısında şaşırmıştım. Yanaklarıma kadar kızardığımı ve fazla heyecanlandığımı hissettim. Evet ondan hoşlanıyordum, hem de fazlasıyla ama bunu tabi ki de Joel'e söylemezdim, onu tanımıyordum bile. Ayrıca muhtemelen bu konudaki yorumları Harry'ninkilerden farklı olmayacaktı. Bir nutuk daha dinlemeye ihtiyacım olacağını gerçekten sanmıyordum.

"Hayır. Bunu nereden çıkarttın?"

"Sadece merak ettim" dedi ellerini iki yana açıp masum bir surat ifadesi takınarak. İçimden bir ses onun gerçekten iyi bir insan olduğunu söylüyordu. Ama içimdeki sese çok da güvenilmemesi gerektiğini çok iyi biliyordum çünkü o ses Harry için de aynı şeyleri söylemişti sonuç olarak.

Bir şey söylemek yerine önüme bakmaya devam ettim, çünkü söyleyebileceğim her bir kelimede kendimi bir kez daha batırma riskim vardı.

Joel konuşmaya devam etti "Ondan hoşlanmıyor olman iyi bir şey, çünkü o güvenilir biri değil."

Okul binasının yanından çıkıp bize doğru gelen Harry'i fark etmemişti. Harry'nin özür dilemek için geliyor olabileceğini düşündüm, belki de o kadar da kalpsiz biri değildi. Ama elbette bu boş bir hayalden ötesi değildi.

"Kendinden başka değer verdiği tek bir varlık yok." diyerek lafını sürdürdü Joel.

"Joel" dedim ona Harry'nin geldiğini işaret etmek için

Başını çevirerek o tarafa baktığı zaman Harry hemen başımızda dikiliyordu. Onu umursamıyormuş gibi görünmeye çalıştım. Evet bu benim için çok zordu çünkü onun burada olduğunu bilmek bile nefes alışverişlerimi düzensizleştiriyordu. Dikkatimi ondan başka bir yere odaklamak amacıyla etrafımı incelemeye başladım.

"Akşam buluşacağız diye konuştuk sanıyordum" dedi Joel'e. Sesinin tınısı son derece toktu.

"Evet, partiye Elisa'yı da davet etmek istedim." dedi.

Onlar konuşurken gözlerimi Harry'den uzak tutmak için yoğun bir çaba gösteriyordum. Ona bakmamam gerektiğinin farkındaydım, onunla göz göze gelmemiz gerekiyordu. Cümlenin ilerisinde adımı duyduğum anda birden şaşkınlık ile onlara baktım. Ne partisinden bahsediyordu?

"Güldürme beni." dedi Harry küçümsercesine. Konu kesinlikle Joel değildi. Bendim.

"Bence sevecektir, ne dersin Elisa?"

Ne diyebileceğimi bilmiyordum, ne partisinden bahsettiklerini anlamamış olmama rağmen açık ve net bir şekilde Harry'nin orada olmamı istemediğini görebiliyordum ve Joel istiyordu.

"Ne partisi?"

"Gece kulübünde olacak bir eğlence, seveceksin!" Joel içten bir şekilde gülümsedi.

"İyi bir fikir olduğunu sanmıyorum." Bu tip partilerden oldum olası uzak durmaya özen gösterirdim, şu ana kadar sadece iki kez gitmiştim ve ikisinde de yanımda Austin'in olmasına güveniyordum

"Ama yanılıyorsun, çok iyi bir fikir" dedi "Eğer beğenmezsen seni evine bırakacağıma söz veriyorum" Beni evime bırakmak resmen Joel için bir görev haline gelmiş gibiydi.

"Israr etme işte, gelmeyecek" Harry benim konuşmama fırsat vermeyerek cevaplamıştı. Bu hareketi sonucu ona karşı zaten fazla olan sinirim daha da arttı. Benim ne yapıp ne yapmayacağıma o karar vermezdi

Joel'e ne kadar güvenebileceğimden emin değildim ama orada olmamın fikri bile Harry'i rahatsız etmeye yetiyorsa, evet bunu yapacaktım.

"Peki, geliyorum"

☾ ☾ ☾

Joel'in beni evden almasına yarım saat vardı ve ben hala hazırlanmaya çalışıyordum.

