AH SENDE (TAMAMLANDI)

Por asosyalimbenn

5.3M 221K 16.4K

Kor olmuş elem dağı bir semer misali sarmıştı bedenlerini... Kalp ağrıtıcı feryatlar dilleri zorluyor, bir tü... Mais

Bölüm 1: 'Yürekli Bir Kadın, Akıllı Bir Adam'
Bölüm 2: 'Dayanamıyorum'
Bölüm 3: 'Çiyeşan Konağına'
Bölüm 4: 'Oylama Yapalım'
Bölüm 5: 'Kork Güzelim'
Bölüm 6: 'Asla! Asla Dilencilik Yapmam'
Bölüm 7: 'Emirhan Benim Kardeşim'
Bölüm 8: 'İkiniz Evleneceksiniz'
Bölüm 9: 'Kabul Ediyorum'
Bölüm 10: 'Dönmek İçin Artık Çok Geç Miroğlu'
Bölüm 11: 'Evlendiğini de Evlilik Cüzdanından mı Öğreneceğim?'
Bölüm 12: 'Lütfen Affet Beni. Affet... Lüt-fen...'
Bölüm 13: 'Fazla Zorluyorsun Miroğlu'
Bölüm 14: 'Sen Kim Olduğunu Sanıyorsun?'
Bölüm 15: 'Şekerpare'
Bölüm 16: 'Senin Karın'
Bölüm 17: 'Ağabeyim Ellerine Sağlık Diyor'
Bölüm 18: 'Kahve İçin Teşekkürler'
Bölüm 19: 'Sevmek İçin Geç Ölmek İçin Erken'
Bölüm 20: 'Günler Akıp Giderken'
Bölüm 21: 'Bunun Hesabını Sorarım Ama Ben'
Bölüm 22: 'Ahsen -Karahan- Miroğlu'
Bölüm 23: 'Yine Elime Düştün Miroğlu. Felek Yine Benden Yana'
Bölüm 24: 'Unutmadan Ahsen Arkadaşım Değil Karım!'
DUYURU!!!
Bölüm 25'ten ALINTI
Bölüm 25: 'Merak etme ikinci hatta üçüncü bir çocuğum daha yok.'
Bölüm 26: 'Kimsin lan sen? Karımla nasıl konuşuyorsun?!'
Bölüm 27: 'Yeter miydi gücün Cihan soyadına, aşirete?'
Bölüm 28: 'İlerde anlayacaksın da dilerim Rabbim'den geç olmasın'
Bölüm 29: 'Evlendiğimizden beri'
Bölüm 30: 'Dengesiz, dikkatsiz, sakar ne olacak'
Bölüm 31: 'Ahsen, seninle konuşmaya çalışıyorum'
Bölüm 32: 'İçinde ufacık bir insanlık olmasını öyle çok dilerdim ki...'
Bölüm 33: 'Ahtım olsun sana, sana bir zarar gelmesine izin vermeyeceğim'
Bölüm 34: 'Benden bir şey saklıyorsun, öğrenmeden gitmeyeceğim'
Bölüm 35: 'Lütfen kurtar, lüt-fen'
Bölüm 36: 'Belki başka sefere'
DUYURU!!!
Bölüm 37: 'Ateş'in namlusunun ucundaki bir hiçsin'
Bölüm 38: 'Murat Karahan geliyor, Murat Karahan!'
Bölüm 39: 'Çok derin bakıyorsun Miroğlu, dikkat et boğulacaksın'
Bölüm 40: 'Sen de gel evimize gidelim'
Bölüm 41: 'Ahsen'den, Emirhan'dan farkın yok gözümde, kardeşimsin benim'
Bölüm 42: 'Arkandayım aslanım, ne olursa olsun hep yanındayım'
Bölüm 43: 'Öyle bir şey yapacağız ki duyan küçük dilini yutacak'
Bölüm 44: 'Ağa-ağabey... Be-ben bi-bir şe-şey yap-yapmadım...'
Bölüm 45: 'Ağabeyimin yüzüne nasıl bakacağım ben?'
Bölüm 46: 'Bu adam benim kız kardeşimin canını yaktı, canını!'
Bölüm 47: 'Adamlarını da al ve defol konağımdan!'
Bölüm 48: 'Bana kendimi korumayı sen öğrettin ağabey, unuttun mu?'
Bölüm 49'dan ALINTI
Bölüm 49 : 'Şu kapıdan içeriye olaysız girdiğiniz gün kurban keseceğim '
Bölüm 50'den ALINTI
Bölüm 50: 'Gitme Turnam'
Bölüm 51'den ALINTI
Bölüm 51: 'Önünüzden kim gelirse vurun!'
Bölüm 52'den ALINTI
Bölüm 52: 'İkisi evlensin, töre buna izin verir, öyle değil mi?
Bölüm 53'ten ALINTI
Bölüm 53: 'Getir kızlarımı bana, sağ sağlim getir onları'
AÇIKLAMA
Bölüm 54'ten ALINTI
Bölüm 54: 'Her şeyin düzeleceğine olan inancını kaybetme'
Bölüm 55: 'Vallahi romanlara konu olacak bir aşk sizinkisi'
Bölüm 56: 'Bütün bunlar bittiğinde yüzünü bile görmek istemiyorum'
Bölüm 57 Part 1: 'Sen anne deyince geçiyor'
Bölüm 57 Part 2 : 'Suçum neydi benim anne?'
Bölüm 58'den ALINTI
Bölüm 58: 'Elimden tut yoksa düşeceğim...'
Bölüm 59 : 'Kokun... Kokun beni benden alıyor kadın. Dayanılmaz kokun...'
Bölüm 60 : ' O bu dünyada şeytanın vücut bulmuş hali'
Bölüm 61'den ALINTI
Bölüm 61 : 'Ben yazılanı yaşıyorum, ilerde hak ettiklerimi yaşamak için'
Bölüm 62 : ' Senin bende bıraktığın izlerden bir tanesi sadece'
Bölüm 63 : 'Gazamız mübarek olsun Miroğlu'
Bölüm 64 : 'Bir yalanın cezasını çektirmiş, acısını tattırmış'
Bölüm 65 : 'Benim vicdanım çok uzun zamandır azaplarla dolu'
Bölüm 66'dan ALINTI
Bölüm 66 : 'Seni seviyorum'
Bölüm 67'den ALINTI
Bölüm 67 : 'Son bir kez bakayım, daha bakmaya doyamadığım yüze...'
Bölüm 68'den ALINTI
Bölüm 68 : 'Ba-ban... Baban artık bizimle değil'
Bölüm 69'dan ALINTI
Bölüm 69 : 'Ahsen Miroğlu'nun işini bitirin!'
Bölüm 70 : 'Bencillik biliyorum ama çok acıyor ağabey, çok...'
Bölüm 71'den ALINTI
Bölüm 71: 'Karının leşini bile bulamayacaksın çünkü!'
Bölüm 72 : 'Aşkın gözyaşları ıslatırken sevgilinin omzunu... '
DUYURU ve 73. Bölümden KESİT
Bölüm 73 : 'Buradayım ben, seninleyim.'
Bölüm 74'ten ALINTI
Bölüm 74 : 'Ahım vardı sende, almaya geldim'
Bölüm 75'ten ALINTI
Bölüm 75 : 'Lanet olsun içimdeki sen sevgisine'
Bölüm 76 : 'Günaydın her haliyle dünyanın en güzel kadını '
Bölüm 77 : 'Kızım düğün deyince aklına ne geliyorsa hepsini yapacak adam'
Bölüm 78 : 'Ne zaman yağmur yağsa hep hatırla, yanında ben olmasam da'
FİNAL'den ALINTI
FİNAL : 'Ben sensiz kaldığım her dakika üşüyorum ki zaten'
DUYURU!!!
ÖZEL BÖLÜM : 'Ah bir evet desen, ah bir desen...'
ÖZEL BÖLÜM : 'İyi ki doğdun Mihri!'
MÜJDE!!!
KARAKTER TABLOSU
DUYURU!!!
DUYURU!!!
YAZAR'dan

ÖZEL BÖLÜM: 'Çok sonra buldum seni, bir daha asla bırakmam...'

