SEVDANA GÖNÜL VERDİM

By nslhn5828

196K 16.3K 8.5K

Ne bir yıldız aydınlatır gecesini bir şairin parıltısıyla, ne de bir güneş aydınlatır olmayan gündüzünü.. Her... More

TANITIM
Kesit
Kesit II
Kesit III
Bölüm 1: ~Sevda Adamları~
Bölüm 2: ~Hasret Uzun Bir Yol~
Bölüm 4: ~Bela Geliyorum Demez~
Alıntı :))
Bölüm 5: ~Tehlike Çanları~
Bölüm 6: ~Soğuk Savaş~
Bölüm 7: ~Hopali kim?~
Bölüm 8: ~Baskın / Part 1~
Bölüm 9: ~Baskın / Part 2~
Bölüm 10. ~Geçmiş Gelecek~
Bölüm 11. ~Sırlar~
Bölüm 12. ~Yara İzi~
Bölüm 13. ~Umutlar~
Bölüm 14. ~Eve Dönüş~
Yazarınızdan..
Bölüm 15: ~Yiğit'in İmtihanı :)~
Bölüm 16. ~Sebep Olduklarımız~
Alıntı :)
Bölüm 17: ~Sevdalar Hep Deli~
Bölüm 18. ~Adım Adım Gel Bana~
Bölüm 19.~Berat Ağa~
Bölüm 20. ~İmtihan~
Bölüm 21. Artvin / Part 1
Bölüm 22. Artvin / Part II
Bölüm 23. Hayaller ve Hayatlar
Duyuru
Nerede Kalmıştık;)
Bölüm 24 - Sevdanın Tadı
Bölüm 25: Öfkenin Bedeli
Bölüm 26: Emanet

Bölüm 3: ~Çıkmaz Sokak~

6.3K 506 337
By nslhn5828


Özgür gece yarısına yaklaşırken eline aldığı telefonundan hızlı bir mesaj yazdı ve telefonu tekrar cebine sokuşturdu. Heyecandan yerinde duramıyordu. Gözü konsolun üzerinde duran parfüme ilişti. Meleğinin en sevdiği kokuyu hemen üzerine boca ederek, dağınık duran saçlarını düzeltti. Aynadaki yansımasını hoş gözlerle süzdü ve saatine kısa bir bakış attı. Sadece dakikalar sonra hasreti sona erecek ve sevdasına kavuşacaktı.. Kontrol altına aldığı nefesi sakince bıraktı ve çıkışa doğru ilerledi..

O esnada çaprazındaki evde büyük bir sessizlik hakimdi. Gözü tavanda, aklı sevdasında olan genç kız, telefonun titremesiyle adeta bir panter gibi telefona atıldı. Okuduğu mesaj kalp ritimlerini bozarken fısıltıyla dile döktü..

'Her zamanki yerde..'

Adamın yazdığı iki kelimelik mesaj, sanki destanlar yazmış gibi hissettirmişti minicik yüreğinde.. Telaşla yataktan kalktı. Üzerinden çıkartmadığı kıyafetleri düzelterek, toplu saçlarını açtı ve omuzlarına dökülmesini sağladı. Dalgalı saçlarının arasına iki elini birden sokuşturup havalandırdığı sırada duraksadı. Çatılan kaşlarının tek sebebi, Özgür'ün sevmelere doyamadığı uzun saçlarını geçen hafta kestirmesiydi. Suratında beliren korkulu ifade ansızın kaybolurken, dudakları sinsi bir şekilde iki yana kıvrıldı.

"Anın etkisinden fark etmezsin umarım!"

Melek, sessiz olmaya büyük özen göstererek odasından çıktı. Karşısında kalan odaya bir bakış attı. Kapının altından süzülen hafif ışığı görünce kardeşi Yiğit'in hala uyumadığını anladı. Suratında oluşan kısa korkulu ifadeyi hemen yok etti. Yiğit'in Özgür'ü bilmesi demek, gecenin bu vakti evden kaçmasına sessiz kalacağı anlamına gelmezdi. Dudaklarını ısırarak parmak uçlarında merdivenlere doğru yöneldi.

Özgür, ağacın altında bir ileri bir geri hareket ediyor, gecenin karanlığına güneş gibi doğacak sevdasını heyecanla bekliyordu. İlk kez görecekmiş gibi yerinden çıkmaya can atan kalbinin üzerine elini bastırdı. Sıklaşan nefesini kontrol altına almak için derin bir nefes soludu. Ve o soluduğu nefesle kapattığı gözlerini hızla araladı..

"Melek.." diye mırıldandı tam ardında duran sevdasını görmeden hisseden Özgür..

Özgür'ün kendisine dönmesiyle dudaklarının arasından tuttuğu nefes süzüldü. Bir şeyler söylemek istese de bunu yapamadı. Bütün gün gördüğü adama bir kez olsun sarılamamış olmasının acısını yeteri kadar çekmişti. O esnada Özgür'ün kolları iki yana doğru aralandı. Davet edilen kolların arasına hiç düşünmeden bıraktı titreyen bedenini..

Özgür göğsüne sığınan sevdasına var gücüyle sarıldı. Özlediği kokusunu öyle derin soluyordu ki, başının döndüğünü hissediyordu.. İlk çekilen Melek olurken, sevdiği adamın gözlerine baktı. "Çok özledim.." diye fısıldadı. Tek elini adamın yanağına yasladı. "Her seferinde bundan daha fazla özleyemem diyorum ama her seferinde daha da özlüyorum Özgür.."

"Ya ben?" dedi. Elini uzatarak genç kızın pürüzsüz yanağını kavradı.. "Sen benim bu hayatta duyduğum tek özlemsin Melek! Allah şahidim olsun seni düşünmeden tek bir anım geçmiyor. Tek bir soluk bile alamıyorum. Her yerde, her şeyde sen.. Benim gül yüzlüm, gülen yüzüm şükür kavuşturana.."

Melek, kuruyan dudaklarını ıslattı. Bunu davet olarak algılayan Özgür, kafasını eğerek kıza doğru yaklaştı. Adamın bu yaklaşımı karşısında heyecanına yenik düşen gözleri yavaşça kapandı. Dudaklarında baskı bekleyen Melek, koca bir hüsranla karşılaşırken, açtığı gözleri çatık kaşlı adamı buldu. "Ne oldu?" diye sordu. Özgür kafasını geri çekti ve bakışlarını kızın saçlarına kaydırdı. Melek o an akıbetini anladı. Anın büyüsüne kapılmasını beklediği adamı tahminlerini boşa çıkartırken, beklenen soru hiç gecikmeden geldi.

"Saçlarını mı kestirdin?"

'Şimdi saçın sırası mı be adam!' diye bağırma isteğini güçlükle tutan Melek, yanına dökülen saçlarını tuttu. "Çok kırılmıştı. Uzaması da durunca.." dedi.

"Saçının tek teline can vereceğimi biliyorsun dimi?"