"Nasıl bir parti, çocuk yakışıklı mı? Hadi ama Elisa bir şeyler anlat?" Maya ben hazırlanmaya çalışırken peşimden dolanarak beni sorulara boğuyordu.

"Partinin nasıl olduğunu bilmiyorum ve evet çocuk yakışıklı."

"O da Harry gibi psikopat mı?"

Gözlerimi devirdikten sonra bu soruyu cevapsız bırakarak hazırlanmaya devam ettim. Fazlasıyla güzel olmam gerektiğini hissediyordum; Harry beni önce davet etmediğine pişman olmalıydı.

Arabasında bekleyen Joel, beni görünce bir kaç saniye boyunca beni baştan aşağı inceledi. Gözlerindeki beğeniyi görebiliyordum ve bu bir nebze utanmama neden olmuştu "Bu gece yanından hiç ayrılmasam iyi olacak"

İltifatı karşısında istemsizce gülümsedim, uzun zamandır bir erkekten güzel sözler duymadığım için aynı zamanda utanmıştım da. Ayrıca tüm bunlara ek olarak itiraf etmeliydim ki o da son derece iyi görünüyordu.

Yol boyunca fazla konuşmamış, onun yerine müzik dinlemeyi tercih etmiştik. Joel ile müzik zevklerimiz fazlasıyla benziyordu. Bu da ona zaten ısınmış olan içimin daha da ısınmasına ve ona karşı bir sempati beslememe neden oluyordu.

Arabayı durdurduğu zaman gelmiş olduğumuzu Harry'nin arabasından anladım. Karşı tarafa park edilmişti ve Harry de ona yaslanmış yanındaki iki kişiyle sohbet ediyordu

Joel elini belime koyarak beni onların yanına doğru yönlendirdi. Harry geldiğimizi uzaktan fark etmişti ve daima çatık olan kaşlarıyla bizi baştan aşağı süzdükten sonra tepkisizliğini koruyarak başını çevirdi. Merak etmeden duramıyorum, acaba beğenmiş miydi yoksa hala benim gibi biriyle birlikte olmaz mıydı?

Joel Harry'e ve yanındakilere selam verdiği sırada yanlarındaki piercingli  çocuk bana sırıtarak bakıyordu. Bu gerçekten fazlasıyla rahatsız ediciydi ve bunu fark eden Joel onu sert bakışlarıyla uyardı. Korumacı bir yapısı olduğunu anlamak zor değildi. Asıl merak ettiğim şey ise acaba hiç Harry ile benim hakkımda konuşmuşlar mıydı?

Konuştukları konulara uzaktım. Harrynin "Bu gece hepsi hazır olacak." dediğini duymuştum. Siyah ceketli çocuk memnuniyet dolu bir ifadeyle onu onayladı. Her ne kadar yanlarında kalmayı istiyor olsam oradaki kısa bir sohbetin ardından Joel'in teklifiyle içeri girmiştik. Şaşırtıcı olan ise Harry'nin de çok kısa bir süre sonra ardımızdan gelmesi olmuştu

İçeri girmemizin ardından çok uzun bir süre geçmeden verdiğim bu karardan pişman olduğumu söyleyebilirdim, evet buraya gelmek belki de hataydı. Fazlasıyla boğuktu ve çok kalabalıktı. Göz gözü görmüyor diyebileceğimiz kadar dumanaltıydı. Oraya ilk girdiğim zaman öksürmeye başladım ve Harry bunun üzerine dönüp bana baktı.

"Sana gelme demiştim."

Omuz silkerek "Bu seni ilgilendirmez." dedim, ona onun bana davrandığı gibi davranacaktım. Hala tek tük öksürüyordum ve bu rahatsızlık vericiydi.

Müziğin sesi çok yüksekti ve herkes adeta birbiriyle dipdibeydi. Orta taraflara geldiğimiz zaman içeri birlikte girdiğimiz grup etrafa dağıldığı gibi Harry de  onlarla birlikte yanımızdan ayrılarak gözden kaybolmuştu.

"Bir şeyler içer misin yoksa erken mi?" diye sordu Joel.

"Bir şeyler alabilirim"

"Hangisinden istersin"

"Malibu, sütlü olsun"

Gülümsedikten sonra "Hemen hazırlatıyorum" dedi.