36.5K 1.4K 162
Por asosyalimbenn







      İyi geceler canım okuyucularım... Söz verdiğim gibi size upuzun bir özel bölüm yazıp geldim. Vallahi ellerim koptu. Bölümle ilgili yorum yapmayacağım. Size güveniyorum sizler en güzel yorumları yapacaksınızdır. Sadece Bölüme bir şarkı ekledim. Bölüm içinde de geçiyor. İsterseniz şarkı eşliğinde de okuyabilirsiniz.

     Bölüm biraz ağır oldu farkındayım. Peçetelerinizi hazırlayın derim aşırı duygusallar için. Her halükarda beğeneceğinize inanıyorum.

      Şimdilik ben kaçıyorum. Umarım en kısa zamanda yine böyle özel bir bölümle karşınıza gelirim. Herkese iyi geceler...

     Keyifli okumalar, bol yorumlar...





***


Yaşamak uğruna ölmek bu olsa gerek.Sevmek uğruna acı çekmek bu olsa gerek.Hayat uğruna savaşmak bu olsa gerek.Peki ya senin uğruna üzülmek niye?


***


     Güneş tül perdenin arkasından içeri süzülüyor, yeni yeni uyanmaya başlayan günün ne kadar sıcak geçeceğinin haberlerini yolluyordu. Böyleydi işte güz mevsimi bu kasabada. Kış da gelse üşütmüyordu. Zaten ne kadar üşütebilirdi ki?

      Çayın kaynadığını belli eden sesleri duyduğunda, denize bakarken daldığı pencere önünden ayaklandı genç kadın. Koşup çayın altını kıstı. İçi huzursuz, canı sıkkındı. Yüreğini bir el sıkıyormuş gibi bir his vardı sol yanında. Ne kadar kendini sakin tutmaya çalışsa da olmuyordu. İki gündür böyleydi. Bellisiz bir derdi vardı ve bu onu bunaltıyordu. Aslında bellisiz değildi. Belliydi. Sol yanındaki bu ağırlığın sebebi belliydi.

     Tezgâha yaslandı dalgınca. Çayın altını kısmıştı ama çaydanlık ses çıkararak ağır ağır kaynamaya devam ediyordu. Küçük mutfağın tek penceresi denize bakıyordu. Yine bakışları dalıp gitmişti denizin o hırçın dalgalarına. Hava ne kadar yazdan kalma olsa da deniz soğuktu. Soğukluğu kıyıya vuran sert dalgalardan anlaşılıyordu. Zaten birkaç gündür kıyıda balık tutmaya engel oluyordu Akdeniz. Bu yüzden değil miydi bu yüreğindeki sıkkınlık? Bu yüzden değil miydi, midesindeki bu huzursuzluk?

     Çaydanlık kısık yanan ateşe inat kuvvetlice fokurdarken içindeki suyu dışarı vurmaya başlamıştı fakat Berfin daldığı yerde öyle meşguldu ki bunu fark etmiyordu. Pencerenin önünden geçen gölge bile onu kendine getirmemişti. Berfin Miroğlu küçük pencereden gördüğü hırçın denizin dalgalarında kaybolup gitmişti.

      Kapı açılıp elinde sıcak pidelerde içeri giren adamın bile farkında değildi. Ellerini yasladığı tezgâh çaydanlıktan taşan kaynar sularla dolup taşmıştı. Çaydanlığın son kez fışkırttığı su ocaktan tarafta duran eline gelince gelebildi ancak kendine. Can acısı çıkarabilmişti sonunda onu daldığı yerden.

     ''Ahh!'' Ali içeri girer girmez genç kızın çığlığıyla elindekileri bırakıp birkaç adım uzağındaki genç kıza yaklaştı.

     ''Berfin?'' Koşup ellerini tutan kızın yanına vardı Ali. Berfin hala ne olduğunu anlayamamış, şaşkınca kaynar suyun yaktığı parmaklarına bakıyordu. ''Yaktın mı? Hay Allah! Neden dikkat etmiyorsun ki?'' Kızı yan tarafındaki musluğun önüne çekmiş soğuk suyu açıp yanan parmaklarını suyun altına tutmuştu.

      Berfin acıyla yüzünü buruşturduğunda Ali de hoşnutsuzca kafasını salladı. Kaynayan çaydanlık hala tezgâha su akıtıyordu. Bir eliyle genç kızın parmaklarını incitmemeye çalışarak suya tutarken diğer eliyle de ocağın altını kapattı. Küçük tezgâhın üzerinden yere damlayan suları göz ardı etmişti, önceliğini yine genç kıza vermişti.

      ''Hayır, ne yapıyordun da farkına varmadın anlamıyorum.'' Yeterinde soğuduğunu düşündüğü parmakları musluğun altından çekip ne olduğuna bakmak için yüzüne yaklaştırdı. Berfin hala tek kelime etmemişti. ''Allahtan bir şey olmamış. Önce biraz buz tutalım.'' Buzdolabına adımlayıp buzluğu açtı. Buz kalıbından çıkardığı bir buz kalıbını alıp yeniden kıza döndü. ''Sonra da yanık merhemi süreriz bir şeyciği kalmaz.''

      Buzun soğukluğu parmaklarını uyuştururken yeni yeni kendine geliyordu Berfin. Canının acısı yüreğindeki ağırlığı biraz olsun gölgelemişti. Kızaran parmaklarına bakıp ardından bakışlarını adama çevirdi.

     ''Önemli bir şey yok. Geçer. Ciddi bir yanık değil. Sadece su sıçradı.'' Başını eğip Ali'den birkaç adım uzaklaştı. Göl olmuş tezgâhı temizlemek için bulabildiği en yakın bezi alıp tezgâha koydu. Yerdeki halıya bakışlarını çevirince de her yerin ıslandığını fark etti.

     ''Ne yapıyorsun? Bırak!'' Ali kızın ne yaptığını anlayınca hemen elinden bezi aldı. ''Çık mutfaktan ben hallederim buraları. Sen parmaklarına buz tut sadece.'' Kızın biraz önce lavaboya attığı buz kalıbını alıp suya tuttu. Sonra yine Berfin'in ellerine tutuşturup, onu biraz ileride oturma kısmındaki masaya doğru yolladı.