Özgür'ün sorusu karşısında sadece kafasını sallayan Melek, bakışlarını adamdan kaçırdı ve ayakuçlarına indirdi. Özgür kızın çenesini iki parmağının arasına alarak kendisine bakmasını sağladı. "O zaman canımı koru!" diyen genç adam aklına gelenle duraksadı. Düz çizgi şeklindeki dudakları, sinsi bir şekilde iki yana kıvrıldı. "Kesilen saçlarını ziyan etmeseydin. Koleksiyonuma eklerdim!" dedi. Melek, içten bir gülüş eşliğinde ellerini adamın göğsüne yaslayarak bedenini yaklaştırdı. Özgür'ün uzun kolu genç kızın beline dolandı. Beklenen sona kavuşma aşkıyla yanan ikilinin romantik yakınlaşması, altında durdukları ağaçtan düşen bir cisimle bozuldu. İkili korkuyla birbirinden ayrılarak kafalarını yukarı doğru çevirdi ve gördükleri suretle gözleri kocaman aralandı.

"Kusura bakmayın gençler! Romantikliğiniz karşısında ağzım beş karış açılınca, yutamadığım elmam düştü!"

"Soyhan!"

Özgür kontrol altına alamadığı sesiyle adeta kükrerken, Soyhan elini kaldırıp alnına yasladı. "Soyhan Durmaz. İstanbul. Emret canım!" dedi.

Özgür, burnundan sert bir nefes bıraktı. "Ne bok işin var ulan orda?" dediğinde Soyhan umursamaz bir tavırla omzunu çekti. "Spor yapıyordum birader!" dedi. Duyduğu cevaba şaşkınlıkla bakan Özgür, "Maymun musun oğlum sen? Ne sporu ağaç tepesinde?" diye sordu. Soyhan önüne düşen ağaç dalını eliyle ittirdi.

"Ata sporumuz bu Özgür'üm bilmiyor musun? Dedem babama, babamda bana el verdi!"

Ya sabır çeken Özgür, bir türlü kavuşamadığı dudakların acısını çekiyordu. O sırada Melek, Soyhan'ı iyice görüş alanına aldı. "Sen oradan kimi izliyorsun?" diye sordu. Soyhan'ın gözleri kocaman aralanırken, bu seferde elindeki elmayı düşürdü.

"Kimseyi!" dedi suçlu sesiyle.. Melek eliyle arkasında kalan evi işaret etti. "Barış amcama seslenmemi istemiyorsan çabuk söyle!"

"Lanet olsun tamam!" diye inleyen Soyhan, kafasını suçlu bir şekilde eğdi. "Vildan'a bakıyordum!" dedi. Genç adam, bu işin sonunun nereye varacağını cidden merak ediyordu. Vildan'a kimseye söylemeyeceğine yemin ettiği gün hem Melek'e hem Özgür'e yakalanmıştı. Aralarında olan biteni sadece Yiğit bilirken, şimdi tüm sülalesi öğrenmek üzereydi. Melek, sinirle kuzenine baktı. Bu olayı nasıl ondan gizlerdi? "Siz ikiniz şey misiniz yani?" diye sordu. "Ney miyiz?" Soyhan aptala yatmayı denese de Melek'in işin peşini bırakmayacağını çok iyi biliyordu. Her şeyi göze alarak durumu anlatmaya başladı.

"Yok dayımın kızı! Şey değiliz. Yani henüz şey olamadık! Vicdansızın kızı vermiyor! Vermiyor derken, fırsat vermiyor! Ah bir pas verse, gole çevireceğim ama gel gör işte inadı inat! Perdeyi bile açmıyor insafsız!"

"Ulan sen aklını peynir ekmekle mi yedin?"

Özgür'ün yükselen sesiyle Melek adamın koluna dokunarak, etrafına kısa bir bakış attı. "Sessiz ol!" dedi. Genç adam, durumun duyulduğu zaman nelerin olacağını çok iyi biliyordu. Sert çıkışlarının tek nedeni oydu! Gözünün önünden saniyelik geçen cinayete kafasını sallayarak son verirken, "Barış amcam seni yer!" diye fısıldadı. Soyhan, daha Barış'ın adını duymasıyla korksa da bunu belli etmedi.

"Dinime küfreden müslümana bakın a dostlar! Ulan, sen ölmüşsün de helvanı dayımın kavurmasını bekliyorsun!"

"Simdi o durum başka!"

Soyhan, kınayıcı bir bakış attı. "Pardon da neyi başka? Ateşleyen adamdan bahsediyoruz! Cihan Soydan bu!" dedi. Özgür sessizce yutkundu. Korkuyor sayılmazdı ama korkmuyor da değildi. Tek güvendiği Sinan Aslan'dı!

Umutlu bekleyişini perdenin aralanmasıyla nihai sona erdiren Soyhan, heyecanla tünediği ağaç dalında kıpırdandı. "Durun, durun! Geliyor gönlümün efendisi!" dedi. Vildan sinirle araladığı perdenin ardından pencereyi açmadan bekledi. Saçlarını savurup, Soyhan'a yandan bir bakış attı.

"Hallere bak!" diye inleyen Soyhan hızını alamadı. Önüne düşen yaprakları hızla savurdu. "Kızım götüm dondu burada! Ne diye naz ediyorsun? Şu gül cemalini az göster!" dedi. Naz yapmasına bile izin vermeyen adamı parçalamak için hızla pencereyi aralayıp kafasını uzattı.

"Allah seni bildiği gibi yapsın Soyhaaaa.." Adamın adını tamamlayamayan Vildan, göz göze geldiği kişileri görünce açık kalan ağzını kapatamadı. "Aa! Özgür abi! Melek!" diye inledi. Özgür elini kaldırıp selam verirken, Melek kafasını tehdit edercesine sallamakla yetindi. Vildan, cinayete meyilli olan gözlerini Soyhan'a çevirdi.

"Seni geberteceğim! Seni çiğ çiğ yiyeceğim! Sabredemedin, hemen söyledin dimi?"

Soyhan, bir yandan dengesini korumaya çalışıyor, diğer yandan oturduğu daldan kalkmaya çalışıyordu. Bakış açılarını aynı hizaya getirerek kafasını hızla iki yana salladı. "Etme eyleme, gözümün nuru! Ben ne söyleyeceğim. Ask mabedimizi kapmış bu ikisi! Yakalandım öyle.." dedi. Vildan dizginleyemediği öfkesiyle neredeyse ağaca zıplayacak Soyhan'ı parçalarına ayıracaktı.

"Yıkıl karşımdan Soyhan efendi! Sana şans falan vermeyeceğim! Sen o treni çoktan kaçırdın. En yakın arkadaşıma sarkıntılık ederek hem de! Hatırladın dimi? Hani şu partide yediğin Duygu!"

Soyhan hayretle gözlerini araladı. "Yavrum ne Duygusu, ne yemesi? Valla yediysem boğazımdan gelsin! Senden başkasını nasıl yerim? Yeminle kursağımda kalır! Hem o fok balığı kendi girdi sularıma. Ben hep kaçtım!"

Soyhan doğruları söylese de, Vildan doğruluğuna ihtimal dahi vermiyordu. Herkes tarafından haylaz olarak bilinse de, gerçekte çok masum bir adamdı. Varı yoğu sadece çenesindeydi. Gönlünü Vildan'a kaptırdığında aşkın ne demek olduğunu öğrenen Soyhan, o zamandan itibaren ne gözü başkasını görüyor, ne de kalbi başkalarına kapılarını aralıyordu..

"Hala inkar ediyor! Ama sen dur, Soyhan efendi! Bende Vildan'sam senin işe yaramaz organını kesip atacağım. Bak bakalım bir daha başkalarına oynatabiliyor mu?"