Kenara geçip onun gelmesini beklemeye başladım, bir yandan da etrafı inceliyordum. Burada tanıdığım kimse yoktu ve kendimi çok yalnız hissediyordum. Ayrıca bir kere daha kalabalık insanı olmadığımı anlamıştım, özellikle de Harry yanımda değilken ortam fazlasıyla sıkıcı geliyordu

Yanıma dibine kadar sarhoş bir çocuk geldi "Adınızı öğrenebilir miyim güzel hanım?"

Başımı çevirerek onu görmezden gelmeyi denedim ama başımdan gitmedi. Alkol kokan nefesini hissedebileceğim kadar yakınımda duruyordu. Bu durum beni geriyor ve aynı zamanda da midemi bulandırıyordu

"Hadi ama çekinme benden."

Oradan ayrılarak kalabalığın arasına girmeyi denedim, böylelikle ondan kurtulabilirdim. Ama beklentimin aksine çocuk küçücük bir an bile olsun dibimden ayrılmıyordu.Ben kalabalığı yararak ilerledikçe o da hemen arkamdan geliyordu.

Adamın iğrenç elini belimde hissettiğim zaman onu ittirerek "Gitsene başımdan!" diye bağırdım. Buraya gelmek çok iğrenç ve büyük bir hataydı.

"Kaçmana gerek yok ki"

Bulunduğum yerden ayrılmak iyi bir fikir değildi ve ben bunu bu hatayı yaptıktan sonra fark etmiştim. Evet iyi değildi, çünkü geri döndüğü zaman Joel beni bulamayacaktı. Ve muhtemelen bu kalabalığın içinde benim onu bulmam da mümkün olmayacaktı.

25 yaşlarındaki bu çocuktan kurtulmaya çalışırken tanıdık kahverengi buklelerin görüş alanıma girmesiyle derin bir nefes aldım, bu görüntü içimin pırpır etmesine neden olmuştu. "Harry!"

Müzik öylesine yüksekti ki beni duyması imkansız gibiydi. İnsanları yararak ona ilerlediğim sırada arkamdaki adam kolumu çekerek beni durdurmayı deniyordu. Sertçe tuttuğu kolum acıyordu.

"Çek şu elini" diye bağırdım ve yürümeye devam ettim. Adam ise hala arkamdaydı

"Pardon" önümdeki insanları yararak Harry'e doğru ilerlemeye çalışıyordum. Kalabalıkta yolumu bulmaya çalışırken onu gözden kaybetmekten çok korkuyordum çünkü bu durumda Joel'e ulaşamayacağım gibi Harry'i de kaybetmiş olacaktım.

Ben ne kadar kalabalığın arasında ilerlesem de arkamdaki yapışık beni bırakmamaya niyetliydi. Nihayet Harry'nin yanına vardığım zaman doğruca onun kolunu tuttum "Harry."

Arkasına dönüp bana baktıktan sonra "Ne var?" diye soruyordu ki dibimizde duran sarhoş adamı fark ederek ona otoriter bir şekilde bağırdı "Bas git şuradan"

"Pardon dostum, dolu olduğunu bilmiyordum." diyerek uzaklaşan adamın arkasından bakıyordum.

Dolu mu? Tanrım o adamın o gereksiz dilini koparmak istiyordum. Böylelikle daha insana benzeyebilirdi. Harry de aynı benim gibi kaşlarını çatmış, adamın gözden kaybolmasını bekliyordu.

"Joel nerede" diye sordum Harry'e.

"Ben nereden bileyim?"

İç çektim. Harry'nin bana yardım etmeyeceği kesin olduğu gibi benim buraya gelmemi en başından beri istemediğini de biliyordum. Bu nedenle onun yanından ayrılıp Joel'i kendi başıma bulmak zorunda kalacaktım.

Ayrılırken Harry'e teşekkür edip etmemek arasında kalmıştım. Aslında o adamı yanımdan gönderdiği için teşekkür etmem gerekirdi ama sonuç olarak Harry bu kadar kibar bir çocuk değildi bu nedenle teşekkür etmememin de bir sorun olmayacağına karar vererek oradan uzaklaşmaya karar verdim.

Tam ona arkamı dönerek oradan kalabalığın arasına karışıyordum ki birden Harry'nin soğuk parmaklarının ve dolayısıyla yüzüklerinin koluma temasını hissettim. Herhangi bir şey söylemiyor onun yerine onunla birlikte gitmem için beni yönlendiriyordu. Nereye gittiğimizi anlayamamıştım.