     ''Bir şeyim yok. Ben yaparım. Sen geç otur, kahvaltıya başla. Ekmekler soğumasın.''

     ''Bırak şimdi ekmeği Berfin. Geç otur.'' Ali suyunu tamamen aldığı tezhahın altındaki küçük halıyı ayağıyla toparlamış, lavaboya attığı ıslak bezin ardından yerdeki halıya yönelmişti. Küçücük çaydanlıktan bu kadar su çıkmasına da ayrıca bir hayret ediyordu. Halıyı katlayıp sol kolunun altına aldı. Lavaboya attığı bezi sağ eliyle sıkıp mutfak ve oturma kısmının ortasındaki dış kapıya yöneldi. Kapıyı açıp küçük kulübenin önündeki korkuluklara halıyı serip ıslak bezi de çamaşır ipine astı. Öğleye halı kurur yeniden yerine sererlerdi.

      İçeri girdiğinde Berfin kahvaltılıklarla dolu masa başında dalgınca oturuyordu. Parmaklarına tuttuğu buz erimiş, ellerini koyduğu kucağı ıslanmıştı. Ali kızın bu hallerini neye yoracağını bilemiyordu. Ahsen ve Yavuz'un düğünlerinden döndüklerinden beri daha iyiye giden kızın şu son birkaç gündür hali hal değildi. Bir derdi vardı ama söylemiyordu Berfin.

     Kıza yaklaşıp parmakları arasında bitmek üzere olan küçük buz parçasını alıp mutfağa geçti. Berfin Ali'nin hareketiyle bakışlarını adama çevirmişti. Ali çaydanlığın altına su koyup tekrar ocağın üzerine koyup altını yaktı. Kuru bir bez bulup Berfin'in yanına geldi. Ellerini sildi önce yavaşça. Kızarmış parmaklarına bakıp iç geçirdi. İçeri banyoya didip elinde kremle döndüğünde genç kız yine sessizce kendisini izliyordu.

      ''Gerek yoktu.'' Mahcupça başını eğdi Berfin. Yanındaki sandalyeye oturan adamın ellerini kendi kucağına almasına mani olmadı. Ali genç kızın canını yakmamaya özen göstererek merhemi yavaş hareketlerle parmakları üzerinde gezdirdi. Kızın bakışları yine bir yerlere dalıp gitmişti. Ali işini bitirip temiz eliyle kızın yüzünü çevirdi.

     ''Neyin var Berfin? İyi değilsin.''

      Berfin adamın gözlerine değen gözlerini kaçırmaya çalıştı. Gözlerini kaçırmıştı ama Ali'nin elleri arasındaki çenesini kurtaramamıştı. Bir şeyi yoktu, ya da o öyle zannediyordu. Neyi olduğunu kendisi de bilmiyordu ki? Neyi vardı? Neden yüreği sıkışıp duruyor, rahat nefes aldırmıyordu?

     ''Bi-bir şeyim yok.'' Diyebildi sadece bakışları yerde. Çünkü Ali konuştukça sol yanındaki sıkışma artıyordu.

     ''Peki bu halin ne?'' dedi kızı kendine bakmaya zorlarken. ''Dün akşam bir tencere yemeği yaktın şimdi de parmaklarını. Aklın nerede?'' Dün akşam yemeğine yaptığı sarma tenceresinin dibini tutturmuştu Berfin, yine dalıp gittiği denizi izlerken.

     ''Gerçekten bir şeyim yok. Parmaklarım da iyi şimdi. Haydi kahvaltı edelim.'' Yanından kaçıp giden kızın ardından burukça baktı Ali. Bir derdi vardı Berfin'in ve balığa çıkmadan öğrenecekti. O da kızın ardından kalkıp banyoya geçti. Ellerini yıkayıp yeniden masaya döndüğünde Berfin çayları koyuyordu. Ali de fırından sıcacık alıp geldiği fakat şu an soğumaya yüz tutmuş pideyi parçalara ayırıyordu.

     ''Vahit amcayla konuştum. Bütün eksikleri tamamlamama yardım edecek. Yarın da gün doğmadan erkenden çıkacağım. '' Ali ağzına attığı lokmayı çiğnerken Berfin kaldırdığı çay bardağından bir yudum almadan geri masaya bıraktı. İşte o yüreğinden hissettiği ağırlık yine peyda olmuştu.

     ''Hemen mi?''

     ''Niye bekleyelim ki?'' Ali genç kızın yüzünün aldığı hali fark etmişti ama yine bir şey diyemiyordu. Söylemiyordu ki Berfin. Derdi ne açıklamıyordun ki. Elindeki çatalı masaya bırakıp genç kıza bakmaya başladı.

     ''Vahit amca da gelecek değil mi?'' Şimdi buna inanmaya ihtiyacı vardı Berfin'in. Ali'nin yalnız gidebileceği ihtimali aklının ucundan bile geçmiyordu.

     ''Ha, yok o gelemeyecek. Şefika teyzenin doktor kontrolü varmış, onu götürecekmiş.'' İşte bu duyduğuyla yıkıldı Berfin. Ne demek yalnız gidecekti Ali? Olacak iş miydi şimdi bu? Nasıl giderdi? Ya başına bir şey gelirse ne olacaktı?

     ''Ya-yalnız mı gideceksin?'' Ali Berfin'in sesinin titrediğini işitince kahvaltı etmeyi bırakıp tamamen Berfin'e odaklandı.

     ''Vahit amca Mahmut'u yollayacak.'' Cümlesini bitirip kaşlarını çattı genç adam. Berfin'in yüzünün aldığı hal, alnında biriken terler bir şey olduğunun habercisiydi sanki.

     ''Ma-mahmut mu? İyi de o daha çocuk.''

     ''Berfin sen iyi misin?'' Ali endişeyle genç kıza bakıyordu. Artık gerçekten bir şey olduğunu görebiliyordu. Ellerini genç kızın alnına yerleştirip ateşi olu olmadığını kontrol etti. Yoktu. Zaten terlediğinden ateşi olmazdı ama gayri ihtiyari kontrol etme isteği duymuştu Ali. Berfin'in yüzü kireç gibi olurken ne yapacağını şaşırmıştı. ''Berfin iyi değilsin sen. Kalk bir hastaneye gidelim.'' Ayaklanıp kızın kolunu tuttu. Fakat Berfin ona uymamış donuk bakışlarını kendisi için endişelenen adama çevirmişti, oturduğu yerden.

      ''Gitme...'' dedi kendisinin bile duyamayacağı kısık bir sesle. Gözleri henüz akmamış yaşlarla dolduğunda kuruyan boğazını ıslatmak için yutkunmaya çalıştı. O anda firar eden yaşlar yanaklarına düşmüş ayakta şaşkınca kendisini izleyen adamı allak bullak etmişti.

      Ali yerine geçmeden sandalyede yığılırcasına oturan küçük bedenin önüne diz çöktü. Islanınca bal rengine dönen kahveleri dikti bakışlarını. Kahvelerden birer birer dökülen damlalar genç kızın yanaklarından kayıp kucağındaki ellerini tutan kendi ellerine damlıyordu.