"Yuh Vildan! Öyle ölmem füze at füze!"

İkilinin bu atışmalarına seyirci olarak katılan Melek ve Özgür, bu durumdan sıkıldıklarını belli edercesine inledi. Vildan'ın mahcup bakışları Melek'le buluştu. "Seninle sonra hesaplaşacağız Vildan hanım!" Genç kız, olayı böyle öğrendiğinden dolayı son derece kırgın bir bakış attı. Vildan hemen savunmaya geçerek, "Melek kuşum bak bir dinle.." dediği sırada babasının sesi herkesi telaşa sürükledi. Özgür kızı kolundan hızla tutup duvarın kenarına doğru çekiştirdi. Vildan kafasını hemen içeriye sokarak perdeyi kapattı. Soyhan son anda düşmekten kurtularak dalların arasında gözden kaybolmaya çalıştı. Barış karısının dediklerini kulak ardı ederek pencereyi sonuna kadar araladı.

"Yahu kadın duydum diyorum niye inanmıyorsun? Kulaklarım sağırlaşacak kadar yaşlanmadım!" Öfkesiyle ortalığı kasıp kavuran Barış, pencereden bedenini iyice aşağı sarkıttı. "Hey! Kim var ulan orda? Hop!"

"Ay Barış! Kopektir, kedidir başka ne olacak? Kapat şu camı artık!"

Karısının adeta çığlık gibi çıkan sesine surat büzen Barış arkasını döndü ve suratı bembeyaz olan karısıyla burun buruna geldi. Korkuyla geriye doğru irkilen Barış, kaşlarını daha da çattı.

"Zeynep şu suratını yıka allasen! Bir gece kalpten gideceğim, kocasız kalacaksın!"

Barış'ın içeri girmesiyle rahat bir nefes alan gençler sessizliğini korurken Özgür, talihsiz şansına bir küfür savurdu. Hayalleri resmen hayal olmuştu. Gecenin bu vaktine kadar beklemiş ve adam akıllı sevdasını öpüp koklayamamıştı. Melek, adamın homurdanmasına sessizce kıkırdardı ve kolundaki saati gösterdi. Özgür, kafasını sallayıp sıkıntılı nefesini koyverdi. Parmak uçlarında yükselerek dudaklarının kenarına kısa bir dokunuş bırakan Melek, kaçar gibi uzaklaştı. Özgür, elini kızın öptüğü yere götürdü ve buruk bir şekilde gülümsedi. Bu gidişlerin elbet bir gün sonu olacaktı.. "Elbet bir gün.." diye mırıldandı genç adam, ardından seslenen Soyhan'ı duymazdan gelerek..

"Hey beni unuttunuz!"

                                  ***

'Sen korkak adamın tekisin, Mustafa Ali Aslan!'

Kulaklarında çınlayan o nefret dolu sesle gözlerini aralayan adam, nerede olduğunu anlamaya çalışır gibi etrafına bakındı. Simsiyah kalın perdenin altından tan yerinin o hafif ışığı odasına süzülüyordu. İki eliyle yataktan destek alarak belini dikleştirse de, taşımakta bile zorluk çektiği kafası öne doğru düştü. Kesilen nefesini kontrol altına almaya çalışırken, omzuna dokunan bir elle irkilerek kafasını kaldırdı.

"Sakin ol aslanım!"

Sinan, bütün gece boyunca oğlunu izlemiş, uykusunda nasıl eziyet çektiğine şahit olmuştu. Gözlerinin altında oluşan o morluklara sebep olan ne ise onu öğrenmeden rahat bir uyku uyuyamazdı. Gecenin ilerleyen saatlerinde oğlunun odasına gelerek, gözlerini dahi kırpmadan izlemişti. Yattığı yerde her sıçramasında, bağrına kızgın demirle bastırmış gibi acı çekmiş, oğlunun çektiği acılara ortak olmuştu. Elinden bir şeylerin gelmeyişini bir türlü kabul edemeyen Sinan, zorda olsa oğlunun korkulu gözlerine güven verici bakışlarıyla karşılık verdi. Hopali, kurumuş dudaklarını bir kez ıslattı. Aldığı nefes o kadar kesikti ki, ciğerlerinin acıdığını hissediyordu. Alnında biriken ter damlaları kızarık suratından aşağı süzülmeye başladı. Gözlerini babasının o acınası gözlerinden çekerek boşluğa sabitledi. Kitlenip kaldığı noktaya boş boş bakmaya devam ederken babasının sorusuyla bakışlarını boşluktan çekti.

"Hala aynı kabusu mu görüyorsun?"

Genç adam cevap vermek istese de dudaklarını kıpırdatamadı. Bunun yerine kafasını evet anlamında aşağı yukarı hareket ettirdi. Sinan sinirle soludu. Sol gözü seğirdi. "Neden söylemedin?" dedi, sıkılı tuttuğu dişlerinin arasından..

"İyiyim ben.."

Mustafa güçlükle iki kelimeyi bir araya getirip, suratını sıvazladı. Üç gündür tıraş olmadığı için diken gibi çıkan sakalları nasır tutan avuç içlerine battı. Çattığı kaşlarını düzeltme gereği duymadan üzerindeki pikeyi savurdu. Yataktan kalkmak için hareketlendiği sırada babası tarafından engellendi.

"Bu iyi halin mi?" Mustafa babasına sertçe baktı. Konuyu uzatmak istemediği her halinden belliydi. Sinan ise sabrının artık son demindeydi. "İyi değilsin oğlum!" dedi. Sıkmaktan dalgalanan çenesi hafifçe titredi. Her şeyi biliyorum diye bağıran gözleri kısıldı.

"Hiç iyi olmadın çünkü!" dedi.

Bağrından aşağı kor gibi inen bu cümle adamın son gücünü de yerle bir etti.. Hayatın sillesini daha doğmadan yiyen bir adam nasıl iyi olabilirdi? İnsan iyi olduğunu nasıl hissederdi? Hayatını alt üst ettiği sevdası iyi değilken, kendisi nasıl iyi olurdu?

"Hepsi benim suçum!"

Kapalı dudaklarının arasından süzülen cümle Sinan'ı derinden vurdu. Ne yaparsa yapsın, oğlunun mutluluğunu bir türlü sağlayamıyordu. Ve bu durum ciddi anlamda sınırlarını zorluyordu. "Hayır!" dedi, keskin sesiyle.. Babasının itirazını kabul etmeyen Hopali, adamı susturdu. "Evet! Hepsi benim suçum baba! İlk defa bana sığındı. Benden yardım istedi. Ama oğlun ne yaptı?" Genç adam kendisine duyduğu ve hiçbir zaman yok edemeyeceği öfkesini tekrar gün yüzüne çıkarttı.

"Ona inanmadı!"

"Yanılıyorsun Mustafa!"