"Ne yaptığını sanıyorsun!" Yakındım. Tanrım benden kapının dışına atacak kadar nefret ediyor olamazdı. Ben onun hızına ayak uydurmaya çalışırken bir anda durdu ve başımı kaldırıp baktığım zaman önümüzde duran Joel'i fark ettim. Derin bir nefes aldım

Harry kolumu bırakırken çatık kaşlarıyla Joel'e konuştu "Yalnız bırakacaksan yanında getirmeyecektin!"

"Ne diyorsun sen Styles?" Joel ikimize de ayrı ayrı baktıktan sonra onu cevaplamıştı. Elinde az önce almak için yanımdan ayrılmış olduğu içecekler duruyordu. Kaşları çatık olmamakla birlikte ciddi  bir ifadesi vardı.

Harry ise cevap vermeye bile tenezzül etmeden hızla yanımızdan ayrıldı. O gittikten sonra Joel'e olanları anlatırken bana getirmiş olduğu malibuyu elinden aldım. Gece şimdiden yeterince can sıkıcı olmuştu bile.

Zaman ilerledikçe ortama az da olsa ısınmaya başlamıştım. Biraz alkol bu tür mekanları daha eğlenceli hale getiriyordu. Ama yine de sarhoş olacak kadar fazla içememeye özen göstermiştim. Joel ise gereğinden fazla içmesine rağmen hala aklı yerinde görünüyordu.

Biraz dans etmiş biraz da dans etmeye çalışıp kendini rezil eden sarhoşlarla dalga geçmiştik. Joel eğlenceli biriydi ve yalan söylemeyecektim onunla gerçekten eğlenceli zaman geçirmiştik.

Müziğe dansıyla eşlik ederken belime yerleştirdiği elleriyle beni de ritmine uydurmaya çalışıyordu "Tanrım" dedim "Çok yoruldum mola istiyorum."

"Mola senindir." Barın kenarına doğru ilerleyerek taburelerin üzerine oturmuştuk. İstemsizce kahkaha atıyordum

"Bu kadar dans ettiğime inanamıyorum." Bağırarak söylemiştim çünkü ortam çok sesliydi ve uğultu iyice birbirimizi duymamızı engelliyordu

"Dans konusunda hiç fena sayılmazsın" dedi bağırarak. Bir yandan da gülüyor ve içeceğini yudumluyordu.

"Kesinlikle senden daha iyiyim" diye bağırdığım esnada bardağı ağzına götürmüştü ve işaret parmağıyla hayır anlamında elini salladıktan sonra içeceğini yuttu.

"Benden iyi olman mümkün değil Elisa, üzgünüm"

Ona cevap olarak yalnızca küçümseyici bir kahkaha atmıştım. Dumanaltı olan ortam, aşırı parlak ışıklar ve yüksek sesli müzik başımı fazlasıyla ağrıtıyordu

Tam o an dünyamı paramparça eden bir manzara ile karşılaştım.

Kızın biri kollarını Harrynin boynuna sarmış onu öpüyordu, Harry'nin elleri ise kızın kalçalarındaydı. Halinden memnun görünüyordu. Onlara bakınca göğsümün tam ortasına bir ağrının saplandığını fark ettim. Kız son derece kötü görünüyordu. Demek ki Harry'nin bakabileceği tipteki kız böyle oluyordu. Onları öyle görmek içimde feryat eden bir ağlama duygusuna neden oldu.

Her an kusabilirdim. Hayır bunu mecazi anlamda söylemiyordum. Onun o kızı öpüşünü izlerken midemde aşırı bir bulantı baş göstermişti. Öğürmemek için kendimi zor tutuyordum.

Tuhaf bir dünyada yaşıyorduk, bizi mutlu edecek olanları elimizin tersiyle itiyor ve içimizi parçalayarak o parçaları ezip geçenler için her şeyi göze alıyorduk. Sahip olamayacağımız insanlara ait olmak istiyor ve en imkansızını seçip adını aşk koyuyorduk.

