MAHKUM

By gokceustundagg

35.5K 3.6K 980

Yüzmeyi bilmediği halde ondan yüzmesini isteyen, beş yaşında bir çocuk olmasına rağmen ondan kendisini dövmes... More

BÖLÜM 1-HER ŞEYDEN ÖNCE
BÖLÜM 2 BARMEN
BÖLÜM 3- ATEŞ
BÖLÜM 4-GÜVEN
BÖLÜM 5- ŞEFFAF ODA
BÖLÜM 6- GEZEGEN
BÖLÜM 7- ÖLÜM
BÖLÜM 8- UYDU
BÖLÜM 9- HELMES
BÖLÜM 10- GEZİ
BÖLÜM 11- OKUL
BÖLÜM 12- İTİRAF
BÖLÜM 13- BEYAZ KUMRU
BÖLÜM 14- TOPLANTI
BÖLÜM 15-AŞK
BÖLÜM 16- GİRDAP BAYRAMI
BÖLÜM 17- DÖNÜŞ
BÖLÜM 18- HESAP
BÖLÜM 19- DOSTLUK
BÖLÜM 20- ZARF
BÖLÜM 21- DİL
BÖLÜM 22- TEPE
BÖLÜM 23- KAYIP
Bölüm 24 BENİM
Bölüm 25 YEMEK
Bölüm 26 ÖPÜŞMENİN ANLAMI
Bölüm 27 ARANAN
Bölüm 28 BULUTLAR
Bölüm 29 MÜZİK
Bölüm 30 YARGI
Bölüm 31 B PLANI
Bölüm 32 YILBAŞI
Bölüm 33 EBEDİ
Bölüm 34 BÜYÜ
Bölüm 35 KÖPRÜ
Bölüm 36 SARAY
Bölüm 37 İHANET
Bölüm 38 İDAM
Bölüm 39 "BABA"
Bölüm 40 CAM KIRIKLARI
Bölüm 41 YÜZLEŞME
Bölüm 42 YAS
Bölüm 43 KARAR
Bölüm 44 FEDA
Bölüm 45 İSYAN
Bölüm 46 EV
Bölüm 47 EFSANE
Bölüm 48 DÜĞÜN
Bölüm 49 BEBEK
Bölüm 50 DAVET
Bölüm 51 FIRSAT
Bölüm 52 KISKANÇLIK
Bölüm 53 AİLE
Bölüm 54 KANIT
Bölüm 55 İHANET
Bölüm 56 TOKAT
Bölüm 57 DUA
Bölüm 58 KURBAN
Bölüm 59 İHBAR
Bölüm 60 MUCİZE
Bölüm 61 GEÇİT
Bölüm 62 HAZIRLIK
Bölüm 63 İSTASYON
Bölüm 64 SUÇLU
Bölüm 65 ORMAN
Bölüm 66 İŞKENCE
Bölüm 67 ÇİMEN
Bölüm 68 RUH CELLADI
Bölüm 69 LABİRENT
Bölüm 70 ŞİMŞEK
Bölüm 71 GEÇMİŞ
Bölüm 72 KAÇAK
Bölüm 73 VEDA
Bölüm 74 TAKİP
Bölüm 75 TANIDIK
Bölüm 76 KAĞIT
Bölüm 78 BABİ
Bölüm 79 SİYAH DENİZ
Bölüm 80 HELMES İLE CARLOX
Bölüm 81 YALNIZ
FİNAL
MAHKUMLA İLGİLİ ÖNEMLİ !!!!!!

Bölüm 77 KAVUŞMA

257 38 9
By gokceustundagg

Gözlerimi açtım ama karşımda ki adamı göremedim. Evet, karşımda oturuyordu. Hissediyordum ama zihnimin algıları ötesini aşmıştı. Onun arkasını görüyordum. Birçok alem dizi dizi sıralanmışlardı önümde.

Milyonlarca kapı vardı şimdi karşımda. Biliyordum, bunlardan biri Gaji'ye, kraliyetime açılıyordu.