Mutluluktan çok uzak bir şekilde gülen genç adam, yanılmadığını çok iyi biliyordu. "Ben hayatta bir kere yanıldım baba! Neslihan'ın yardım isteğini, kendi bencilliğimle örtbas ettiğim gün yanıldım! Kalbimin sesini dinlediğim gün yanıldım!" Kan oturmuş gözlerini kocaman araladı. İçinde patlamaya can atan bir volkan vardı. Yumruk haline getirdiği elini yatağın yumuşak zeminiyle buluşturdu. "Lanet olsun bilemezdim!" diye bağırdı. "O soysuz herifle beni kıskandırmak istediğini sandım! İlgi çekmeye çalıştığını sandım! İlk defa baba, ilk defa kalbimin, mantığımın önüne geçmesine izin verdim! Bencilliğim yüzünden oldu her şey anlıyor musun?"

Sinan, tek kelime edemedi. Oğlunun ilk defa bu kadar konuşmasına şahit oluyordu. Düşündüğünden daha beter bir halde olduğunu anlamıştı. Mustafa, yenilgiyle boynunu büktü. "Şimdi o kızın yüzüne bakacak cesaretim yok benim! Çünkü o gözleri ne zaman görsem hep aynı şeyi söylüyor baba.. " diye fısıldadı az önceki bağıran sesine nazaran.. Yüreğinin örselenmiş hali gözlerinden yansıyordu. Titrek dudakları tekrar aralandı.

"Sen korkak adamın tekisin Mustafa Ali Aslan, diyor! Duyuyorum baba!" Genç adam elini kaldırdı ve tam kabinin üzerine vurdu. "Tam burada, her an, her saniye, uyanıkmışım uyuyormuşum hiç fark etmiyor.. O geceyi, onun nefret dolu sesini tam buramda duyuyorum!"

"Acılarınla yüzleşmen gerekiyor Mustafa!"

Babasının kurduğu cümleyi biran için idrak edemeyen Mustafa, duraksadı. "Acılarının üzerine gelmesine izin veriyorsun. Uzaklaşıyorsun. Kendin dedin. Nereye gidersen git, ne yaparsan yap kurtulamayacaksın! Tek çaren var oğlum.." dedi. Mustafa hemen kafasını salladı. "Hayır baba, hayır.. Bunu yapamam!" diye inledi.

"Yapacaksın!" Emreden sesi o kadar netti ki, genç adamın kurtuluş kapılarının hepsi kapanmıştı. Oğlunun üzerine gitmekten biran olsun çekinmeyen Sinan, oturduğu sandalyeden öne doğru eğildi. Tek kaşı alaylı şekilde havalandı.

"O zaman neden yanında çalışmasını istedin? Ona acıyor musun?"

Mustafa'nın ölümü andıran o bakışları babasını buldu. "Asla!" dedi hiç düşünmeden. "Sadece.. Sadece bir kez olsun yardım etmek istedim.." Mahcup bakışlarını tekrar babasından kaçırdı. Suçluluk psikolojisini zaten fazlasıyla yaşıyordu. Sinan ise oğlundan tamda beklediği yanıtı alırken, dudakları hafifçe kıvrıldı.

"Yani acıdın!" dedi. Mustafa şuan karşısında babası olmasa, ciddi anlamda ateşleyebilirdi. Lakin babasına değil ateşleme, ters bir bakış bile atmazdı! "Ne olsun istiyorsun baba?!" diye inledi sonunda yenilgiyle.. Sinan ağır hareketlerle ayağa kalktı ve oğluna tepeden bir bakış attı. Öğrenecekti! Kaybetmeyi nasıl öğrendiyse, kazanmayı da öğrenecekti!

"İntikam mı istiyorsun? Alacaksın! Yaşamak mı istiyorsun? O zaman yaşayacaksın! Sonunda acı mı var? Paşa paşa çekeceksin! Hayat seni bir kere mi düşürdü? Sen ikinciye düşeceksin! Düşeceksin ki, ayağa kalkman ilki kadar acıtmasın! Pişeceksin Mustafa Ali, pişeceksin! Kaçmakla acılar dinseydi, şu dünyada kimse acı çekmezdi!"

Sinan oğlunun surat hizasına eğilerek ensesinden kavradı ve var gücüyle sıktı. Madem oğlunun derse ihtiyacı vardı, hiç çekinmez gerekli dersi verirdi. "Ve şunu da, unutmayacaksın oğlum." dedi, kendinden emin çıkan tok sesiyle..

"Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz! Hiçbir şeyi unutmayacaksın! Ne çektiklerini, ne de çektirdiklerini.. Hiçbir şeyi unutmayacaksın.."

                                ***

Beyaz havluyu suratına sürerek kalan köpükleri yok eden Mustafa, aynadaki yansımasına kısa bir süre baktı. Sabah babasının ders verici konuşmasının ardından kalkmış, dediklerini uzun uzun düşünmüş ve fazlasıyla hak vermişti. Zaten, babasının ne zaman haksız konuştuğuna şahit olmuştu ki? Kendine çeki düzen veren adam, bundan sonraki hareketlerine de öyle yön verecekti. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını biliyordu. Tabi, o inatçı zümrüt göz yanında çalışmayı kabul ederse..

"Hopali'm?"

Özgür'ün sesi koridor boyunca yankılandığında genç adam banyonun kapısını hafifçe araladı. Gür çıkan sesiyle, "Hop!" dedi. Özgür, dudaklarının arasından süzülen ıslık sesiyle, gelen sese doğru adımlarını çevirdi. Bütün ciddiyetini takınan Mustafa, ellerindeki ıslaklığı gür saçlarının arasına daldırıp şekillendirmeye başladı. Aralık kapı hızla sonuna kadar açıldı ve Özgür kafasını içeri uzattı. Saçlarına şekil veren adamın heybetini tepeden tırnağa hızla süzdü.

"Anladık birader yakışıklısın! Daha fazla çıtayı yükseltme!"

Mustafa'nın dudakları hafifçe yana doğru kıvrıldı. Elini Özgür'e doğru savursa da ıskaladı. Genç adam, hızlı refleksleri sayesinde geriye doğru kaçarak gelen darbeden kaçtı. Suratına alaylı bir ifade bıraktı.

"İyi oldu geldiğin!" Özgür sorgulayıcı bir bakış atarken Mustafa'nın aniden yakasına yapışmasıyla banyonun içine doğru çekildi. Kapıyı boşta kalan eliyle kapatan Hopali, Özgür'ü sertçe kapının ardına yasladı.

"Ayıp olmuyor mu dayıcım? Banyoda falan.."

Konuyu dağıtma telaşını bertaraf eden Hopali, sert sesiyle, "Anlat!" dedi. Özgür'ün kaçırdığı gözleri banyonun etrafında dolanmaya başlarken, sinirli bir gülüş belirdi dudaklarında. "Kardeş.." dedi yakasındaki eli tutarak. Mustafa, ellerinin baskısını daha da arttırdı.

"Özgür! Seni her şekilde konuştururum biliyorsun dimi? O yüzden.." dedi ve kaşlarını çatabildiği kadar çattı. "Ya hemen öt, ya da ben ötmeni sağlamaya başlayayım!"

"İzin aldım oğlum! Nesi tuhaf?"

"Yeme beni! Geçen hafta konuştuk! İzinden bahsetmedin! Bir daha sormayacağım Özgür!"