Tuhaftı işte, ben ona onun için her şeyi göze alabileceğimi söylemiştim. Onu önemsiyordum, tuhaf ve saçma bir şekilde onu önemsiyordum. Her şeye rağmen onu önemsiyordum ama onun bir gram bile olsun umurunda değildim. Farklı dünyalarda yaşıyorduk. Asla onun umurunda olmayacaktım ve asla beni benim onu sevdiğim gibi sevmeyecekti. Sahip olamayacağımız insanlara aşık oluyorduk.

Şuan mantıklı düşünemiyordum, belki beni nefessiz bırakan bu kalp acısı yüzünden, belki de kanıma karışmış olan alkolün... Kollarımı Joel'in boynuna sardıktan sonra dudaklarımı onun dudaklarına yerleştirdim ve onu öptüm.

Sanki o Joel değil de Harry'miş gibi...

Dudaklarımız birleştiği anda Joel şaşırdığını belli etse de kendini çabuk toplayarak bana karşılık verdi ve kollarını belime dolamasının ardından beni kendisine çekti. Ortamın yeterince dumanlı olmasını ve alerjimi de hesaba katınca nefesim çok çabuk tükendi ve dudaklarımı ayırmak zorunda kaldım. Ellerim ise hala onun omuzlarındaydı.

Şaşkınlıktan büyüyen göz bebekleriyle bana baktı ve "Sen sarhoşsun." diye mırıldandı

Evet alkolün beynim üzerinde hafif bir etkisi vardı ama kontrolümü kaybetmiş değildim. Başımı olumsuz anlamda sallayarak ona yanıldığını belirtmek istedim o ise üsteliyordu. "Evet öylesin"

"Değilim, Joel" Kollarımı çekerek ondan uzaklaştım.

O ise belimdeki kollarını daha da sıkarak beni kendisine çekti ve "Öyleyse bunu neden yaptın?" diye sordu.

Gözlerimi kaçırarak "Bilmiyorum" diye mırıldandım. Gerçekten bilmiyordum. Joel'den uzaklaşmak için bir girişimde daha bulunduğum zaman bunu daha fazla üstelemedi ve kollarını serbest bırakarak bana izin verdi.

Geriye doğru bir adım attım ve belimi duvara yaslayarak etrafı inceledim. Gözlerim Harry'e odaklandı. Yanındaki kız ile anın tadını çıkarıyordu. Joel'i öpmek içimi soğutmamıştı. Midemdeki bulantı ve baş dönmesi daha da artıyordu.

Göğsüme tekrar bir sancı saplandığında yalpalayarak yürümeye başladım. Burada durmak istemiyordum.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Joel

"Hava almaya." Dengemi sağlamaya çalışarak kapıya doğru ilerledim.

"Seninle gelmemi ister misin Elisa?" Sesi endişeli ve uzaktan geliyordu. Çünkü gittikçe uzaklaşarak dışarı çıkmaya çalışıyordum

Gelmesini istemiyordum, tek başıma kalmak istiyordum. Olumsuz anlamda başımı salladıktan sonra çıkışa yürümeye devam ettim. Tanrıya şükürler olsun ki üstelemek yerine beni kendi halime bırakmayı tercih etmişti. Muhtemelen az önceki hareketimden sonra üstelemesinin doğru olmayacağını tahmin edebiliyordu. Bu nedenle yalnızca arkamdan seslenmekle yetindi "Seni burada bekliyorum."

Dışarı çıktığım zaman buz gibi esen rüzgar içimi ürpertti, hava çok soğuktu. Özellikle de şuan üzerimdeki kıyafet düşünülünce...

Dışarısı soğuktu soğuk olmasına ama içerideki aşırı dumandan sonra temiz hava çok iyi gelmişti, birkaç kez öksürdükten sonra kendime geldim. Ağlamayacaktım. Hayır tanımadığım bir çocuk için ağlamayacaktım. Zaten tanıdığım yanı da iyi değildi.

Elimin tersiyle gözlerime dolan yaşları sildikten sonra akmaya başlayan burnumu çektim. Ağlamayacaktım. Yalpalayarak nereye olduğunu bilmediğim bir şekilde yolda ilerlemeye başladım. Etraf sarhoş tiplerle doluydu, çalılıklara kusuyor, bağırarak kahkahalar atıyor ve sürekli öpüşüp duruyorlardı.

Son derece seviyesiz bir yerdeydim, buraya gelmek en başından beri bir hataydı, tıpkı gereksiz bir şekilde ilgimi ve kalbimi o lanet olası çocuğa kaptırmam gibi. Başıma her ne geliyorsa onun yüzünden geliyordu.