"Milyonlarca yol," dedim kendimi kaybederek. "Milyonlarca seçenek."

"Evet," dedi. "Ve sen biliyorsun nereye gideceğini, hangisinin doğru olduğunu. Bana yardım et Rose. Sana anahtarı verdim, alemlerin ötesini gören sensin."

Tuhaf varlıklar hissediyordum. Hatta onları görüyordum. Aslında onlar hep buradaydı sadece ben yeni fark etmiştim. Tek ruhani varlıkların, cinler ve ölü bedenin ruhları olduğunu düşünecek kadar saftım. Dahası vardı.

Ayağa kalktım. "Seni göremiyorum Hawghi."

"Sorun değil. Filler de karıncaları göremez zaten."

İşte bu başka bir alemde olduğumun en büyük kanıtıydı.

Elimi uzattım. "Ver elini."

"Ben elini tutamam ama seni görürüm. İlerle Rose, arkandayım. İlerle de bitireyim artık şu yılların hasretini."

Başımı çevirdim kapılara. Kapı dediysem, bu sadece benzetme. Gerçekten kapı yok tabii ki. Köprüye benzer boşluklar, içinden ışıklar sızan küçük odacıklar vardı.

Tuhaf varlıklar ben yürürken saygı duyarak kenara çekildiler. Yol açtılar bana. Lant'ın geçtiği yollarda yürüyordum şimdi. Ufuk çizgileri ayaklarımın altındaydı. Kulağıma fısıltılar geliyordu, hiçbiri benim bildiğim dillerden değildi ama anlamları beynimin duvarlarına çarpıyor ve tek tek damla damla anlamlar olarak çözülüyordu. Sanki ne dediklerini anlayacağımın farkındalarmış gibi fısıldaşıyorlardı.

"O Tanrıça'nın kızı değil mi? İşte o! Gerçekmiş." Ben de bilmiyordum, gerçekmişim meğer.

"Doğru yol hangisi Rose?"

"Bilmiyorum Hawghi. Çözümlemeye çalışıyorum."

"Acele etsen iyi olur. Buradan tedirgin olmaya başladım."

Ben ise nedense korkmuyordum. Belki de frekanslarım gerçekten ulaşılamayacak alıcılarla oynuyordu.

"Nasıl anlayacağım Hawghi hangisinin doğru olduğunu?"

"Sende o kudret var Rose." Bu söylenen hiç yardımcı olmuyordu bana. Etrafıma baktığımda tüm o tuhaf varlıklar benden kaçıyordu. Sanki benden korkuyorlardı. İster istemez bu, gururumu okşadı. Hoşuma gitti. Gücü artık hiç olmadığı kadar elime alıp bağrıma bastığımı fark ettim. O, artık benimleydi.

Bir an karşımda tanıdık bir yüz belirdi. Bunu hiç beklemiyordum işte. Olduğum yere hayretle çakıldım.

"Ne oldu?" diye soran Hawghi'yi işittim. Karşımda beyazlar içinde, müthiş bir yakışıklılıkta duran genç Lant vardı.

"Kardeşim," dedim kocaman bir gülümseme ve şaşkınlıkla.

"Nasıl yani? Lant mı burada?"

Hawghi'ye cevap vermedim. Bana gülümseyerek gelen Lant'a odaklandım. Tam karşımda durdu. Gülümsüyor ama konuşmuyordu.

Gözlerim doldu. "Sen gerçek misin?"

Hala gülümsüyordu. Bir anda elimi eline aldı ve dudaklarına götürdü. Öptü.

"Ne zaman katılacaksın aramıza?" diye sordu açıkça.

Başımı iki yana salladım. "Helmes'le torunlarımı severken, huzurlu bir gece, saçları beyazlaşmış bir yaşlıyken," dedim sakince. Böyle bir şey hayal ettiğimi ben bile bilmiyordum. Sanki alayla gülümsedi.