Özgür şu hayatta iki şeyden emindi. Birincisi Melek'e duyduğu sevdadan, ikincisi de Hopali'nin gerçekleri duymadan onu bırakmayacağından! Hiçbir kaçışı olmadığını anlayan genç adam, sıkıntılı bir nefes bıraktı. "Emre itaatsizlikte ısrar!" dedi ve sustu. Mustafa devam et dercesine baktı. O gün, gözlerinin önünden hızla geçen Özgür, eliyle suratını sıvazlayıp kafasını salladı. "Operasyondaydık. Köy halkının neredeyse tamamı sığınaklara inmişti. Ne olursa olsun, mevzilerden çıkmamamız emredilmişti. Biz sadece koruma kısmındaydık. Her şeyi havadan kontrol edeceklerdi. Kendimizi kimseye göstermeyecektik. Sonra bir kadın gördüm!"

"Kucağında bebeğiyle!" Özgür dolan gözlerini kırpıştırdı. Elinin tersiyle sertçe gözlerine bastırdı. "Bırakamazdım! Bırakamazdım kardeşim. Anla beni.." dedi.

Mustafa, ağzından çıkan sert bir küfürle kaşlarını çattı. "Emre itaatsizlik mi oluyormuş o?" diye sordu. Özgür, mevziden çıkmaya çalıştığında yüzbaşı tarafından uyarılmıştı. Emir, emirdi! Buna rağmen, verilen emre uymamış, kadını ve bebeği tehlikeden kurtarmıştı. Gel gör ki, o tehlikeye hiç düşünmeden kendisini bırakmıştı..

"Bizim yüzbaşı ağır yaralandı biliyorsun. Onun yerine gelen adamla pek anlaşamadık."

Hopali, alt dudağını sertçe ezdi. Cevabını duymak istemese de, merakla "Açığa mı alındın?" diye sordu. Özgür kafasını iki yana salladı. "Israr olduğu için, on gün cezalandırıldım. Mahkemeye sevk edilecektim. Haşmet yarbaya gitmiş durum. Biraz kulağımı çekti ama olsun!" Özgür dudaklarına buruk bir tebessüm bıraktı. "Bir dahaki hatanı kabul etmem ona göre siktir git kafanı topla öyle gel dedi! Hava değişimi anlayacağın!"

"Hepsi bu mu?" dedi Hopali, şüpheci yaklaşımıyla.. Özgür sinsi bir gülüş eşliğinde, "Bu dayısı!" dediğinde Mustafa yumruk yaptığı elini Özgür'e doğru savurdu. Tekrar ıskalayan adam, sinirle öne doğru çıktı. Bu seferki hamlesi ise koridorda Seda'nın yankılanan sesiyle engellendi. "Hop, hop!" Seda parmağını adama doğru sallayarak, "Hopali!" dedi. Adamı baştan aşağı süzerek, Özgür'ün koluna girdi.

"Oğlumu rahat bırak dayısı.."

Mustafa, kısık tuttuğu alıcı bakışlarıyla kadını baştan aşağı süzdü. "Sen her geçen gün daha da mı güzelleşiyorsun acaba?" diye sordu. Seda, gururla kıkırdadı ve alayla kaşlarını kaldırdı.

"Hopali bana iltifat mı ediyor?" Kadının yanağından makas alarak göz kırpan genç adam, "Annem yaşındasın, o kadarını hak ediyorsun.." dedi.

"Hoşt oradan!" Seda elinin tersiyle adama vurdu. Uzun saçlarını geriye doğru savurup, üzerindeki gömleği çekiştirdi. "Taş gibiyim hala! Ayrıca senin annen aşağıda biricik oğluna kuymak yapıyor. Ekmek bile bandırmadı!" dedi. Öfkeyle burnundan soluyan kadın, yiyemediği kuymağı hatırlayınca çocuklar gibi dudaklarını büzdü. Hopali, bugündür duyduğu en güzel haberle ellerini iki yana araladı.

"Oy yaradana gurban olduğum! Zaten bir anam düşüneyi ha bu garip Hopali'yi!"

Seda, sağına ve soluna aldığı yakışıklı gençlerle merdivenden inerken, merdivenlerin sonunda Melih'i görmesiyle, kocasına yandan havalı bir bakış attı. Melih bir yandan boynundaki kravatını düzeltirken, bir yandan karısının güzelliğine içli bir nefes koyverdi.

"Kıskanmalı mıyım?" Hiç beceremediği kaş çatmasını yaptığında komik bir hale giren surat ifadesiyle karısını güldürmeyi başarırken, Hopali adamın yanından geçerken omzuna hafifçe vurdu. "Bence de kıskanmalısın enişte bey!" dedi. Kahvaltı masasında oturan Sinan göz hizasında tuttuğu gazetesini hafifçe indirip kapı ağzında toplanan kalabalığa baktı.

"Keyfiniz bittiyse masaya gelin!"

Sorgulayıcı bir havayla tek kaşını kaldıran Mustafa, adamın oturduğu sandalyenin sırt kısmına ellerini yaslayarak adamın kulağına doğru eğildi.

"Sinan Aslan yine ateşliyorsunuz!"

Sinan hiç oralı olmadı. Elindeki gazeteyi sinirle katlayarak masaya bıraktı. "Neden acaba?" diye sordu ve Narin'e yandan bir bakış attı. Narin kocasının tavrına kıkırdayarak, Mustafa'ya göz kırptı. Genç adam, pozisyonunu değiştirmeden bıyık altından gülümsedi.

"Kuymak sevdasına mı? Narin sevdasına mı?"

Sinan, oğlunun sorusu üzerine, elini arkasına doğru savurdu. Mustafa hızla geriye çekilerek, teslim olurcasına ellerini havaya kaldırdı. "Daha göreceğin güzel günlerin var sevgili oğlum!" diyen Sinan, herkesi güldürmeyi başarırken, bir tek gülmeyen kendisi vardı. Genç adam, babasının üzerine daha fazla gitmeden, yanındaki sandalyeyi oturmak için çekiştirdi. Masadaki eksikliği fark eden Hopali, "Deniz nerede?" diye sordu.

"Dayısı beni mi özlemiş?"

"Oy dayisinin pullisi!"

Bir tek dayı diye seslenmesini Deniz'e izin veren Mustafa, kızın beline sardığı kollarından çekiştirerek sarıldı. Deniz'e olan düşkünlüğünü hiçbir zaman ifade edemezdi. Daha doğduğu gün minicik ellerini tuttuğunda sözünü bozmuş, gözyaşı dökmesine sebep olmuştu. Ezelinden beri kızın üzerinde büyük bir emeği olan Hopali, kimselere belli etmezdi lakin peşinde gölge gibi dolanırdı. Ona göre dayılık vazifesini sonuna kadar yapıyordu! Göğsüne anca yetişen kızın saçlarına dudaklarını bastırıp geri çekildi. İşte o an gözleri yerinden fırlarcasına açıldı. Kızla arasındaki mesafeyi olabildiğince açtı.

"Ula o etek ne du?"

Deniz, adamın kükremesiyle daha da geriye sıçradı. Eliyle kısa eteğinin pilelerini düzeltti. Etrafında tam tur döndü. Suratına kocaman bir gülümsemeyle boynunu büktü.

"Çok yakışmış dimi? Biliyorum dayısı. Teşekkür ederim!"

"Deniz!"

Dayısının gazabından kurtulamayacağını anlayan Deniz, sinirle saçlarını savurdu. "Uf! Bence gayet güzel olmuştum." dedi ve destek ekip olarak babasına döndü. "Öyle değil mi baba?"