Bulduğum bir betonun kenarına oturduğum zaman kendimi ağlamamak için tutmaktan o kadar gerilmiştim ki hıçkırmaya başladığımı hissettim. Hayır kendimi tutamıyordum. Ben elimle sildikçe gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu. Kendimi tutmayı bile becerememiştim. Ağlıyordum işte

Ama ben bu değildim, ben ağlamazdım, güçlü bir kızdım. Ağlamak bana göre değildi ve lanet olsun ki şuana kadar iki adam beni ağlatmayı başarmıştı. Harry ve Austin.

Hepsi Harry'nin suçuydu; buraya gelmem de, canımı acıtan topuklu ayakkabılarım ve incecik elbisemle soğukta kafayı bulmuş insanların ortasında oturup ağlamam da... Ona karşı duyduğum nefret içimdeki aşka karışarak tuhaf bir duygu oluşturup kalbimi tıpkı bir sis gibi sarıyordu.

Orada ne kadar süre oturup ağladığım konusunda hiçbir fikrim yoktu ama Joel'in gelip beni böyle görmesinden korkuyordum. İç açıcı görünmediğime emindim. En önemlisi de ona bir şeyler açıklamak istemiyordum. Ağlama nedenimin onu öpmem olmadığını, arkadaşının üzerimde tıpkı lanetlenmişim gibi bir etki bıraktığını, ondan kurtulamadıkça kendimi dibe çekiliyormuş gibi hissettiğimi ve tüm bunlara rağmen devasa bir hata yaparak onu öptüğümü...

Tam olarak bu nedenlerle onun yanına geri dönmek gibi bir planım yoktu, o iğrenç yere bir daha girmeyecektim. Ayakkabıları çıkarıp elime aldıktan sonra yürümeye başladım.

Kulübün aynalandırılmış camlarında yansımamı gördüğüm zaman kendimden tiksindiğimi itiraf etmeliyim, makyajım akarak gözlerimin etrafında iğrenç siyah bir tabaka oluşturmuştu. Elimle oradaki gereksiz boyaları silmeye çalıştım ama çok da başarılı olduğum söylenemezdi.

Ayakkabılarım ayağımı acıttığı için onları elime alarak yürümeye devam ediyordum. Çıplak ayaklarım zeminin soğuğunu vücuduma davet ediyordu. Nasıl göründüğüm kimin umurundaydı ki? Nasıl olsa ana caddeye çıktığım zaman bulduğum ilk taksiye atlayarak bu iğrenç yerden gidecektim.

Joel'e en azından mesaj atarak haber vermem gerektiğini bilsem de şuanda bunu yapabilecek cesareti kendimde bulamamıştım. Çünkü muhtemelen bunu kabul etmeyecek ve kendisi bırakmakta ısrar edecekti.

Aklım ise hala Harry ile meşguldü. Her ne kadar aramızda bir şey olma ihtimalinin olmadığını biliyor olsam da şu ana kadar içimde bir şeyler bana bizim birbirimiz için yaratıldığımızı fısıldamıştı. Bir şekilde yolunu bulabileceğimizi ve geç de olsa birlikte olabileceğimizi düşünüyordum.

Onun söylediği her şeye ve tüm farklılıklarımıza rağmen...

Oysaki bu gece fark ettiğim çok büyük bir gerçek vardı ki sadece hayal kuruyordum, o benim sadece imkansızımdı ve öyle kalacaktı. Çok farklı dünyaların insanlarıydık ve bize hayır diye bağıran çok fazla etken vardı. Olmazdık, olamazdık

Ana caddeye çıkacağını düşündüğüm bir ara sokağın önüne geldiğim zaman sokakta insanların olduğunu fark ederek durakladım

"Hepsi tam mı Styles?"

"Evet, tamamı burada" bu Harry'nin sesiydi, emindim.

Başımı uzatarak onu görmeyi denedim. Sokakta 7 kişi vardı, 4ü takım elbiseli ve mafya tipli insanlardı. Biri Harry'di, diğer ikisi de onun yanında duruyordu

"Yine bir sorun çıkarsa bu sefer seni yaşatmam Styles." Şişman adam tehditkar bir şekilde söylemişti.