"Gaji'ye gideceğim," dedim birden gergince. Bu şekilde gülümsemesi canımı sıkmıştı.

Neden kendi canına kıydığını sormadım. Karısını görüyor muydu yoksa yalnız mıydı?

Sormadım. Çünkü korktum. Çünkü ben de bir gün ölecektim. Alacağım cevapların hoşuma gitmemesinden korktum.

"Gel," diyerek elini uzattı bana birden. Elini tutarken, "anne karnındayken de bana cesaret vermek için hep elimi tutarmışsın. Bu sefer sorumluluğu ben almak istiyorum. Seni huzurlu kentine, Gaji'ye göndermek istiyorum," dedi.

Birlikte ilerledik. Hawghi konuşmadı.

Başka bir ufuk çizgisine geldik.

"Burası," dedi ileriyi gösterip kocaman bir şekilde gülümseyerek.

"Sen?"

"Ben bir daha hayat olan hiçbir yere adımımı atamam. O hakkımı kaybettim."

Bunu söylerken pişman mı, üzgün mü yoksa mutlu muydu? Anlayamadım.

"Teşekkür ederim," dedim sadece.

"Yaşamın tadını çıkar kardeşim," dedi. Ufuk çizgisine doğru yürüdüm, Lant arkamdaydı, beni izliyordu. Durdum. Düşüncelere boğularak buğulu gözlerle Gaji'ye giden aydınlık yola baktım. Hayır! Yutkundum. Hayır! Biz bunu hak etmiyorduk.

Bu sefer olmazdı. Bir anda arkama dönüp Lant'ın boynuna sarıldım. Hemen kollarını sırtıma doladı.

"Kardeşime hiç sarılmadım, demeyeceğim artık," dedim gözlerim dolu dolu.

Ondan ayrıldığımda yüzüne bakmadım. Geriye bir daha bakmadım. Kendi aydınlık yoluma, yaşama, Gaji'ye adımımı attım.

Bir anda sanki gözümün önünde bir baloncuk patladı. Hawghi karşımda belirdi.

"Bundan sonrasını bana bırak," diyerek kolumdan tutup sürükledi beni. Etrafına bakarken vay canına, diye söylenirken duydum.

"Ne oluyor?"

"Şu an Gaji'de ki köprüdeyiz."

"Nasıl yani?" dedim şaşkınca etrafıma bakıp. Hala her yer beyazdı. O kadar beyazdı ki başka bir şeyi fark etmek imkansızdı.

Hawghi, "artık uyanma zamanı," diyerek parmağını şıklattığında aslında gözlerimi daha yeni açtığımı fark ettim. Hawghi'nin kolları arasında uyandığımda Gaji'de olduğumuzu fark ettim. Kafam karışarak ona baktım.

"Gerçekten bunca zaman, tüm bunları yaşarken uyuyor muydum?"

"Evet, transtaydın. Ruhun bizi bu yola getirdi. Zaten başka türlü nasıl Lant'ın ruhuyla karşılaşabilirdin söylesene."

Demek ruhlarımız birbirine sarılmıştı ha.

Köprünün demirlerine koştum hemen. Gaji'nin havasını içime çektim. Sonra da kendi kendime deli gibi gülmeye başladım. İnanılmazdı. Köprünün atlında çağlayan sulara baktım sonra da Hawghi'nin sesini duydum.

"Gerçekten sana nasıl teşekkür edeceğim, bilemiyorum Rose. Sen olmasaydın bir daha Gaji'yi göremezdim."

Gülümsedim ona. "Bu ikimizin başarısı Hawghi. Biz başardık."

Bir anda kolunu bir baba edasıyla bana sardı.

"Söylesene onlar nerede?"

Ona bakarak gülümsedim. Kimi görmek istediğini biliyordum.

"Bana bırak."

***

Ne olursa olsun, benim evim burasıydı.

Bence bir insan nerede huzur buluyorsa, nerede rahatsa oraya aittir. Orası işte, sizin evinizdir.

Bu bir baraka da olabilir, bir ağaç kavuğu da.