Melih peynirinden bir dilim ağzına atıp kafasını salladı. Melih bu zamana kadar kimi kırmıştı ki, şimdi kızını kıracaktı? Deniz beklediği yanıt babasından gelirken gözleri ışıl ışıl parladı. Mustafa, "HasbinAllah!" diye mırıldanıp Melih'e ölümcül bir bakış attı. Bu adam neden kimseye hayır diyemiyordu? Berdan Özçakır gibi bir adamın kanı, Sinan Aslan gibi kıskanç bir adamın damadı, neden Melih'te hiç etki yaratmamıştı? 'Onur Aksoy gibi bir adam büyüttüğü için olabilir mi?' dedi, o esnada ona bakan babası..

"Peki, sen ne düşünüyorsun abicim?" Deniz bütün şirinliğiyle ikinci yardımcısı olan abisi Özgür'e umutla baktı. Özgür, Hopali'ye adi bir gülüş atarak ağzına bir zeytin attı. "Çok yakışmış bebeğim." dedi. Deniz, gülen suratıyla Mustafa'ya çevirdi bakışlarını ve onun arkasında gördüğü suretle gülüşü dudaklarında ansızın kayboldu. Durumu anlayan genç adam, kollarını göğsünde birleştirdi ve kafasıyla arkasında kalan babasını işaret etti.

"Sor hadi sor! Korkma dayısı!"

Zavallı kız sesli bir şekilde yutkundu. Hiç bozuntuya vermeden Sinan'ın arkasına doğru geçip boynuna kollarını doladı. "Hanimiş benim yakışıklı, karizmatik, yaşlılık nedir bilmeyen dedem!" Sinan, gururunun kabardığını hissetse de istifini hiç bozmadı.

"Bunları Onur deden olacak, sarı çıyana da diyor musun?"

"O da yakışıklı ama.." Deniz ansızın kendisine dönen dedesiyle nefesini tuttu. Kocaman açılan gözlerini hızla normale çevirirken masumca gülümsedi. "Ama sen daha yakışıklısın aslan dedem! Hem eteğim nasıl durmuş?" diye sordu.

Sinan geri çekilip, bütün güzelliğini arzı endam sergileyen torununu beğeni dolu gözleriyle süzse de, bunu dile dökmedi. Hatta bakışlarıyla bile belli etmedi. Çattığı kaşları burnunun ucuna kadar düştü. Deniz durumu çok iyi anladı. Elini kaldırarak adamın yorum yapmasını engelledi.

"Hiç zahmet etme dede. Anladım ben!"

Deniz büyük bir yenilgiyle yerine geçerek oturdu. Az önceki mutluluğun yerini koca bir somurtmaya bıraktığı suratı dayısını oldukça keyiflendirdi. "Neymiş dayısı?" diye soran Hopali, kızın yanağından bir makas alıp dudaklarına götürdü.

"Bir Aslan, iki Aksoy'u ezermiş!"

Bir süre sonra yaptığı kahvaltısına son veren Deniz ayaklandığında dayısıyla göz göze geldi. Genç kız, bu duruma alışkın olduğu için hemen gülümsedi. "Üç saat dersim var. Ders çıkışı da kızlarla buluşacağız." dedi. Adamın hangi kızlarla diye sormasını beklese de Hopali, öyle zarflara düşecek kadar tecrübesiz değildi. Deniz, dudaklarını kemirdi. "İşte Melek, Meltem, Vildan, Feray, Neslihan.." dediği anda dayısının tepkisini bekliyordu. Lakin beklediği tepki abisi Özgür'den geldi.

"Nereye gideceksiniz?"

Deniz, abisinin sorusu üzerine gülümsedi. "Bilmiyorum. Önce sahilde buluşacağız. Meltem yeni bir mekan bulmuş oraya gideriz herhalde.." dedi.

"Akşama geç kalırsan amcanlara geçersin."

"Tamam baba, haber veririm." dedi ve bütün ailesini selamlayarak dış kapıya doğru ilerledi. Tepkisini hiç bozmayan Hopali, "Bende gideyim artık.." dedi. Sinan masadan kalkan oğluna hayırdır dercesine baktı.

"Şirkete geçeyim. Uzun zaman oldu. Bakalım tasarımlar ne alemde?"

Babasının adaletini yürütmesinin yanı sıra, takı dünyasının aranan bir numaralı adamıydı, Mustafa.. Vakti zamanında babasının desteğiyle atılmıştı bu sektöre. Genç adamlığa adım attığı sıralarda terapi niyetine tespih yapmakla başlamıştı. Zaman geçtikçe, çizim yeteneği ve hayal dünyası genişlemiş yeni fikirler tasarlamaya başlamıştı. Tasarladığı o takıları, kendi el becerisiyle buluşturup, dünya çapında yankılanan bir marka yaratmıştı. Mütevazi sayılacak bir şirketin başına geçmiş, en yetenekli elemanlarını özenle seçmişti. Çalışma hayatına böylelikle adım atan Hopali'nin tasarladığı ilk takı ise herkes tarafından hala merak edilen bir konuydu.. Onu kimselere göstermez, konusunu dahi açtırmazdı. Onu gören ve bilen sadece tek sırdaşı babası, Sinan Aslan'dı..

"Bekle bende geleyim." Özgür son lokmasını da ağzına atıp ayaklandı. Kendisine yönelen meraklı bakışları gidermek için, "Danışmak istediğim şeyler var da.." dedi ve gülümseyerek çıkışa doğru ilerledi.

İki adam evin kapısından çıktığı sırada ip gibi dizilen korumalar hazır ola geçti. Genç adam her sabah yaptığı gibi hepsine kafasını eğerek selam verdi ve arabasının bulunduğu yere doğru yürüdü. Özgür arabaya bindiğinde Hopali binmekten vazgeçip ardında bekleyen adama seslendi. Koşar adım gelen Salih adındaki yapılı adam, "Buyur abi!" dedi.

"Deniz'i takip ediyorsun. Üç saat dersi varmış. Çıkışta nereye gittiğini öğren!"

Adam verilen emre karşılık tamam anlamında kafasını salladı. "Tek mi olacak?" diye sordu. Ciddiyetini bozmayan Hopali, kısa biran için duraksadı. İzlendiğini anlamış gibi kafasını karşısında bulunan eve doğru çevirdi. Balkonda gördüğü kişiyle kalp atışları hızlanırken, havayı sertçe soludu. Şahin kadar keskin bakışlarının esiri olan Neslihan, balkondan aşağı düşmemek için demir tırabzanları var gücüyle sıktı. Uzaktan uzağa bile böylesine etki yaratan adama daha ne hissedeceğini bilemiyordu. Genç adam ise bugün masasında görmek istediği evrakların hayaliyle dudaklarında sinsi bir gülümseme oluşmasına izin verdi. Neslihan, adamın gülüşünden neleri ifade ettiğini bile anlayacak kadar zekiydi. "Çok beklersin!" diye mırıldandı kendinden daha da zeki adamın dudaklarını okuduğunu bilmeden.. Ta ki, Hopali'nin kafasını eğerek ona selam vermesini görene kadar..