     ''Berfin...'' dedi ne yapacağını bilmez halde. Bala dönen kahvelerin içinde kaybolduğunu hissediyordu o vakit. Hipnoz olmuş gibiydi Ali. Az önce belli belirsiz duyduğu 'gitme' komutunun anlamını kavramaya çalışıyordu şimdi. Biraz daha üzerine gitse çözülecekti Berfin, onu böyle kederli dalışlara sürükleyen derdini anlatıverecekti ama şimdi genç kız karşısında bu haldeyken toparlayamıyordu aklını.

      Uzunca bir süre o da daldı gitti artık akmayan yaşların nemlendirdiği harelere. O sıra yüreğinin ne denli çarptığının farkında değildi. Öyle ki dışarıdan bile duyulabilecek kalp atışlarını Berfin de fark etmiyordu. Şimdi neden böyle hissediyordu, vücudu neden böyle bir tepki veriyordu kafa yoramazdı. Şu an önceliği karşısındaki kar çiçeğiydi.

      Kar çiçeği diyordu Ali genç kıza, Yavuz'un aksine. Yavuzsa hep 'kardelen çiçeğim' derdi kardeşine. Yalnız geçirdikleri vakitlerde bolca zamanı olduğundan araştırmıştı Berfin'in isminin anlamını. 'Karlı' anlamına geliyordu Berfin. Bazı yerlerde de 'kardelen çiçeği' olarak geçiyordu. Ali de orta yolu bulmuş kendince genç kıza 'kar çiçeği' adını takmıştı. Yalan değildi. Yanlış değildi, kar çiçeğiydi Berfin. Karlar altında boynu bükük açan tek çiçekti. Sabrın ve fedakârlığın sembolüydü bir kere. Sabrın en büyük simgesi. Sabrediyordu Berfin. Başlarına gelen bunca olayın ardından hayret edilircesine sabrediyordu.

     Boynu büküktü, güneşi sevmezdi. Öyleydi bir yerde. Geçmişi bilmezdi ama bu gün güneşi sevmiyordu Berfin. Onun güneşini karartmışlardı. Işığını çalmışlardı. Onca soğuğun, karın altında bile inatla açabiliyordu. Işını kaybetse de ayakta kalabiliyordu. Birçok tedavinin de anasıydı. Kendi kendine çare olamasa da...

      Yüce Rab insanların kaderini yazarken isimleriyle şekillendirmişti. Berfin'inki de öyleydi işte. İsmi onun hayatının özetiydi bir yerde. Boynu bükük, en büyük zorluklarda açmaya direnen bir kar çiçeği...

      ''Neden ağlıyorsun?'' diye sordu kar çiçeğine Ali. Onun kar çiçeğine...

      Berfin burnunu çekti. Ağzına gelen hıçkırığı yutup karşısındaki adama baktı. Kucağında iki elini sarmış iri ellere indirdi sonra bakışlarını. Sıcacık avuçlar kendisininkileri hapsetmiş, bedenine yayılan huzur duygusunun öncüsü olmuştu. Ağzına kadar gelen ve bu sefer söylemekten vazgeçmediği sözcükleri salıverdi dudaklarından.

      ''Gitme.. Lütfen gitme...''

      ''Nereye? Berfin nereye gitmeyeyim?'' Anlamıyordu Ali. Genç kız ne diyordu anlamıyordu. Gittiği bir yer yoktu ki!

     ''Balığa, çıkma!'' Sonunda karın ağrısını dile getirince kalbinin biraz olsun hafiflediğini hissetti. Bunca gündür yüreğini sıkıştıran el biraz olsun gevşemişti sanki.

     ''Neden?'' Aklındaki tek soru buydu şimdi. Neden istemiyordu Berfin balığa çıkmasını? Neredeyse her gün balık tutmaya gidiyordu genç adam. Niye şimdi bu dert olmuştu ki?

      ''Gitme işte. İçimde kötü bir his var.'' Berfin açık yüreklilikle dile getirdiği derdinin şimdi farkına varıyordu. Kaç gündür içindeki bu sıkıntıyı kendisi de çözememişti. Şimdi ise anlıyordu. Ali'nin tekneyle açılıp balık tutmaya gitmesinin dert ediyordu genç kız.

      Ali kasabaya yerleştikten sonra, önceleri kıyıda sonralarıysa aldığı küçük sandalla biraz açılarak balık tutuyordu. Antep'teki düğünden döndüklerinden bu yana da işi büyütmek istemiş ve küçük bir tekne satın almıştı. Fakat tekneyi aldığından beri de hiç açılmamıştı. Kasabadaki balıkçılarla birlikte onların teknesiyle birkaç sabah balık tutmaya gitmişti işi öğrenmek için ama bu onun için ilk olacaktı.

      Kasabanın yerlilerinden Vahit Amca ona çok yardımcı olmuştu bu konuda. Ali'nin kendi teknesiyle açılacağı ilk gün ona yardım edecekti sözde. Ama Vahit amcanın karısı rahatsızlanınca onu kente doktora götürmesi gerektiğinden Ali yalnız gidecekti mecburen. Vahit amcanın gönlü el vermeyince de çırağı Mahmut'u da Ali'yle göndermeye karar vermişti. İşte işin özü, özeti buydu.

     ''Korkma.'' dedi bir nefeste Ali. Sonra otuz yaşına kadar kimsenin çok sık rastlamadığı gülümsemesini bahşetti Berfin'e. Genç kızın endişesi boşaydı. Bunca gündür onu kıvrandıran karın ağrısı bu olamazdı değil mi? ''Ne olabilir ki? Hem her şeyi öğrendim ben. Gündüz gözüyle açılıp balık tutup geleceğim o kadar.'' Avuçlarının içindeki elleri kavradı. Yavaş yavaş okşarken dudaklarındaki gülümseme silinmemişti.

     ''Yine de gitmesen...'' Beklentiyle adamın gözlerine baktı. ''Hem ne gerek var ki!''

      Ali başını eğdi. Balık tutmaya onları satmak ve para kazanmak için gitmiyordu. Yani teknik olarak öyle değildi. Tuttuğu çoğu balığı ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı. Çok fazla tuttuğu günler de kasaba pazarında satar, sattığı parayla da yine ihtiyaç sahiplerinin bir işini görürdü. Tek kuruşu eldığı görülmezdi. Dedesinin yolladığı para ikisine de yetiyordu. Fazlasında gözü yoktu.

      ''Kendimiz için gitmiyorum ki. Tuttuğum balıkları satıp ihtiyacı olanların ihtiyacını göreceğim. Biliyorsun.''

     ''Biliyorum.'' dedi Berfin. Bir umut vazgeçirebilirim diye oturduğu yerden öne doğru kaydı heyecanla. Dizleri Ali'nin göğsüne deyince vücudu titredi önce. Bozuntuya vermeden beklenti dolu nemli bakışlarını adama çevirdi. ''Ama gitmesen. Sandalla yakın yerlerde birlikte tutarız yine balık. Onarlı satarsın. Tekneyle gitmesen...''

     ''Ne fark eder? İkisi de aynı şey.''