İşte benimki de karşımda duruyordu.

Alıkoyulup geldiğim ev, Helmes ve diğerleriyle paylaştığım o koca ev karşımdaydı.

Hawghi hüzünlü gözlerle bana baktı.

"Nasıl çıkarım karşılarına ?"

Ona baktım huzurlu bir şekilde. "Burada bekle Hawghi. Sana söz veriyorum," dedim tüm içtenliğimle. "Her şey o kadar güzel olacak ki, sen bile hayret edeceksin."

Ben kapıya vururken Hawghi iyice uzaklaştı. Gözlerimi kapadım sıkıca. Kim açacaktı acaba kapıyı? Hangisi açarsa açsın çok mutlu olurdum. Sonunda kapının açıldığını duydum.

"Rose!"

Ve Carlox beni kolları arasına adlı.

"Öldüm Rose. Ah, öldüm," dedi başını omzuma gömerken. Ben de ellerimi onun sırtına doladım. Ben de özlemiştim onu. Omzumun ıslandığını fark edince Carlox'un ağladığını idrak ettim.

"Carlox yapma," dedim sesim titrerken.

"Öldüm," dedi yine. "Öldüm ya."

"Carlox," dedim ağlamakla gülmek arasında.

Bir anda benden uzaklaştı ve yüzümü elleri arasına aldı. "İyi misin?" diye sordu nefes nefese. Artık ben de ağlıyordum ama göz yaşları arasında güldüm ve rahatlaması için ellerimi yüzümde ki ellerinin üzerine koydum. "İyiyim."

Konuşmadan hızlıca yutkundu. "O adam sana zarar verdi mi?"

"Hayır Carlox," dedim daha çok gülerek. "Artık içeri geçebilir miyim?"

"Tabii," dedi hemen önümden çekilip. İçeri girerken hala inanamıyordum. Daha bugün Dünya'daydım. Şimdi ise evimdeydim. Duvarları okşamak istiyordum. Hala inanamıyordum. Bir süre şokta kalacağım kesin bir şeydi.

Gözüm diğerlerini arayacağı sıra bahçeye döndü bakışlarım.

Helmes sırtı bana dönük oturuyordu. Karşısında ise Almatch vardı. Sıkıntılı gibiydi. Eliyle çenesini ovalıyordu.

Parmak uçlarımla onlara yaklaşmaya başladım. Tam bahçeye adım atacağım esnada Almatch beni fark etti, gözleri büyüdü. Çıldırdı resmen. İşaret parmağımı hemen dudağıma götürdüm. İnanamayarak gülümsedi.

Bir anda arkadan kollarımı Helmes'in omzuna sarıp yanağımı yanağına dayadım.

Helmes'in yüzünü çevirdiğini hissettim, burnunun ucu dudağıma sürtündü.

Sandalyeden fırladı ve benim onun daha yüzünü görme fırsatı bulamadan kollarını aramızda bir hava boşluğu kalmayacak kadar bedenime sardı. Sanki kilometrelerce koşmuş gibi nefes nefese kalmıştı. Hızlı nefes alış verişleri kulağımın içini bile gıdıklıyordu.

Helmes'im, canım, beni ölesiye özlemişti. Bunu anlamak o kadar kolaydı ki.

Konuşmadık. Belki de yirmi dakika sarıldık öyle çünkü Helmes ısrarla beni bırakmıyordu. Bir ara Almatch büyük bir mutlulukla gülerek sırtımı sıvazlayıp içeri girdi.

"Helmes," dedim en sonunda ne yapacağımı şaşırıp.

Bir anda arkada ki saçlarımı yolarcasına sıkıca tuttu.

"Seni orada yapayalnız bıraktığım için Tanrılar benim belamı versin !"

"Hayır Helmes," dedim bir anda şiddetle ama beni duymuyor gibiydi.