"Hayır!" dedi bakışlarını inadı sevdasından büyük olan Neslihan'dan çekmeden. Yanındaki adama hiç bakmadan arabasının kapısını tekrar açtı. "Ve Salih?" dediği anda adam tekrar dikkat kesildi. "Kendini sakın belli etme. Çarparım!" dedi ve son model aracına binerek çalıştırdı.

"Yine ne işler peşindesin dayısı?"

Genç adam burnundan solurken direksiyonu tutan elleri kasıldı. "Özgür zaten canım burnumda! Dayının şarap çanağını vurmayayım!" diye homurdandı. Bir süre sessizlik hakim olan arabada, içini kemiren sorulara cevap arayan Hopali, normal çıkmasına özen gösterdiği sesiyle, "Melek sana nereye gideceklerini söylemedi mi?" diye sordu. Özgür anında suratını astı. Otomatik camın düğmesine basarak açılmasını sağladı. Çattığı kaşlarıyla yanındaki adama dönerek, "Oğlum kızın inadını bilmiyormuşsun gibi sormasana!" diye homurdandı. Bu kızların hamurunda fazlasıyla inat bulunuyordu. Özgür'ün sert çıkışı adamda keyif uyandırırken, dudakları alayla kıvrıldı.

"Geçmiş olsun kardeş.. Aşkın boklu kuyusunda senide kaybettik!"

                                 ***

Genç kız, aynadaki yansımasına buğulu gözlerle bakıyordu. Sağ tarafına doğru düşen saçlarını tek eliyle geriye doğru yavaşça ittirdi. Gün yüzüne çıkan yarasının üzerinde parmak ucuyla yukarıdan aşağı doğru dolaştırdı. Kaşının biraz üzerinden başlayan yarası, gözünün hizasına kadar iniyor, oradan çıkıntılı elmacık kemiklerinin üzerinden şakaklarına doğru yol alıyordu. Teninin özgün rengine nazaran daha açık renkteki dikiş izleri, güzelliğini gölgede bırakacak bir yara değildi. Belki de bütün ailesi onu kandırmak için öyle diyordu. Aslında onun için bu yaranın pekte bir önemi yoktu. İmkanı olan her hastanede geçireceği operasyonla eskisinden daha da güzel biri olabilirdi. Lakin ailesinin tüm ısrarlarına rağmen bunu kabul etmiyordu. Çünkü o yaraya ne zaman baksa, hayatta her şeyi elde edemeyeceğini hatırlıyordu.. Canını hiç düşünmeden vereceği adam tarafından, değersiz olduğunu hatırlıyordu. Bir hiç olduğunu hatırlıyordu! Sadece tuhaf hissettiriyordu. Yaranın kapanmasına rağmen acısını hala hissediyor olması çok farklı bir duyguydu.. Hem nasıl hissetmeyecekti? O yarayı kendisi taşıyor olabilirdi ama yaranın sahibi kendisi değildi..

Ve bunu bile bile asla o adamın yardım çağrısını kabul etmeyecek, ona bu duyguyu yaşatmayacaktı! İş işten geçtikten sonra yükselen vicdan azabının sesini dindirmeyecekti! Yanan ateşine su olmayacaktı! Belki de sadece kendisini kandırıyordu. Daha dakikalar önce değil miydi, tek bakışıyla nefesini kesen? Değil miydi, ona olan hasretini alevlendiren?

"Neslihan?"

Kapının ardında Soyhan'ın yükselen sesiyle saçlarını hızla yaranın üzerini kapatacak şekilde çekiştirdi. Suratındaki buhranlı o hali yok ederek, normal bir ifade takındı. Baktığı aynada gözlerine bulaşan kalemi temizler gibi yaparken, Soyhan sertçe açtığı kapıdan içeriye girdi. "Sana sesleniyorum, duymuyor musun?" dedi, şüpheli sesiyle.. İkiziyle göz teması kurmamaya çalışarak, sadece aynadan yansımasına baktı. Zoraki bir şekilde gülen genç kız, "Ne istiyorsun Soyhan? Paran mı bitti?" diye sordu. Soyhan ikizinin sorusu karşısında gözlerini devirerek homurdandı.

"Sevgili kardeşim, ikiziz biz! Aramızda paranın lafı mı olur?"

Neslihan, bezgin bir şekilde Soyhan'a doğru döndü. Ellerini beline yasladı. "Sevgili kardeşim, aramızdaki ikizlik bağını her zaman parası bittiğinde hatırlıyor! Ondan olabilir mi?" dedi.

Soyhan, suratında kocaman sırıtmayla, kenarda duran döner sandalyeye oturdu. Bir sağa bir sola hareket ederek hızını ayarladı ve çocuk gibi kendi etrafından tam dur döndü. Uzun bacaklarını zeminle buluşturup durdu. "Ayrıca param bitmedi. Dedem sağ olsun." dedi.

Alayla kaşlarını kaldıran genç kız, dudağına buruk bir tebessüm bıraktı. "Yine hangi işine yardım yataklık yaptın?"

Soyhan dedesi Samet ile olan sırrını güvende tutarak, oturduğu yerden kalktı. "Orası bende kalmalı! Her neyse sen ne yapıyorsun öyle ayna karşısında?" Neslihan, Soyhan'ın suratına dikkatli bir şekilde bakmasıyla bakışlarını kaçırdı.

"Hiç!"

"Bak bakayım bana!" Genç adam eliyle ikizinin çenesini yakaladı ve kendisine bakmaya zorladı. Kan oturmuş gözlerini gördüğünde ise kan beynine sıçradı. "Ağladın mı sen?"

Neslihan, elinin tersiyle çenesindeki eli ittirerek, kafasını geriye doğru çekti. "Saçmalama Soyhan! Ben kim ağlamak kim?" dedi. İçindeki yenik kızı kimseye göstermiyor oluşu, onu yalancı biri yapmazdı. Soyhan, laf dinlemedi ve savrulan elini tekrar kızın suratına uzattı. Saçlarını kenara doğru çekerken, kardeşinin bütün itirazlarını geri püskürttü. "Lütfen, Soyhan!" Genç adam, tekrar kaçmaya çalışan kardeşinin yanaklarını avuçlarının arasına aldı. Düz çizgi haline gelen dudaklarının arasından çıkmaya can atan bütün küfürleri sertçe ezdi.

"O sıçtığımın yarası, emin ol güzelliğini gölgede bırakmıyor!"

Neslihan, gördüğü ilgi karşısında dik durmaya çalıştı. Duygusallığı yeteri kadar üzerindeydi ve artık gözyaşı dökmek istemiyordu. "İkizim bana iltifat mı ediyor?" dedi gülümseyerek. "Hayır, gerçekleri söylüyor!" yanıtını veren Soyhan, hala burnundan soluyordu. Genç kız yanaklarında duran elleri tutarak indirdi. "Takmıyorum pek, biliyorsun!" diye mırıldandı ve saçlarını düzeltmek için aynaya doğru döndü.

"Sana bunu yapan kişiyi bulup öldürmek istiyorum!"

Soyhan'ın kükremeyi aratmayan sesiyle eli havada kalan Neslihan, kocaman araladığı gözlerle kardeşine doğru döndü. "Kimseyi öldürmeyeceksin! Çünkü kendim düştüm." dedi kendinden emin çıkarttığı gür sesiyle. Soyhan en başından beri bu hikayeye inanmasa da, yine her zaman ki gibi inanmış rolünü yapacaktı. "Peki!" diyerek geri çekildi. "Her neyse konuyu kapatabilir miyiz? Hem sen neden geldin? İşlerin var sanıyordum?" diyen kardeşiyle kendisine gelen Soyhan, düşen modunu hızla yükseltti. "Vardı ama halledemedim." dedi ve gözleri altın madeni bulmuşçasına parladı.