"Eğer işini düzgün yapsaydın herhangi bir sorun çıkmayacaktı." Harry'nin ses tonu yükselmişti

Şişman adam kahkaha attıktan sonra "Sakin ol çocuk" diyerek elindeki çantayı arkasındaki adama verdi

Beni görmelerinden endişe ederek birkaç adım geriye attığım zaman birine çarparak durdum
Arkamı dönüp ona "af edersin" dediğim zaman takım elbiseli genç çocuk yüzündeki itici gülümseme ile kolumdan tutup "O kadar da çabuk affetmeyeceğim sanırım" dedi ve beni Harry'nin bulunduğu ara sokağa doğru çekiştirmeye başladı.

"Beni nereye götürüyorsun, bırak kolumu" diyerek çırpındığım sırada sokağa girmiştik bile. Harry beni gördüğüne hiç sevinmeyecekti.

"Bak ne buldum Jack!" Kolumu hala sıkıca tutmaya devam eden çocuk sokağa doğru seslendi.

Adının Jack olduğunu tahmin ettiğim şişman keltoş bize bakarak "Sen de kimsin?" diye sordu. Kaşları çatıktı.

Harry gelenin, yani benim, kim olduğunu görmek amacıyla arkasını dönüp bize baktı. Beni fark ettiği andaki yüz ifadesini anlatmam mümkün değildi. Şaşkın bakışları yerini çatılmış olan kaşlarına bırakırken "Kahretsin" dedi ve eliyle anlına vurdu. Dejavu, Styles

"Kız benimle, bırakın." Harry'nin tok sesi kulaklarıma dolmuştu. Ben daha çok küfrederek bana buradan gitmemi falan söylemesini beklediğim halde yaptığı şey bu olmamıştı. Sanırım ikinci defa kendimi yanlışlıkla ve onun yüzünden bir belaya bulaştırmıştım ve o da ikinci defa beni kendisi yüzünden bulaştığım bu beladan kurtarıyordu. Yalnızca 2 gün içinde...

"Ne zamandan beri kızları yanında getirir oldun Styles?" Jack denen herif yargılayıcı bir sesle sordu

"Bu seni ilgilendirmez Jack. Beni bekliyordu ve sıkılmış olmalı tamam mı? Bırakın kızı" Harry'nin sesi son derece otoriteredi.

Kolumu tutan adam onay beklercesine Jack'e baktı. Jack ise alaycı bir tonla konuşarak zaten bulanmakta olan midemi daha da bulandırmıştı. "Bir daha bu işlere karışma, tamam mı?"

Bunların dün Harry'nin kaçtığı kişiler ile aynı olup olmadığını merak ediyordum. Muhtemelen değillerdi, çünkü eğer onlarla bu şekilde konuşabilecek olsaydı dün kaçmak zorunda kalmayacaktık. Sorun her ne ise Harry'nin bu kadar çok belaya aynı anda bulaşması asla mantıklı değildi .

"Uzatma Jack, Elisa sen de arabaya git! Beş dakikaya kadar geliyorum."

Harrynin bu sözü üzerine şaşkınlık içinde ona bakarak burnumu çektim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ancak kekeleyebilmiştim "Ben..."

"SANA ARABAYA GİT DEDİM!" Harry gür sesiyle bağırdığında olduğum yerde sıçramıştım
Yanımda duran çocuk kolumu bıraktı ve kaçarcasına sokaktan çıktım. Harry'nin arabası yolun karşı tarafında duruyordu.

Hala ayakkabım elimdeydi ve yerdeki küçük taşlar ayağıma batıyordu. Harry'nin arabasına doğru yürümeye başladıktan sonra bir anda yolun ortasında durdum

Ne yapıyordum ben? Bir anda gelmiş bana arabasına gitmem için emir yağdırmaya başlamıştı. Hayır onun arabasına gitmeyecektim. Şuan bu halde olmamın suçlusu ta kendisiydi. Beni bu hale getirip burada böylece ağlatıp arabasına gitmemi isteyemezdi. Biraz önce öptüğü kıza gidip emir vermeliydi.

Kanıma karışmaya devam eden alkolün etkisiyle kahkaha atarak Harry'nin arabasını geçtim ve yürümeye devam ettim. Arabasına gidecekmişim, Haha!

Kendime caddeye çıkan bir yol bulmaya çalışırken haykıran sesini duydum "Elisa sana arabaya git demiştim."