"Olmaz olsun benim gibi adam. Adam bile değilim ben. Seni orada bıraktım ya... Ben iğrenç bir herifim, sana, beni affet, demeye bile hakkım yok," dedi bana daha da sıkı sarılarak. Kaburgalarımın ağrıdığını hissettim. Öyle sıkı sarılıyordu ki, öyle canım yanıyordu ki ama yine de bu anı bölmek istemedim. Bu acıdan dolayı hasar alıp aylarca yerimden kalkamayacağımı bilseydim de bu anı terk edemezdim.

Sıcacık dudakları boynumu buldu. Öptü sonra sıcacık nefesi bir süre boynumda ki tüylerin üzerinde gezindi. Öyle gerçek bir andı ki daha hakikisi olamaz gibiydi. Ne Dünya'da ne de başka yerde.

"Hadi hadi. Kendinize gelin," diyen Almatch elinde bir şişe ve bardaklarla bahçeye girdi gülerek. Şişeyi masaya bıraktı. "Kutlama yapıyoruz."

Helmes'le ona baktık toparlanmaya çalışarak. Almatch başını kaldırıp bana baktı ve gülmeye başladı birden. "Gel buraya kız," dedi kollarını açarak.

Sımsıkı sarıldım ona. O sırada Helmes tekrardan yerine oturmuştu ama bu sefer derin bir nefes alarak.

Almatch sarılırken bir yandan iki yana sallıyordu beni ama sırtımı da sıvazlıyordu.

"Hadi, otur bakalım. Sandalye çek," dedi beni bırakarak. Ardından da içeri seslendi. "Hadi Carlox. L'ehaxi'yi al da gel."

"L'ehaxi burada mı?" dedim bir an heyecanla içeri bakarak. Tuhaf bir sessizlik oldu. Almatch içecekleri koyarken sıkıntıyla, "artık o hep burada," dedi. "Bizimle iş birliği yaptığı için babası evlatlıktan reddetti."

"NE?" dedim dehşetle.

"Sürekli ağlıyor ama neyse ki sen geldin. Ona moral verirsin."

Önce Carlox ardından da L'ehaxi çıktı dışarı. Ben ayağa kalktım. Birbirimizi gördüğümüz anda ağlamaya başladık L'ehaxi ile.

Ona koştum, o da kollarını açtı. İpeksi kokusunu içime çektim.

"Çok üzgünüm L'ehaxi. Ah, çok üzgünüm."

L'ehaxi cevap vermiyordu. Sadece sıkıca bana sarılıyordu. Ayrıldığımızda yorgunca gülümsedi. "Üzülme," dedi. "Geldin ya daha başka bir şey istemem."

Oturduktan sonra hepsi nasıl geri döndüğümü sordu. Çünkü Gaji ile Dünya arasında artık geçiş kapısı kalmamıştı. Hepsi beni tamamen kaybettiklerini zannediyordu. Aslında ben de öyle sanmıştım. Onlara akşam herkesi eve toplayıp açıklama yapacağımı söyledim.

Herkesi çağıracaktık, herkesi.

Akşama doğru Carlox, Oero ile Fiona'yı dağ evinden riskli de olsa bu eve getirdi. Fiona Oero'nın koluna girerek geliyordu. Karnı davul kadar şişmiş, desem yeridir. Bu kadar çabuk büyümesine inanamıyordum. Yürümekte bile zorlanıyordu ama daha iyiydi. Kök hücre damarlarına enjekte edilmişti. Herhangi bir hamile kadın nasıl zorlanıyorsa o da o kadar zorlanıyordu işte.

Beni görünce penguen gibi bana doğru hızlıca geldi.

Fiona'nın aslında tüm bunlardan haberi yoktu. Ona, babaannemle vedalaşmam için arkada kaldığım ve daha sonra geleceğim söylenmiş. Ondan Fiona telaşlı değildi, sadece beni özlemişti.

Hemen, "mektubu mu verdin mi?" diye sordu.

Başımı salladım ustalıkla. "Tabii ki," dedim.