     ''Deniz bu.'' Diye mırıldandı genç kız. ''Aldığını vermiyormuş.'' Şefika teyzenin kendisine yaptığı ziyaretlerde dinlediği hikâyelerin çoğu denizde geçiyordu. Şefika teyze balığa diye çıkıp giden adamların dönmeyişiyle dolu hikâyelerini anlatıyor, Berfin'in içine korkular salıyordu. Gerçi o zamanlar Ali kendi çapında sandalla tutuyordu balıklarını. Ta ki o tekneyi alana kadar...

     ''Aldığını vermiyor muymuş?'' Ali şaşkınca suratına baktı Berfin'in. O ne demekti şimdi. ''Nereden çıktı bu şimdi?''

     ''Şefika teyze anlattı. Balıkçılar bazen geri dönmüyormuş.'' Ettiği imayı genç adam anlayınca gözlerini kaçırdı Berfin. Böyle bir şey Ali'nin aklından geçmemişti. Üstelik havalar son iki gün haricinde gayet iyiydi. Son iki gün biraz serinlese de yine de sıcaktı. Hala yazdan kalma günler yaşıyorlardı. Yani endişelenecek bir şey yoktu. Berfin kendi kendine kurmuştu yine.

     ''Saçmalama istersen. Daha o kadar kötü olmadı havalar. Hem bütün balıkçılar gidiyor. Ne olabilir ki?''

     ''Onlar tecrübeli ama.''

     ''Ben de öğrendim her şeyi. Bir şey olmaz. Korkma. Sen bunu mu dert ediyordun günlerdir?'' Başını salladı Berfin utançla. O da can sıkıntısının sebebini öğrendiği için rahatlamıştı birazcık. Denize bakıp bakıp dalıp gitmeleri bundandı demek. Kendi içinde neler döndüğünü bile bilemiyordu artık.

     ''Yine de-'' Daha cümlesi bitmeden araya girdi Ali. Berfin böyle saçma bir şeyi dert etmiş olamazdı. Gerek yoktu endişeye. Sabah erken çıkıp ikindi olmadan dönecekti. Bunun neresinde problem vardı.

      ''Şu saçma düşünceleri aklında atar mısın? Dert ettiğin şeye bak. Haydi, sil o gözlerini de. Yarın ikindi olmadan döneceğim. Bir şey olmayacak.'' Ali elleriyle Berfin'in yüzünü sıvazladı. Gözyaşları genç kızın yanaklarında yer yer kurumuştu. Boşuna canını sıkıyordu.

      ''Ben de geleyim o zaman.'' Son bir çırpınış daha denedi Berfin. Ali genç kızın önünde ayaklanmış az önce kalktığı sandalyesine yeniden oturmuştu. Berfin olumlu cevap beklerken masaya daha çok yaklaşmış, ellerini masanın üzerine çıkarmıştı.

      ''Ne işin var senin balıkta?'' Ali soğumuş çay bardağını yokladı. İçilmeyecek kadar soğuk olduğuna kanaat getirince Berfin'in bardağıyla birlikte ayaklanıp mutfak kısmına geçti. Çayları döküp yenilerini doldurdu. Bu sürede Berfin'i ikna etmeye çalışıyordu. ''Orada bana ayak bağı olacağına. Hem nerede görülmüş bir kadın balıkta?''

     ''Kadın balıkçı hiç mi yok?''

     ''Vardır vardır elbette... Ama sen olmaz yani.''

     ''Neden olmazmış. Vallahi bir köşede sessizce otururum sana sorun çıkarmam. Hem kaç kere çıktık balığa ben de biliyorum bir şeyler.''

     ''Berfin artık ısrar etmesen. Ben bir gidip geleyim bakayım senlik bir şey olursa bir de birlikte gideriz.'' Ali çayları masaya koyup yarık bıraktığı kahvaltısına döndü. Kendince son noktayı koymuştu. ''Yesene. Haydi, bak hiçbir şey yemiyorsun zaten bu ara farkındayım.''

      Berfin Ali'nin son sözünün üstüne bir şey diyemedi. Yüreğindeki sıkıntının verdiği ağırlık hala daha azalmamıştı ama elinden de bir şey gelemezdi. Ali ile geçirdiği bunca zaman genç adamı yakından tanımıştı ve nasıl inatçı dediğim dedik biri olduğunu bilirdi. O yüzdendi bu sessizliği. Ali'nin huyunu bildiğindendi.

      Bütün bir kahvaltı sessiz kaldı Berfin. Ağzına attığı hiçbir şeyden tat almamıştı. Aldığı her lokma boğazını yakıyordu. Göstermelik bir şeyler yedi sadece. Fakat Ali'nin gözünden kaçmamıştı. Bir şeyler söyleyip canını sıkmak istemediğinden sessiz kalmıştı genç adam.

      Kahvaltı sonunda kapı çaldığında Berfin masayı topluyordu. Ali kalkıp kapıya baktı. Gelen Mahmut'tu. Berfin masadan kahvaltılıkları kaldırırken kapıdaki çocuğa baktı.

     ''Ali ağabey, ustam yolladı beni. Son kontrolleri yapalım diye.''

     ''Tamam Mahmut. Kahvaltı ettin mi sen? Etmediysen gel kahvaltı et sonra çıkarız.''

     ''Yok ağabey. Bu saate kalır mıyım? Yaptım ben.'' Mahmut mahcupça başını eğdi.

     ''Tamam koçum. Dur geliyorum.'' Ali kapının yanındaki portmantodan ince hırkasını koluna atıp ayakkabılarına eline aldı. Kapıdan çıkıp kenarda ayakkabılarını giymeye başladı. Berfin de uğurlamak için kapıya gelmişti.

      ''Berfin yenge annem bugün kadınları çağıracakmış eve. İşi yoksa Berfin de gelsin dedi.'' Mahmut kapıdaki genç kıza annesinin haberini verirken Ali ayakkabılarını giymişti. Berfin çocuğa cevap vermeden Ali'ye baktı. Bir yere gitmek istemiyordu. Bu can sıkıntısı onun ruhunu daraltırken gezmeye gidebileceğinden emin değildi.

      Berfin'in kararsızlığını görünce araya girme ihtiyacı hissetti Ali. Kızın kafasını dağıtmasını, içinde bulunduğu bu durumdan bir an önce çıkmasını istiyordu. Ve Berfin'in biraz teşviğe gereksinimi vardı.

      ''Git bence değişiklik olur. Geç olursa söylersin bana almaya gelirim.'' Ali genç kızın cevap vermesine izin vermeden Mahmut'un omzuna elini koyup delikanlıyı yönlendirdi.

      ''Bir şeye ihtiyacın olursa ararsın beni.'' Ali Mahmut'la birlikte uzaklaşırken düşünceliydi Berfin. Onlar gözden kaybolduktan sonra kapatabildi evin kapısını. Kendini kaybettiği düşünce denizinde kaybolurken de aklında Ali vardı.

***

      Şafak sökmek üzere, güneş ufuk çizgisini aydınlatmakla meşguldü. Alacakaranlığın o loş ışığı göz alıyordu. Gecenin o serinliği evin içinde bile hissediliyordu. Yaz yavaş yavaş yerini kışa bırakırken Akdeniz'in küçük kasabası da o bunaltıcı sıcak günlerini serin ama rahatlatıcı günlere bırakıyordu.