"Her neyse, abine yardım yataklık yapmanı istiyorum!"

"Abime? Pardon da benim abim mi var?"

Soyhan, kollarını iki yana doğru araladı. "Var tabi! Görmüyor musun? Taş gibi, aslan gibi, kaplan gibi.." derken Neslihan, elini kaldırdı ve adamın susmasını sağladı. Meltem'in dediği gibi, ikizinin bu kadar egoyla yaşaması kesinlikle yasaklanmalıydı.

"Tamam Soyhan! O yerlere göklere sığdıramadığın egonu kaldır gözümün önünden! Fazlalık yapıyor!"

Genç adam büzdüğü dudaklarıyla, büktüğü boynuyla değme sanatçılara taş çıkarttırdı. Vicdana oynama sahnesine yenik düşen zavallı Neslihan, yanaklarını şişirerek nefes bıraktı. "Peki, tamam! Ne istiyorsun?"

Bütün şirinliğiyle gülen Soyhan, daha önce çalıştığı cümleleri tek tek tarttı. Genç kızın önündeki yerini alırken, saçlarına uzandı ve parmağına dolamaya başladı. "Şimdi ben biri için hediye yaptırmak istiyorum.." dediğinde Neslihan ikizinin parmağına doladığı saçını çekiştirip eline vurdu. "O birinin adı yok mu?" diye sordu. İçli bir nefes bırakan Soyhan gözlerini kapatarak kafasını salladı.

"Ah ikizim ah! Onu adı hassas olan minik kalbimde, adeta bir yara.."

Genç kız, şimdi kusacaktı. Bahsettiği yaranın Vildan olduğunu elbette biliyordu ama ikizi kendi aptallığını görmeyip, onu aptal yerine koymaya devam ediyordu. "Evet, devam et konunun geleceği yeri cidden merak ettim." dedi, biran önce konunun kapanması isteğiyle olduğu yerde kıpırdandı. Bir ayağını öne doğru atarak ritim tutmaya başladı. 'En fazla isteyeceği ne olabilir ki?' diye içinden mırıldandı.

"Kısacası, bu hediyenin yolu Hopali'den geçiyor!"

Soyhan'ın ağzından çıkanları kulağının duymadığı aşikardı. Kocaman aralanan gözleri, yerinden çıkacak gibiydi. Hızlanan kalp atışlarının sesi kulaklarında uğulduyordu. Parmak uçlarından başlayıp bütün bedenini esir alan o sıcaklık tenini kor gibi kavurmaya başlarken, kafasını iki yana salladı. "Unut bunu!" dedi çok net bir şekilde. Yatağın üzerinde duran cüzdan ve telefonu çantasına sinirle sokuşturmaya başladı. Hopali denen adamın adını duymak istemiyordu! Kaldı ki birde yardım isteyecekti öyle mi?

"Hadi ama, Neslihan!" Soyhan, ellerini hayretle araladı. "O heriften ben su bile istemem! Kaldı ki istesem beni o suda boğar! Ama sana karşı.." dediği anda Neslihan kafasını hızlı bir şekilde ikizine doğru çevirdi.

"Ne saçmalıyorsun Soyhan? Bana karşı ne? Mustafa Ali'nin bana karşı ne istisnası olabilir ki? Sıradan biriyim işte! Herkes gibi bir hiçim!"

Hala öfkesinin kurbanı olan Neslihan, sessizce mırıldanıyor, bütün içindekileri beden diliyle dışarıya döküyordu. Hayatında belki de ilk defa bu kadar sinirlendiğine şahit oluyordu Soyhan.. Bu kadar sinirlenmesini gerektirecek ne söylemişti ki?

"Neden bu kadar sinirlendiğini inan çok merak ediyorum!"

Genç kız, ikizinin kendisini hedef alan sorusuyla duraksadı. Sesindeki o iğnelemenin, o şüpheli vurgunun farkına vardığında içinden bir küfür savurdu. Ciddi anlamda bütün kontrolünü kaybetmişti. Sadece bir isim sebep olmuştu bütün bu yaptıklarına. Hızlı aldığı nefesini yavaşlatarak "Sinirlenmedim.. Sadece.." diye geveledi. Daha ne kadar batacağını bilmiyordu. Cümlenin devamını bir türlü getiremeyen genç kız, kaçmanın şuan için en doğru karar olduğuna karar verdi. Yatağın üzerindeki kot ceketi koluna asarak çantasını kavradı. Hala kendisinden bir yanıt bekleyen ikizine mahcupça baktı.

"Bak bu işte sana yardım edemem tamam mı? Çok üzgünüm ama yapamam Soyhan!"

Beklentilerinin çok daha fazlasıyla karşılaşan Soyhan, şüphe tohumlarının ekildiği yüreğinde bir sızı hissetti. Önce halı sahadaki Hopali'nin mırıldanmasını hatırladı.. Sonra geçen akşam yemekte sergilediği tavırlar düştü bir bir gözlerinin önüne.. Ve az önce dedikleri.. Daha cümlesini bile bitirmemişti! Belki de bilmediği, görmediği onca şey daha vardı.. Kafasında tek tek oturan taşların çıkarttığı o ses kulaklarında çınladı. Kapıdan çıkmak üzere olan ikizini hedef aldı ve dudakları yanıtını duymaktan korktuğu soruyu sormak için aralandı..

"Hopaliyle aranda ne var Neslihan?"

-Bölüm Sonu-

^^ Merhaba canlar 😍😍

Öncelikle herkese hayırlı ramazanlar diliyorum.. Rabbim tekrarını nasip etsin.. ❤

Geçen sene ramazanda ara vermiştim yine olacak mı diye mesaj atanlar oldu. Toplu yanıt vereyimm🤗 Geçen sene gurbet ellerde çalışıyordum ve inanılmaz zorlanıyordum. Malum şuan çalışmıyorum koca parası yemekle meşgulüm 😁😁 Şaka bir yana ara vermiyorum ama Ramazan bu.. Misafir olur, telaş olur vs. birkaç gün ertelemeler olur. Bunun dışında ara falan vermek yok 🤗🤗

Bir başka konuya gelirsek, birkaç soru soracağım ona göre gidişatı belirleyeceğim. O kısımlara yorum yaparsanız çok sevinirim..

✔En çok okumak istediğiniz karakterler kimler?

✔En çok merak edilen konu hangisi?

✔Deli Mirza gelsin mi?😎

✔Son olarak civcivleri özlediniz mi ? 🤗

Simdiden tesekkur ederim.. Haftaya görüşmek üzeree.. Seviliyorsunuz.. ❤❤

Continue Reading

You'll Also Like

1M 60.6K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
1.3M 51.5K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
685K 45.6K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
82.5K 3.7K 22
~Yeşim Deniz ~ Kendisi hayatını yaşıyor sanarken daha gerçek hayattı ile bile tanışmaması gerçeği fakat hayatı olan adam Alaz Karadağ onu 7 yıldır ta...