Bir süre sonra kim gelebiliyorsa çağırdık. Fiona peruğunu taktı. Evdekiler herkesi buraya toplamamı normal karşılamadı ama seslerini de çıkarmadılar.

Vaha, annesi Denzy'nin zoruyla gelmiş gibi görünüyordu. Suratıma bile bakmadı. Üzülmüştüm açıkçası. Çok yakın arkadaş olmamış olabilirdik ama yine de eğlenceli bir dostluğumuz olmuştu. Ayrıca nasıl onun hoşlandığı adama göz diktiğimi düşünebilirdi ki? Birden bunları düşündüğüm için kendime inanamadım. Bunlar çok ama çok geride kalmıştı. Gerçekten şu an bunun ne önemi vardı ki?

Kalabalığa dönmüş konuşma yapmak için hazırlanırken bunları düşünüyordum. Hawghi sürpriz konuk olarak sırasını bekledi.

"Buraya bir cadı sayesinde geldim. O olmasaydı Dünya'da bir mahkum olarak ömrümü çürütecektim. Hepiniz aracılığıyla ona teşekkür etmek istiyorum," diyerek kalabalığa açıklama yaptım.

Almatch ve Helmes şüpheyle bakıştı.

"Onunla karşılaştığımız andan itibaren hep onu tanıdığımı hissettim. Hani olur ya, bir bakış, bir gülüş sizi alır götürür. Hem çok tanıdık gelir hem değildir. Çıldırma noktasına gelirsiniz. Söylenirsiniz, ben bu kişiyi nereden tanıyorum ya, diye. İşte beyninizi kemiren bir sorudur bu. Yanıtını bulana kadar da bırakmaz peşinizi. Peki ya düşündünüz mü hiç, ya bu kişiyi gerçekten tanımıyorsanız? Ya, bu bakış, bu gülüş bize başka birini ya da birilerini çağrıştırıyorsa? İşte," dedim. "Bu ses beynimde yankılandı. İşte dedim Rose, bu o adam. Meğerse gözünün önündeymiş, burada. Ve ben bu an için köprü olmaktan anca onur duyarım."

Ve Hawghi yavaş yavaş bahçe kapısından içeriye heyecandan titreye titreye girdi. "İşte o adamın adı," dedim ama cümlemi tamamlayamadan Vaha, "baba," diye bağırarak koştu. Kolum Hawghi'yi işaret eden yerde dondu kaldı. Cümlemi vurgulu bir, "Hawghi," diyerek tamamladım.

Denzy, Vaha ve Hawghi. Şimdi Rafael'in parçaladığı hayat önümde birleşiyordu. Helmes bana gurur duyarak baktı, ben de ona gülümsedim. L'ehaxi, Almatch'in omzunda göz yaşı dökerken Helmes'in yanına gittim, elini tuttum ve bu güzel tabloyu hep birlikte izledik.

O kadar büyülü bir andı ki, eminim o atmosfer bir daha asla oluşamazdı. Bu görüntü sadece bu ana özeldi, hissedilenler bu ana özeldi. Göz yaşları samimi ve gerçekti.

Her şeyden öte, biz gerçektik.

Continue Reading

You'll Also Like

85K 7.5K 29
Not: Sayılar ön yargınız olmasın. Her şey eski bir kitapçıda yaşanan küçük bir tesadüfle başladı. Ve geleneksellikle modernliğin yüzyıllardır mücadel...
3.7K 463 53
~Öteki Diyar serisi 1. kitap~ 💜🌿 Lavina, annesinin anlattığı Öteki Diyar hikâyeleri ile büyümüş ancak hiçbir zaman onların gerçek olabileceğine iht...
4.8K 1.8K 39
Şu beden bütünlüğün içindeki, kalp denilen et parçasında sıkışıp kalmış ruhumuza ne çok duygu sığdırırız. Korku, öfke, sevgi, merhamet, acımasızlık...
7.7K 1.6K 41
tamamlandı ✔️ *ama neden sen ölümden daha güzelmişsin gibi hissediyorum? 23118