Arkamı döndüğümde sinirle bana doğru gelen Harryi gördüm ve ona dil çıkardım. "O pis arabana binmeyeceğim."

"Elisa!"

Onu umursamadan yürümeye devam ettim. Zaten ayakkabı yüzünden felç olmuş ayaklarıma batan taşları da ekleyince yürümek benim için işkence gibiydi.
Kolumu sıkan buz gibi parmaklarını hissettiğim zaman arkamı dönerek ona bağırdım "Beni hemen bırak!"

"Elisa, arabaya yürü" dişlerini sıkarak söylemişti. Göz bebekleri küçücük kalmış ve çatık olmaya alışkın kaşları yüzüne her zamankinden daha farklı bir sinir ifadesi kazandırmıştı.

"İstemiyorum" diyerek mızmızlandım

"İstiyor musun diye sorduğumu hatırlamıyorum" dedi beni çekiştirmeye başlayınca. Ona karşı direniyordum ama bu imkansız bir şeydi.

Bir anda durdu ve bana bakıp "Burada kalırsan ne olacağını anlayamayacak kadar salaksın değil mi? Ben bu arabaya binip gittiğim anda burası senin için dünyanın en güvensiz yerine dönecek. Muhtemelen dünyada gördüğün son yer de olacak. Şimdi arabaya geliyor musun yoksa burada mı kalmak istiyorsun?"

Söylediği korkunç şey sonucunda ona direnmek istesem de doğru olanın bu olmadığını biliyordum, bu nedenle ağzımı kapatıp onun peşinden yürümeye başladım. Arabasına binerken fazlasıyla sessizdim, onunla konuşmayı istemediğimi bile söyleyebilirdim. Ayrıca o lanet parfümü tüm arabayı sarmıştı ve bu kadar güzel kokuyor olması beni resmen uyuşturuyordu.

Hızlı bir şekilde yerine yerleştikten sonra "Bu lanet olası yerde ne işin var?" diye sordu.

"Partiden sıkıldım" dedim ona bakmadan. Başımı cama yaslamıştım

"Joel ,bu seferde, seni eve bırakma nezaketini göstermedi mi?" Sesi iğneleyiciydi ve seni eve bırakma kısmını söylerken özellikle vurguladığını anlayabiliyordunuz.

"Nezaket kelimesini bildiğini bilmiyordum" dedim ona gülerek. Kibarlıkla alakası olan herhangi bir şey ona oldukça uzak olmalıydı

"Soruma cevap ver" Kaşları çatıktı.

"Hala benim partide olduğumu sanıyor olmalı" dedim hıçkırarak. Öyle uzun zamandır alkol almamıştım ki, bu kadarcık şey bile beni etkilemeye yetmişti.

Yüzüne belirli belirsiz bir gülümseme yerleşti. Ama varlığını göstermesi ile yok olması bir olmuştu "Makyaj yapmak konusunda başarılı değilsin" dedi. Ağladığım için akmış olan makyajından bahsediyordu

"Bok kafalısın Harry" ona bakmadım bile

"Sana gelme demiştim, buralar sana göre yerler değil"
Arabayı çalıştırdı.

"Haklısın, ben önüme gelen insanla öpüşmüyorum"
Bunu neden söylediğimi bile bilmiyordum. Onu kıskandığımı düşünecekti, evet onu kıskanmıştım ama bunu bilmesine gerek yoktu. Ağzımdan kaçtığı anda pişman olduğum bu cümle karşısında onun konuşmasına fırsat vermeden konuyu değiştirdim "Üşüyorum Harry, klimayı açsana"

Ne biraz önce söylediğim şeye cevap vermişti ne de buna cevap verdi. Gözlerini yoldan ayırmadan klimayı çalıştırmakla yetindi.

Continue Reading

You'll Also Like

18.8K 2.6K 17
O hep "kırılmadım sorun yok" diyordu, fakat ruhu yavaş yavaş ölüyordu. Texting&düzyazı
1.5M 123K 35
yüzbaşı alfa kim taehyung'un başı feminist omega jungkook ile dertteydi -Enemies to lovers
58K 2.6K 15
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
24.3K 1.3K 8
güneşi ararken peşini bırakmaz ay * Eğer kaçırılan Alaz olsaydı ve Asi sokakta büyümeseydi. *Aslaz role reversal*