       Başını yasladığı kanepenin sırtında gözleri dalgaları kıyıya sertçe çarpan denizdeydi Berfin'in. Ali kapıdan çıkıp gittiğinden beri gözüne uyku girmemiş o da kanepedeki yerini alıp denizi izlemeye başlamıştı. Ne kadar 'gitme' dese de dinletememişti Ali'ye. Ali gittiğinden beri bir saat ya olmuştu ya olmamıştı. Ve genç adam gelinceye kadar zaman nasıl akıp gidecekti bir fikri yoktu.

      Ses olsun diye açtığı radyodan yayılan melodi etrafı sardığında kadın şarkıcının söylediği sözlerde kaybolup gitti genç kız. Kadının o ince sesi kulaklarından kalbine akıyor, tüylerini diken diken ediyordu.

'O gözler benim ağlar
Eskisinden yabancı
Gönlümdeki bu sevda
Hiç dinmeyen bir acı'

      Daldığı denizin dalgaları eşliğinde kendini kaybetti şarkının sözleri içinde. Ruhuna dokunan sözler sanki onun durumunu özetliyordu. Sanki Berfin'e yazılmıştı şarkının sözleri. Sanki Berfin'di bu sözlerin mimarı.

'Ruhumun kederinden
Gözlerim yaşla doldu
İnliyorum derinden
Bana bilmem ne oldu'

      Gözlerinden birer birer düşen damlalar görüşünü bulanıklaştırsa da aldırmadı. Canını sıkan karşısında bir çarşaf gibi serilmiş maviliğe karşı akıttı gözyaşlarını.

'En candan arkadaşım
Ruhumu saran gece
Ben kime bağlanmışım
Ağlıyorum gizlice'

      Gizlice değil alenen ağlıyordu Berfin. Ruhunu hafifletmek istercesine, yüreğindeki ağırlığı kaldırıp atmak istercesine... Şarkının melodisindeki ıslıkla beraber usulca...

'Kimsesiz karanlıklar
Derdime şifa verin
Kalbimdeki yaralar
Daha çok, daha derin...'

      Şarkı bittiğinde aslında hala kendi karanlığındaydı genç kız. Kimsesiz karanlıklar şifa olmuyordu ona. Kalbindeki yaralar iyileşmiyor, her gün bir yenisini daha ekliyordu. Ne zaman son bulacaktı bu ızdırap? Ne zaman bitecekti ruhunun sürgünü? Ne zaman rahata erecekti vicdanının utancı? Daldığı deniz cevap verir miydi bilinmezdi ama uzunca bir süre cevap bekledi genç kız. Gelmeyeceğini bile bile...

     Bütün bir günü kâh sıkılarak kâh bunalarak geçirdi Berfin. Kendini bir şeyler yapmaya zorlamış ama hiçbir verim alamamıştı. Ali geldiğinde yiyecek bir şeyler olsun diye akşam yemeğini hazırladı anca. Yemeklerin altını kapatıp saatine baktı. Ali'nin söylediği vakit çoktan gelmiş hatta ayrım saat de geçmişti. Yüreği yeniden sıkışınca bütün gün oturduğu kanepeye gitti. Gözü bir saatte bir de geldiğini görebilmek için penceredeydi.

      Gün batmış etraf kararmıştı. Pır pır ediyordu Berfin'in yüreği. Kalbi ağzında atıyor, ha geldi ha gelecek dediği adam ortalarda görünmüyordu. Dakikalar dakikaları kovalıyor, Ali hala ortalarda görünmüyordu. Defalarca aradığı telefonu da kapalıydı üstelik. Berfin'in içine bir kurt düşmüştü. Pencerenin kenarından gelen soğuk hava ve şiddetli esen rüzgârın sesi korkusunu daha çok kamçılıyordu.

      İki saat daha bekledi Berfin. O iki saat deli gibi dolandı. Bir haber gelmedikçe de çıldırdığını hissetti. Saat akşam sekize gelirken de daha fazla dayanamadı, çıktı evden. Kasaba merkezine, teknelerin olduğu yere gidip oraya bakacaktı bir de.

     Üzerinde ince hırkası yanına hiçbir şey aldan çıkıp gitti Berfin evden. Ne kapıyı kilitlemek aklına gelmişti ne de telefonunu yanına almak. Rüzgâr öyle şiddetli ediyordu ki yürümekte zorlanıyordu genç kız. Güç bela teknelerin oraya geldiğinde çok fazla kimse yoktu etrafta. Birkaç teknenin temizliğini yapan balıkçılar hariç kimse de görünmüyordu.

      Önce etrafına bakındı Berfin. Ali'nin teknesini aradı gözleri. Bulamayınca sol tarafına oturan bir sızıyla bu kez çarşıya yöneldi hemen. Belki gelmişti ve çarşıya gitmişti. Olabilirdi. Tekneyi de başka bir yere demirlemiş olabilirdi. Bilmiyordu. Mantıklı düşünemiyordu.

     Birkaç sokaktan oluşan çarşının da altını üstüne getirdi. Baktığı sokaklara defalarca kez baktı, açık olan dükkânların içini defalarca kez kontrol etti. Yoktu hiçbir yerde yoktu Ali. Akşam karanlığında küçük kasabanın sokaklarında üzerinde ince bir hırkayla koşturup duran genç kızı görenler ne aradığını merak ediyordu. Fakat sormaya da cesaret edemiyorlardı. Aylar önce gelip sahildeki kulübeye yerleşen karı koca ilk zamanlar herkesten uzak durdukları için hala daha onlara alışamayanlar vardı. Kasabalı etrafta koşturup duran bu genç kızın peşine takılmış derdini çözmeye çalışıyordu.

     Berfin yeniden teknelerin oraya geldiğinde nefes nefeseydi. Tekneleri temizleyen balıkçılara yaklaşıp sesi titreyerek sordu.

      ''A-ali... Ali'yi gördünüz mü?'' Rüzgâr saçlarını uçuruyor, soğuktan kurumuş dudakları yer yer çatlaklar oluşturuyordu. Soğuk iliğine kadar işlemişti. Fakat şu an bunu umursamıyordu. Tek bir derdi vardı. Ali'yi bulmak...

      Rüzgârın bu haşin hali normal değildi. Birkaç gündür serinleyen hava böyle bir fırtınanın habercisiydi aslında. Şimdi şiddetini artıran rüzgârın altında birkaç kişi Berfin'in arkasında durumu çözmeye çalışırken balıkçılarda kızın yanına gelmişti.

      ''Yok görmedik abla. Daha gelmedi mi?'' İşte bu cümle Berfin'in dizlerinin bağının çözülmesine neden olmuştu. Bacakları titrerken düşmemek için kendini zor tutuyordu.

     ''Gel-medi...'' dedi yıkıkça. Gözyaşları gözlerini yakmaya başlayınca içindeki sıkıntının nedenini şimdi anladı. Göndermeyecekti Ali'yi. Gitmesine izin vermeyecekti. Elleri yanlarına düşünce birkaç adım geriledi. Ha düştü ha düşecekti.

     ''Balığa mı çıktı?'' Berfin'in arkasından gelenlerden biri çıktı öne doğru. Kızın yüzünü görmüştü. Düşmek üzere olduğunu da görüyordu. Düşmeden hemen tutabilmek için yanına gelmişti şimdi. Orta yaşlarının sonunda bir adamdı. Saçları beyazlamış, elleri balıkçılıktan nasırlaşmıştı.

      ''Bizle birlikte açıldı. Sonra ayrıldık. Hava bozunca biz erken döndük. Görmedim Halit ağabey.'' Yaşlı adam başını salladı. Kızın daha fazla korkmasını engellemek için kararsızca kolunu tuttu.

     ''Kızım hemen endişelenme. Allah'ın izniyle bir şey olmaz. Gel seni sıcak bir yere götürelim.'' Berfin kendisine söyleneni duymuyordu. Yanaklarından aşağı kayan damlaların haddi hesabı yoktu. Yaşlı adam kolunu tutmasına rağman ayaklarının hâkimiyetini kaybetmişti. Yere yığılırken de yaşlı adam tutamamıştı onu. Şimdi deli gibi ağlıyordu. Onu kaldırmaya çalışanları savuşturuyor, kendi kendine dövünüyordu.

     ''Kızım yapma ama böyle. Bir şey olmamıştır hemen kötü düşünme.'' Halit kızın yanına çökmüş onu teselli etmeye çalışıyordu. Söyleyecek bir şeyi de yoktu. Bu havada Ali hala gelmediyse bir sorun olduğu kesindi.

      Berfin'den bir tepki alamıyordu. Genç kız kendi kendine ağlıyor, dizleri üzerinde betonu yumrukluyordu. Bu duruma daha fazla dayanamayan Halit etraftaki gençlerden birine seslendi.

      ''Ekrem koş Vahit'e haber verin. Durumu da anlatın. Bir de sahil güvenliği çağırın.''

     Yaklaşık yirmi dakika sonra Vahit Bey ve arkasında eşi Şefika Hanım koştur koştur Berfin'in yanına geldiğinde genç kız kendini kaybetmişti. Kimsenin ne dediğini duyuyor ne de bir tepki veriyordu. İçli içli ağlarken kimse derdine çare olamıyordu.

      ''Kızım kalk gözünü seveyim. Kendini harap ediyorsun.'' Şefika Hanım yerde öylece oturan kızı kaldırmaya çalışıyor, tepki alamadıkça da canı yanıyordu. ''Bak aramaya başladılar bulacaklar Allah'ın izniyle. Sen gönlünü ferah tut.''

      Kızın sırtını sıvazlayıp onu teselli ederken uzaklardan bir çığlık yükseldi. Haber Mahmut'un annesine de ulaşınca kadın küçük limana koşmuştu hemen. Havanın kötü gidişi yürekleri ağızlara getirmekten başka bir şeye yaramıyordu. Haberi duyan koşup gelmişti limana. Herkes korku içindeydi. Kimi Mahmut'un annesini sakinleştirmeye çalışıyor kimi de uzaktan tanıdıkları Berfin'i izliyor, haline acıyorlardı.

      Vahit sahil güvenlik komutanın yanına yaklaştı. Korku dolu bekleyiş ikinci saatine giriyordu ve hala bir haber yoktu. Vahit de artık korkmaya başlamıştı.

      ''Komutanım yok mu bir haber?''

     ''Maalesef. Hava bozmuş. Rüzgâr izin vermiyormuş çok fazla. Biraz da yağmur başlamış.'' Eliyle havayı işaret etti. ''Zaten şimdi burada da başlayacak.'' Komutan çaresizce kayıplarının ardından acı çeken kadınlara baktı. Biri gencecik bir oğlanın annesi, diğeri gencecik kocasının yolunu gözleyen bir kadındı.

     ''Nereye gidebilirler ki? Bizimkiler dönerken rastlamamışlar. Çok açıldılar desek illa bir adaya falan çıkmaları gerek.''

     ''Hava bozunca alabora olmuş olabilir. Şartlar şu an onu gösteriyor.'' Komutan çaresizce adama baktı. Adamın gözlerinde gördüğü korku onu da ürkütse de gerçekleri dile getirmişti. Elden bir şey gelmezdi.

      Vahit perişan halde karısı ve Berfin'in yanına geldiğinde vicdanı içten içe bas bas bağırıyordu. Ali'yi yalnız göndermemesi gerektiğini bağırıyordu. Şimdi bütün suçu üstlendiği sırtı bükülmüş, vicdanının altında eziliyordu. Çırağı Mahmut'un da sebebi olmuştu. Yazık gencecik çocuğun da vebali boynunaydı şimdi.

      Berfin artık akmayan gözyaşlarının zorladığı gözlerini sabitlediği yerden ayırmıyordu. Rüzgârın o soğuk esintisi buz tutmuş bedenine etki etmiyordu. Sırtına atılan battaniyeyi fırlatıp oturduğu yerden kalktı. Limanın en uç köşesine koşturdu. En uçta denizi ayaklar altına alan kısımda kendini bıraktı yere. Dizleri sert zeminle buluştuğunda canı yanmadı genç kızın. Çünkü yüreğindeki acı bütün acılarını gölgeliyordu şimdi.

     Gözleri akşamın karanlığında ucu bucağı görünmeyen denizdeydi. Dalgalar sertçe kıyıya çarpıyor, çarptıkça Berfin'i ıslatıyordu. Oturalı daha beş dakika olmamıştı ama her yeri sırılsıklamdı. Arkasıdan gelen Şefika Hanım yine omuzlarına bir battaniye bıraktı.

     ''Yavrum oturma burada bak hasta olacaksın.'' Genç kızın omuuzuna dokundu. ''Hih! Nasıl da ıslanmış. Kalk hadi yavrum.'' Kolundan tutup kaldırmaya çalıştığı genç kızdan bir tepki gelmiyordu. Dalgalar onu da ıslatmıştı. Sonunda dayanamamış yalnız bırakmıştı Şefika kızı.

      Saatlerce orada oturdu Befin. Rüzgâr üzerindekileri kurutmadan dalgalar yeniden ıslattı genç kızı. Aldırmadı Berfin. Arama çalışmaları yapan sahil güvenlik çıkan fırtına yüzünden arama çalışmalarına ara vermişdi. Ali'den de, Mahmut'dan da, tekneden de haber yoktu. Komşu şehirlere haber salınmıştı ama ondan da bir sonuç alınamamıştı. Bütün Akdeniz kıyı şeridi aranabildiği ölçüde aranıyordu. Sonuç yoktu. Berfin yalnızlığının sancılı hakikati altında ızdırap çekiyordu. Kötü düşünmek istemiyordu ama aklı kötüden bir adım öteye gitmiyordu.

      Saat artık gece yarısını geçmişti. Berfin sonu gelmez bir ağlama tufanına kapılmıştı yine. Şimdi ne yapacaktı? Ali dönmezse ne yapacaktı? Sol yanını nasıl tedavi edecekti? Midesine sancılar saplanıyordu şimdi. Üzerinde yapışmış ıslak kıyafetleri titremesine sebep oluyordu. Tutamıyordu kendini. Zangır zangır titrerken ağzından bir hıçkırık koptu. Bunca yaşadığı acı diye saymış daha büyük acılara haksızlık etmişti. Oysa büyük acıları daha yeni yeni tadıyordu. Ali'nin yokluğu en büyük acıydı şimdi. Kalbine saplanan bıçakların bıraktığı derin yaraların sızısı...

     ''Neden? Neden... Neden!'' Yumruk yaptığı ellerini açıp tırnaklarını yerdeki betona geçirdi. Sanki kazabilecekmiş gibi... Sanki söküp atabilecekmiş gibi... Tırnaklarının çoğu kırılmış, kanayan etleri parmaklarına damlıyordu. Berfin umursuyor muydu?

     ''Neden bırakıp gittin? Neden?'' Sesi kısılıp yok olurken boğazının parçalandığını hissediyordu. Yüzüne çarpan buz gibi tuzlu suyun yarattığı şok etkisiyle gözlerini açtı. Dalgalar sıklaşmuış ardı ardına darbelerini indiriyordu ve bu darbelerden nasibini alan Berfin oluyordu. Uzun saçları yüzüne yapışmış, görüşünü daraltıyordu.

      ''Bırakmayacaktın... Bırakmayacağım seni demiştin... Bıraktın... Hem de tam... Tam-'' Yutkundu genç kız. Geçtiği yeri yakıp geçen sıvıya inat, boğazındaki yumruya inat... Kapadı gözlerini. Kanı durmamış tırnaklarına rağmen yumruk yaptı ellerini. Yumruklarını bir bir göğsüne indirirken canını daha çok acıtarak devam etti yaptığına. ''Yanıyor... Burası.'' Yumruğunun altındaki kalbini işret etti. ''Tam burası acıyor..''

      Karanlık denizin hırçın dalgaları arasında bir motor sesi duyulduğunda Berfin'in arkasında kalan ekiplerin aydınlattığı deniz üzerinde bir ışık belirdi. Kapalı gözleri yüzünden göremese de motor sesini işitmişti onca dalga sesleri arasında. Anında açtı gözlerini. Başını sağa çevirdi. Uzaklarda gördüğü ışık onu heyecanlandırmıştı. Ekipler de hemen küçük teknelerle karşılamaya çıktığında herkes biraz olsun rahatlamıştı. Berfin oturduğu yerden kalkıp koşmaya başladı. Teknenin yanaşacağı yere geldiğinde küçük kalabalığı yarıp en öne geçti. Tekne yaklaşıyor yaklaştıkça genç kızın kalbi sıkışıyordu.

      Sonunda kaygılı bekleyiş sona erdiğinde tekne demirlemiş, motorunu durdurmuştu. Ekipler tekneden çıkacakları beklemeye başlamıştı. Mahmut karanlığın ardından ışığpa çıktığında annesi sevinç çığlıklarıyla karşıladı oğlunu. Çocuk hemen tekneden inip annesine koştu. Berfin merakla Ali'yi arıyor, hemen çıkmasını bekliyordu. Beklediği saniyeler sırtına bir elem daha ekliyor, yüreğindeki korku dağı heybetinden bir şey kaybetmiyordu.

     ''Nerede Ali nerede?'' Daha fazla dayananamış yine istemsiz akan gözyaşları eşliğinde etrafa bakınmaya başlamıştı. Ona yıllar gibi gelen ama aslında sadece saniyeler süren bekleyişin ardından beklediği o çehreyi gördüğünde ellerini ağzına götürdü. Onu görünce durur sandığı ağlaması daha da şiddetlenmişti. Ali kalabalığın arasından gözüne çarpan yüzü gördüğünde hemen tekneden inip koştu. Berfin kendisine gelen adamı gördüğüne inanamıyordu hala. Rüya sanıyordu. Yuttuğu çığlıkları arasında dudaklarından bir inleme döküldü. Ali kollarına almak için hamle yaptığı kızdan gelen beklemediği tepkiye şaşırsa da üzerinde durmadı. Kızın halinden anladığı kadarıyla yine kendini kaybetmişti Berfin.

      Göğsünden tutup ittirdiği adamın hamlesi yarım kalınca yaptığının farkına vardı Berfin. Kızmıştı. Ona çok kızmıştı. Şimdi de kızgınlığının acısını çıkarıyordu.

     ''Neredesin sen?'' Sonunda yitip giden sesini bulup gün yüzüne çıkardığında hırçındı Berfin. Tıpkı şu an kıyıya vuran dalgalar gibi hırçındı. Yüreği haykırıyor, onsuz geçen onca sancılı saatin hesabını soruyordu. Bir kez daha ittirdi adamı göğsünden. ''Aklım çıktı! Se-'' Çığlık çığlığa adama bağırırken küçük kalabalık ikiliyi izliyordu. ''Sen gelmeyince aklım çıktı...'' Berfin'in sesi sona doğru kısılırken Ali daha fazla dayanamadı ve genç kızın göğsüne indirdiği yumrukları tutup sarıldı. Berfin az önce yumruklarını indirdiği göğse başını yasladığında gözyaşları adamın gömleğine damlıyordu.

      ''Özür dilerim... Özür dilerim...'' Ali sessizce genç kızın kulağına seslenirken suçluluk duygusuyla yanıyordu. Genç kız defalarca kez gitmemesi gerektiğini söylerken onu dinlemiş yine de gitmişti. Fırtınaya yakalanabileceklerini tahmin etmemişti. Etse gider miydi? Etse, artık bir acıyı daha fazla kaldıramayacak, yaprak gibi titreyen, en ufak bir şeyde kırılıveren genç kızın kalbini hiç yorar mıydı?

     ''Bir daha...'' Hıçkırdı Berfin. ''Bir daha bırakırsan...'' dedi sessizce. Cümlenin devamını getiremedi. Zaten diyecek bir şeyi de yoktu. Ali onu bırakırsa bir daha ki sefere ölürdü Berfin. Ötesi yoktu.

     ''Bırakmam. Bir daha hiç bırakmam. Çok sonra buldum seni, bir daha asla bırakmam.''

     Sarıp sarmaladığı sırılsıklam kızın başına bıraktığı sayısız öpücükleri ardında bir söz verdi Ali. Daha bırakmazdı onu, bırakamazdı. Yazılan kader defterinin yeni sayfasına bir not daha düşüldü. Karanlık sayfalar yerini beyaz yapraklara bırakırken belki de yeniden yazıldı ikisinin kaderi, birlikte şekillenecek kader bağlarına bir düğüm daha atıldı.

Continuar a ler

Também vai Gostar

4K 623 13
Harry ve Draco'nun, altıncı yıllarının son günlerine doğru tuvalette ettikleri düelloyu hepimiz hatırlarız. Hatırlamayanlar için kısa bir hatırlanma...
803K 45.3K 37
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
3.1K 240 6
!!!Kitap düzenlenmiştir konusunda değişiklik oldu!!! Roza sadece sevdiği adam ile evlenmek istiyordu ama kaçtıkları gün düşmanları tarafından vurulan...
284K 12.2K 50
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...